Ümit Tunç
Ağrı’nın tarihi bugünkü ismi ile Doğubayazıt, Osmanlı dönemindeki ismi ile Beyazıt olan ve günümüzde Ağrı şehir merkezine 93 km doğuda bulunan Doğubayazıt ilçesinin tarihi ile başlar. Çünkü eyalet sisteminin bitip vilayet sistemine geçildiği ve sonrasında coğrafik yapısının şehirleşmeye yeterince elverişli olmadığı düşünülerek şehir merkezinin Karaköse’ye taşındığı 1927 yılına kadar Ağrı’da asıl merkez Doğubayazıt olmuştur.
Doğubayazıt doğuda İran, güneyde İran ve Van, batıdan Diyadin ve kuzeyden ise Iğdır, Tuzluca ve Aralık ile çevrelenmiştir. İran’a 35 km uzaklıkta olan Doğubayazıt, tarihi süreçte Anadolu ile Asya’dan gelen gruplar arasında bir transit geçiş noktası rolü oynamasından dolayı medeniyetlerin uzun süreli yerleştikleri bir başkent özelliği edinememiş ancak sürekli el değiştirerek Romalılar, İranlılar, Osmanlılar, Araplar, Ermeniler, Urartular ve Kürtler gibi değişik unsurlara ev sahipliği yapmıştır.
Ağrı bölgesi M.Ö 16. yüzyıla kadar Doğu Anadolu’da hakimiyetleri olan Hurrilerin etkisinde kalmasından sonra bu tarihten itibaren Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye’ye göçleri olan Mitannilerin etkisine girmiştir. Bu tarihten itibaren Mitanni göçleri sonucu Hurriler’in batıya kayarak ve Hititler ile çatışmalara girdiği görülüyor.
M.Ö 13-9. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu’da geniş bir alana yayılan Urartulara ait mezarlarının Doğubayazıt’ta bulunması, ilk başlarda konfederasyonlar halinde yaşarken daha sonra Van Gölü’nün doğu kısmını kendisine başkent kabul eden ve buraya Tuşba adını veren Urartu uygarlığının Ağrı’nın ilk yerleşimcilerinden olduğunu gösteriyor. Bununla beraber Nairilerin de Van Gölü etrafındaki yerleşimlere dağılmış olması m.ö 14-10. yüzyıl arasında Ağrı civarını da etkilediği düşünülebilir.
Tevrat’ta Ararat olarak bahsedilen, Asur kaynaklarında ise Urartia olarak karşımıza çıkan Urartular m.ö 7. yüzyılda İskit ve Medlerin yoğun baskısı ile zayıflayıp m.ö 590 yılında İran’dan gelen Medler tarafından yıkılınca Bayazıt bölgesinin Med hakimiyetine geçtiği görülüyor. Daha sonrasında ise Medlerin yönetiminin Kürtlerden Perslere geçmesi sonucu Ahamenişler adı verilen Pers devleti ortaya çıkarak bu bölgeyi etkisi altına almıştır. Ancak Büyük İskender m.ö 331’de Pers karalı III. Darius’u yenerek bölgeyi ele geçirir ve yaklaşık 200 boyunca bölgenin hâkimi olurlar.
M.Ö 250 yılında Beyazıt bölgesinin Roma İmparatorluğu ile Pers Krallığı arasında birkaç defa el değiştirdiği bilinmektedir. M.Ö 150’li yıllarda kurulan Ermeni Arsak Devleti Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgesine hâkim olup Partlar tarafından yıkılıncaya kadar Beyazıt bölgesi Arsaklar etkisinde kalmıştır. Sonrasında Partlar’ın yayılım alanları arasında kalmıştır bölge. Sonraki senelerde İslam halifesi Osman zamanında Müslümanların eline geçen Beyazıt bölgesi m.s 872 yılına kadar Abbasilerin etkisi altında kalmış ancak sonrasında tekrar Bizans’ın egemenliğine geçmiştir.
1064 yılına gelindiğinde Selçuklu sultanı Alparslan’ın batıya düzenlediği ilk seferle Kars bölgesi ve Ağrı ile birlikte, Doğubayazıt’da Bizanslılar’dan alınarak Selçuklular’a bağlı Anışedatları beyliğine (1064 –1200) verilmiştir.
1071 yılında Türklerin Anadolu’ya geçişinden sonra ise Bayezid bölgesinin Anadolu’daki Türk beyliklerinin ellerinde kaldığı görülüyor. 1239 yılında Cengizler, 1256-1358 yılları arasında İlhanlılar ve Celayirliler Beyazıt bölgesinde hüküm sürmüşlerdir. Bu hakimiyet sürecinde 1374 yılında Van ve Ahlat bölgesinden gelerek Aras boyuna saldıran Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca’ya karşı Ani Valisi Celali Şehzade Beyazıt Han şimdiki Beyazıt Kalesi yerine bir kale yaptırdığından o tarihten sonra buraya Beyazıt Kalesi denildi. Şehrin adının da bu Celali Şehzade Beyazıt’tan geldiği düşünülmektedir.
1393 yılında Timur’un eline geçen bölge Timur’un 1402’de Osmanlıyı Ankara Savaşı’nda yenmesi sonrası 1405-1468 yılları arasında Karakoyunlu hakimiyetinde kalmıştır. Bu süre zarfında Karakoyunlular yıkılınca Akkoyunlu denetimine geçen bölgenin Çaldıran Savaşı ile Yavuz Sultan Selim tarafından tekrar Osmanlı toprağına katıldığı görülüyor. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Eleşkirt ile birlikte Beyazıt 1578’de Van Beylerbeyliği Sancak Beyleri tarafından fethedilerek, bir sancak halinde Van’a bağlandı. Bu dönemde Beyazıt Van beylerbeyliğine bağlı 14 sancak merkezinden biriydi. 1744’te Avşarlı Nadir Şah’ın saldırısı sonrası Beyazıt Sancağı’na atamalar artık merkezi olarak yapılmaya başlandı. Şu an Doğubayazıt’ta bulunan en önemli tarihi eserlerden biri olan İshak Paşa Sarayı bu dönemde merkezi olarak sancağa atanan İshak Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Beyazıt Sancağı bulunduğu konum itibariyle Osmanlı ile İran arasında kaldığından 15-18. Yüzyıllar arasında sürekli Osmanlı ile İran arasında el değiştirmiş, akınlara maruz kalmıştır. 1828, 1854, 1856, 1877 – 1878 ve 1818 – 1814’te ise Rusların işgaline maruz kalmış ve yöre halkı bunun gibi sayısız örnekle sürekli savaşların altında ezilmiştir. Hatta Erzurum Valisi Mehmet Celal Bey bu durumu 1909 yılında Beyazıt Sancağı hakkında yazdığı raporunda şu şekilde dile getirir: “…yetmiş seksen haneli bir köyde kırk elli yumurta almak istedim, köylü hayretle yüzüme bakarak ” o kadar çok yumurta bulunur mu” dedi. Diğer bir köyde yarım okka pirinç, yol arkadaşlarımı yatıracak birer şilte bulmak mümkün olmadı. Katiyetle temin ederim ki, insan denilen mahlûkun bu derece zaruret ve sefalete düşeceğini asla düşünmemiştim.
Dünya Savaşı’nın başlaması sonrası Osmanlı Devleti’nin de savaşa katılması neticesinde Ruslar Beyazıt Sancak’ına saldırarak Beyazıt, Diyadin, Taşlıçay, Kara Kilise, Eleşkirt’ten sonra Aladağ’ı işgal edip ve bir süre sonra Patnos’a girmişlerdir. Ancak 1917 yılında Bolşevik İhtilali olunca mecburi olarak bölgeden geri çekilmişlerdir. 14 Nisan 1918’de Beyazıt tamamen Ruslardan arındırılmış ve sonrasında ise 18 Ağustos 1920’de Erzurum Vilayetinden ayrılarak müstakil sancak haline getirilmiştir. Cumhuriyet döneminin başlarına gelindiğinde Osmanlı’dan kalan bütün sancakların vilayete dönüştürülmesi ile beraber Beyazıt sancağı da vilayet haline gelmiştir. 1927 yılında oradan alınıp Karaköse ilçe merkezine taşınmıştır. 1935 yılında ise artık il olan Karaköse ilçesinin adı Ağrı olarak değişirken Beyazıt’ın ismi ise Doğubayazıt olarak değiştirilmiştir.
1927’de şehir merkezinin Doğubayazıt’tan alınıp Karaköse’ye taşınmasından önce 26 Mayıs 1926’da Ağrı’da Biroyê Heskê Têllî önderliğinde Ağrı İsyanı meydana gelir. İran’daki Kürtlerden ve o zamanki Kürt bağımsızlık örgütü olan Hoybun’dan destek alan isyana karşı Türk hükümetince yapılan ilk askeri hareketler başarısız olurken Kürtlerin başkentini Kurdava olarak belirledikleri; kendi bayrağı, ordusu, yöneticileri ve milli marşı olan Ağrı Cumhuriyeti adında bir devlet kurdukları görülüyor. Bu dönemde şehir merkezini Ağrı Cumhuriyeti’nin başkent kabul ettiği Doğubayazıt yakınlarındaki Kurdava’dan alıp uzak bölgedeki Karaköse ilçesine taşımak bir zamanlar işgal altındaki İstanbul ve Osmanlı hükümetine karşılık başkentin Ankara’ya taşınması ve yeni bir hükümetin ilan edilmesini çağrıştırıyor.
Türk Cumhuriyeti isyanın ileriki yıllarında İran’ın da desteği ile havadan bombardıman ederek ve karadan büyük bir ordu ile saldırarak direnişi kırmış, yörede büyük katliamlar yapmıştır. Öyle ki bu durum Türkiye’nin milli gazetelerinde bile “Zilan Deresi ceset doldu” şeklinde yazılmıştır.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!