”Yalgın, “Kürdoğliyle Mehmet Çavuş’u” şöyle anlatır: “Hain ve Eşkıya Dersimli bir Kürdün, takibine çıkan jandarma (Mehmet Çavuş) çarpışmaya başlamadan önce Kürd’e teslim olmasını teklif ederse de, Kürt inatçılık edip çarpışmaya başlar. Hüseyin Kehyaoğlu Hasan çarpışmada Eşkıya ile Mehmet Çavuş arasında şöyle bir konuşmayı temsil eden bir ağıt düzenlemiştir;” (Yalgın, 1993: 275) derken, teslim olmayan Kürd’ün inatçılığına da böylece vurgu yapar.”
Erdoğan YALGIN / Tarihte Yırtık Bir Sayfa
1888 yılında Selanik’in Usturumca kasabasında doğan Ali Rıza Yalgın, 1960 da İstanbul’da vefat etmiş, asıl meslegi ögretmenliktir. Yaşamı boyunca devlet kademelerinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. O; popüleritesini, alan/saha çalışmalarında elde ettiği halk folkloründeki derlemeleriyle kazanmıştır.
Halk bilimcisi olan Ali Rıza, 1934 yılındaki soyadı kanunuyla “Yalman Yalgın” soyadını almış, fakat daha sonraları eser ve makalelerinde soyadı olarak sadece “Yalgın’ı kullanmıştır. Yalgın’ın en gözde eserleri arasında “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı 5 Çiltlik (1931-1939) derleme çalışmaları yer almaktadır.
Bununla birlikte değişik gazete ve dergilerde, Yalgın’a ait bir çok makaleler serisi bulunmaktadır. A. Rıza Yalgın, 1931-32 de Güney’de, (Cenup: Toros, Çukurova, Gaziantep..) Türkmen Oymaklarını aramaya başlarken, 1940’lı yıllarda ise 1937-38 Dersim soykırımı sırasında, yaşanan bir kahramanlık destanının ağıdıyla karşılaşır. Sözkonusu ağıdı, 1937-38’de Dersim’de, askerlik yapmış olan Erzincan Refahiyeli Hüseyin Kâyha oğlu Hasan’dan dinler.
Bu ağıda; 1993 yılında Kültür eski bakanı Fikri Sağlar’ın önsözüyle, yeniden gözden geçirilen çalışmalarının 2. Cildinin 275. sayfasında “ Mehmet Çavuş Ağıdı” başlığı altında yer verilir. Sözü edilen bu çalışmada ağıt, maalesef sadece 7 kıtası ve kısa öyküsüyle birlikte aktarılmıştır. 1993 yılında Kürt ve Türk siyasetinin kızıştığı en radikal bir dönemde, böylesi bir ağıdın (-kısaltılmış da olsa!), yeniden yayınlanmış olması oldukca manidardır.
Bununla birlikte aynı ağıt, Berhem yayınları tarafından 1992 yılında “Dersim Türküleri” adlı ortak derlenen kitapta da yer almıştır. Bu eserde Ağıt; “Kürdoğliyle Mehmet Çavuş Destanı” başlığı altında, toplamda 13 kıtayla yayımlanmıştır. Bu kitapta ağıdın kaynağı olarak, Giresun ilinin Görele ilçesine bağlı Çalış köyünden olan Süleyman Kefal’ den, derleyen A. Caferoğlu künyesi verilmiştir. Sözkonusu ağıdın, geçmiş yıllarda farklı coğrafik alanlarda değişik veryantlarla seslendirildiği böylece anlaşılmaktadır.
Biz bu makalemizde; “Refahiyeli Mehmet Çavus ile Dersimli Kürdoğlu”nun çarpışma sırasında, karşılıklı biri birilerine olan çağırılarının öyküsünü sizlerle paylaşacağız. Bu destansı ağıdı, ilk neşreden Yalgın’dan vehem de “Dersim Türküleri” adlı eserden akratmaya çalışacağız. Şimdi biz gelelim asıl konumuza.
Zira oldukça hüzünlü ve bir o kadar da her iki tarafın “asil duruşu” ağıda, yigitliğin şanlı mis kokusunu sindirmiş ki; demeyin gitsin! Ağıdın öyküsünü, önce A.Rıza Yalgın’dan okuyalım. Lakin Yalgın, “Dersimli Kürdü” Kemalist ideolojinin kılişeleşmiş tanımıyla ele alır, Onu ”hain ve eşkiya” olarak görür.
Kaldıki ilgili çalışmasında yani “Cenupta Türkmen Oymakları-Güney/Cenup: Toros, Çukurova, Gaziantep..)” adlı eserinde yer yer karşılaştığı Kürtlerden de bahis açar. Bazen Kürtlerden, “Anadoluda Kürtçe konuşan Türkler” diye sözederken, (Yalgın, 1993: 472). bazen de bölgede “pençeli” diye tabir edilen kilim motiflerine aynı zamanda ”Kürt işi” (Yalgın, 1993: 296) denildiğini de gizleyemez.
Yine 1928 yılında araştırma yaptığı Kozan dağlarının kuzey ucunda (Gezil) vadisi altında ki Çadıryeri köyünü anlatırken, “seksen evli bir Kürt köyüdür.“ (Yalgın, 1993: 170), itirafında da bulunur. Kürtlerin saç kesimleri hakkında
ise “Anadoluda Kürtler de başın tepesinde saç bırakmak adettir“ (Yalgın, 1993: 284) gözlemini dile getirir. Bu türden doneleri uzamak mümkün.
Biz bu kısa verilerden sonra tekrar asıl konumuza dönelim: Yalgın, “Kürdoğliyle Mehmet Çavuş’u” şöyle anlatır: “Hain ve Eşkıya Dersimli bir Kürdün, takibine çıkan jandarma (Mehmet Çavuş) çarpışmaya başlamadan önce Kürd’e teslim olmasını teklif ederse de, Kürt inatçılık edip çarpışmaya başlar. Hüseyin Kehyaoğlu Hasan çarpışmada Eşkıya ile Mehmet Çavuş arasında şöyle bir konuşmayı temsil eden bir ağıt düzenlemiştir;” (Yalgın, 1993: 275) derken, teslim olmayan Kürd’ün inatçılığına da böylece vurgu yapar.
Şimdi de, aynı ağıdın hazin öyküsünü, bir de “Dersim Türküleri” adlı eserden dinliyelim: “Türkünün sözlerinden Memet Çavuş’un asker ve Refahiye’li, Kürdolu’nun da Dersim’li bir Kürt olduğu anlaşılıyor. “Seksen atlı ile tagibe galkdım. Nice senin gibi eşgiya dutdum.” Dizeleri bunu kanıtlıyor mahiyettedir.
Sonunda Mehmet Çavuş; “Göremedim gannı Kürdün yüzünü” dizesinde bellirtildiği gibi yüzünü göremediği bu Dersimli çatışmada ölür. Ezginin sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla bu türkü, Kürt olmayan bir kimse tarafından yapılmış olmalı. Fakat mertlik töresine bağlı, kim olursa olsun yiğidi aşağılamayan biri tarafından…” (Dersim
Türküleri, 1992: 357-359)
Kürdoliyle Mehmet Çavus Destanı
Gaçman Kürtler gaçman sizi tutarım
Elimle mapuslara atarım
Tüfeyini yad ellere satarım
Gelin teslim olun der Memet Çavuş
Kürdoğlu der ki; teslim olmam
Göre göre mapuslara girmem
Tüfenğimi yad ellere vermem
Yakarım canını geç Memet Çavuş
Mehmet Çavuş der ki; ıraktan bakdım
Seksen atlı ile takibe gagdım
Nice senin gibi eşgiye dutdum
Gelin teslim olun der Memet Çavuş
Kürdoğlu der ki; yiitlig gadim
Dersim dàlarında söylenir adım
Nice senin gibi çok çavuş yedim
Eylenme yolundan geç Memet Çavuş
Mehmet Çavuş der ki; açıldı perde
Canım gurban olsun merdolu merde
Refaya düzünde bitün her yerde
Söylenmişdür şanım der Memet Çavuş
Kürdolu der ki; açıldı perde
Canım gurban olsun merdolu merde
Dersim dalarında bitün her yerde
Söylenmiştir şanım geç Memet Çavuş
Mehmet Çavuş der ki; yüregim çatal
Omuzumda tüfeyim tam yedi gater
Bir arma fişegim gırk Kürde yeter
Gelin teslim olun der Memet Çavuş
Kürdoğlu der ki; yüregim çatal
Boynumda fişegim oniki gater
Uçan guş ossan da gır atım dutar
Eyleme yolunda geç Mehmet Çavuş
Mehmet Çavuş der ki; sıralar doldu
Sıladan çığalı yedi yıl oldu
Gölpe guzularum yetimlere galdı
Gelin teslim olun de Mehmet Çavuş
Kürdoğlu der ki; sözüm peşin
Peşime düşersin hem yazın hem gışın
Üçüncü dümende alsana guşun
Yakarım canını geç Mehmet Çavuş
Aşamadım şu depenin düzünü
Göremedim gannı Kürdün yüzünü
Dinnemedim nazlı yarin sözünü
Gelin teslim olun der Mehmet Çavuş
Vuruldum arkadaşlar süpere yatın
İnin düz uvada silahlar çatın
Musafirim olup hanemde yatın
Yansın ateşin Zekiye hanım
Kürdolu der ki; otudum daşa
Atarım gurşunu heç vermem boşa
Şimdi guzgunnarım düşsün ileşe
Aldınmı payını yat Memet Çavuş
Yukarıda verdiğimiz kıtalar, Dersim Türküleri adlı eserden olduğu gibi alınmıştır. Ali Rıza Yalgın’ın derlemelerinde agıt, toplamda 7 kıtadan oluşmaktadır. Bu destansı ağıdın ilk üç kıtası Dersim Türküleri adlı eserde mevcut olduğundan, son dört kıtasını da Yalgın’dan vererek ağıdın eksik kalan parçalarını böylece tamamlamayı uygun gördük.
Mehmet Çavuş Ağıdı
(…)
(…)
(…)
Küroğlu der ki; yedi yıl oldu
Çekildi defterler çileler doldu
Anam bacım memlekette yoz oldu
Yakarım canının geç Mehmet Çavuş
Mehmet Çavuş der ki; atları çatın
Kurşun yeri tutun sipere yatın
Aman arkadaşlar vurmaya atın
Gelin teslim olun de Mehmet Çavuş
Kürdoğlu der ki; yiğitlik kadim
Dersim ellerinde söylenir adım
Senin gibi nice çavuşlar yedim
Şu fişek nasibin der Mehmet Çavuş
Mehmet Çavuş sonunda ölür:
Vuruldum arkadaşlar; akıyor kanım
Kıratım üstünde çırpınır canım
Karalar bağlasın Zekiye hanım (Karısı)
Kader böyle imiş der Mehmet Çavuş
Sonuç yerine elbette söylenecek bir yığın söz var. Lakin kurşun ağırlığındaki bu dizelerin manasal karşılığını, günümüzdeki modern literatüre ait ağdalı sözcükler arasında keşfedebilirmiyiz, işte burası bir muaama! Velakin bu noktada, mühim bir şeyi hatırlmak da mümkündür! O da; Köroğlu’na (16.yy) ait olduğu sanılan “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu“ sözünün, Dersim dağlarındaki gevşek hükümsüzlüğüdür. Zira bu dağlarda mertliğin yazısı, ortak hafızalarda kodlanmış bir tapınak levhasını andırmaktadır.
“O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini
Çocuktur onu eğitin/ yetiştirin!
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini
Cahildir, ondan uzakça durun!
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini
Belki uykudadır onu uyandırın!
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini
Bilge kişidir, Onu izleyin!“ (Aktaran, Güvenç, 1991: 318).
Kaynakça:
Düzgün, Mustafa, (1992) “Dersim Türküleri“ Behrem Yay. Ankara
Güvenç, Bozkurt, (1991) “İnsan ve Kültür“ Remzi Kitabevi, İstanbul.
Yalgın (Yalman), A. Rıza, (1993) “Cenupta Türkmen Oymakları II“ Kültür Bakanlığı Yay. Ankara.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!