CELAL TEMEL
Babanzade İsmail Hakkı Bey (1876-1913)
Babası Mustafa Zihni Paşa’nın görevi dolaysıyla Bağdat’ta doğdu. İlk öğrenimini (İptidaiye) Bağdat’ta yaptıktan sonra, idadiye (ortaokul) ve sultaniye (lise) İstanbul’da okudu. Liseyi, Mektebi Sultani’de (Galatasaray Lisesi) okudu. 1895 yılında Mülkiye mektebine girdi. Ancak Abdülhamid aleyhtarı gösterilere karıştığı gerekçesiyle orada okuyamadı. 1903 yılında hukuk öğrenimini tamamladı. Bu sırada İttihat-Terakki üyesiydi ve İkdam gazetesinde yazılar yazıyordu.
Bir çok Kürd aydını, Meşrutiyet ilanı sonrasında İTC’den uzaklaşırken o orada kalamaya devam etti. 1908 sonlarında kurulan Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı. Eğitimci, yazar ve hukukçu kimliğiyle öne çıkan bir Kürd-Osmanlı aydını olarak dikkat çekti.
1908’de Osmanlı Meclis-i Mebusan’a, İttihat-Terakki listesinden Bağdat mebusu olarak girdi. 1911 yılı Mart-Mayıs ayları arasında kısa bir süre, Sadrazam İbrahim Paşa hükümetinde Maarif Nazırı (Bakanı) olarak da görev yaptı.
1912 yılında Osmanlı Meclisi Mebusan yenilenince yine Bağdat mebusu olarak seçildi. Bir gün mecliste, Divan Kâtibi Abdülaziz Mecdi Efendi, yoklama yaparken adını esprili olarak “İsmail Hakkı Yabanzade Bey” diye okudu. Onun cevabı hazırdı; yerinden, “O Babandır, baban” dedi. Bunun üzerine mecliste kahkaha tufanı koptu ve sessizlik sağlanamadığı için oturuma yarım saat ara verildi.
Önce İkdam gazetesi, sonra Tanin gazetesinde yazdı. Tanin gazetesi yazarı olarak tanındı. 1911 yılında, uzun bir Avrupa seyahati sonrasında, Tanin gazetesinde yazdığı yazılarda, Osmanlı Devleti’nin dünya siyasetindeki yerini, dünyada meydana gelen siyasi gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne etkilerini değerlendiren yazıları çok dikkat çekti. Yazılarında, Osmanlı toplumu için, önemli önerilerde bulundu. Hukuk ve Mülkiye mekteplerinde anayasa hukuku dersleri verdi.
Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulan Cemiyet-i Matbuat-i Osmaniye (Osmanlı Basın Derneği) kurucuları arasında yer aldı. Çeşitli kitapları yayımlandı. Bilinen bazı eserleri şunlardır: Hukuk-ı İdare (1912), Beyrut’tan Kuveyt’e Irak Mektupları (1913), Dreyfüs Meselesi, Bismark’ın Hayat-ı Siyasesi.
Kürd Teavün gazetesi, Kürd Talebe Cemiyeti HÊVÎ’nin yayın organı Rojî Kurd ve Hetawî Kurd gibi yayın organlarında da önemli yazıları yayımlandı. Osmanlı-Kürd, Kürd-Ermeni ilişkileri konularındaki yazıları, genel olarak aydınlar tarafından çok okunurken yazıları aydınlar için yol göstericiydi. Osmanlıcılığı, hatta bazı dönemlerde Türkçülüğü savunurken Kürd uluslaşması için de önerilerde bulunuyordu. Kürd Teavün gazetesinin 3. sayısında “Kürdçeye Dair” başlıklı makalesinde yazdıkları, bu güne bile hitap ediyor. Makalenin bir bölümünde şöyle diyordu:
“Eğer bir Kürd çeşitli bilgiler ve incelemeler üzerinde kendi diliyle yazılmış kitaplar bulursa, eğitim Kürd lisanıyla olur ve çocuklar okulu daha kolayca bitirerek, eğitimlerini mükemmel yaparlar ve böylece bu çocuk Osmanlı ailesi için de kıymetli bir üye haline gelir.
Bunun için Kürd vatandaşlarıma tavsiye ederim ki, her şeyden önce mükemmelleştirilmiş iyi bir lisan elde etmeliler ve ona sahip olmaya öncelik tanımalıdırlar. Önce Kürdçe dilinin bir dilbilgisi kitabı ve sözlüğe yapılmalı, ondan sonra Kürd kavminin tarihini yazmaya el atarak, kaleme alınmamış bütün bilgileri ve ananeleri toplayıp yaymalıdırlar.
Lisanın mükemmelleştirilmesi sayesinde ileriye gitme yolumuz açılmış olur. Nihayet bir ulusun kurtuluşunun temeli öğrenmedir ve öğrenmenin anahtarı ise lisandır. Uygarlığın kapısı bu anahtarla açılacaktır… Kavmin yetkililerinden, derhal bu yönde çalışmalara geçmelerini rica ederim.”
Bu yazıda, kendisinin de mensup olduğu İttihatçıların ırkçı tavırları yüzünden şunları da söylemek zorunda kalıyordu:
“Kürdleri, Lazları, Arnavutları Türkleştirmek ya da Araplaştırmak gibi bir düşünce akla gelebilse de dünya dünya olalı bir halkın dilinin böyle kökünü kurutacak hiçbir yöntem, ne kadar zalimce ve kahredici olursa olsun, henüz keşfedilmemiş olduğundan, böyle bir girişim, anlamsız ve saçma bir şeyle uğraşmaktan başka işe yaramaz. Bilgisizliğin en yoğun döneminde bile Osmanlıdaki milletlerin hiçbiri varlık ve kimliğini kaybetmedi. Kürdçe, binlerce yıldan beri bu durumuyla sürüp geliyor.”
Kürd dili üzerindeki baskıları görüyor ama o günkü şartlarda bunun mümkün olmadığını belirtiyordu. Batıcı fikirlerle ve İslamcılığın sentezi bir Osmanlıcılığı savunurken İslami çizgideki ağabeyi Ahmet Naim’in de etkisiyle İslam’a da vurgu yapıyordu. Kürdlüğü de Osmanlı bütünlüğü içinde düşünüyor, Kürdler ve Kürdistan” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Kürd hala Kürddür; milliyetini, biçim ve dış görünüşünü, maddî ve manevî kimliğini zerre kadar değiştirmemiştir… Dünyada hiç bir güç düşünülemez ki, Kürdlük ile Osmanlılık arasındaki bu eski bağdaşmayı, bu doğruluk ve dürüstlük bağını yok etmeyi başarsın. Osmanlılık Kürdlüğü ve Kürdlük de karşılıklı olarak Osmanlılığı içermiş, bu iki sözcüğün içeriği mutlak olarak iç içe geçmiştir. Allah saklasın, Osmanlılık ortadan kalksa, Kürdlükten de eser kalmaz; Allah göstermesin, Kürdlük ortadan kalksa ve adı sanı belirsiz bir duruma gelse, Osmanlılık da zayıf ve perişan olur.”
Kürdlerin özellikle eğitime önem vermelerini öneriyordu. Genç yaşta, çok verimli olduğu bir dönemde, 25 Aralık 1913 tarihinde, sınıfta ders anında kalp krizi sonucu vefat etti. Amcazadesi Abdülaziz Baban’ın sorumluluğunda yayımlanan Hetawî Kurd dergisinin, Ocak 1914 tarihli 3. sayısının kapağında onun resmi vardı. Vefat haberi yazısında şöyle deniyordu:
“Evet, Hakkı Bey vefat etti. Kürdlüğünden ayrıldı, cüzi fakat ciddi yadigarları, bir cenahı sakat bıraktı; omuzunda taşıdığı ‘ilim ve irfan’ yükünü, yapacağı hizmeti, ziyadesiyle ihtisas sahibi olduğu Kürdlüğü mahrum bıraktı. Daima hasretini çektiği kavminin terakkisini göremedi.”
Hetawî Kurd dergisinin 3. sayısında, İsmail Hakkı Bey’in ölümüyle ilgili başka yazılar da vardı. Derginin aynı sayısında, daha önce yazmış olduğu “Kürdler ve Kürdistan” başlıklı önemli yazısına da yer verilmişti.
Ani ölümü üzerine, dönemin önemli Kürd aydınlarından şair Muhammed Mîhrî (Hilav), “Ji bo İsmail Hakkı Baban” başlığıyla yazdığı uzun mersiyenin girişinde şöyle diyordu: “Pîremerdê zaman, em îro xazîn êş û giryane / Şev roj, axî nalî rade aşki çav barane / Henarî sard tevîrî lihak ta ko evirî çû / Mizaç ihtidal fdevta vuralî tauf zivistanî.”
Hetawî Kurd dergisinin sonraki sayısında (4. Sayı), bu kez kardeşi Mehmed Asım’ın ölüm haberi vardı. Asım Bey, ağabeyi İsmail Hakkı’dan 40 gün sonra, 6 Şubat 1914 tarihinde, Şebinkarahisar’da görev sırasında vefat etti.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!