MEHMET EMİN BOZARSLAN / YUSUF ZİYAEDDİN PAŞA VE «KÜRTÇE-TÜRKÇE SÖZLÜK»
Aslen Kudüslü olan ve Halit bin Velid’in soyundan gelen Yusuf Ziyaeddin Paşa, II. Abdülhamit döneminde Bitlis’in Mutki ilçesinde kaymakamlık yapmıştır. Aydın ve geniş kültürlü bir kişi olduğu anlaşılan Yazar, bu görevi sırasında Kürtçeye ilgi göstermiş ve bu sözlüğünü bölgedeki din adamlarının yardımıyla hazırlamıştır. 1310 (1894) yılında İstanbul’da «Şirket-i Mürettibiye Matbaası» nda basılan sözlüğe yazdığı önsözde Yazar, bu çalışmasının gerekçesini özetle şöyle belirtmiştir :
«İnkâr edilemeyecek ve akılların, sağlıklı görüşlerin çelişkiye düşmeyecekleri konulardan biri şudur ki; değişik dilleri bilmek ve çeşitli dillerin kurallarını bilim alanında sıralamak; kültür sahibi olmanın temeli, nüktelerdeki ışığa ulaşmanın bir kılavuzu, kapalı kapıların anahtarı sayılmaya değer. Nasıl olmasın ki, bununla cümle kuruluşlarının incelikleri öğrenilebilir; değişik terimleri öğrenme olanağı doğabilir; ilginç örnekler elde edilebilir; tartışma sırasında kanıt getirmenin yolları genişleyebilir; her topluluğu diğerlerinden ayıran özellikler kavranabilir; uluslar arasında tanışma ve sevgiyi sağlayacak yollar kolaylaşabilir ve irfan sahibi olanların yanında ticaretin, sanayiin ve çeşitli mesleklerin geliştirilmesi üzerine dayanışma artırılabilir. Kaldı ki insana özgü olan konuşma cevheri, ancak, her kavim arasında, kendi dillerini paylaşan kimselerle ortaya çıkıp varlığını gösterebilir. Kısacası değişik dilleri bilmenin yararları sayılamayacak ve sınır tanımayacak kadar çoktur».
Yazar, bundan sonra, zamanın Padişahı II. Abdülhamit dönemindeki duruma sözü getirerek, o dönem de bilim ve kültür alanında büyük atılımlara girişildiğini, Osmanlı sınırları içinde «bilim ve kültür pınarları fışkırdığı»nı öne sürmüş; Abdülhamit için gerek nesir ve gerekse nazım olmak üzere çeşitli övgüler yazmış; daha sonra sözlük konusundaki çalışmalarını şöyle anlatmıştır :
«Kürtlerin memleketinde bulunduğum ve Bitlis vilâyetine bağlı Mutki ilçesinde kaymakamlık yaptığım sırada, Kürt dilinin çok geniş bir kitle tarafından konuşulduğu ve birçok kuşakların dili olduğu halde, kurallarının o zamana kadar saptanıp yazılmamış olduğunu gördüm. Bu dilin öğrenilmesini sağlamak için bu güne kadar hiç bir kitap yazılmamıştır. Hatta bu dili çevirmek ya da toplayıp düzene koymak için çaba harcamış birisine bile rastlamadım. Bu nedenle Kürt dili, sadece onu konuşanlara özgü kalmış ve yararları kendilerinden başkaları için gizli kalmıştır. Bu dili konuşanlar da., önde gelen bilginleri dışında, diğer dilleri öğrenmelerini ve yararlarını elde etmelerini sağlayacak çevirilerden yoksun kaldıkları için kendi dillerinin çerçevesi içinde mahsur kalmışlardır. İşte bu nedenle, insanlığa hizmet etmek amacıyla ve himmetin dürtüsüyle, irfan elde etmek isteyen kimselere hazırlık yapmak ve unutulmuş Kürt kardeşlerimizi yalnızlıktan ve onun verdiği azaptan kurtarmak ve onların da uygarlığın kapısından içeri girmelerini ve diğer uygar uluslar gibi uygarlık alanında başarı elde etmelerini sağlamak için çaba harcamaya karar verdim ve yüce Allah’a güvenerek ve amaca ulaşmak için bilginlerinden kılavuzluk isteyerek işe giriştim. Ne var ki sözüme kulak asan ya da düşünceme iltifat eden bir kimseye rastlayamadım.
Bunun üzerine bu işi nasıl başaracağım konusunda şaştım kaldım. Sonra yüce Tanrı bana yardımcı oldu ve onlardan birini, hattâ gerçekte onların en önde gelenini ve en kararlı olanını bana gönderdi. Bu da Siirtli Molla Halil’in oğlu Molla Hâmid’di. Bu zat, bana yolu kolaylaştırdı ve Kürt dilinin birçok sözcüklerini ve bazı dilbilgisi kurallarını topladı. Ve sonunda, amaca uygun bir kitap ortaya çıktı.»
Öte yandan sözlüğün ve onunla birlikte basılan Kürtçe Gramerinin yayınlanması, gerek İstanbul’da ve gerekse Kürtler arasında geniş bir yankı yapmış; hakkında Kürtçe ve Arapça birçok beğeni yazıları ve şiirler yazılmıştır.