Ali Şeriati Mazinani (23 Kasım 1933 – 18 Haziran 1977), din sosyolojisine odaklanan İranlı bir devrimci ve sosyologdu .
20. yüzyılın en etkili İranlı entelektüellerinden biri olarak kabul ediliyor ve ‘ İran Devrimi’nin ideoloğu’ olarak anılıyor.
Ali Şerîatî, 1933 yılında İran’ın Horasan bölgesinde, Sabzevar kentine bağlı Kahak köyünde doğdu.
Babası eğitimli bir aileye mensup din öğretmeni Muhammed Tâkî Şerîatî’dir.
İlk öğrenimine Mezînân’da başladı.
Meşhed’de Firdevsî Lisesi’nden mezun olduktan sonra ve öğretmen okulunda okudu.
1958 yılında Meşhed Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
Rıza Şah’ın 1944’te tahttan çekilmesinden sonra, babası İslamî Hakikati Tebliğ Merkezi adında bir dernek kurdu.
Baba ve oğul, dönemin siyasî tartışmalarına etkin bir şekilde katıldılar ve Sadık Sosyalistler Hareketi adlı bir topluluğa üye oldular.
Bu topluluğun fikir babası, Ebulkasem Şekipnî, sosyalizmi icat edenin ve onu Arap Yarımadası’na tanıtanın Muhammed olduğunu iddia ediyordu.
Ali Şeriati’den Alıntılar
Gelin dostlarım, Avrupa’yı terk edelim; bu iğrenç, maymunca Avrupa taklitçiliğine son verelim.
Kimdir senin İsmail’in? Kendin bileceksin. Sevdiklerin olabilir, işin, rütben, mevkiin vs. olabilir. Eğer Allah’a yakın olmak istiyorsan, kendi İsmail’ini bulacak, onun yerine kurban keseceksin. Yoksa yalnızca adet olsun diye koyun kurban etmek kasaplıktır.
Ben herkesi rahatlatmak için gelmedim. Ben rahatları rahatsız etmek için geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi rahatlatayım. Ben yazılı cevapları olanlardan değilim. Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa, rahat insanları rahatsız etmeli, suskunları konuşur, uysalları hareketli hale getirmeli, donuk insanlar arasında mücadele çıkarmalıdır.
İnsan olmak bir niteliktir. Bu yüzden azalıp çoğalabilir… Kim daha fazla insansa, daha fazla dertlidir.
Kendi adına değil, Allah adına! Siyaset adına değil, hakikat adına!
Ey Muhammed getirdiğin dini öylesine bozdular ki artık sen bile tanımakta zorlanırsın.
Çağdaş dünyamızda artık toprağa, kana, devlete, ırka, bayrağa ve şahıslara tapılıyor.
Yalnızlık, asrın en büyük trajedisidir.
Eleştirinin olmadığı yerde, putçuluk başlar.
Düşmanlık ile tarafsızlık dışında üçüncü bir yol var. o da fikri sorumluluktur. Bu, muhtaç olduğumuz bir şeydir.
Tüketicilik, insanın sürekli olarak kendi ömründen harcadığı taksitli bir hayat. Geçmişteki tüketimi karşılamak için daima geleceği satmak. Mademki satın alma gücüm yok, mademki zorunlu olarak bazı şeylere muhtaç kılındım ve mademki param yoktur, öyleyse ömrümün kalan yıllarını satayım. İşte modern kölelik ve işte kölelerin özgürlüğü.
Müslüman olamıyorsanız Marksist olunuz.