“Birdenbire Şeyh Said’in isyan ettiğini duyduk. Elaziz’e gelmiş, hükümeti basmış.Vallahi şaşırdık. Gökten mi indi, yerden mi çıktı bu hain dedik. Bir kısmımız tepelerde bekledi. Dersim’e sokmadık. Herkes ne bulsa bulur. Bizde keçi, koyun hırsızı çoktur. Ama hain yoktur. Bu herif azmıştı. Devlete asi oldu. Biz Cumhuriyete merbut insanlarız. 1890 senesinde de İngiliz, Rus Konsoloshanesi bizi isyana teşvik etmişti. Çok para vermek istiyorlardı. Onları kovduk, paraları almadık, hükümetimize sadık kaldık.”
HÜSEYİN AKAR
Diyab Yıldırım (TBMM 1.Dönem DERSİM Mebusu)
“1852’de Tunceli-Hozat ilçesi Hadişar Köyü’nde doğdu. Ferhatuşağı aşireti reisi Kahraman Ağazade Seyyid Han’ın oğludur.Küçük yaşta yetim kalması ile babasının geniş arazisine sahip oldu ve çalışarak bu araziyi daha da genişletti.1918’de I. Dünya Savaşı’ndan müttefikleri ile yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin yer yer işgale uğradığı topraklarında,kendilerine bağlı olan aşiret halkı ile birlikte ulusal direnişi destekledi.TBMM I. Dönemine Dersim’den milletvekili seçilerek 14 Kasım 1920’de Meclis’e katıldı. Meclis’te herhangi bir komisyonda görev almamakla birlikte daima Mustafa Kemal Paşa’nın yanında oldu, bütün sözlerini ve yaptıklarını destekledi.Ayrıca İstanbul Hükümeti’nin bölgedeki kışkırtmalarına karşı yöre halkını aydınlatma görevi ile 2 Mayıs 1920’den itibaren Genel Kurul kararı ile izinli sayıldı, izni dönem sonuna kadar uzatıldı. Dönem içinde kürsüde (2) konuşma yaptı ve (2) kanun önerisi verdi. Milletvekilliği, I. Dönemde sona erince köyüne döndü.1926’da Elazığ İl Genel Meclisi ve Daimi Encümen Üyeliği’ne seçildi.Dört yıl süre ile yaptığı bu görevden yaşlılığı nedeni ile çekildi.1935’te öldü. Evli olup beş çocuk babası idi. Ailesi (YILDIRIM) soyadını almıştır.”(Türk Parlamento Tarihi)
1908 Hareketi ve Diyab Ağa:
Osmanlı,1907 yılında Dersim aşiretlerine saldırır. Dersim aşiretleri karşılık vermek için hazırlığa başlayınca, Dersim Mutasarrıfı Mehmet,13 Mart 1908 tarihli telgrafında durumu şöyle değerlendirir:
“Dersim Mutasarrıflığı’na tahvilim sırasında aşairi selasenin emri tedibi için Neşat Paşa kumandasındaki dört tabur ve iki seyyar dağ taburundan mürekkep müfreze ile hareket olundu. Kış,kar ve yağmur altında ve kurşun karşısında yedi gün ve yedi gece bila aram hücuma devam ve neticeyi müsadematta cemiyeti şekavet perişan edildi. Bu tesir eşkiyayi sebalmürür bir takım mağaralara ve mevakii meniaya çekilmeye mecbur etti. Kar bir arşın sihanı buldu. Harekat gayri mümkün bir hale geldiğinden ilkbahara talik olunarak müfreze ile muvakkaten livaya gelindi.”(Dersim,J. Gn. K.’nın Raporu,Kaynak Yayınları,1998 İstanbul,s. 121)
1907 tarihinde Koçuşağı, Şamuşağı ve Resik aşiretlerine yapılan beklenmedik saldırıda, Koçuşağı reisi Halil Bey’in oğlu İsmail esir alınmış ve bir miktar zahire ve hayvana el konulmuştur.
Aşiretler toplanarak; İsmail’in serbest bırakılmasını, aksi durumda Elazığ’dan askeriyeye gelen tüm erzaklara el koyacaklarını ilgililere bildirmişler.
Aynı kaynağın verdiği bilgiye göre; Karaballı aşiretinin ağası Kongozade Mehmet, Ferhatuşağı ağası Diyapzade Diyab Ağa ,Zeynozade Mustafa, Alişarzade Kefo ve Cemşit ile İdare Hüseyin ve Seyit nam, Kongozadeler’in evinde toplanarak üç gün karşı hareketi planlamış.
Karaballı aşiretinden 50 kişi,10 Mayıs günü, Şuvak Köyü karakolunu basmış, askere dokunmamış, silahlarını almışlar.18 Mayıs sabahı, Fertuşağından Diyab Ağa ve Seyit Han, Kocuşağı’ndan İdare Hüseyin ve Timur oğlu Hüseyin,Samuşağı’ndan Alo, Resikuşağı’ndan Bekir İdaresindeki 500 kişi,Çemişgezek’i kuşatır, telgraf hatlarını keserler.
Mutasarrıflık; ”Üç taburla Dersim’de bir iş yapmanın mümkün olmadığı ve binaenaleyh kuvvet izamı makamı seraskeriye teklif” eder.Mirliva Mehmet Samih Paşa kumandasında yeni güçler temin edilir. Hareket püskürtülür.Af dileme istemleri gündeme girer. Bunlardan bir örnek:
“Sadaretten Elazize (16/12/1909)
Mevkuf Dersimliler, Dersim’de hasaili mordangi ile maruf ve tecziyeleri hissi intikamın tahrikini mucip,mevkufin arasında muzur oldukları bildirilenler doğru ise de tevkif edilmeyenler arasında bulunanlardan fenalar var. Şu halde bir kısmının tecziyesi ve diğer kısmının affı muvafıkı adalet olamayacak. Firarda bulundukları bildirilen Kangozade Mehmet ve Hıroğlu Ahmet Ağalar, firari ve muhtelif olmayıp Dersim’de iken arzı dehalet ve mutavaat eylemiş oldukları misillu bunların ibtirazı geçen sene Temmuzun da bir süre devam eden harekatı askeriye esasında asiler tarafında bulunduklarından ve ahiren ilan olunan affı umumiye mahzar olmamalarından münbais,Dersim sancağı ahalisile Pülümür kazası halkı dahi aynı endişe ile mutahassıs bulunduklarından ahaliyi mezkürenin bila istisna affı mevkuflarında affa dahil edilmesi ve eşirrayı marufeden malümül sami üç şahsın da idam edilmeyerek cürümlerine göre cezayi kanuniye tabi tutulması muvafık olacağı 4. Ordu’dan bildirilmiş mütalaanızın iş’arı…”(a.g.e. s.124)
28 Temmuz’da Ferhatuşağı Ağası Diyab Ağa,Şahin ve Laçinuşağı’ndan Abbas Ağa teslim olur, tutuklanır. Diğer ağalar teslim olmaz.Yukarıda belirtilen af istemi çerçevesinde ve saraya yapılan diğer başvurular göz önüne alınarak hepsi affedilir.
Bundan sonra Diyab Ağa’yı,TBMM’de Dersim Mebusu olarak görüyoruz.
Diyab Ağa, 27 Mayıs 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı nedeniyle Vakit gazetesi muhabirine şöyle bir beyanat verir:
“Birdenbire Şeyh Said’in isyan ettiğini duyduk. Elaziz’e gelmiş, hükümeti basmış.Vallahi şaşırdık. Gökten mi indi, yerden mi çıktı bu hain dedik. Bir kısmımız tepelerde bekledi. Dersim’e sokmadık. Herkes ne bulsa bulur.Bizde keçi, koyun hırsızı çoktur. Ama hain yoktur. Bu herif azmıştı. Devlete asi oldu. Biz Cumhuriyete merbut insanlarız.
1890 senesinde de İngiliz, Rus Konsoloshanesi bizi isyana teşvik etmişti.Çok para vermek istiyorlardı. Onları kovduk, paraları almadık, hükümetimize sadık kaldık.
Allah, şeyhin şerrinden esirgeye şeyhlerin ne yüzünü gördüm, ne de sözünü işittim. Görmek istemeyiz de.(…)Uğrunda feda olsun. Biz vallahi bu hainin nereden çıktığına şaşırıp kaldık. Sebep olanları akibeti için ne diyeyim. Allah cennet ile cehennemi kulları için yaptı. İşte böyle cehennemlik, vatan haini kullar oraya gerekir.”
Diyab Ağa’nın,TBMM’de yaptığı en uzun ve önemli konuşması aynen şöyle (Meclis zabıtlarından):
“(…)
REİS: Efendim söz Mehmed Vehbi Efendinindir. Fakat müsaade buyurursanız,bir şey arz edeceğim. Dersim Mebusu Diyab Ağa;şimdi söz isterim, çünkü; rahatsızım, diyorlar. Bu meseleyi eğer muvafık görüyorsanız…(Muvafık sesleri)
Vehbi Efendi!Muvafakat buyuruyor musunuz?
MEHMET VEHBİ Ef. (Konya) – Pekala.
DİYAB AĞA (Dersim) – Efendiler kusura bakmayınız ben ihtiyarım. Hepimiz biliyoruz ki ve söylüyoruz ki, dinimiz, diyanetimiz aslımız ve neslimiz hep birdir.Bizim içimizde ayrılık, gayrılık yoktur. İsmimiz de, dinimiz de, Allahımız da birdir.Ağzımıza gelen de budur. Ne diyeyim efendim? Hepinize söz söylemek için ben takat getiremem. Hepimizin halimize göre söyleyecek sözlerimiz vardır. Hele bu haller bertaraf olsun…Bir kere bu haller bertaraf olsun, Allah da hepimizin hallerine yardım eder. Allah doğrunun muinidir. Bendeniz ihtiyarım kusura bakmayınız. Halimize göre sözlerimiz vardır.
SOYSALLI İSMAİL SUBHİ B. (Burdur) – Sulh hakkındaki fikriniz nedir?
DİYAB AĞA (Devamla)-Ama bugün dinimiz de diyanetimiz de kitabımız da hep birdir.
NECATİ Ef. (Lazistan)-Murahhaslardan ne istiyorunuz?
SIRRI B.(İzmit)-Söyledi ya…
NECATİ Ef. (Lazistan) -Murahhaslardan ne istiyorsunuz?
DİYAB AĞA (Dersim)-Allah müminleri olsun. Hangini münasip görmüş ise öyle etsin. Hamdolsun gidenler dinini, dinayetini bilir adamlardır. Heyet içinde bulunanlar, zannederim,kendi dinine,diyanetine hiyanet etmek istemez (Alkışlar). Hepimiz biriz. Ne Türklük, ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz.(Bravo,sadaları,alkışlar). Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmed, biri Hüseyin, biri Mehmed isimli olabilir. Fakat hep bir insandırlar. Biz de öyleyiz.Yoksa ayrı, gayrımız yoktur. İsmimiz Hüseyin, Mehmed, hepsi bir ananın,bir babanın oğludurlar. (Bravo,sesleri) Dinleri, diyanetleri, kabileleri birdir. Ama düşmanlar bizi birbirimize sardırmak için tuzaklar kuruyorlar. Sen şöylesin ben böyleyim filan diye hile yapıyorlar. Bunda ne fayda var? Ne kadar ileri giderse o kadar iyidir. Birbirimize iftihar ederiz. Biz bir kardeşiz. Bizi dinimiz,diyanetimiz birdir. Bazıları bilmiyorlar, birçok şeyler söylüyorlar ama,onlar bilmiyorlar,öyle değildir. La İlahe İllallah Muhammedin resulullah işte bu.(Alkışlar,bravo,sesleri)”
Başka bir celsede; Yunanlılar’ın Ankara’ya yaklaşması üzerine, TBMM’de, başkentin Kayseri’ye alınması tartışmaları arasında Diyab Ağa’nın söz alarak:
“Bir yere gitmeyiz efendiler. İcap ederse,ben gider aşiretimi getirir Meclis’i korurum.”dediği ifade edilir.
huseyinakar.com.
Makale gönderimi için: bernamegeh@gmail.com