1903 yılında Batman’ın Gercüş ( Kercews ) ilçesinin – O zamanlar Mardin’e bağlıdır. – Hesar köyünde doğan Cegerxwîn’in gerçek adı Şehmus’tur ve ilk zamanlar ” Mela Şexmûsê Hesarî ” olarak anılmıştır. Yazdığı binlerce şiirde zaman zaman ” Mûsa Hesen, Cîgerxwîn, Mûsa Hesen Cegerxwîn ” mahlaslarını da kullanmıştır. Ailesi aslen, bugün Siirt sınırlarında bulunan Kurtalan’ın ( Misircê ) ” Bêkent ” köyünden gelmiştir. Soyağacı şöyledir: Ali oğlu Mahmut oğlu Muhammed ( Mihemed ) oğlu Hasan ( Hesen ) oğlu Cegerxwîn; yani babasının adı Hasan dedesinin ise Muhammed; annesinin adı ise Eyşan’dır.
Cegerxwîn, Kürt medreselerinde en çok bilinen eserlerden biri olan Mem û Zîn’den ve onun yazarı Ehmedê Xanî’den etkilenmiş ve “ Cegerxwîn “ ismini almasında bu eser ve şair etkili olmuştur.
Aşırı yoksul koşullarda büyür. Çocukluğu çok zor şartlarda geçer. Köyde kendilerine yetecek kadar toprakları yoktur. Ağaların hükmü geçerlidir. Fazla imkânları da yoktur. Köy yerindeki sınırlı destek ve dayanışma ile zorluklarını aşmaya çalışırlar. Akraba ve dost çevresi birbirine sahip çıkma gayreti içindedir. Yoksulluk ve bir dizi şeyden yoksun yaşam daha çocukluk yıllarında ozanın başkalarının zorluklarını paylaşma duygusunun gelişmesine yolaçar. Özellikle ağaların kanemiciliği ve şeyhlerin halkın sırtında semirmeleri karşısında yoksul köylülerin yoksunluk ve yoksulluklarla geçen ömürleri onu tavır almaya, tavrını bilinçli kılmaya iter. Sonraki yıllarda sanat ve politikada edindiği bilinç ve tecrübe, içine girdiği ilişkiler vb. ortaklaşma düşüncesini geliştirir. Örgütlü faaliyet içinde paylaşma ve kolektif hareket etme tutumu bu alanda bilinçlenmesini de beraberinde getirir. Devrimci yaşamı içinde paylaşımcı yönü öne çıkar ve bu durum süreklileşir. Marksist-leninist kaynaklara yönelmesi ve sosyalizmin kalesi Sovyetler Birliği’ne karşı beslediği güçlü duygular onun yaşamındaki ortaklaşma eğilimlerinin devrimci temelde güçlenmesinde rol oynar.
1914 yılında I. Dünya Savaşı‘nın başlaması sonucu ailesi ile birlikte Suriye‘de bulunan Amude şehrine kaçmıştır. Cegerxwîn, Amûdê şehrinde tanınmış bilginlerden Mele Ubeydullah Seyda’nın yanında ders almış, özellikle edebiyat ve şiire yönelmesinde bu hocanın etkisi olmuştur. Ayrıca Cegerxwîn, Amûdê’de bulunduğu sırada din ilimlerinde eğitimini tamamlamış ve “ Seyda ( müderris ) “ unvanını almıştır. Cegerxwîn, ayrıca Mele İskender ( Dêrik ), Mele Ebdulhelimê Îşê ( Amûdê ), Mele Mihemedê Pîran ( Amûdê ), Midyat müftüsünün oğlu Mele Necmeddîn ( Kercews / Gercüş ), Mele Fethellahê Seyda ( Emîn Zekî Sancağı / Amudê ), Şêx Ehmedê Xeznewî ( Qamişlo ), Mele İbrahim ( Sîha Köyü / Qamişlo ) ve Mardin’in Savur ilçesinin Ehmedî köyünden Şêx Hamid ( Şah Mardin ) ailesinden Şêx Kemal’in etkisinde kalmış, onlardan ders almış, edebi ve dini alanlarda gelişimini üst seviyelere çıkarmıştır.
Cegerxwin feqilik ve melalık yaptıĝı yıllarda kürd halkının çektiĝi acıları, onların yoksulluklarını gözleri ile görüyor. Kürdistan`ın nasıl bir ülke olduĝunu, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini tanıyor. Fakat bütün bu güzellikler, bu zenginlikler içinde kürd ulusunun , kürdistan`ın adını anmanın bile yasak olduĝunu, kürdlerin kendi ülkelerinde, kendi deĝerlerine yabancılaştırıldıklarını bir şair yüreĝi ile iyi gözlemler. Daha sonra bu ülkede 1921’de İlahiyat Fakültesi‘ni bitirerek din görevlisi olarak hizmet etmiştir.
Cegerxwîn, 1924’te Şevki Bey’in ( Şewqî Begê Erxanî ) yanında Kürtlüğünü tanır, Şeyh Mehdi ( Şêx Mêdî )’nin tesiri ile de gelenekçilikten uzaklaşır ve modern bir bakış açısı kazanır. 1. Dünya Savaşı sırasında ailesi Suriye’nin Amûdê şehrine gider. Henüz küçük yaşlardayken anne ve babasını kaybeden Cegerxwîn, ablasının yanında yaşamaya başlar; ancak ablasının yanında zahmetli, çileli bir yaşam süren Cegerxwîn çobanlık, sığırtmaçlık ve rencberlik ( rehber ) yapmak zorunda kalır. 18 yaşında dini dersler almaya başlayan Cegerxwîn, Kürt medreselerinde okur ve 1928’de icazetini alıp bir süre imamlık da yapar.
Mîr Celadet, Amûdê şehrinde bulunduğu bir sırada Cegerxwîn’in de hocası olan Şeyh Ubeydullah’ın hasta olduğunu duymuş, onu ziyaret etmiş ve sonrasında Cegerxwîn’i de tanımak istemiştir. Tanışmaları esnasında Mîr Bedirxan ondan şiirlerinden okumasını istemiş, şiirlerini dinledikten sonra da çok beğenip Hawar dergisine, yayınlanması için göndermesini istemiştir.
1932 yılından sonra onun şiirleri Celadet ve Kamuran Bedirhan kardeşlerin çıkardıkları “Hawar”, “Ronahi” ve “Roja Nû” dergilerinde yayınlanmaya başlıyorlar. Onun şiirlerinde kürdler ve Kürdistan konusu, devrim ve ulusun özgürlüĝü sorunu, eĝitim ve öĝretim sorunları irdeleniyor. Ülkenin ve halkın iç ve dış düşmanları tespit ediliyor. Ona göre dış düşmanlar sömürgeciler, iç düşmanlar ise sömürgecilerin işbirlikçileri aĝa ve şeyhlerdir. Ayrıca onda halkların kardeşliĝi sorunu, dünya barışı ve enternasyonalizm de önemli yer tutar.
Genç yaşta şiir yazmaya başlayan Cegerxwîn kısa sürede halk arasında tanınan biri olur ve bu şiirler Kürt halkına ciddi tesir eder. Cegerxwîn, 1938’de ” Nadî ” adında bir dernek kurar; fakat bu dernek bir yıl sonra kapatılır. Cegerxwîn, Dr. Ehmed Nafîz’in başkanlığında kurulan ” Azadi Topluluğunda ” genel sekreter olur. Daha sonra Rus Komünist Partisinde çalışır. 1947 – 1957 yılları arasında Suriye Komünist Partisinde yer alır.
1957’de partisinden ayrılarak daha önce kurmuş olduğu Azadi (Özgürlük) örgütündeki kişilerle birlikte Suriye Kürt Demokrasi Partisi’ni kurdu. 1959 ile 1961 yılları arasında Bağdat Üniversitesinde Kürtçe öğretmenliği yapmıştır.
1958 de Irak`da Abdulkerim Kasım önderliĝinde bir darbe ile krallık rejimine son verildi. Yeni iktidar kürdler ile ilişkilerini düzeltmek istediĝinden 1946-47`den beri Sovyetler`de bulunan Mustafa Barzani ve arkadaşları Irak`a geri geldiler. 1959 yılında KDP-S Cegerxwin`ı Irak`a gönderiyor. O Baĝdat’da Üniversite de Kürtçe (Kurmanci) dil dersleri veriyor.
1963 yılında siyasi düşüncelerinden ötürü Şam‘da tutuklandı. 1969 yılında Güney Kürdistan’a giderek orada bulunan Mustafa Barzani‘nin ayaklanmasına destek verdi. 1973’te ise Lübnan‘a geçerek şiir derlemeleri olan Kîne Em? (Biz kimiz?)’i yayımladı. 13 mayıs 1974 `de kürd kızı Leyla Kasım ve arkadaşları Baas tarafından idam edildiler. Cegerxwin onların anısına “Leyla Şehid” adlı şiiri yazıyor.
1976 yılında gizlice Suriye’ye giderek üç yıl boyunca İsveç‘e kaçış planını hazırladı. Stockholm’e geldiğinde 76 yaşına giren Cegerxwîn burada diğer eserlerini yayımlamaya başladı. 1979’da İsveç’e yerleşir. 1980 dan sonra Cegerxwin Avrupa da özelikle KOMKAR gibi kürd derneklerinin organize ettikleri seminerlerde kürd işçileri ve politik göçmenleri ile buluşuyor.
22 Ekim 1984’te İsveç’in başkenti Stockholm’de hayata gözlerini yuman Cegerxwîn’in cenazesi Qamışlo’ya götürülür ve Cegerxwîn, Qamışlı’daki evinin bahçesine defnedilir.
Cegerxwin’ın cenaze törenine 200 bin kadar insan katılır. Hesîçe ile Qamışlo arasındaki 20 km’lik yol boyunca insanlardan ve araçlardan oluşan kalabalık bir konvoy oluşmuştur.
Cegerxwîn’in Şairliğinde Üç Dönem
İlk dönem başlangıçtan 1949’a kadar sürer. Şeyh Said Ayaklanması ve Ağrı İsyanı’nın etkisi altındadır. Milli Romantizm” in etkisi vardır. ” Şehnama Şehîdan ” şiiri mesnevi tarzında yazılmıştır. Şêx Seîd İsyanı ve Ağrı İsyanı’nda hayatını kaybedenlerden bahseder. Bu dönemin anlayışına uygun bir örnektir.
2. dönem 1949’dan 1957’ye kadar olan dönemdir. Sosyalîst Gerçekçilik etkisi altındadır. Dünya emperyalizminin karşısındadır. ” Serxwebûna Mirîşkan ” Bu anlayışta yazılmıştır ve fabl türündedir. Emperyalizmden, toplum içerisinde yaşayan yöneten ve yönetilen ilişkisinin sonuçlarından bahseder. İkinci döneme uygun bir fikir anlayışıyla yazılmıştır.
3. dönem 1957’den hayatının sonuna kadar olan dönemdir. Bu dönemde Milli Romantizm ” ve Sosyalîst Gerçekçilik ” hayatına tesir eder; yani iki düşüncenin de etkisi görülür. ” Ki me Ez ” şiiri bu döneme uygundur; zira ” yurt sevgisi, Kürt kimliği ve yaşamı ” gibi düşünceler ağır basar.
CEGERXWÎN’IN BAZI ŞİİRLERİ
Yengeç Uçamaz
Yükseldi doğan göğe
Etrafında birkaç yengeçle.
Toz dumana karışınca
Bıraktı yengeçler kendilerini aşağıya,
Yürekte korkuyla ve yakınmayla.
Dönerek yalpalaya yalpalaya
Bu ahmak yengeçler
Bir bataklığa düştüler.
Kıskanıp haset ettiler
O güçlü doğana,
Tükürmek için ona
Kaldırdılar başlarını.
Doğan yücelerde uçardı,
Geri döndü tükürükleri kendilerine.
Sonra bu beceriksiz yengeçler
Aslanın yanına gittiler.
“Ey yüce aslan” dediler
“Doğanı şikayete geldik sana.
Sensin karaların ve suların şahı
Ama senden önce almış o bu şanı.
Her yere ulaşabiliyor o doğan.
Sen neden uçmuyorsun ki”
O bunamış yaşlı aslan sordu:
“Deyin: var mıdır bunun bir önlemi? ”
Yengeçler dedi ki: “Dağlara çıkalım
Biz de güçlü olalım”
Çıktılar yassı kayalara ve doruklara.
Vardılar doğan kuşunun yuvasına.
Aslan dedi ki: “ey sivri kuyruklu doğan
Nasıl uçarım ben? ”
Doğan dedi ki: “Efendim, üç taklayla
Bırakacaksınız kendinizi aşağı.
Ardınızda duran bu yengeçleri de
Geçirin pençelerinize,
Aşağıya indiğinizde
Tarumar olmayasınız.
O kafasız yengeçler
Başladılar ağlamaya:
”Uçamayız bizler,”
Koca kafalı yaşlı aslan
Dedi ki: “niçin ağlaşırsınız?
Bu yassı kayalar ve taşlar nedir ki
Hemencecik ineriz aşağıya”.
“Adam gibi tutunun” diyen aslanın
pençelerine düştü yengeçler.
Yaralı ve dertli gönülleriyle
Yukardan düştüler boşluğa.
Çark gibi dönerek sonra,
Düştüler yere, oldular mevta.
Leş yiyen kuşlar yedi cesetlerini,
Gagalarıyla çullandılar üzerlerine.
Bu zavallı yengeçler
Doğan olabilir mi hiç?
İçerler halkın kanını,
Ölüme giderken sürüklerler yanlarında aslanları.
Ey kara yürekli kıskanç
Doğan kuşunun gücü ve yüreği yoksa sende,
Alnın açık olamaz senin,
O cılız ve kör gönülle
Çıkamazsın yücelere.
Ey kötü yürekli! Tükürmeye çalışırsan doğana
Döner tükürüğün sana,
Düşer gözünün çatısına.
Budur Cegerxwîn’in doğru sözleri
Demeyin olmuş bu adam deli. (1954)
Cegerxwîn / Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy.
Gül Alışverişi
Uykudan uyandığımda bir gül taciri gördüm,
Gülü yüreğe değiştirdiğine çok sevindim,
Gülü yüreğe değiştiriyordu.
Sayrılık ve yara dolu bir yüreğimiz vardı,
Önce inanmadım gülü yüreğe değiştirdiğine.
Gülü yüreğe değiştirdi.
Pazarlık yaptık, dedi ki: takas etmem.
Güle tapıyorsan canı ve yüreği de verirsin üstüne.
Canını ve yüreğini de verirsin.
Dedim ki, kim değişir canını ve yüreğini bu gülle?
Pazarlık budur, dedi. Yaralı yüreği veriyorsun.
Yüreğin yaralı.
Canımı ve yüreğimi verdim, seslendi yüreğim:
Dedi ki: “Ey Cegerxwîn, değiştirdin yüreğini bir gülle.
Bir gülle değiştirdin yüreğini.
Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy.
Çocuklar İçin
Aslan ve kaplan birlikte giderken
Buldular bir miktar peynir.
Bir o yedi peynirden, bir öbürü.
Sonra başladılar birbirlerini sopalamaya.
Biri dedi ki öbürüne
Gidelim vahşi hayvanların üstadı tilkinin yanına.
O bulur bizim aramızı.
Vardılar her ikisi de tilkinin huzuruna.
Sofu bir derviş gibiydiler,
Anlattılar davalarını
Yürek ve ciğer dağlayan sözlerle.
Tilki hemen kalkın dedi,
Getirin bana bir terazi.
Getirdiler önüne bir teraziyi.
Koydu kefelere tilki peyniri.
Birine fazlaca koydu, ötekine az.
Dengelemek için ağırından ısırdı,
Öbür taraftan daha da hafif oldu o taraf.
Bir sağ kefedeki peynirden yedi tilki,
Bir sol kefedeki peynirden,
Ortada peynir kalmayana dek.
(1945) Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Bülbül
Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne
Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden
O kara gözler, o pembe yanaklar nerede
O rayiha, o yüzdeki renk nerede
Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül
Niçin ağlayıp figan edersin
Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren
Sevdiğin burada işte, gözün önünde
Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu
Özgürsün hep, tutsağım ben
Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım,
Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim.
Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Habur Irmağı
Ey Habur, Habur, ey Habur, Habur…
Arzum gibi çok uzun ve çok derinsin.
Hep gürültülü ve çağıltılıdır çaban.
Aklına gelmez mi dinlenmek ve uyumak?
Hep inildersin, çığlıkla, haykırışla,
Ne ki duymaz kimse ne istediğini.
Amacın güçlenmek ve ilerlemektir.
Dar yatağını genişletmek istersin.
Dalgalarla atılırsın ileri, bağırışla ve feryatla.
Sen de benim gibi hasretsin özgürlüğe.
Toprağın bağrını yırttığın halde
Niçin yükselmediğini bilemem.
Bu denli güçlü olsan da,
Düşersin sevdasız denizin bağrına.
Senin gibi dertsiz ve yarasız olsaydım keşke.
Neşeli, beyinsiz ve yüreksiz yaşıyorsun.
Benim gibi olsaydın, Kürt olsaydın, görürdün
Gücünün derde ve yaralara dönüştüğünü.
(“Kimim Ben?”den, 1973) Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Kızıl Sel
Ey kızıl sel, güçlü sel
Bu ova ve dereleri sen kapladın
Damla ve sızıntılarınla inince sen
İlk önce varlığını duyumsatmazsın
damla ve sızıntılarınla inince sen
Bir araya geldin mi bir kez,
Küçük büyük demeden ezer yıkar
yüreklere korku salarsın.
Neye çarpsan hemen kırarsın,
Şehir ve köyleri tümden yıkarsın.
Düşman önünden çığlıklarla kaçar,
Silahsız ve elleri boş yere yıkılır.
Hangi önderden böyle ders almışsın?
Nereden bu birliğe ulaşmışsın?
Biz de gidip onun yanında ders alalım,
El ele tutuşup birbirimizi görelim.
Arzumuz odur ki senin gibi birleşelim,
Önümüze çıkan düşmanları kırıp, geçelim.
Burjuvazinin yüreğine salalım korkuyu,
Naralar atarak saldıralım.
Zengin ve sömürgecilerin başlarını eğelim,
Ayaklarımızın altında ezelim yılanın başını.
Sen milletin düşmanı zenginlerin dostusun,
Hiç kimse senin gibi dinsiz, imansız olmasın.
Bu yoksul ve ezilenleri önüne kattın,
Sevinç ve gülmelerini kursaklarında bıraktın.
Bu kerpiç ve ağaçlar, bu tahta ve oluklar
Üst üste yığılıp birer köprü oldular.
Sen, Ayzinhover ve Timurlenk gibi katı yürekli
Neden anlamsız bir savaş istersin sürekli?
Bu fakir ve kimsesiz yetimler
Duvar diplerinde ağlaşırlar.
Savaşlar her zaman zenginlere kâr getirir,
Çeker zararı hep işçi, köylü ve fakir…
Sen verirsin pamuk ile pirinci zengine
İşçi ve köylüleri talan edercesine!…
Senin belan bize, kârın ise onlara,
Başımıza musallat olmuşsun
dönmüşsün pehlivanlara.
Bugünün onlara, yarın doğar bizim günümüz,
El ele verdiğimizde işte o gün görürsünüz!
Senin akışını zenginlerin başı gibi dağıtacağız,
Seni kanallarla donatıp toprağa akıtacağız…
Her yer artık seninle yeşersin,
Toprağın yüzü aydınlanarak gülsün.
Ne zaman arkadaşın zenginleri öldürsek!
O an dünya cennet gibi daha da güzelleşecek.
Savaşlara izin verilmeyecek,
Herkes esenlikle, kardeşçe yaşayacak.
Bu taht ve sınırlar aradan kalkacak,
Tüm uluslar birlikte özgürce yaşayacak.
Böylece demire egemen olacağız,
Tüm canlılar birbirlerini tanıyacak.
Toprağı sürüp işletelim,
İçinde saklı ne varsa çıkartalım.
İşte o zaman temiz ve güzel su herkese,
Sahip olur insan ambar dolusu mal, mülke!
Böylece sitem ve zorbalık kalkacak,
O zaman yiğitlik nedir anlaşılacak!
Gönlümüzce güzelleşsin her yan donansın,
Dertlerimiz bitsin güllerimiz yeşersin…
Suyun cam gibi berrak arı kalsın,
Kolların bir halı gibi açılsın.
Herkes güleç yüzlü, neşeli, gönlü hoş olsun,
Zincirsiz ve prangasız özgürce yaşasın.
İnsanlar eşit, kadın ve erkek farkı olmasın,
Tüm emekçiler kendileri için istekli çalışsın.
Sonbahar, kış, ilkbahar ve yaz gelecek,
Her yerde çekirdekler seninle yeşerecek.
Ağaçları önüne katıp sürüklemeyeceksin,
İnsanların evini yıkıp perişan bırakmayacaksın!
Zorbaların adları dünyadan silinecek,
Her yerde senin güzel rengin esecek.
Ey ülkemin suyu, unutma yürü ileri!
Yeşert göğsümde gül bahçeleri…
Çok yaşamadan erken ölürsem şayet,
O güzel ânı yazık olur görmezsem!
Hiç olmazsa bu yaş tenin
Gül ve sümbülleri yeşertsin…
Ey deli kızıl sel, inanıyorum ki akacaksın
Şirin’in sesi gibi güzel çağlayacaksın!
Genç kız ve erkekler coşkun deyişler söyleseler,
Daha güzel sallanır güller ve yemyeşil çimenler.
Ey deli sel, ey tatlı güzel su!
Ben ve sen yaşamın sırrıyız!…
İyilik ve kötülük, gece ile gündüz gibi iz ize
Neden zorbalık yapalım birbirimize?
Kahrolsun zorbalık, ölsün zulmeden insan!
Yaşasın eşitlik her zaman ve her ân…
Temiz karakterli, uzağı gören ilerici insanlar
Neden birleşmezler, ey yüreği yaralı Cigerxwîn!
Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: Metin AksoyPol Robson Yoldaş.
Ey Robson yoldaş!
Ey Robson yoldaş, büyük ozan,
Barışın koruyucusu, bilge insan!
Bilinçli, yol bilen, Dallas düşmanı
Suların üstünden, dağların üzerinden,
Senin siyah rengin gözlerimizin önünde,
Güzel sesinin ahengi hâlâ kulaklarımızda.
Bize heyecan verir haksızlığa karşı mücadelen,
İnsanlık içindir haklı kavgan!
Korkuttun ağa ve derebeyleri,
Para babalarının yüreğini hoplatan,
Nasıl da uyandı kara derili insan!
El ele tutuşarak başkaldırdılar…
Makarti gibi Dallas’ı da korkuttular.
Birçok taçla taht sürüklendi ayaklar altında,
Kıstırıp kuyruklarını sermaye sahipleri
Koşuyorlar, titriyorlar, toplanıp kaçıyorlar
Meydanlardan!…
Ey Robson yoldaş!
Yalnız kara derili insanlar değil boyundurukta olan,
Beyaz deriliyiz ne fark eder, kalmışız biz de perişan:
Mazlum, biçare, bilgisiz, kara bahtlı çilekeşiz,
Aç ve çıplak, hasta ve açlıktan çöpe dönmüşüz
Nedir günahımız, suçumuz, sebepsiz birer mahkûmuz.
Düşte boyunduruğa Kürtler Araplar,
Zinciler, Hintliler ve tüm perişan insanlar.
Düzen, düzen!…
Vahşilerin düzeni eğri düzen,
Faşist düzendir bizleri hep ezen!
Sermayedarla biz köle yaptılar!
Çaresiz koyarak aldılar yük altına.
İnsanlık adına perişan olduk.
Ey Robson yoldaş!
Benimle senin derdin dertlerin en ağırı,
Egemenlik başlayalı dünyada
Kimi insanlar derebeyi, hanedan oldular,
Kimisi de yoksul, perişan, boyundurukta.
Marks ile Engels dertlerimize derman oldu,
İki bilge insan işçi sınıfına önder oldu.
Onlar ki ölümsüzdürler, biz yol gösterdiler,
Onların yolunda kavga verilince uyandı işçiler.
Gün doğdu… Gün doğdu,
Doğu boyunduruktan kurtuldu,
Kızıl güneş, sarı güneş
Çıktı yola Moskova’dan,
Serpti ışığını Balkanlara,
Almanya’dan uzandı ta Çin’e,
Büyük Çin, güzel güçlü Çin
Şavkını vurdu doğunun Hindine
Dağıldı, yayıldı dünyanın tümüne.
Ey Robson yoldaş!
Uyandı köylüler, işçiler, emekçiler,
El ele tutuşup kalktılar tüm ezilenler.
Tanklarıyla, toplarıyla gidiyorlar savaşa,
Yükseldi sesleri, her yerden haykırıyorlar,
Onlar eşitlik, barış, özgürlük istiyorlar.
Onlar artık kaçmıyor, kaçmayacaklar!…
Şimdi artık düşman kaçıyor, korkudan ölecekler!
Zenciler, beyazlar ve dünyada ezilenler
Oldular arkadaş, oldular candan yoldaş.
Egemenlerin zulmü kalkıyor yavaş yavaş.
Kaçıyor her yerden soylu hanedanlar,
Onların malları kendi başlarına bela!
Tarih zulümleriyle birlikte saplandı göğüslerine,
Gözlerine vurdu ve de acımasız yüreklerine
Çalı ve dikenler doldu, taş yüreklerine.
Yeniliyorlar, kaçışıyorlar savaş alanlarında.
Durmayın, kovalayın, bırakmayın onların peşini.
Ey Robson yoldaş!
Herkesin insanca yaşadığı bir dünya,
Cennet gibi köy ve şehirler, tüm olanaklar
Açılsın herkese eşitlik kapıları,
Okuyan bilimci, söyleyen ozanla dolsun dünya.
Yüce köşklerle güzel bahçeli evlerde
Yaşasınlar, dolaşsınlar gönüllerince
Akan suların, cıvıldayan kuşların arasında.
Göğe uzanan yüce zirvelerden süzülen
Güneş ışınları altında mutlu, umutlu
Yaşasın herkes özgürce…
Ey Robson yoldaş!
Buyrun gidelim, serbestçe dolaşalım,
Birlikte okuyup, birlikte görelim, soralım,
Zorbaların olmadığı bir dünyada kimden korkulsun?
Sınırlar kalkınca ne edelim pasaportu!
Kız, kızan, gönülleri hoş birer ozan!
Buradan kahvaltı edelim bal ile,
Moskova’da öğle, Çin’de ikindi yemeğiyle;
New York’ta akşam, Londra’da geceyle.
Siyah derililer ile beyaz derililer kirve olalım,
Beraber kanatlanalım uçalım Merih gezegenine
Şirin ve Zeliha ile el ele tutuşalım.
Yanağında bir öpücükle seni emzirsin,
Bağrındaki susuzluğu senden gidersin!…
Söyle aziz dost söyle, şarkı söyle,
Herkes güzel sesini dinlesin,
Dinlesin de kendinden geçsin…
Ey arkadaş söyle, aziz dost,
Sazlı sözlü coşkuyla söyle.
Kahrolsun kölecilik,
Yıkılsın zorbalık!
Yaşasın özgürlük!
Yaşasın bağımsızlık!…
Ey Robson yoldaş!
Bu güzel dünya yeter hepimize,
Siyah ve beyaz deri neyimize!
Karnı tok, alnı açık, güler yüz
Yaşayalım insanca tümümüz.
Ne aç kalsın, ne çıplak,
Ve ne de öksüz;
Ne ölen, ne öldüren, ne bağıran, ne çağıran
Bitsin artık insanlığı yok eden savaşlar!…
Çalışalım birlikte, işe gidelim yoldaşça,
Sekiz saat, dört saat, ya da iki…
Çalışmak çok güzeldir, birbirini ezmeden,
Halk için, yurt için, gece gündüz demeden!
Her şeyin sahibi olalım,
Donatalım kafamızı bilgiyle.
Tüm kıskançlıklar yok olur,
Herkes eşit kardeşcesine yaşar,
Vahşilik tamamen ortadan kalkar.
Birlikte bilgili hep beraber bilinçli,
Uçuralım barış güvercinini, yücelsin,
Yelpaze gibi kanatlarıyla bizi serinletsin.
Birlikte paylaştıralım sevgiyi, yaşamı,
Ah Cigerxwîn,
Bahsettiğin dünya
Çok güzel bir dünya!…
Cegerxwîn (1903-1984) Çeviren: Metin Aksoy
ESERLERİ:
Şiir:
Diwan 1 : Prûsk û Pêtî ( Şam, 1945 )
Diwan 2 : Sewra Azadî ( Şam, 1954 )
Diwan 3 : Kîme Ez ( Beyrut, 1973 )
Diwan 4 : Ronak ( Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1980 )
Diwan 5 : Zend Avesta ( Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1981 )
Diwan 6 : Şefeq ( Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1982 )
Diwan 7 : Hêvî ( Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1983 )
Diwan 8 : Aşitî ( Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1985 )
Diwan 9 : Salar û Medya ( Beyrut, 1973 )
Diwan 10 : Şerefnameya Menzûm ( Avesta Yayınları, İstanbul, 2003 )183
• Hikaye:
1. Reşoyê Darê ( Şam, 1956 )
2. Cîm û Gulperî ( Şam, 1948 )
• Dil:
1. Awa û Destûra Zimanê Kurdî ( Bağdat, 1961 ), Rêziman ( Dil bilgisi )
2. Ferheng / Sözlük [ birinci bölüm ( Bağdat, 1962 )]
3. Ferheng / Sözlük [ ikinci bölüm ( Bağdat, 1962 )]
• Folklor:
Folklora Kurdî ( Kürt Folkloru ), Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1987184
• Tarih:
▪ Tarîxa Kurdistan I ( Kürdistan Tarihi I ), Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1985
▪ Tarîxa Kurdistan II ( Kürdistan Tarihi II, Roja Nû Yayınları, Stockholm, 1987
• Atasözü:
Gotinên Pêşîyan ( Atasözü ), 1947, Araştırma
• Otobiyografi:
Jînenîgarîya Min ( Hayat Hikayem ), Weşanên Apec, Stockholm, 1995
• Ön söz, Mukaddime:
Nivîsek Li Ser Dîbaca Ehmedê Xanî ( Ehmedê Xanî’nin Mukaddimesi Üzerine Bir Yazı ), Weşanên Apec, Stockholm, 1995
Türkçeye Çevrilmiş Eserleri
Lenin Şafağı, Kaynak Yayınları, İstanbul.
Hayat Öyküm, Evrensel Basım Yayın, İstanbul.
KAYNAKLAR:
-Nuri Kaymaz.
-Güney Dergisi.
-Cafrande.
-Bernamegeh Kurdi
-Oktay ALTUN, HAWAR DERGİSİNİN YAZARLARI VE KÜRT EDEBİYATINDAKİ YERLERİ.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!