Celâl Temel
Abdürrezak Bedirxan (1864 – 1918)
Ailesi sürgünde iken İstanbul’da doğdu. Bedirxan Paşa’nın büyük oğullarından Mustafa Necip Paşa’nın oğludur.
İlk ve orta öğrenimin İstanbul’da gördü. Bu sırada, İstanbul’da yaşayan büyük Kürd yurtseveri, şairi, Haci Qadirê Koyî’den dersler aldı. Paris’te yüksek öğrenim gördü.
Fransızca ve diğer batı dillerini öğrendi. Kırklı yaşlarda yedi dil biliyor ve Avrupa’da tanınan bir Bedirhan prensiydi.
1890’lı yılların başında, Petersburg Osmanlı Konsolosluğunda üçüncü sekreter olarak çalıştı. Burada Rusça öğrendi. Ruslarla ilişkileri, Osmanlı Devleti’ni rahatsız etti.
1894 yılında Sivastopol’a kaçtı. Rusya’ya sığınmak istedi, Tiflis’e gitti. Bir süre sonra İngiltere’ye geçti. İstanbul’daki akrabalarının araya girmesiyle, 1898 yılında, Abdülhamid’in sarayında tören ve protokol sorumluluğuna atandı.
1906 yılında İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa’nın öldürülmesi olayında, en büyük sorumlu olarak görüldü. Trablusgarp’a sürüldü ve orada yıllarca hapsedildi.
Orada hapiste iken ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak Abdülhamid, Kürdlerin büyük tepki göstereceğinden etkilenerek, ölüm cezasını sürgün cezasına çevirdi.
Meşrutiyet ilanından sonra, 1908 yılında, ailenin bazı mensupları, af kanunundan yararlanarak İstanbul’a döndü. Onun İstanbul’a dönüşü 1910’u buldu.
Bir aydın ve seçkin bir diplomat olarak, mensubu olduğu Kürd halkı için bir şeyler yapmanın çabası içindeydi. Bu yüzden İttihatçılar onun dönüşünden çok rahatsızdılar.
O, Rusya’ya geçerek, Kürd halkı için bir şeyler yapabileceğine inanıyordu. 14 Eylül 1910 tarihinde, İstanbul Rus Başkonsolosu N. V. Çarikov’a başvurarak sığınma isteğinde bulundu.
1910 yılı sonlarında Rusya’ya sığındı ve Tiflis’e yerleşti. Özellikle orada oluşturulan Ghandinî cemiyeti ile Kürd dili ve eğitimiyle ilgili, çalışmalar yaptı. Bir süre sonra, amcası Yusuf Kâmil Bey de bu çalışmalara katıldı.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde bir süre Van ve çevresinde İran Kürd liderlerinden Simko ile de görüşmeler yaparak, Rusya’nın yardımıyla özerk bir Kürdistan yaratma çabası gösterdi.
1911-1916 yılları arasında, yani I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği sıralarda, hep Kafkasya’da kaldı ve Kürd-Rusya ilişkilerini düzenlemeye çalıştı. Sonuç alamadı.
Prof. Celîlê Celîl, “Kürdler, Abdürrezzak Bedirxan’ın verdiği mücadelenin saflarına katılacak olgunlukta değillerdi.” derken onun misyonunu şöyle ifade ediyor: “O hem aydın hem diplomat hem komutan hem ulusal devrimci hem de enternasyonalistti. Hem yurtsever hem bir bilim insanı hem örgütleyiciydi. Onunla tanışan herkes onun güvenilir bir kişiliğinin olduğunu görürdü.”
Kürd ulusal mücadelesinde Bedirxan Ailesi’ne mensup çok sayıda bireyin büyük mücadeleler verdiği bir gerçektir. Bunların içinde, Abdürrezak ve Celadet Ali’nin ayrı yerleri vardır.
Hem meşrutiyet öncesinde hem sonrasında Osmanlı hükümetleri Abdürrezak’tan hep çekindiler. Ona çeşitli görevler vererek, onu pasivize etmek istedilerse o, Kürd ulusunun özgürlüğü için çalışmalarından geri durmadı.
O yeteneğini ve birikimini, hep Kürd ulusunun özgürlük mücadelesi için sonuna kadar kullandı.
1918 yılında, savaşın bitmek üzere olduğu sıralarda, yani İttihat-Terakki Hükümeti’nin son dönemlerinde, İttihatçı elemanlarla, hâlen nasıl yapıldığı anlaşılamayan nedenle (iddiaya göre zehirlenerek) bir görüşme sırasında, komplo sonucu katledildi.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!