bitlis isyanı

BİTLİS KÜRD DİRENİŞİ VE ERMENİLERİN TAVRI

”Kör Mihe’ye karşı savaşacaklar. Kör Mihe kimdir?  O da hareketin bir parçasıdır. Zaten hareket bölgesel bir hareket olarak  planlanmış değil ki.. Kürdistan çapında bir hareket ön görülüyor. Bitlis bölgesinde ayaklanmanın bastırılmasından sonra  şehid olan  Mela Selim, Seyyid Ali ve Şeyh Şehabettin gibi Kürd şahsiyetlerinin isimleri  daha çok ön plana çıkmıştır.”

 

ASO ZAGROSİ

1914 yılında  Hizan merkezli  “Bitlis Kürd Direnişi”i hakkında  değerli Kürd aydını Law Reşîd’in kaleme aldığı  ve  JÎN dergisinin  1919 yılında çıkan 16. ve 17. Sayılarında yayınlanan “BİR HİKÂYE-İ TARİH“ adlı makalesi ve General Şerif Paşa’nın Paris’te çıkardığı Meşrutiyet gazetesinin Nisan 1914 sayısında yayınladığı “ Kürd Ayaklanması ve sebepleri” adlı makalesi hariç  fazla bir şey Kürdler tarafından yazılmış değildir. Bu son yıllarda yapılan bazı çalışmaları bir kenara bırakırsak, daha çok farklı kitaplarda birkaç cümle ile geçiştirilmiştir. Bitlis Kürd Direnişi hakkında tam olmasa da tatmin edici bir tablo oluşturmak için daha çok puzlları birleştirmemiz gerekecektir.

O dönemler  Kürdler farzla bir şey yazmamalarına rağmen, Bitlis Kürd direnişi hakkında  dünya basınında çıkan bir hayli  haber ve değerlendirmeler var.  Bu haberlerden biri   İstanbul Ermeni Patriği  Zaven’in basına yaptığı açıklamadır. 10 Nisan 1914 tarihinde  Paris’te çıkan Journal Des Debats’dan çıkan haber de Osmanlı Ermenilerin temsilcisi  Zaven  Bitlis Ayaklanması hakkında şöyle diyor:

“Şimdiki Hareket  Ermenilere karşı değil. Gerici bir harekettir.  Bitlis Başpiskoposumuz olan  Suren’den aldığımız bilgiler açık bir şekilde bunu göstermektedir.  Bize hareketin örgütleyicisi olan Mela Selim’in  Bitlis Metropoliteni Suren’e gönderdiği mektubunun orijinali ulaştı. İsyancı Kürdlerin şefi  Ermenilerin hiçbir şeyden korkmamasını istiyor. Kürd şefi yüksek rütbeli Papazdan  Hıristiyan topluluğunu sakinleştirmesini rica ediyor  ve Ermeni köylerine girebilecek bazı Kürdlerden korkmamalarını istiyor. Hareket, açık bir şekilde genç Türkiye’ye karşıdır ve  daha önceleri Jön Türklere büyük sıkıntı/belaya neden olan meşhur Bedirxan ailesi harekete yabancı değildir. Hareketin gerçek merkezi Bitlis değil, Kürdistan’ın ortasındaki Hizandır. 

İstanbul’a gelmek için  bölge de geçtiğim zaman yaratılan durumun normal olmadığını gördüm ve bu konuda merkezi hükümeti bilgilendirdim. O günden beri durum daha da kötüleşti.

Benim için özellikle  Bitlis Valisi  Mazhar Bey Kürd Ayaklanmasının sorumlusudur. Ben Talat Bey’e açık bir şekilde kapasitesi olmayan bu devlet memurunu değiştirilmesi gerektiğini bildirdim. Hükümet, bu yakınlarda onu görevinden aldı ve yerine Siirt Mutasarrıfı Abdullah Beyi getirdi.  Abdullah Bey iyi bir devlet memurudur ve benim ona güvenim tamdır” diyor.

Daha fazla detaylara boğmadan aynı haberi ve haberleri  Les Affaires D’orient,  Echo de Paris, Gazette de Francfort ve daha bir çok gazete ve yayınlarda okuma imkanı var.

General Şerif Paşa’da  Paris’te  çıkardığı  Meşrutiyet gazetesinin Nisan 1914 yılında çıkan  55. Sayısında   Fransızca yazdığı Bitlis Ayaklanmasına ilişkin olarak “ Kürd Ayaklanması ve sebepleri” adlı makalesinde  Ermeni Patriği Zaven’den alıntılar  yaparak Kürdlerin Ermenilere karşı  olmadığı  ve Mela Selim’in  Ermeni Başpiskoposu Suren’e verdiği güvenceden söz ediyor. Şerif Paşa makalesinde  son dört yıl boyunca Ermeni ve Bulgar mebuslarının İttihat ve Terakki yönetimini desteklediklerini, Kürdler, Yunanlar ve Arnavut Mebuslarının İttihat ve Terakki’ye karşı olduğunu yazıyor.  Şerif Paşa  Avrupa basınında çıkan  “Kürdlerin reformlara karşı ayaklandığı” tezine karşı çıkarak  İttihat ve Terakki’nin reform diye bir sorunu olmadığını ileri sürüyor. Hem daha önce ve hem de İttihat ve Terakki yönetiminde çok çeken  Ermenilere verilen reform vaatlerinin yerine getirilmesi gerektiğini söylüyor.

General Şerif Paşa makalesinde Kürdlerin talepleri üzerine duruyor ve şöyle yazıyor:   Politik çevrelerde konuşulduğu kadarıyla  Kürdistan Yüksek Şeyhi tarafından Bab-ı Aliye  Kürd isteklerine ilişkin bir memorandum sunulmuş. Bu memorandum da  eski Sultanlar döneminde Kürdistan da otonom idare için beratların verildiği hatırlatılıyor ve var olan ayrıcalıkların korunması karşılığında Kürdistan’ın Türkiye verilecek katkının artırılmasını  istiyor. Bu ayrıcalıklar, her türlü verginin kaldırılması, Rusya ve Türkiye sınırlarının korunması için bölgesel bir Kürd ordusunun kurulması, Kürdlerden oluşacak bir Kürd yönetiminin oluşturulması, Kürdçe okulların açılması ve eğitimin Kürd diliyle yapılması ve Kürd subaylarının Kürdistan’a gönderilmesi  gibi talepleri içeriyor.

Garo Sasuni’de  Bitlis ayaklanması üzerine duruyor ve şöyle yazıyor: “ Şeyh Said Ali, güvendiği bir kimse olan Melikanlı Molla Selim, 1913’te Bitlis’e gitme bahanesiyle Muş yakınındaki Surp Garabet  manastırına uğrar ve Daron Taşnak Merkez Komitesi azası olan rahip Vartan Vartabet ile görüşerek, Şeyh namına  Ermeni ve Kürd birliğini teklif eder. Bu ön görüşmelerden sonra  Şeyh Said Ali’nin  güven mektubuna (itimatname) sahip olarak  Molla Selim, ikinci kez Daron’daki Taşnak Liderleri(Vartan, Görün ve Rupen) ile görüşerek şu tekliflerde bulunur.

1)Bu ülke Kürdlere ve Ermenilere aittir.

2)Bu ülkenin geniş özerkliğe sahip olması şarttır.

3)Ülkeyi Ermeniler ve Kürdler idare etmelidirler.

Bu noktalarda her iki taraf anlaştılar. Bu konuşmalardan sonra Vramyan Van’dan Garçgan’a geçerek bizzat Şeyh Said Ali ve onun kardeşiyle görüştükten ve iki tarafında anlayışına sahip olduktan sonra bir antlaşma yaptılar.

Ne yazık ki bu tarihi belgeyi şu anda buraya aktarabilmem mümkün değildir”(Garo Sasuni,  Kürd Ulusal Hareketleri ve 15.yüzyıldan günümüze  Ermeni-Kürd İlişkileri, Med yayınları sayfa 157)

Garo Sasuni’nin Kürdlerle Ermeniler arasında  Bitlis Ayaklanması öncesi bir antlaşmanın varlığından söz etmesine  bazı çevreler kuşku ile yaklaşıyorlar. Onlara göre bu antlaşmadan başka kaynaklar söz etmiyor ve doğrulamıyor. Aslında başka kaynaklarda var. Bunlardan biri benim   yıllar önce çevirisini yaptığım    Kamil Bedirxan ve Prens Şachovsky 29 Eylül 1917  kaleme aldıkları ortak rapordur.  Bu rapor da şöyle deniliyor:

“Türk devrimi esnasında çoğunluğu Ermeni aydınları olan binlerce Kürd ve Ermeni Xalid Oğlu Kilisesinde yapılan konferansta bir araya geldiler.(Bizim ailenin büyük fertleri de bu konferansta hazır bulunduğunu söyleyebilirim.) İki taraf komsu olarak barışçıl bir şekilde birlikte yaşama konusunda yemin ettiler..Türk  yetkililerinin öneri ve hilelerine kulak asmayacaklarına ve ayaklar altına alınan haklarını almak için birlikte çalışacakları konusunda anlaştılar. 

Fakat tüm bu güzel sözlere rağmen, Ermeniler Jön Türklerin yalanlarla dolu boş sözlerine kanarak bize ihanet ettiler ve Türklerle elele verdiler. 

Bitlis ayaklanması esnasında Kürdlere karşı savaşmak için Ermeniler valiye giderek silah istediler.. Ermeniler Türklerden aldıkları 700 silahla Türklerle birlikte bize karşı saldırıya geçtiler…………

18-31Mart 1914 tarihlerinde gerçeklesen Bitlis ayaklanması bizim tarafımızdan tertiplenmişti. İlk defa Kürdler başarıya ulaşarak Bitlis’in bir kesimini ele geçirdiler. Fakat, Türkler Muş ve Van‟dan büyük askeri güçler getirdiler. Kürdler onların makineli tüfeklerine ve toplarına karşı koyma imkanlarından yoksundular. Ayaklanma bastırıldı ve bir kaç̧ Kürd lideri de Bitlis’te idam edildi. Benim kardeşimin oğlu Süleyman Bey Cizire’den 35 km uzaklıkta bulunan Şak köyünün alınması sırasında öldürüldü. Ben de Siirt şehrinde tutuklandım ve Beyrut’ta gönderildim. Ben onlardan Rusya’nın izni olmadan beni Türk devletine teslim etmemeleri için imza almıştım. İstanbul’dan Rusya ve Fransa elçilerinin çabasıyla beni “Odeseya”  gönderdiler ve oradan Temmuz ayının başında Tiflis’e vardım.”

Garo Sasuni   Türklerin   Seyyid Ali’nin  kardeşi  Şeyh  Reşid’ten aldıkları bilgilerden itibaren, Seyyid Ali ile Vramyan arasında yapılan antlaşmadan haberdar olduklarını, Ermenileri sınamak amacıyla  Muş bölgesindeki Taşnak ve diğer Ermeni liderlerine, gönüllü birlikler oluşturarak  Kürd isyanına karşı savaşmalarını teklif ettikleri söyler.

Ermenilerin İhsan Paşa’nın bu teklifi karşısında zor duruma düştükleri, Kürdlere ihanet etmek istemediklerinden dolayı durumu Seyyid Ali’ye bildiriyor. Eğer gönüllü birlikler  oluştururlarsa  Kürdlerin şaşmaması gerektiğini ifade ediyorlar.    Daha sonra Garo Sasuni  gönüllü Ermeni grubunun oluştuğunu şöyle ifade idiyor: “Gönüllü Ermeni Grubu(çok az sayıda) Norduzdan hareket halinde bulunmakta olan  ve zamanında Ermenilere pek çok kötülükler  yapmış olan Kör Mihe(Miho)ya karşı çarpışacaktı.” diyor.

Türklerin zorlama  doğru olsa bile Garo Sasuni burada çok zorlama bir tespitte bulunuyor. Asıl sorun ortada bir antlaşma var. Kürdlerle Ermeniler birlikte hareket edeceklerdi. Neden Ermeniler örgütlü bir şekilde harekete katılmıyor?

Kör Mihe’ye karşı savaşacaklar. Kör Mihe kimdir?  O da hareketin bir parçasıdır. Zaten hareket bölgesel bir hareket olarak  planlanmış değil ki.. Kürdistan çapında bir hareket ön görülüyor. Bitlis bölgesinde ayaklanmanın bastırılmasından sonra  şehid olan  Mela Selim, Seyyid Ali ve Şeyh Şehabettin gibi Kürd şahsiyetlerinin isimleri  daha çok ön plana çıkmıştır.   Kürdistan genelinde büyük bir ayaklanma planı içinde olan geniş bir Kürd kesimi vardır. Abdulrezzak Bedirxan, Kamil Bedirxan, Seyyid Taha, Simko Şikak,  Şakîr Gravî, Mîr Mihê, Kapîtan Xeyrêddîn Berazî, Bişarê Çeto ve hatta  Şêx Abdulselam Barzanî  gibi bir çok Kürd şahsiyeti bu büyük planın bir parçası durumundaydılar. Biz Kürdler  kollektif hafıza kırımına uğradığımızdan dolayı  bir çok Kürd şahsiyeti hakkında  fazla bilgiye sahip değiliz. Var olan bilgiler de  yöresel kalmış ve tarihsel süreç içinde unutulmaya bırakılmıştır. Mesela  Şakîr Gravî’yi  daha çok üzerine söylenen  stranlardan, Van ve Hakkari bölgesinde yöresel anlatımlarda çok dar bir çevrede tanınıyor. Ama, Abdulrezzak Bedirxan anılarında  ondan “Şakîr Axayê Gravî benim yardımcımdı”diye söz ediyor.( Celilê Celîl, Autobiografiya Abdulrezzak Bedirxan, sayfa 32)

Xeyrêddîn Berazî de  Abdulrezzak Bedirxan birlikte  Kürdistan’ın doğusu ve kuzeyinde örgütsel faaliyetler içindedir.  Son olarak Kürdistan’ın doğusunda Xoy şehrinde birlikte oldukları zaman Türk devletinin gönderdiği Hüseyin adlı bir komiser onlarla ilişkiye geçiyor. Bu Hüseyin ve iki adamı Abdulrezzak’a ulaşmak ve güvenlerini kazanmak için  Mîr Mihê ekibine ulaşıyorlar ve onlarla birlikte bir postayı soyuyorlar.  Komiser Hüseyin ve adamları Mîr Mihê ile birlikte Kürdistan’ın doğusuna geçiyorlar. Abdulrezzak Bedirxan komisere güvenmiyor. Fakat, o bu süreçte Xeyrêddîn Berazî ile  de tanışıyor. Abdulrezzak’ın anlatımlarına göre  Xeyrêddîn “Kürd Devrimci Komitesinin”  kurucusuydu.(Bu örgüt Rus arşivlerine de de adı geçen İRŞAD yapılanmasıdır ) Xeyrêddîn,  propaganda  materyali ile  Bitlis’e gidecek. Komiser Hüseyin  Bitlis’e kadar kendisine refakatçılık yapmak istediğini söylüyor. Xeyrêddîn ona  kanıyor. Yolda  Komiser Hüseyin  Xeyrêddîn’i öldürüyor ve propaganda bildiri ve materyallerini Van Valisi veriyorlar.  Abdulrezzak’ın anlatımlarına göre o dönem  Türk basını  Vali Tahsin’e övgüler yağdırıyor.( Celilê Celîl, Autobiografiya Abdulrezzak Bedirxan, sayfa 33)

Mîr Mihê  de onlarca yıl boyunca  Osmanlı ve İttihat ve Terakki yönetimine karşı silahlı mücadele içinde olan bir Kürd şahsiyetidir.

Değerli Kürd araştırmacısı Mihemed Erzurum’u Mîr Mihê’nin alçakça katledilmesine ilişkin Türk arşivlerinde bir belgeyi bulup yayınladı.  Belgeyi kısaca veriyorum: ÛMÛR-Î ERKAN-I HARBIYE DAÎRESÎ

Dördüncü şubesî

Vanda onbirinci kolordu kumandanı Cabîr Paşa dan mewrûd fi Teşrîn-i ewwel (1)329- (1913) tarihlî telgrafnamenin suretidir

“Sekiz senedir bu hawalide bir Çakırcalî kesîlub, yuzlerce bêgunahi katl etmîş olan Mîr Mihê nam şakî-î meşhur Çataqlî Taqo dağinda doksan yedîncî alayin birincî taburunun mulazimi Mehmed Efendi mufrezesiyle aşaîrden Kürt beğin adamları yetişerek edilen mesai neticesi onsekiz şakiden murekeb çetenin askerden bir zayiat vermeksizin çete reîsî meşhur Mîr Mihê île kilavuzu Sadullah katl edilmiş ve digerleride şediden takip edilmekte bulunmuş olduğu.“  

Mîr Mihê de Mîr Abdulrezzak  Bedirxan  ile birlikte hareket eden ve Osmanlı devleti ile her türlü köprüyü uçuran  biridir.. (onun bir resmi bende vardı.. Bir hayli aradım bulamadım) Onlarca yıl boyunca devletin güçleriyle çatışma içindeydi. Yaşar Kemal’ında romanına konu olan Çakırcalı Efe’ye benzetmeleri de bundan olmalı.. Belki de  Yaşar Kemal  Çakırcalı Efe’yi yazarken  ailesi  ve yakınları ona  Mîr Mihê’nin devlet olan  serüvenlerini anlatımlarından etkilenmiştir. Sonuçta Yaşar Kemal’de Vanlıdır.

Jean Minassian  Paris te yayınlanan  La Patrie haftalık gazetesine yazdığı bir makale de  Ermeni Patriği Mîr Mihê hakkında bir takrir yıldız  sarayına verdiğini yazıyor.  Sebebi hakkında fazla bilgi yok.  Yine aynı gazete de  Şeyh Ubeydullah  önderliğinde gelişen devriminin  yenilgisinden sonra  Diyarbakır, Sivas ve daha başka Kürdistan bölgelerinde  Reform Komisyonun çalışmaları neticesinden  tutuklanan 260 Kürd ağasından söz ediyor. Bunların Mîr Mihê, Sîmko, Musa ve Casim dan daha güçlü olduklarını söylüyor.  Bir başka enteresan olayda  Mîr Mihê’nin Mîr Ubdulrezzak ve 11 Kûrd ileri gelenleriyle beraber Kafkasya’da  Rus çarlığının yetkilileriyle görüştüklerini yazıyor.  Mîr Abdulrezzak,  Sîmko, Seyyîd Taha ve Şêx Abdulselam Barzanî’nin Ruslarla görüştüklerini biliyorduk, ama Mîr Mihê’ninde o görüşmelerde hazır olduğunu bilmiyorduk.

Yukarı da sözünü ettiğim tüm Kürd kadroları Kürdistan çapında  büyük bir direnişi örgütlemek için çaba içinde oldukları süreçte  birer birer Türk devleti tarafından tasfiye ediliyorlar.

Kamil Bedirxan “Bitlis ayaklanması esnasında Kürdlere karşı savaşmak için Ermeniler valiye giderek silah istediler.. Ermeniler Türklerden aldıkları 700 silahla Türklerle birlikte bize karşı saldırıya geçtiler” diyor.

Garo Sasuni’nin dolaylı olarak kabul ettiği ve Kamil Bedirxan’ın  Ermenilerin Türklerle birlikte Kürdlere karşı savaştığı tezini Paris’te yayınlanan Echo de Paris gazetesinde  de haber konusu oluyor.  Söz konusu olan gazete İstanbul’daki muhabirine dayanarak 6 Nisan 1914 tarihinde yayınladığı  “Kürd Ayaklanması” adlı haberde “ Ermenilerin kalabalık bir şekilde Kürdlere karşı savaşmak için  askerlere katıldığını” yazıyor.

Garo Sasuni,  Seyyid Ali’nin kardeşi  Şeyh Reşid ayaklanma planını devlette bildirdi diyor.(Bu iddianın incelenmesi gerekir)

Ermeni Patriği Zaven hem Ermeni Kilise ’sinin başı ve hem de Ermeni Konseyi’nin başkanıdır. Ermenilere ilişkin tüm gelişmelerden haberdardır. Ermeni Patriği Zaven Aralık 1913 yılında bölgeye bir gezintiye çıkıyor.  Ermenilerle Kürdler arasında  bir kilise de toplantı yapılıyor ve ortak bir antlaşmaya varıyorlar.

Ermeni Patriğinin bu antlaşmada haberi olmaması asla düşünmemek lazım.  Ermeni Patriği Zaven  İstanbul geçtikten sonra  Türk yetkililerini  ziyaret ediyor ve gelişmeler hakkında bilgilendiriyor. Kendisinin anlatımlarına göre: “İstanbul’a gelmek için  bölge de geçtiğim zaman yaratılan durumun normal olmadığını gördüm ve bu konuda merkezi hükümeti bilgilendirdim” diyor.

Görüştüğü şahıs büyük ihtimalle Talat Paşadır.

Çünkü kendisi “Benim için özellikle  Bitlis Valisi  Mazhar Bey Kürd Ayaklanmasının sorumlusudur. Ben Talat Bey’e açık bir şekilde kapasitesi olmayan bu devlet memurunu değiştirilmesi gerektiğini bildirdim” diyor.

Nedeni ise  Kürdlerin üzerine gerektiği gibi gitmiyor.

Ermeni Patriği Zaven  Bitlis’e  Vali olarak atanmasını  istediği şahıs kim?  Zaven den okuyalım: “Hükümet, bu yakınlarda onu görevinden aldı ve yerine Siirt Mutasarrıfı Abdullah Beyi getirdi. Abdullah Bey iyi bir devlet memurudur ve benim ona güvenim tamdır”diyor.

Ermeni Patriğinin  iyi devlet adamı ve ona güvenim tamdır dediği bu Abdullah Bey kimdir?

Burada ismi Abdullah olarak geçen  Mustafa Abdülhalik  Rendadır.  Kendisi Talat Paşa’nın kayınbiraderidir.  Bitlis Kürd Hareketinin lider kadrosunu idama gönderen adamdır.  Vali olduktan sonra Kürdlere karşı  tam bir terör estirdi.  Bulunduğu alanda Kürd ileri gelenleri bırakmadı.

Ermeni Patriği Zaven’in “ona güvenim tamdır”  dediği adam Bitlis Ayaklanmasının bastırılmasından ve Kürdlerin terörle susturulmasından tam bir yıl sonra yani  Nisan 1915 de itibaren Ermeni Jenosidinin bölge mimarı olarak ortaya çıkmaya başladı. Muş, Siirt, Bitlis ve Hizan Ermenilerin sürgün ve katliamlarında kilit rolü oynadı.. Daha  sonra Halep bölgesine  geçti ve kriminel faaliyetlerini orada sürdürdü. Cumhuriyetin kurulmasından sonra yeni oda bir çok İttihat ve Terakki kırıntısı gibi önemli roller üstlendi. 1925 yılında kabul edilen Şark İslahat Planı onun daha önce hazırladığı rapor temelinde hazırlandı. Kürdistan’ı Kürdsüzleştirme ve Kürdleri asimile etme konusunda öncü rolle sahip kadrolardan biriydi.  Türk devletinde   Savunma, Maliye, Bahriye gibi bakanlıklar ve uzun yıllar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yaptı. Ermeni Patriği Zaven’in “Abdullah Bey iyi bir devlet memurudur ve benim ona güvenim tamdır” dediği bu katil, hem Kürd celladı  ve hem de bir yıl sonra Ermeni celladı olarak ortada  boy gösterdi.

Tüm bu bilgilerden sonra Talat Paşa’ya   Kürdlerin Ayaklanma planını  deşifre eden Ermeni Patriği Zaven olmasın mı?

Gelin halkımızın  Bitlis şehidlerini ölümsüzleştiren  stran’ın sözlerini birlikte okuyalım:

“Çûme Bedlîsê, xopanê di kortê da
Hatim Bedlîsê, xopanê di kortê da
Daraxacî rast kiribûn tê da
Kindirên zeytkirî berdabûn pê da
Şêx Şabedîn, Seyid Elî, Mehmed Şîrîn avêtibûn pê da

 Kindir qetîyabû ji bal Xwedê da 

Şêx Şabedîn ketibû erdê da
Dile neyaran, kevir bû tê da
Dîsa Şêx avêtibûn kindirê sêpê da”. 

zagrosname.com.

BERNAMEGEH / bernamegeh@gmail.com

AYRICA BAKIN

Azad Barış Kimdir Hayatı

Siyasetçi Azad Barış, Ezidi bir ailenin ilk çocuğu olarak 1969 yılında Viranşehir’e bağlı Karacadağ’ın Zewra …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!