MEMET METİN BARLIK
Özet:
Kürt sözlü edebiyatının önemli bir dalı olarak kabul
edilen dengbêjlik (halk ozanlığı), deng (ses) ve bêj (söylemek,
anlatmak) kelimelerinden oluşur. “Dengbêj’in,” dinleten bir ses
ve sunum yeteneğinin yanında, tarihi, dini ve kültürel bilgiyle
ile donanımlı olması gerekir. İcra edilen kilam’ın (kendine özgü
güfte ve sunum formu olan türkü) tarihsel ve kültürel bağlamını
bilmek durumundadır. Dengbêjlerin tüm hünerlerini sergiledikleri
platform sunumun yapıldığı alandır. Sunum, dengbêjlik kültürünün
doruk noktası olarak nitelendirilebilir, çünkü dengbêjin/
dengbêjlerin izleyici ve/ya dinleyiciyle bir araya geldiği ve
hünerlerini sergilediği ortam sunum anıdır. Dengbêjliğin sunum
öğretisinde bölgeden bölgeye, yöreden yöreye, ilden ile hatta
kişiden kişiye değişen sunum farklılıkları olduğu gözlenmektedir.
Söz konusu farklılık, şive ve ağız farlılıklarından kaynaklandığı gibi,
ilhamını klasik dengbêjlik kültüründen alan ve usta-çırak eğitimiyle
oluşan farklı dengbêj ekollerinin belirlediği sunum ilkelerinden
kaynaklandığı söylenebilir. Bu bildiride, dengbêjlik kültüründeki
sunum farklılıklarının nedenleri irdelenerek örneklendirilecektir.
“Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde, din kardeşliğini esas alan
millet kavramıyla birleşen Kürtler, iki bin yılı aşan tarihi bir
geçmişe sahiptir” (McDowall, 2004; s.2). Daha çok egemen güçlerin kayıt
altına aldığı bu tarihi bağlam, dilbilimsel açıdan farklı diyalektlerden oluşan
dil ve “aşiretsel, dini ve sosyal statünün oluşturduğu geleneksel yaşam
biçimi, Kürt kültürünü meydana getirir” (Romano, 2006; s.102). İnsanlığın
kader kumandasını kontrol altında tutmak isteyen güçlerin uyguladığı
çıkar senaryoları ve feodal, politik güç ve çıkar uzlaşmazlıklarının neden
olduğu ayırımcılık, iletişim dili ve inançsal farklılıklar, Kürtlerin toplum
olarak yazılı kültür tarih sayfalarında yer almalarına engel olmuştur. Bu
nedenle Kürtler yaşam kültürlerini gelenek ve göreneklerin oluşturduğu
folklorla, edebi miraslarını ise sözlü edebiyatla nesilden nesile aktarmak
zorunda kılmıştır. Söz konusu sözlü edebiyatın aktarılmasını sağlayan
Kürt dilinin, bölgesel ağız farklılıklarıyla en çok kullanılan lehçesi
‘Kurmanci’ veya ‘Behdini,’ lehçesidir. ‘Sorani’ lehçesi, ‘Kurmanci’ lehçesini
kullananlar tarafından % 20-30 düzeyinde anlaşılır. ‘Lori’ (Lurî), Lorî ve
Bahtiyar Kürtlerinin konuştuğu lehçedir. Kirmanşah’ta konuşulan ‘Gorani’
ve Kuzeydeki ‘Zaza’ (Dimilî) diğer aktif Kürtçe lehçelerdir. (Arfa, 2006;
s.9) Bu çalışmada ‘Kurmanci’ lehçesiyle sunum yapan serhat bölgesi
dengbêjleri esas alınacaktır.
İçeriği, işlevi, sunumu ve sosyal iletişimdeki rolü incelendiğinde,
dengbêjliğin (halk ozanlığı) Kürt sözlü edebiyatının önemli bir dalı olduğu
gözlenir. Çünkü dengbêjlik, tarih, kültür, ahlaki öğreti ve edebiyat içerir
ve özgün bir üslupla tarihi, geleneği, aşkı, kahramanlığı, acıyı ve umudu
aktarır. Bu anlamda dengbêjlik, tarih sayfalarındaki sosyal olayların,
kahramanlıkların, aşkların, acıların ve adını edebi platformlara yazdırmış
şair ve filozofların şiir ve öğütlerinin de unutulmamasını ve kuşaktan
kuşağa aktarılmasını sağlayan bir ritüel rolünü üstlenir. Bu rolü üstlenen
kişilere ‘dengbêj’ denir. Dengbêj kelimesi ‘deng’ (ses) ve ‘bêj’ (söylemek,
aktarmak, anlatmak) kelimelerinden oluşur. Dengbêj unvanını taşımayı
hak eden kadın veya erkeğin, belirli bir ses kalitesine, söz konusu kültürü
aktarmaya yarayan sunum yeteneğine, tarihi, dini ve kültürel bilgi
birikimine sahip olması ve dengbêjlik adabını bilmesi gerekir.
Dengbêjlik gündelik yaşamın hemen her konumundan beslenir:
Annelerin bebekler için okuduğu ninniler (lori, lorik), genç kızların,
gelinlerin gündelik işleri yaparken okudukları maniler, tohum ekiminden
hasat zamanına bereket için, bebeklikten gerdek gecesine evlatlar
için okunan dualar, çobanların sürülerini güderken kavallarıyla dile
getirdikleri lirik nameler, uzun kış gecelerinde belirli makamlarla okunan
destan ve masallar, düğünlerde okunan türküler (sitran, narin), kır
gezileri ve/ya yayla konaklamaları süresince okunan aşk ezgileri, bay
ve bayanların çalışırken okudukları tempolu veya uzun hava şeklindeki
melodik şarkılar, kahramanlar veya doğal felaketler için yakılan ağıtlar
dengbêjliğe kaynaklık eden folklorik bağlamlardır. Dengbêjlerin
aktardıkları aşk öyküleri çoğunlukla trajediyle son bulan öykülerdir.
Örneğin, Xecê’yi kaçırıp Sürhan dağına götüren Siyabend, bir geyik avlar
ve başını vücudundan ayırmaya çalışırken, geyikten aldığı bir boynuz
darbesiyle uçurumdan aşağı düşer. Sevdiğinin çaresizliğine dayanamayan
Xecê de kendini aynı uçurumdan aşağı atarak sadakatini ispat eder (Aras,
2016; s.59).
Serhat dengbêjliğinin efsanevi temsilcisi Ewdalê Zeynıkê, doğa
güzelliğini, savaşı, sevdayı ve yaşamın zorluklarını, tarafsız ve kendine özgü
bir üslupla aktarır ve kendi yaşamından örneklendirmeler yapmaktan
geri kalmaz. Onun için “fakirlik ölümden de beter bir imtihandır” (Aras,
2018; s.113). Ewdalê Zeynıkê ozanlık (dengbêjlik) geleneği, “Bolu Beyi,
seyisi Yusuf’un oğlu Ruşen Ali’nin, (Köroğlu) Bey tarafından kör edilen
babasının intikamını almak için giriştiği eşkıyalık (Öztelli, 1953; 5) veya
Toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boylarından
Dadaloğlu’nun, isyancı söylemler içeren ozanlığından farklıdır. (9) Zira,
Dadaloğlu, dönemin devlet yönetimine hitaben şu dizeleri yazar:
…
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman Padişahın dağlar bizimdir. (Öztelli, 1953; 10)
Ewdal, temsil ettiği Mir’in siyasi duruşunun da etkisiyle, yönetime karşı
veya isyancı söylemlerden uzak, seçtiği kültürel seçkilerle, eğlendirirken
düşündüren bir ozanlık geleneğine sahiptir.
Dengbêjler tarihi olayları, kişisel veya aşiretler arasındaki kavgaları
ve aşiretlerle yönetim arasındaki olumsuzlukları, olabildiğince tarafsız
bir içerikle kilamlara taşıyan sanatçılardır. Örneğin ‘Hesena’ aşiretinden
Mala Şevêşya (Şevêş Ailesi) ile Emeri, Eshedi ve Farizi aileleri arasındaki
kavga, ‘Kilama Kejik’ adıyla dengbêjler repertuarına geçmiş, yorumu ve
sunumu kolay olmayan bir ‘kilamdır’ (Aras, 2009; ss.28-34). “Dengbêjlerin
kilamlarını dinlemekle, Kürt toplumlarının geçmişten bugüne nasıl
yaşadıkları, gündelik yaşamlarının seyri, gam ve hayallerinin ne
olduğu öğrenilebilir, çünkü dengbêjlik kültürü Kürtlerin ansiklopedisi
niteliğindedir” (Celîl, 2011; s.5).
Dengbêjler, kilam (Botan bölgesinde lawje) denen, belirli bir makamla
sunumu yapılan, Türkçedeki ‘uzun hava’ formundaki tarzla icrayı
gerçekleştirir. Kilam, kimi zaman bir annenin feryadını, kimi zaman bir
kadının, beklenmedik bir zamanda kaybettiği eşi için hissettiklerini,
kimi zaman da, bir genç kızın normal şartlarda kimseyle paylaşamadığı
aşkı dile getirir. Bu yönüyle kilam, sosyal olayları ve kişisel yansımaları
ölümsüzleştiren bir özelliğe sahiptir. Kişiye ve/ya bölgeye özgü bir dil,
öğreti, övgü, uyarı, dua veya bir tarihi gerçeklik içeren kilam, teması
ile uyumlu bir makamla aktarılır. Güfte ve bestenin uyumu ve tarihi
olayların tarafsız bir üslupla aktarımı konusunda örnek gösterilecek
isim, Cumhuriyet dönemi şair-dengbêji Dengbêj Resoê Gopala’dır.
Dengbêj Reso, özgün üslubu, güçlü yorumu ve sesiyle diğer sehat bölgesi
dengbêjlerinin üzerine ağıt yaktığı ve “Mirê Dengbêja” (Dengbêjlerin Piri)
ya da “Şahê Dengbêja” (Dengbêjlerin Şahı) olarak tanımlanmıştır (Beğik,
2018; s.76). Güçlü yorumu, sesi rengi ve özgün sunumuyla ün yapmış
Serhat dengbêjlerinden biri de Dengbêj Şakiro’dur. Güçlü yorumu ve ses
rengi ona “Kewê Ribat” (Cesur Keklik) lakabını kazandırmıştır (Yıldız ve
Taşkın, 2018; s.68).
Geçmişten bugüne, akrabaları, bölge ahalisini ve konup geçen
misafirleri ağırlamanın, eğlendirirken düşündürmenin ve sosyal statüsü
olan Mir, Ağa ve Beyler hakkında bilgi edinmelerini sağlamanın bir ritüeli
olmuştur dengbêjlik. Konukları ağırlayan aileler bu geleneği önemsemiş
olacaklar ki, evin mahrem alanının dışında, divanxane (divanhane,
konukodası) denilen bir oda inşa etmişlerdir. Dışardan gelen konuklar
divanxanede ağırlanır, ev sahibi ve divana iştirak eden diğer komşularla
tanışır, konukseverliğe yakışır bir usul ile sofralar bezenir, muhabbet edilir
ve dengbêjlerden kilamlar dinlenir. Ancak sözlü edebiyatın yaşatılmasını
ve gelişmesini sağlayan dengbêj sunumları, dengbêjleri ağırlayan ev
sahibine, (Mir, Ağa, Beg) onları maddi ve manevi açıdan destekleme
sorumluluğunu da beraberinde getirir. Çünkü Mirler, yalnızca dengbêj
sanatının değil, aynı zamanda yazılı ve sözlü diğer edebi sanatların da
meraklıları ve destekleyicileri olmuşlardır (Kreyenbroek, 2010; s.36).
1.Dengbej Kültüründe Sunum Farklılıkları
1.1 Serhat Bölgesi
XIX. Yüzyılın ortalarında yaşayan Kürt Mirliklerinin yaşam
kültürlerinden gelen serhat bölgesi dengbêj geleneğinin ilk temsilcileri
Ewdalê Zeynikê kuşağıdır. Küçük yaşta babasını kaybeden Ewdal bu
lakabı annesi Zeynep’ten alır, (Zeynep’in oğlu Ewdal). Ewdal güçlü bir ses,
yorum ve sunum yeteneğine ve erdemli bir kişiliğe sahiptir. Ancak bir Mir
divanının dengbêji olmak için bu özellikler yeterli olmaz. Tüm ahalinin
tanık olduğu bir yarışmada üstünlüğünü ispatlaması, dengbêj divanındaki
icracıları ses kalitesi, yorumu ve bilgisiyle yenmesi gerekir. “Eedal û Gulê”
adıyla bilinen ve günümüzde hala dengbêjler tarafından okunan – Gulê ve
Ewdal tarafından karşılıklı okunmuş – kilam bu geleneği doğrulamaktadır.
Gulê ya Fille’yî (Ermeni kökenli Gulê) yenerek, Sürmeli Memet Paşa
divanının dengbêji olmayı hak eden Ewdalê Zeynikê, kendisinden sonraki
dengbêj kuşağını sunum tarzı olarak etkilemiştir ve bu gelenek günümüze
kadar süregelmiştir (Aras, 2018; ss. 22-26).
Serhat bölgesi dengbêj divanı adabında müzik aleti eşliği yoktur ve
sunumun tamamı dengbêjin ses gücü ve aktarım yeteneğiyle gerçekleşir.
Dîvan toplandıktan sonra, divanın büyüğü (rûsipî) dengbêjlerin en
büyüğüne tespih uzatarak destur verir ve sunum başlar. Sunum sırası
büyükten küçüğe doğru devam eder. Sunuma katılmak isteyen yeni
aday dengbêjler ancak divan büyüğünün ve en büyük dengbêjin izniyle
kilam okuyabilir. Divan büyük bir dikkat ve sessizlikle dengbêjleri dinler.
Sonradan divana katılan konuklar bu sessiz ortamı bozmayacak bir tarzda
içeri girer ve otururlar. Sunum sonrasında dengbêj alkışlanmaz, ancak
divanın büyüğü onu “Bijî!” (Yaşa), “Hebî!” (Varol), “Nemrî!” (Ölmeyesin)
gibi takdir veya övgü içeren ifadelerle onore eder.
Serhat bölgesinin sunum özelliklerini incelemek için ele alacağımız ilk
kılam “Wey Dil” veya “Mîro” olarak bilinen kilamdır. Parçanın zaman ve yer
bağlamı, Osmanlı’nın Anadolu boylarının itaatini temin etmek amacıyla,
1866 yılında, Derviş Paşa komutasında gönderdiği fırkaya katılan Sürmeli
Memet Paşa’nın Kozan seferinin gerçekleştiği dönemi yansıtır (Baysun,
1986; s.135). Kilamın olay örgüsü, dengbêjin aşağı Dersim’den yukarı
Dersim’e giderken rastladığı farklı kültürden üç kızın güzelliklerini
tasvirini ve onlarla iletişim kurmanın zorluklarını içerir. Parçanın ana
teması dengbêjin, gönül evliliğini ne denli önemsediği fikridir. Dengbêj
kilamı Mir’e hitab ederek aktarır.
Kilam beş bölümden oluşur: Birinci bölümde dengbêj, gönülsüz
evliliğin ve gönül evliliğinin sağlayacağı koşullar aktarılır, ikinci, üçüncü
ve dördüncü bölümlerde dengbêjin yolculuğu sırasında karşılaştığı farklı
kültürden kızların güzelliklerinin tasviri ve onlarla iletişim kurmanın
zorluklarından bahsedilir, beşinci bölümde ise gönülsüz evliliğin
yaratacağı koşullar vurgulanır. Edebi açıdan incelendiğinde güftenin
giriş, gelişme ve sonuç şeklinde kompoze edildiği, kelime ve ifadelerin
özenle seçildiği ve iç kafiye ve mısra sonu kafiyeleriyle kafiyelendirilerek
aktarıldığı görülür.
Kilamın giriş bölümü, dengbêjin “ha-hî” çekerek (bir tür karar sesini
belirleme egzersizi) sesinin tonunu belirledikten sonra, meyan (yüksek
ton) bir sesle okunur. Giderek alt perdelerden icrasına devam eden
dengbêj, her bölümün başında sesinin tonunu belirlediği “ha-hî” girişini
tekrar edebilir ve yeni bölüme yine yüksek ses tonundan kilamı sunmaya
devam eder. Bireysel farklılıklar gösteren “ha-hî” bölümü parçanın
sonunda da tekrar edilir, böylece parça sunumunun bittiği anlaşılır. Serhat
dengbêjliği sunumunu örneklendirmek amacıyla seçilen ilk parça Ewdalê
Zeynıkê’nin “Wey Dil” adlı eseridir. Bu eser Dengbêj Şakiro’nun yorumu
ve sunumu örnek alınarak irdelenecektir.
Wey Dil (Dengbêj Şakiro)
Mîro, Mîro, Mîro, Mîro Mîro
Wey diil, wey dil, wey dil, wey dil, wey dîlo wey dîl…
Lo Rebîyo! xwedê xirabike dilê bê dil,
fenanî gakî bê werisî bê cil,
Fena kirasî qoli bê mil,
fenanî dara bê şalûl û bilbil,
fenanî xasbexçekî rûtî bê gul…
Bila dilê rezîl bi dil be,
tûrê parsê li mil be,
parsa meriv ne li vir be,
Nava dazdeh duvalê Ecnebî,
Ûris, Alman, Emerîkan gêwir be,
Parsa meriv biriji,
tûrê meriv ji qûl be,
meriv li ber dîwarê evda be,
xwuryê kerî nanê garis û cêh û gilgil be,
Ber seryê meriv kevir be,
malxirabo seraxa meriv gunî be,
binaxa meriv postê jûjî be,
Tunê bila di dêrisê gunda de, dilê rezîl bi dil be,
ax dilo hey dil… dilo hey dil…
Mîro, subeye Dêrsim e xweş Dêrsim e
avê çem û kanîya, bi ser me da kalekal e, zarezar e, jê di gimegim e,
evê terese teres-bavê bi avirê çava, bi qinyatê dila bi işarete desta ez kuştime,
Ezê ji Dêrsima jêrin, diçûme Dêrsima di jorîn e…
Midî sê zerî, li ser rêka mi rûniştine…
Yeke Kurmanc e, yek Ecem e, yeke Tirk e…
Ezê bi sira subêra diçûm cem ya jê di Tirk e,
mi dî, yeke bejnzirav e, çavbikil e, biskbitêl e,
çepil dirêj e, por kej e, çav belek e…
cotek kondirê İntabê çar tilya bilind di lingada çirke-çirke
bi bayê subêra, midî, di bermira derbas dibe, dihere tê difirike…
minê destê xwe avêti di nava reş gulîya, bi ser xuda tevandî,
dikim, ramûsaneki li dev û lêvê şekirî, li yanaxê Ehmedî,
li terzê di hakimî, şemlê di Erebî, xal-û-xetê di gerdenê,
xebxebkê ber guhara lê kerem kim,
gelî heval û hogirno çi gavirin,
ez nizanim, mi çi ji vê teres ê, teresbavê ra gotiye,
bi mi ra wusa bi xiyal û xeme, bi kin û rike, wey dil…
wey dil wey dil, wey dil wey dil, dilo hey dil…
—-
Ax de lêêêê, lê Erebê, bi sira subêra, bina bayê, gur û bayê,
şerk û ğerb û, çep û rast, li me tê gimîne…
Ezê diçum li cem yanga jê di Eceme,
Mi di, yeke bejn zirav e, çepil dirêj e,
por kej e, nav kendil e, gerden zer e,
Fennani doktoreki dewletê, ji vêda tê, çanteki destan e,
kutya xiyal û xema, keder û mereqa, derd û kula, tev li ceme,
Bê zalimê, tu nizanî, çem-û-kaniyê Dêrsimê ji kula dilê mira,
bi ser meda, kal e kal û lem e leme,
hevt salê mi temambu ezê hêsir û evdalê der ê mala bavê teme…
Gelo minê destê xwe havête nava reşguliya,
bi ser xuda tevandî, dikim, ramusanekî li dev û lêvê şekirî,
li yanaxê Ehmedi, li terzê di hakimî, şemlê di Erebî, lê kerem kim.
Lê Erebê, nizanim mi çi ji wê tweresê teresbavê ra gotî,
Bi ser mida wusa bi rike, bi xiyal u xeme, wey dil
wey dil wey dil weeeey dil, dilo hey dil…
—-
E de lêêêêê, lê Erebê, subeye, bi sira subêra,
bina bayê, gura bayê, şerq û xerb, çep u rast tê gimîne…
Ezê diçume li cem yanga di Kurmanc e,
Mi dî yeke, bejnzirav e, çavbikil e, biskbitêl e, çepildirêj e,
Porkej e, navkendil e, gerdenzer e, gelo kofikêl e…
Erebê, qolî zêra li serî, kopaleki zîvîn li dêsda bu,
li heşya konî Erebî sekinî,
kerî pezê qerqaş li ser komê xanima nû zeriya da, pez dida bêrî…
Minê hînga zanibû, mi mala xu xirakiryi, ocaxê xu kor kirîyi,
kilitek reş li deryê xu xisti, derê xu bi hevt kilîta mor kirîyi,
Minê jê dipirsî, gelo, tuyê ezep î yan bi mêr î,
Digo kuro, bê bexto bê bextîya neke…tu nezanî,
mi digo qey tu mêr î, tu camêr î…
Mi go kotiyê mêrê mi ne li mal e,
Tu yê şeva îşev bişkinî camê camekan, şûşe û pencera, zirza derî,
şeva xwe, di nava taxima sîng û berê min esmerê de biborî,
Min nizanîbû tu ne mêr î, ne camêr î,
tu ji miskînê heramê mêrê min newêrî,
Tu nizanî ez ê ne ezeb im, ne bi mêr im,
kavilyê gunda da, bi nivisar ên mela, ezê bi kaxit û bi nivişt im,
di dêrisê gunda, bi xandin u ez bi sêr im,
Tu dîna xwe bidê vê sivengê,
Lawikê min bûye girti kê taşxana Diyarbekir,
Ezê dikim herim dîtina lavik malxirabo
ji tirsa heramê miskînê mêrê xwe newêrim.
Lewra ezê li ber xîmê binê berya tewr a jêr im.
Hey dil hey dil hey dil ax hey dil hey dil dilo hey dil.
—-
Lo Rebîyo! xwedê xirabike dilê bê dil,
Fenan î gakî bê werisî bê cil,
Fena kirasî qoli bê mil,
fenanî dara bê şalûl û bilbil,
fenanî xasbexçekî rûtî bê gul…
Bila dilê rezîl bi dil be,
tûrê parsê li mil be,
parsa meriv ne li vir be,
Nava dazdeh duvalê Ecnebî,
Ûris, Alman, Emerîkan gêwir be,
Parsa meriv biriji,
tûrê meriv ji qûl be,
meriv li ber dîwarê evda be,
xwuryê kerî nanê garis û cêh û gilgil be,
Ber seryê meriv kevir be,
malxirabo seraxa meriv gunî be,
binaxa meriv postê jûjî be,
Tunê bila di dêrisê gunda de, dilê rezîl bi dil be,
ax dilo hey dil… dilo hey dil… (Şahin, 2018; ss.307-310; Taşkın, 2018;
ss. 175-179).
Ah Gönül (Dengbêj Şakiro)
Ey Mir, ey Mir, ey Mir, ey Mir, ey Mir,
Ah gönül, gönül, gönül, gönül, gönül,
Ey Rabbim!, Allahım yıkılsın gönülsüz gönül [evlilik],
Tıpkı, üzerinde çulu ve boyun bağı olmayan bir öküz gibidir,
Tıpkı, kısa ve kolsuz bir giysi gibidir,
Tıpkı üzerinde, arı kuşu ve bülbül olmayan bir ağaç gibidir,
Tıpkı, hiç gülü olmayan, çorak bir has bahçe gibidir,
İnsanın [evliliği] gönlüyle olsun da,
Dilencilik torbası kolunda asılı olsun,
Dilendiği yer burası değil,
On iki Ecnebi düvelinde
Rus, Alman, Amerikan, gâvur ellerinde olsun,
Dilenme torbasının dibi delik olsun,
Dilenen erzak da dökülsün dursun,
İnsan el alemin duvar diplerinde gezinsin,
Yediği, darı, akdarı ve arpa ekmeği olsun,
Yastığı taş, üstündeki örtü dikenli kuru ot olsun,
Üzerinde uyuduğu yer, kirpi postu olsun,
Bir tek insanın gönlü, [evliliği] gönlüyle olsun. Ah! Gönül ey gönül.
—-
Ey Mirim, Seher vakti, Dersim, ne güzel Dersimdir, [bir yerdir],
Nehir ve kaynak suları, üzerimize şırıl şırıl, inleyerek, gürül gürül akar durur,
O teres kızı ters, bakışları, işmarı ve el işaretleriyle beni öldürür,
Ben aşağı Dersim’den, yukarı Dersim’e giderken,
Baktım ki üç güzel [kız], yolumun üstünde oturmuş,
Biri Kurmanc [Kürt], biri Acem, biri Türk,
Seherin soğuğunda, Türk olanın yanına vardım,
Gördüm ki, ince boylu, gözleri sürmeli, saçı sırmalı,
Endamı uzun, gür saçlı, kara gözlü biri,
Ayağında gıcır gıcır bir çift yüksek topuklu Antep kundurası,
Sabah melteminde, yanımdan geçip gider, geri gelir, dolanır durur,
Elimi siyah zülfüne atıp, üzerime eğerek,
Şeker dudakları, Ahmeri [kırmızı] yanakları, hakim [özenli] kuşamı,
Arap görkemi, benli gerdanı, küpelerine yakın yumuşak teninden
Bir öpücük almak istedim,
Ey arkadaşlar ne Gavur [inatçı] bunlar,
Bilmem bu teres kızı terese ne dedim ben, [bir şey demedim ki!]
Bana karşı böylesine gamlı, kederli ve inatlaşan bir tavrı var,
Gönül, Ey gönül.
—
Ey güzel, Ey Arap [yabancı] güzel,
Seherin soğuk demlerinde, rüzgarın kokusu, güçlü esintisi,
Doğu, Batı, Sol ve Sağdan vınlar durur.
Acem olanın yanına vardım,
Gördüm ki, ince boylu, endamı uzun, gür saçlı,
Kandil [ince, mum gibi] belli, sarı gerdanlı biri,
Tıpkı bir devlet doktoru gibi, karşıdan gelir,
Elinde hayal, gam, keder ve merak, dert ve yara içeren çantası var,
Ey zalim, bilmez misin, Dersim’in nehir ve kaynaklarının suları,
Şu gönlüm için şırıl şırıl, gürül gürül üstümüze akar durur,
Yedi yıldır ben senin baba evinde, esir ve abdalım [gezgin],
Dostlar, elimi siyah zülfüne atıp, üzerime eğerek,
Şeker dudakları, Ahmeri [kırmızı] yanakları, hakim [özenli] kuşamı,
Arap görkeminden, bir öpücük almak istedim,
Ey Arap kız, bilmem bu teres kızı terese ne dedim de,
Bana karşı böylesine inatçı, gamlı, kederli bir tavrı var,
Gönül, Ey gönül.
—
Ey güzel, Ey Arap [yabancı] güzel,
Seherin soğuk demlerinde, rüzgarın kokusu, güçlü esintisi,
Doğu, Batı, Sol ve Sağdan vınlar durur.
Seher vakti, Kurmanc olanın yanına vardım,
Gördüm ki, ince boylu, gözleri sürmeli, saçı sırmalı,
Endamı uzun, gür saçlı, gerdanı sarı ve dik kofili [süslü kadın fötrü]
alnını süsleyen altın takıları, elinde gümüşten sopası,
Arap çadırının yanında, yüzü siyah çizgili beyaz koyun sürüsünü,
Hanımlar ve kızlar sağsın diye, sağım noktasına doğru [bêrî] sürüyor,
O an anladım ki ben, evimi yıkmış, ocağımı söndürmüş,
kapıma kara kilit vurmuş, kapımı yedi kilitle mühürlemişim,
bekar mı, yoksa evli mi diye sorduğumda,
Bana: – “Ey bahtsız, bahtsızlık etme. Biliyor musun?
Ben de seni yiğit, adam gibi adam bilirdim.
Benim kötü ve miskin eşim evde yok, kapı kilidini, pencereleri kırıp
Gelip geceyi benimle geçirirsin sandım.
Bilemedim ki sen, ne yiğit ne de adamsın,
O pinti ve miskin eşimden korkuyorsun,
Bilmez misin ki ben ne evli ne bekarım.
Şu yıkılası köylerde, okunmuş, muskalar ve sihirle duruyorum.
Bak, bu seher vakti, sevdiğim Diyarbakır mahpusunda hapistir.
İstedim ki, gidip sevdiğimi bir göreyim,
O pinti ve miskin kocamın korkusundan, cesaret edemiyorum.
Ondan bu diyarda gezinip duruyorum
Gönül, Ey gönül.
—
Allahım yıkılsın gönülsüz gönül [evlilik],
Tıpkı, üzerinde çulu ve boyun bağı olmayan bir öküz gibidir,
Tıpkı, kısa ve kolsuz bir giysi gibidir,
Tıpkı üzerinde, arı kuşu ve bülbül olmayan bir ağaç gibidir,
Tıpkı, hiç gülü olmayan, çorak bir has bahçe gibidir,
İnsanın [evliliği] gönlüyle olsun da,
Dilencilik torbası kolunda asılı olsun,
Dilendiği yer burası değil,
On iki Ecnebi düvelinde
Rus, Alman, Amerikan, gâvur ellerinde olsun,
Dilenme torbasının dibi delik olsun,
Dilenen erzak da dökülsün dursun,
İnsan el alemin duvar diplerinde gezinsin,
Yediği, darı, akdarı ve arpa ekmeği olsun,
Yastığı taş, üstündeki örtü dikenli kuru ot olsun,
Üzerinde uyuduğu yer, kirpi postu olsun,
Bir tek insanın gönlü, [evliliği] gönlüyle olsun. Ah! Gönül ey gönül.
(Şahin,2018; ss.307-310; Taşkın, 2018; ss.175-179).
İkinci parça olarak, Ewdalê Zeynikê geleneğinin üçüncü kuşak
temsilcisi olan Dengbej Reso’nun “Quling” (Turna) kilamı mercek altına
alınacaktır. ‘Turna’ birçok kültürde olduğu gibi, Kürt sözlü edebiyatında
da bir sembol olarak kullanıla gelmiştir. Kürt sözlü edebiyatında Ewdalê
Zeynikê geleneğiyle dikkat çeken bu sembol, sonraki dengbêj kuşaklar
tarafından da kendi öz yaşamlarıyla özdeşleştirdikleri bir mecaz olarak
kullanılmıştır (Beğik, 2018; s. 115).
Qulıng (Dengbêj Reso)
Ey lê wayê î, Wayê li min, Wayê li min,
Le bê wayê weylo o,
Lo lo qulingo, mi dî, subeye tu têyî ji Mêrdînê ê,
Te hêlîn a xwe çêkir miqabilî bejn a mi rebenê, li alîyê şaneşînê,
Quling şalûl dixune – bilbil jira tew-tew dike – qijikê pere xu diweşand,
ax li minê – dewê – xwe kir birînê îy,
Şalûl dixûne, bilbil jê ra tew tew dike,
qijikê perê xu diweşand, devê xwe kir birînê îy
Lo lo qulingo malîxirabo çiqa zor û zehmet e, derd ê te girane, tu ji refê
xu qetyay,
te danye li zozanê jorê – gidîno rabin sêr bikin,
qulingê malik şewitî, îro ji refê xu qetyaye, danîye li ser çawkanîya,
quling ji derdê xwe dibêje diqingîne wayê li mi,
Bê wayêê li min hê ê,
wayêê li mi hê wayê wey lo,
100
Dengbêjlik Kültürü ve Dengbêjler
(Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
de wayêê li min, wayê li min
Hê hê – mez birîndarim Xudawo way way way..
—
Le bê wayê wey lo yo, yo u,
Lo lo qulingo, mi dî subeye, tu tê ji Leterê,
Te hêlîn a xwe çêkir miqabilî bejn a mi rebenê, li alyê sivderê ê,
quling ca rabe emê bi deste hew du bigrin xu bavên ser şêx û zîyareta,
şêx û ziyaret nema ne – ez nizanim kanê şêx û zîyaretê ê, dewra berê îy,
ez dıgerêm, nabînim – kanê şêx û zîyaretê dewra berê îy,
belkî ba Xaliq ê Aleme ricaçî bin,
Xuda tu biqedînî mirazê hazir û guhdêra, ser îman û axretê,
Bira Xudê mirazê min û te biqedîne,
wele bira Rebbê aleme bi deste min û te bigire,
me li ba dost û hewala binîvîse bavê guhê wê deftere,
wa yê li mi hê ê,
wa yê li mi hê wayê wey lo,
de wayê li min wayê li mi hî în he wuh,
wez birîndarim Xudawo, way way î waî..
—
Le bê wa yê weylo yo u,
Lo lo qulingo sibeye tu li welatê xwe têy,
fêna tê nîne – li sere min awha neke eeîîîy,
Gava dibe bihar – ji welatê te dibe neqilxane,
tu bere xu didî serhedê diçêrî li zozan u merg u çîmena,
yeqîn cî wu meqam u meskenê te yê mehê zivistanê
malxirabo sekn a te Sîvêreke,
Cîwû – meqam u meskene te yê mehê zivistanê,
malxirabo sekn a te Sîvêrek e,
Quling malxirab – bese fexrê bi canî ya xwe neke,
pere xwe newêj lawo xwe liba neke,
ne tu dizanî davîya her çar rojê dinyayê mirine, fanîye,
Ewê çar çewa – du dila ji hew diqetîne dawîyê Koce Feleke
Wa yê li mi hê ê ê, hê ê, hê ê,
wa yê li mi hê wayê wey lo îy,
de wayêê li min wayê li mi hî yîn He wu u,
wez birîndarim Xudawo way waay î wa îy (Şahin, 2018; ss.256-257).
Turna (Dengbêj Reso)
Ey lê wayê, [way aman], Wayê li min, [vay bana]
Turman, seher vakti baktım, Mardin’den gelirsin,
Ben garibin endamının karşısına, balkona, yuvanı yaptın,
Turnam, arı kuşu okur, bülbül ‘Yaşa!’ der, karga kanat tüylerini döker,
Gagasını yaraya batırır,
Arı kuşu okur, bülbül ‘Yaşa!’ der, karga kanat tüylerini döker,
Gagasını yaraya batırır,
Ey turna, evi yıkılası turna, ne zor ve zahmetli bir şey, derdin büyük,
süründen ayrılmışsın,
Yükseklerde, yaylalara konmuşsun,
Ey dostlar, kalkın görün, evi yanası turna,
Bu gün sürüsünden ayrılmış, kaynak sularına konmuş,
Derdinden ah edip, söyler durur. Ah aman!
Way bana, aman aman, yaralıyım Allahım!
—
Ey lê wayê, [way aman], Wayê li min, [vay bana],
Turman, seher vakti baktım, Leter’den gelirsin,
Ben garibin endamının karşısına, kapı eşiğine, yuvanı yaptın,
Turnam, kalk, el ele tutuşup, şeyh ve ziyaretleri dolaşalım,
Ocak ve ziyaretler kalmamış ki! Bilmem ki! Nerede o eski ziyaretler!
Arar dururum da bulamam, Nerede o eski ziyaretler!
Belki, Allaha yalvarırlar da,
Allahım sen, huzurda bulunan ve dinleyenlerin de muradını
İman ve ahret üzerine, kabul eyle!
Allah benim ve senin de muradını kabul etsin!
Hazırda bulunanların ve dostların yanında,
bizim de adımızı yazıp, defterin bir köşesine atsın,
Way bana, aman aman, yaralıyım Allahım!
—
Vay bana!
Turnam, seher vakti, vatanından gelirsin,
Yoktur senin gibisi, bana bunu yapma!
Bahar gelince, senin vatanında nakil başlar,
Serhat bölgesine doğru yola çıkar, yayla, çayır ve çimenlere konarsın,
Kesin! Senin kış aylarında meskenin Siverek’tir,
Kış aylarında meskenin Siverek’tir,
Turnam, evi yıkılası! Yeter! Kendinle övünüp, iftihar etme!
Sen de bilirsin ki, bu üç günlük dünya geçici ve fanidir.
Dört gözü ve iki gönlü birbirinden ayıran, Koca Felektir!
Way bana, aman aman, yaralıyım Allahım! (Şahin, 2018; ss.256-257).
—
Sonuç
Dil, kültür ve tarihin sözlü arşivi olarak kabul edilen dengbêjlik, komşu
kültürlerle olan iletişimden etkilenmiş ve farklı sunum şekillerine sahip
olmuştur. Dengbêjliğin en özgün ve yaygın formu Serhat dengbêjliğidir.
Êrivan ve Botan bölgeleriyle karşılaştırıldığında, Serhat Bölgesinin
özgün farklılıklar arz ettiği görülür. Bunlardan birincisi Serhat
dengbêjlik icrasında enstrümanın olmamasıdır. Çünkü enstrüman,
dinleyicilerin kafalarında oluşan imge ve olay örgüsünün kopmasına
ve konu bütünlüğünün kaybolmasına neden olur. Serhat dengbêjliğinin
özelliklerinden biri de sunumun belirli bir hızla icra edilmesidir. Bu tarz
bir icra, dengbêjin ses yorum ve hafıza gücünü de ortaya koymaktadır.
Güclü bir hafıza, Serhat dengbêjliğinin temel unsurlarındandır. Çünkü
Serhat dengbêjlerinin okuduğu kilamlar yoğun bir dil ve kopukluğu
kabul etmeyen bir ifade gücü içerir. Divan dengbêjliği geleneğinin en
çok yaşatıldığı bölge Serhat bölgesidir ve belirli bir adaba uyulmasını
gerektirir. Divan dengbêjliği özgün bir zaman, mekan, icra ve dinleme
adabına sahiptir. Divan, genellikle birden fazla dengbêjin katıldığı
kalabalık bir ortamdır. Sunum, ev sahibinin veya divandaki saygın bir
şahsın izniyle ve yaşlı dengbêjin icrasıyla başlar. Genç aday dengbêjler,
ancak izin verilirse divanda kilam okuyabilirler. Divan dengbêjliğinde
alkış yoktur. Dengbêjler, divanda oturan saygın kişilerin “Yaşa!” “Varol!”
gibi ifadeleriyle onore edilirler. İcra devam ederken hizmet eden kişiler
olabildiğince sessiz hareket ederek, icracıların konsantrasyonunu
bozmamaya gayret ederler. Sonradan divana katılan konuklar da sessizlik
konusunda dikkatli davranırlar. İcra bittiğinde, divan sahibi dengbêjleri
rencide etmeden maddi destekte bulunur veya divan dağıldıktan sonra
onlarla iletişime geçerek bu sorumluluğunu yerine getirir.
Kaynakça
Aras, Ahmet. (2009). Serhildana Seyîdan û Berazan, İstanbul:Weşanên
Perî.
Aras, Ahmet. (2018). Evdalê Zeynikê; Şairê Kurda Yê Efsanewî ,
İstanbul:Nubahar.
Aras, Ahmet. (2018). Siyabend ü Xecö, İstanbul: Nubahar.
Arfa, Hassan. (2006). Kürtler; Tarih ve Politika, İstanbul: Avesta.
Baysun, Cavid. (1986). Cevdet Paşa, Tezakir, Ankara:Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
Beğik, Mahmut. (2018). Reso, İstanbul: Nûbahar.
Celîl, Cemîla., Celîl, Naza. (2011). Stran û Awazên Kurdî; Yerevan Xeberdide,
Wien: Institut Für Kurdologie.
McDowall, David. (2004). A Modern History of the Kurds, London ve New
York: I. B. Tauris
Öztelli, Cahit. (1953). Köroğlu ve Dadaloğlu; Hayatı Sanatı Şiirleri Türk
Klasikleri: 11. İstanbul: Varlık Yayınları.
Romano, David. (2006). The Kurdish Nationalist Movement: Opportunity,
Mobilization, and Identity, London: Cambridge University Press.
Kreyenbroek, Philip. Marzolph, Ulrich. (Ed.). (2010). Oral Literature of
Iranian Languages, New York: I. B. Tauris.
Güneş, Ömer. Şahin, İbrahim.(2018). Antolojîya Dengbêjan Dengbêj Reso,
İstanbul: Nûbahar.
Güneş, Ömer. Şahin, İbrahim.(2018). Antolojîya Dengbêjan Dengbêj Şakiro,
İstanbul: Nûbahar.
Yıldız, Ayhan.,Taşkın, Hanifi. (2018). Şakiro, İstanbul: Nûbahar.