Botan Bölgesi günümüz Siirt’in Eruh ilçesi, Şırnak ve Şırnak’ın Cizre ilçesini kapsayan idari bölüme verilen bölge ismidir. Ünlü coğrafyacı İbn Vâzıh el-Yakubî, Bûhtî Kürtleri’nin merkezi olan Cizre’yi tanımlarken “Cezîretu’l-Ekrâd” yani “Kürtler’in Cizresi” ifadesini kullanmıştır. Yakubî tarafından edinilen bu bilgiyi İzzeddîn İbn Şeddâd aktardığı vakit bahsi geçen şehrin “Cezîretu’l İbni Ömer” olduğunu ve buradaki Kürt nüfusunun fazlalığından ötürü şehrin bu isimle anıldığını ifade etmiştir. Yâkût el-Hamevî ise bölge halkı hakkında Ermeniler ile iyi ilişkiler içerisinde olduklarını ve sağlam surlara sahip olduklarını ve bu surların ise bir kısmının Beşnevî, bir kısmının ise Bûhtî Kürtlerine ait olduğunu dile getirmiştir. Yâkût el-Hamevî’nin Bûhtî’lere ait bahsettiği surlar ise şunlardır; Curzakil, Atil, Allos, Baz el-Hamra, Elki, Ervah, Bahuha, Berho, Kinkiver, Nirve ve Hoşeb. Şerefhan, Azîzan Mîrleri’nin sahip olduğu bölgelerden bahsederken Gurgîl, Berke, Eruh/Ervah, Piroz, Tanza ,Fınık, Tur, Heysem, Şah, Etil, Ermişat, Kiver, Dirde gibi dönemin stratejik önemine sahip kale ve kentlerden bahsetmektedir.
16. Yüzyılda yaşamış olan Kürt tarihçi Şerefhan-ı Bitlisi kaleme aldığı şerefname adlı eserinde; Botan Emirliğinin, isminin cesaret ve savaşçılıklarıyla tanınmış olan Bûhtî aşiretinden aldığını ifade etmektedir. Fakat Botan Emirliği sadece Bûhtî aşiretinden ibaret değildir. Buhtî aşireti yanında Alikan,Dunbuli,Mirxan,Harunî, Nûkî, Mahmudî, Şêx Taranî, Masakî, Raşkî, Pînkan, Dalam, Bîasturaî, Şîruyan, Didêran aşiretleri de Botan Emirliğine tabii aşiretler arasında yer almışlardır. Botan bölgesi, 14 bölgeye ayrılmaktaydı bu bölgelerin her biri kendi merkezine ve kendi kalesine ait bölgelerdi.
Bedirhan Beyin hüküm sürdüğü Cizre-Bohtan Beyliğinin merkezi olan Cizre, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Dicle nehrinin batı kıyısında, 42 doğu boylamı ve 37 kuzey enleminde yer almaktadır. Bohtan, Dicle ırmağının
kollarından birinin adı olup, bir taraftan Dicle ile Bohtan Çayı, diğer taraftan Megara yakınlarında Dicle ırmağı ile birleşen Habur çayı arasında bulunan toprak parçasının da adıdır. Bohtan bölgesinin merkezi ise Cizre şehridir.
Cizre Beyliği, eskiden beri Cezire-i İbn-i Ömer adıyla anılan Cizre ve çevresinde 1200’de kurulmuştur. 1200’den 1627’ye kadar 427 yıl bölgede hükümran olan bu beyliğin ilk yöneticisi Süleyman Bey’dir. Süleyman Bey’den sonra oğlu Mir Abdülâziz’e Cizre, kardeşi Mir Hacı Bedir’e Gurgil ve diğer kardeşi Mir Abdal’a Finik bölgelerinin yönetimi düşmüştür. Beylik, bir müddet Akkoyunlular, Timur ve Safevilerin egemenliğine girmiş ancak Osmanlı Devleti ile birlikte tekrardan bu aile tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Bedirhan Bey’in babası Abdullah Han öldükten sonra, emirlik makamına Bedirhan Bey’in amcasının oğlu Emir Seyfeddin (Mir Sêvdin) Bey geçti. Emir
Seyfeddin’in sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten aciz birisi olması, Cizre’nin idarî ve sosyal yapılanmasında problemler meydana getirdi. Bunun üzerine, mirlik makamınaBedirhan Bey’in büyük abisi Salih Bey getirildi Ancak Salih Bey’in dünya işlerinden el etek çekip münzevi bir hayat tarzı benimsemesi üzerine, bu sırada 19 yaşında bulunan Bedirhan Bey emirliğin başına geçti.
1803 yılında Cizre’de dünyaya gelen Bedirxan Bey, 18 yaşında (1821) Botan Emirliği’nin başına geçti. Bedirxan Bey çok genç yaşta olmasına rağmen, çevredeki Kürt beylerine iktidarını kabul ettirdi.
Tanzimat’ın başlangıcında ülkenin idarî taksimâtında da önemli değişiklikler yapılmıştı. Yönetim alanında getirdiği ıslahat, taşradaki yöneticilerin yetkilerini azaltmak ve idarenin her kademesinde, Müslüman ve gayrimüslim halkın katıldığı idare meclisleri oluşturmak biçiminde ortaya çıktı. Bununla güdülen amaç; taşradaki mülkî yöneticilerin, merkeze daha fazla bağlanmasını sağlayarak, merkezîn otoritesini güçlendirmekti. 1840 yılında uygulama dışında tutulan eyaletlerde yeni yönetimin gerçekleştirilmesi için çalışmalar sürdürüldü. Bu amaçla Diyarbakır Eyaletinde 1845 yılında Tanzimat’ın uygulanmasına karar verildi. Bu amaçla Diyarbakır’a öşür geliri hariç 75.000 kuruş maaş ile Bağdat Valisi İsmail Paşa Müşir olarak atandı. Diyarbakır’ın Tanzimat’a dahil edilmesinden üç ay kadar sonra (Haziran 1845) bölgede sık sık ayaklanan kimselerin bu tür davranışlardan vazgeçtikleri ve aklın yeni yönetim biçiminden memnun oldukları İsmail Paşa tarafından hükûmete bildirilmiştir. Durum Padişah Abdülmecid’e iletilince çok memnun olmuş, vali ve defterdarı ödüllendiriştir. Ancak bir süre sonra İsmail Paşa, uyguladığı, yöntemin devlet politikasına ters düştüğü ileri sürülerek görevden alınmış, yerine Bolu Mutasarrıfı İzzet Paşa atanmıştır. Diyarbakır Defterdarı da uygunsuzluğundan ötürü görevden alınmış yerine bölgenin durumunu iyi bildiği belirtilen Meclis Ziraat memurlarından İsmet Bey getirilmişti. Diyarbakır ve çevresinde Tanzimat’a karşı asıl direniş “yurtlukocaklık”
olarak toprak tasarruf edenlerden gelmiştir. Nitekim Diyarbakır’da bu biçimde toprak tasarruf edenlerden bazılarının toprakları hazineye devredilerek kendilerine maaş bağlanmış; bir kısmına ise, kaza müdürlüğü verilmişti. Burada bir sorun ortaya çıkmamıştı. Ancak, coğrafî ve sosyal yapıdan dolayı Doğu bölgelerinde hâkimiyetin uzun bir süre tesis edilememesi sebebiyle, yeni uygulama devlet otoritesinden uzak yaşayan aşiretlerin zaman zaman muhalefeti ile karşılaşmıştır.
Bedirhan Bey ile diğer Kürt beyleriyle Van’da başlattıkları isyanla ilgili olarak Erzurum Müşiri Esad Paşa, Sadaret’e gönderdiği 25 Safer 1263 (22 Şubat 1846) tarihli yazıda, Van merkez ve kazalarında meydana gelen isyan ve karışıklığın ortadan kaldırılması için halka defalarca nasihat ve telkinde bulunduğunu belirtmiştir. Fakat buna rağmen, Van merkez halkından Mustafa Bey, Han Mahmut, Nurullah Bey ve Bedirhan Bey’in İrade-i Seniyye’ye muhalefet ederek devlete isyan ettiklerini bildirmiştir. Erzurum, Diyarbakır, Musul eyalet valilerinin gönderdiği raporlar ile
Anadolu Ordusu Komutanı Ferik İsmail Paşa’nın gönderdiği raporlar doğrultusunda isyancı Bedirhan Bey ile Kürt beylerinin tutumları, Meclis-i Hâss-ı Vükelâ ve Meclis-i Valâ’da görüşülmüş39, Bedirhan Bey’le ilgili olarak, 1846 yılı için harekât yapılması uygun görülmemiş; fakat şimdilik, onun temin edilmesi sağlanarak kendisine bir memur gönderilmesi kararlaştırılmıştır
Osmanlıya asker ve vergi vermeyi reddetti ve bağımsız bir ordu kurup kendi emirliğinin içerisine yeni topraklar katarak genişlemeyi sürdürdü. Kısa bir süre içerisinde Bitlis, Hakkâri, Muş, Van ve Kars Kürt beyleriyle ittifak sağlayarak Osmanlı eğemenliğine karşı Peymana Pîroz’u (Kutsal Anlaşma) gerçekleştirdi.
Bu birliğe Doğu Kurdistan’ın en büyük Kürt beyliği olan Erdelan Beyliği’ni de dahil ederek, aşiretlerden ortak bir ekip kurdu ve kaleleri gözden geçirip yeni kaleler inşaa etti. Kurulan ordunun askerî gücü arttırılarak, Cizre’de biri barut diğeri tüfek üreten iki atölye kurdu.
Yerli uzmanların yetişmesi ve modern savaş taktiklerini öğrenmeleri için Avrupa’ya öğrenciler gönderdi. Ermeni ve Asurilerle antlaşmalar imzalarak onların güçlerini yanına aldı ve Kürtler için gayri müslimlerle evlenmeyi serbest bıraktı.
Osmanlı’nın aldığı vergiden çok daha az bir oranla vergi aldığı için halkın sempatisini topladı böylece civar halkların topraklarını da beyliğine kattı. En büyük hayalinin Karadeniz ile Van Gölünü tıpkı yine o zaman yapımı konuşulan Süveyş gibi bir kanalla birleştirerek denizlere açılmak olduğu söylen Bedirxan Bey, ticaretin gelişmesini sağlamak için Van Gölü’nde deniz taşımacılığını geliştirdi ve modern gemi inşa tekniklerini öğrenmeleri için de 140 öğrenciyi İngiltere’ye gönderdi.
Nihayet 1842 yılında bağımsızlık ilan eden Bedirxan Bey, Cizre’yi başkent yaptı Kurdistan bayrağı çekildi. Kürt liderler, Kurdistan hükümetini koruyacaklarına ve Bedirxan Bey’i destekleyeceklerine dair and içtiler.
Süreç, Kürt coğrafyasının Osmanlı’dan ayrılması doğrultusunda gelişiyordu. Bu da İstanbul’un yanı sıra bölge üzerindeki çıkar dengelerini sarsacağı için Avrupa devletlerini ürkütüyordu.
Batılı misyonerlerin teşvikiyle, Asuriler, Bedirxan Bey ile olan anlaşmalarını bozarak ona olan desteğini geri çektiler. Bu noktadan hareketle, batılı devletlerin sultan üzerindeki baskıları, Osmanlı yöneticilerini Bedirxan Bey’e karşı harekete geçmeye teşvik etti.
Mereşal Hafız Paşa, görüşmeler yoluyla Bedirxan Bey’in Osmanlı hakimiyetini tanımasını sağlamakla görevlendirildi. Ne var ki Bedirxan Bey görüşmeleri kabul etmedi ve ne yapıldıysa sultandan gelen teklifleri reddederek Kurdistan’ın bağımsızlığını vurguladı.
Tarih, 6 Haziran 1847′yi gösterdiğinde Osmanlı ordusu üç koldan başkente saldırıya geçtiler. Harput, Urfa, Diyarbekir, Erzurum, Bağdat ve Musul bölgelerinde bulunan askeri güçler de bu taarruza katıldılar.
Osmanlıların sayıca üstünlüğüne rağmen Bedirxan Bey’in kuvvetleri ilk çarpışmada üstünlük elde ettiler. Fakat Bedirxan Bey’in yeğeni ve önemli komutanlarından Yezdan Şer’in esir düşmesi neticesinde gizli cephanelerin yerleri ortaya çıkmış ve silah fabrikası Osmanlılarca ele geçirilmişti.
Bu arada Kars, Van ve Muş’ta da Kürt aşiretleriyle Osmanlı askerleri arasında küçük çaplı çatışmalar meydana geliyordu. Bir sonraki çatışmada Kürt beylerinin yardıma geç ulaşması sonucu Bedirxan Bey, kendi birliğiyle Eruh Kalesi’ne çekilmek zorunda kaldı.
Ancak bu beylerin içinde Bedirhan Beyin pozisyonunu asıl belirleyen ise yeğeni Yezdan Şêr (Ezdin Şêr) olmuştur. Bu tarihe kadar Bedirhan Bey ile birlikte hareket eden yeğeni Yezdan Şêr, Osman Paşa’nın Cizre üzerine hareketi esnasında Bedirhan Bey’den ayrılarak, Osmanlı hükümetine itaatini arz etmek üzere Musul valisi Mehmet Esad Paşa’ya sığınmıştı (31 Mayıs 1847). Ardından Gevaş mıntıkasının kendisine verileceği sözünü alan Han Abdal da, arasının bozuk olduğu Bedirhan Bey ve ağabeyi Han Mahmut’u terk ederek devlet saflarına katılmayı kabul etmişti.138 Yezdan Şêr, Han Abdal, Nurullah Bey ve diğer Kürt beylerinin teslim olması Bedirhan Bey ve Han Mahmud’u bu isyanda yalnız bırakmıştır. Neticede başarısız olan Bedirhan Bey teslim olmak zorunda kalmış (29 Haziran 1847), Bedirhan Bey’in teslim olmasından sonra 4Temmuz 1847’de ise Han Mahmud da teslim olmuştur.
Osmanlıların kale kuşatması görüşmelere zemin hazırladı 27 Temmuz 1847′de Bedirxan Bey, hiçbir askerine dokunulmaması şartıyla teslim oldu. Bedirxan Bey ve ailesi önce İstanbul’a daha sonra da Girit adasına sürgüne gönderildi.
Aşırı nemden dolayı hastalanan Bedirxan Bey, Kürdistan’da ölmek istediğini sultana bildirdiyse de bu isteği kabul görülmedi ve Şam’a sürüldü. Son yıllarını burada yaşayan Bedirxan Bey, 1868′de burada öldü.
KAYNAKLAR:
-Cabir DOĞAN, BEDİRHAN BEY İSYANI.
–HASAN TAN, HAKKÂRİ BEYLERİ’NİN TARİHİ.
– Bruinessen, Martin Van (2011). Ağa, Şeyh ve Devlet, Çev. Banu Yalkut, İstanbul: İletişim Yayınları.
-Süreyya Bedirhan, Kürt Davası ve Hoybun, Çev: Dilara Zirek, Med Yay., İstanbul 1994.
-Şeref Han, Şerefname Kürd Tarihi, Cev: M.Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul 2006.
-Malmisanij, Cizira Botanlı Bedirhaniler, 2. Baskı, Avesta Yay.
-E. Xemgin, Osmanlı-Safevi Döneminde Kürdistan Tarihi, C. III, 2. Baskı, DOZ Yay.
-Kemal Burkay, Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan, Deng Yayınları, İstanbul 1992.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!