”Meryem, insanlıktan nasibini almamış valiye bir mektup gönderir ve şöyle der, ‘Ey vali! Eğer ki Allah varsa gasp etmek istediğin hayatımın hakkını senden alır. Kaderimi tutsak almaya çalışıyorsun. Buna izin vermem.”
METRAN İSA DESTANI
Metran kelimesi Kürtçe dilinde piskopos anlamındadır. Metran İsa da Akdamar Kilisesi’nin Piskopos’u İsa’dır. Kürt sözlü edebiyatında önemli bir yer edinen Metran İsa destanı; aşk, hoşgörü ve kahramanlığın içiçe örüldüğü bir sosyal tarihi olaydır. Akdamar Kilisesi Gavaş ilçesine yakın bu adla anılan bir adada yer alıyor. Van Gölü içinde bulunan Akdamar Kilisesi’nde geçen bu öykü, Kürt dengbêjlerinin kilamlarıyla günümüze kadar gelen en güzel aşk destanlarından biridir. Van’da Ermenilere ait izlerin, eserlerin büyük oranda silinmesi döneminde bu kilise de büyük tahribata uğramış, ancak son yıllarda yeniden onarılarak turizmin hizmetine sunulmuştur. Olay bu mekanda geçer.
Medeniyetlere başkentlik etmiş güneşin kenti olarak adlandıran Van’da bilgi paylaşımı çok hızlıdır. Güzellikler, acılar anında duyulur. Van’da Meryem adında güzeller güzeli Ermeni bir kızın olduğu herkesin dilinde dolaşıyormuş. O güzellik dilden dile dolaşıyordu. Öyle ki bu güzellik Van valisinin kulağına kadar gitmekte gecikmedi. Atama ile bir kenti idare etmeye çalışan valiler, genellikle kentin dokusu konusunda yeterli tecrübe ve bilgi sahibi olmadıklarından hep sorunlara kaynak olmuşlar.
Van Vilayetine atanan Hamid Paşa gibi valiler 1870’li yıllarından itibaren dizayn, “terd, tedip” etme, demografik yapıyla oynama politikalarını görünür kılma çabaları, sıkıntılı süreci başlatmıştı. En basitinden, muhalefete tahammül yoktu.. Van Yedikilise’de kurulan matbaa ve yayınlanan gazeteler bu politikalar doğrultusunda kapatılarak baskı uygulanmaya başlanmıştı.
Olayın geçtiği tarihten hemen bir yıl sonra Ermenilere yönelik imha politikalarının başladığı hesaba katılırsa o zamanın Van Valisi Ali Paşa’dır. Ali Paşa, devletin otoritesinden beslenen gücüyle öyle acımasızdır ki, tüm halklar üzerine korku salan gaddar bir kişilik olarak tanınmaktadır. Aslında bu bütün egemenlerin ortak karakteridir. Korkutarak ve merhametsizliğiyle insanları yönetme tarzı küçükten büyüğe bütün yöneticilerin geliştirdiği retoriktir. Aynı şekilde böl-parçala ve parçaları birbiriyle kavga ettir yöntemleri doğrultusunda, Kürtler ile Ermenilerin çatışması için çeşitli senaryolar sahnelendi. Böyle olmasa insanları sürüler halinde savaşa göndermeleri, kendi refahları için onların elindekini almaları nasıl mümkün olacaktı. Sultanlardan da aşağı seviyelere kadar, ağalara kadar var olan gelenek bütün güzelliklere kendileri sahip olmalarıydı. Birisinin elinde, evinde değerli bir şeyin varlığından haberdar olduklarında onu almak için her yola başvururlardı. Bu sınıfa zamanla sultanların Şam, Bağdat gibi şehirlerden toplayıp, Kürdistan’da halka seyid diye yutturduğu sahte seyidler de eklenmiş oldular. Onlar da halkı iliklerine kadar sömürmek için dini ve değerlerini kullandılar.
Vali daha fazla dayanamaz ve güzeller güzeli Meryem’i babasından ister. Çünkü kendi yanında var olan efendilik, üstünlük kibri ona böyle bir ritüeli dayatıyordu. Kibir perspektifinde Meryem için ‘Ya benimdir ya kara toprağındır’ hükmünü vermişti. Onlara göre insanlar onların kölesi, malı. Babası az çok kabul etmemesi durumunda kendisinin ve akrabalarının başına neler gelebileceğini bildiğinden, korkusundan kızını vermeyi kabul eder. O zamanlarda baba kızını verdiğinde artık kimse itiraz edemezdi. Esasen çoğunlukla babalar kızların görüşünü bile öğrenme ihtiyacı duymazlardı. Ayıp sayılırdı.
Meryem, var olan yanlış gelenekleri kabul edecek ve onların müdahil olduğu kadere razı olan bir kadın olmayı içine sindiremedi. Böyle bir evliliği kabul etmemiş ve isyan etmişti. İsyanı kendine her şeyi hak gören zalime bir başkaldırı ve kuma olarak gitmenin insanlığın hiçbir değeriyle bağdaşmadığını topluma göstermekmiş. Meryem, insanlıktan nasibini almamış valiye bir mektup gönderir ve şöyle der, ‘Ey vali! Eğer ki Allah varsa gasp etmek istediğin hayatımın hakkını senden alır. Kaderimi tutsak almaya çalışıyorsun. Buna izin vermem. Elini benden çek. Kaderimden çek. Bırak ki kaderim kendi yolunda yol alsın. Eğer ki bunu yapmazsan gönder bir adamını gelip beni ikna edip alsın. İkna olduğum an seninle evlenirim.’
Vali bu mektuptan sonra Meryem’i ikna etmek için en güvendiği komutanlarından kolbaşı Kürt Ali’yi görevlendirir. Ali yola çıkar ve Meryem’in huzuruna çıkar. Ancak birbirlerini gördükleri an ikisi de aşık olur. Bu aşkı birbirlerine itiraf ederler. Ancak Ali, Vali’nin korkusuyla Meryem’i kabul edemeyeceğini söyler. Meryem buna çok üzülür ama karalar bağlamak yerine Ali’yi ikna etmeye çalışır. Ve Ali’ye şöyle der, ‘Eğer ki beni kaçırmazsan seni Vali’ye şikayet ederim ve yine kurtuluşun olmaz.’ Ali korkusunu yener, sevginin gücüne inanır, sevgi için mücadele edilmesi gerektiğine Meryem tarafından ikna edilir. Hatta savaşma gücünün de sevgiyle yaratıcılığına inanır ve Meryem ile beraber kaçmaya karar verirler.
Bir süre arazide saklanarak zaman geçirirler. Sonrasında Meryem, Ali’ye bu şekilde kurtuluşu sağlayamayacaklarını ve en güvenli yerin bir kiliseye sığınmak olduğunu söyler. Tarihte tapınaklar, kiliseler, manastırlar yani tüm inanç kapıları, bu inanç merkezlerindeki ruhani kişilikler dünyevi hakimiyetler karşısında hep sığınılan yerler olmuşlardır. Herkese korunma hakkı veriyor, hak olarak tabir edilen kurallarla yargılanmayı sağlama özellikleri sunuyordu. Toplum da bunu böyle kabul ettiğinden dolayı, oralara sığınan insanlara dokunmayarak o kutsal mekanın kuralları çerçevesinde ele alınacağına inanılıyor. Kan davalı olanlar bile buralara sığındıkları zaman, orayı terk edinceye kadar kimse karışmazdı. Böyle bir toplumsal yasa oluşmuştur insanlık tarihinde. İşte Meryem ve Ali de buna güvenerek sığınıyorlar kiliseye. Bu destanda asıl kahraman, aşık olan Ali ve Meryem değildir. Kahraman şüphesiz Metran İsa’dır. Kendi dininden bir kız ile kaçan Müslüman bir genci ölümüne koruyacak kadar geniş yürekli ve hoşgörü bir adamıdır. Umutsuzluğa düşüp korkudan Hristiyan olmayı öneren Müslüman Ali’ye söylediği, “Böyle bir şeyi yapamam, bir kadın için Muhammed’in dinine leke getiremem” sözü hoşgörünün ulaşabileceği en üst düzeyi gösterir. Yine Van Valisi’nin önerdiği ‘bin kese altın’ı red ederek, “Kiliseye duyulan güveni boşa çıkarmayacağım, kendi dinimi kilisenin avlusunda rezil etmeyeceğim ve ölümüne de olsa buraya gelen hiç kimseyi muratsız geri göndermeyeceğim” diyerek, kendi inancı ve misyonuna ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor.
Akdamar Kilisesine sığınma kararından sonrasını şarkıdan dinleyelim:
Meryem der;
Ali, sabahtır ne güzel bir sabah
Ne nazenin ve ne bereketli bir sabahtır
Haydi, kalk, çöz Metran İsa’nın kayıklarını
Kilisenin ve Metran İsa’nın bahtına sığınırız
Haydi kalk
Ey tanıklar görün, duyun!
Metran’ın yiğitliğini görün
O günden bugüne namı yürümüş Metran İsa’yı görün!
Ali der;
Haydi, gidelim, çözdüm Metran İsa’nın kayıklarını
Gidelim.
Meryem ve Ali bir kayıkçı bulur ve Akdamar Kilisesi’ne sığınırlar. Sığındıkları aynı zamanda Metran İsa’dır. Ezgide şöyle anlatır,
”Ez diçûme Wanê, Wan li wêde (Van’a gidiyordum, Van ötede)
De tu rabe kelekvano (Kalksana kayıkçı)
Kelek û qayikê ji me re girêde (Bizim için kayığı bağla)
Emê biçine cem Metran Îsa di bahrê de (Denizin ortasında bulunan Metran İsa’nın yanına gideceğiz)
Delîl delîl delîl sed carî lo dilo (Delil delil delil, bin kere delil)”
Ali kiliseye ulaştığında Metran İsa’ya seslenir.
Metrano çi sibeye sibe zûye (Metran bu nasıl bir sabahtır, şafak vaktidir)
Ji xewka şîrîn rabe Metrano (Tatlı uykundan uyan Metran)
Min tiştekî ne qenc di emneta fulehtê de qet nekiriye (Kötü bir şey yaptım ben, Hristiyanlık’ta bunun ifadesi yok)
Min Meryema Fuleh destgirtiya waliyê Wanê revandiye (Van Valisi’nin nişanlısı Hristiyan Meryem’i kaçırdım)
Ez li bextê te me û tu jî li bextê Xwedê be (Ben sana sığınıyorum, sen tanrıya sığın)
Tu were mara min û Meryema Fuleh bibire bi fuletiye (Gel Hristiyan dininin kurallarına göre Meryem ile nikahımızı kıy)
De hayê sed caran li min hayê.
Metran İsa Ali’nin çağrısına şöyle yanıt verir,
Elî’yo wiha nakim (Elî yapamam)
Elî’yo migot wiha nakim, şerîetê betal nakim (Elî diyorum ki bunu yapamam, şeriatı ortadan kaldıramam)
Dînê Muhemed li hewşa dêra Aqtermanê rezîl nakim (Muhammed’in dinini Akdamar Kilisesi’nin avlusunda rezil edemem)
Heçî qesta Dêra Aqtarmanê bike bê kuştina xwe (Canım pahasına da olsa Akdamar Kilisesi’ne sığınan hiç kimseyi)
Sonda Îsayê Nûranî dikim (Kutsal İsa’nın üzerine and olsun ki)
ezê bê mirad ji Dêra Aqtarmanê bernadim (muratsız geri yollamam)
Ezê li gor qewl û dînê resûlê Xwedê (Resullullahın din ve kavli üzerine)
Meryema Fileh li canê Eliyê Qolaxasî mahr kim (Hristiyan Meryem’i, Elî Qolaxasî ile evlendireceğim)
Delîl delîl delîl sedcarî lo dilo (Delil delil delil, bin kere delil)
Valiye haber gelir ve vali adamlarını toplar iki gencin izini sürer ve gençleri Akdamar adasına götüren kayıkçıyı bularak kaçtıkları yeri öğrenir.
Vali, Metran İsa’ya seslenir.
Klamda anlatı şöyledir:
Wanê bi sê dengan gazî kir û got (Van Valisi üç sesle sesledi ve dedi)
Lo lo Metrano dîsa, dîsa (Ey Metran yine yine)
Min şeva bûrî di xewna xwe de dîtibû (Dün gece rüyamda görmüştüm)
Cotek kevok firî hate cem te lîsa (Bir çift güvercin uçup senin yanına konuyordu)
Heger tû Meryema Fuleh û Eliyê Qolaxasî radestî min bikî (Eğer Hristiyan Meryem ile Elî Qolaxasî’yi bana teslim edersen)
Ez ê bidime te bi hesabê zêra hizar kîsa (Altın hesabıyla sana bin kese vereceğim)
Delîl delîl delîl secarî lo dilo (Delil delil delil, bin kere delil)
Metran İsa’nın verdiği cevap ise şöyledir:
Walîyo ez wiha nakim (Ey Vali, dediğini yapamam)
Lo lo Waliyo ez wiha nakim, Şerî’etê lo lo betal nakim (Hey gidi vali bunu yapamam, Şeriatı yok sayamam)
Ola xwe li nîvê dêrê rezîl nakim (Kendi dinimi kilisenin ortasında rezil edemem)
Heçî qesta Dêra Aqtarmanê bike bê kuştina xwe (Akdamar Kilisesi’ne sığınan hiç kimseyi ölümüme de olsa )
Sonda Îsayê Nûranî dikim (Kutsal İsa’nın üzerine and olsun ki)
Ezê bê mirad ji Dêra Aqtarmanê bernadim (Akdamar kilisesinden muratsız geri yollamam)
Meryema Fileh li canê Eliyê Qolaxasî mahr kim (Hristiyan Meryemi, Elî Qolaxasî ile evlendireceğim)
İsa kilisenin etrafında mevziler kurarak savaşa hazırlanır. Büyük bir savaş yürütür. Bir anlamda bir kahramanlık destanı yazar. Bu kahramanlıktan dolayı bu kahramanlığın anlatımı destanın her bölümünde nakarat olarak tekrarlanır.
Were li min û şerê vî Metranî (Şu Metran’ın verdiği savaşa bakın)
Vî horgucî vî beranî (Bu koçun, bu yiğidin)
li ber Dêra Aktarmanê kemîn danî (Akdamar Kilisesi önünde pusu kurdu)
Metran Îsa ji wî zamanî heta vî zamanî (Metran İsa o günden bu güne)
Navê xwe ji devê dengbêjan her deranî (İsmini dengbêjlerin dilinden düşürmedi)
Kaldığımız alıntılardan da anlaşıldığı gibi bu destanın sadece bir aşk destanı olmadığı; insana saygı, halkların kardeşliğine verilen önem, dinler arası olması gereken hoşgörü, haksızlığa ve zulme karşı her dinin ahlak ölçülerinin aynı olduğunu anlatır.
Akdamar Kilisesi aslında, tüm haksızlıklara ve zalimlere karşı mazlumdan yana olan insanın tasviridir, Metran İsa’nın onurlu duruşudur. Sevda öyküsü de olsa aslında mertliğin, dürüstlüğün, doğruluğun, haklıdan yana duruş sergilemenin kahramanıdır Metran İsa. Kendi inandığı dinden bir kızın başka dinden birine kaçmasına dahi hoşgörüyle yaklaşıp, ölümüne koruyacak kadar geniş ve yüce gönüllüdür. Öyle ki, umutsuzluğa düşüp din değiştirmeyi dahi düşünen Ali’ye ‘inandığın dine leke getiremem’ diyerek her dine hoşgörüyle yaklaşmanın en üst mertebesini gösterir. Üstelik Metran İsa’nın dini bilgisi o kadar derindir ki, İslami kurallara göre gençlerin nikahlarını kıyıyor. Diğer yandan Van valisinin önerdiği bin kese altını red ederek kiliseye, din alimlerine duyulan güveni para karşılığı yıkmayacağını, kendilerine sığınan hiç kimseyi muratsız geri göndermeyeceğini ifade ediyor. Resmi tarih kuşatmasının bariyerlerine rağmen dengbêjlerin, bize ulaştırdığı bu mertlik destanlarının ne kadar değerli olduğu ve bir kentin, sosyal yapının hafızasını diri tutuğu gerçeği burada da ortaya çıkıyor. Sosyolojik olarak o dönemde halkaların ve inançların nasıl barış ve hoşgörü içerisinde yaşadığını çok net anlatır bu destan. Kutsallıkların, insani duyguların nasıl da kıymetli olduğunu bu destanda bir kez daha görürüz.
Vî horgucî vî beranî
li ber Dêra Aktarmanê kemîn danî
Metran Îsa ji wî zamanî heta vî zamanî
Navê xwe ji devê dengbêjan her deranîEliyê Qolexasî got:
Ez diçûme Wanê, Wan li wêde
De tu rabe kelekvano
Kelek û qayikê ji me re girêde
Emê biçine cem Metran Îsa di bahrê de
Delîl delîl delîl secrarî lo dilo
Were li min û şerê vî Metranî
Vî horgucî vî beranî
Li ber Dêra Aktarmanê kemîn danî
Metran Îsa ji wî zamanî heta vî zemanî
Navê xwe ji devê dengbêjan her deranîElî gezî kir got:
Metrano çi sibeye sibe zûye
Ji xewka şîrîn rabe Metrano
Min tiştekî ne qenc di emneta fulehtê de qet nekiriye
Min Meryema Fuleh destgirtiya waliyê Wanê revandiye
Ez li bextê te me û tu jî li bextê xwedê be
Tu were mara min û Meryema Fuleh bibire bi fuletiye
De hayê sed caran li min hayê.
Metran Îsa digot:
Elî yo wiha nakim
Elî yo migot wiha nakim, şerîetê betal nakim
Dînê Muhemed li hewşa dêra Aqtermanê ji bo jinekê rezîl nakim
Hecî qesta Dêra Aqtarmanê bike bê kuştina xwe
Sonda Îsayê Nûranî dikim,
ezê bê mirad ji Dêra Aqtarmanê bernadim
Ezê li gor qewl û dînhe resûlê xwedê
Meryema Fileh li canê Eliyê Qolaxasî mahr kim
Delîl delîl delîl secarî lo dilo
Were li min û şerê vî Metranî
Vî horgucî vî beranî
li ber Dêra Aktarmanê kemîn danî
Metran Îsa ji wî zamanî heta vî zemanî
Navê xwe ji devê dengbêjan her deranî
Waliyê Wanê bi sê dengan gazî kir û got:
Lo lo Metrano dîsa, dîsa
Min şeva bûrî di xewna xwe de dîtibû
Cotek kevok firî hate cem te lîsa
Heger tû Meryema Fuleh û Eliyê Qolaxasî radestî min bikî
Ez ê bidime te bi hezabê zêra hizar kîsa.
Delîl delîl delîl secarî lo dilo
Were li min û şerê vî Metranî
Vî horgucî vî beranî
li ber Dêra Aktarmanê kemîn danî
De hayê sed caran li min hayê.
Metran Îsa lê zivirî gazî kir û got:
Waliyo ez wiha nakim
Lo lo Waliyo ez wiha nakim
Şerî’etê lo lo betal nakim
Ola xwe li nîvê dêrê rezîl nakim
Hecî qesta Dêra Aqtarmanê bike bê kuştina xwe
Sonda Îsayê Nûranî dikim,
Ezê bê mirad ji Dêra Aqtarmanê bernadim
Meryema Fileh li canê Eliyê Qolaxasî mahr kim
Werin li min û li vî Metranî
Li vî hogucî li vî beranî
Li ser Dêra Aktarmanê şerî’kemîn danî
Metran Îsa sala weke vê salê
navê xwe li nav koşik û dîwanxaneyan tev de danî.
Delîlê dilo.
Türkçesi
Şu Metran’ın verdiği savaşa bakın,
Bu koçun, bu yiğidin
Akdamar Kilisesi önünde pusu kurdu
Metran İsa o günden bu güne
İsmini dengbêjlerin dilinden düşürmedi
Eliyê Qolaxasî dedi:
Van’a gidiyordum, Van ötede
Kalksana kayıkçı
Bizim için kayığı bağla
Denizin ortasında bulunan Metran İsa’nın yanına gideceğiz
Delil delil delil, bin kere delil
Şu Metran’ın verdiği savaşa bakın,
Bu koçun, bu yiğidin
Akdamar Kilisesi önünde pusu kurdu
Metran İsa o günden bu güne
İsmini dengbêjlerin dilinden düşürmedi
Eliyê Qolaxasî Metran İsa’ya seslendi:
Metran bu nasıl bir sabahtır, şafak vaktidir
Tatlı uykundan uyan Metran
Kötü bir şey yaptım ben, Hristiyanlık’ta bunun ifadesi yok
Van Valisi’nin nişanlısı Hristiyan Meryem’i kaçırmışım
Ben sana sığınıyorum, sen tanrıya sığın
Gel Hristiyan dininin kurallarına göre Meryem ile nikahımızı kıy
Metran Isa dedi:
Elî yapamam
Elî diyorum ki bunu yapamam, şeriatı ortadan kaldıramam
Muhammed’in dinini bir kadın için,
Akdamar Kilisesi’nin avlusunda rezil edemem
Akdamar Kilisesi’ne sığınan hiç kimseyi
Kutsal İsa’nın üzerine and olsun ki, muratsız geri yollamam.
Resullullahın din ve kavli üzerine
Hristiyan Meryem’i, Elî Qolaxasî ile evlendireceğim
Delil delil delil, bin kere delil
Van Valisi Metran İsa’ya sesleniyor:
Ey Metran yine yine
Dün gece bir rüya gördüm
Bir çift güvercin uçup senin yanına konuyordu
Eğer Hristiyan Meryem ile Elî Qolaxasî’yi bana teslim edersen
Altın hesabıyla sana bin kese vereceğim
Delil delil delil, bin kere delil
Matran İsa Vali’yi şöyle yanıtlar:
Ey Vali, dediğini yapamam
Hey gidi vali bunu yapamam, Şeriatı yok sayamam
Kendi dinimi kilisenin ortasında rezil edemem
Akdamar Kilisesi’ne sığınan hiç kimseyi
Kutsal İsa’nın üzerine and olsun ki, muratsız geri yollamam.
Hristiyan Meryemi, Elî Qolaxasî ile evlendireceğim
Delil delil delil, bin kere delil
Şu Metran’ın verdiği savaşa bakın,
Bu koçun, bu yiğitin
Akdamar Kilisesi önünde pusu kurdu
Metran İsa o günden bu güne
İsmini köşk ve divanhanelerde dengbêjlerin dilinden düşürmedi..
Yakup ASLAN ve dengbejler.wordpress.com.