1974 Mayıs’ında Bitlis’te doğan ve lise sonda Özgür Gündem gazetesinin Bitlis muhabiri olarak çalışmaya başlayan Ferhat Tepe, 28 Temmuz 1993’te şehir merkezinde bulunan evinden çıkarken 3 kişi tarafından kaçırılmıştı. Kaçırılırken bindirildiği aracın daha sonra Bitlis İlçe Karakolu önünde görülmesine rağmen gözaltı kabul edilmemişti.
Gazeteci Ferhat Tepe, Özgür Gündem Gazetesi’nin Bitlis muhabiriydi. Bitlis şehir merkezinde bulunan eviden 28 Temmuz 1993 günü çıkarken sivil giyimli ve telsizli kişiler tarafından kaçırıldı.
Kaçırılmadan kısa bir süre sonra Tepe’nin babasının evine telefon eden bir kişi, Ferhat Tepe’yi, Türk İntikam Tugayı (TİT) adına kaçırdıklarını ve Tepe’nin bırakılması için, dönemin DEP Bitlis İl Başkanı olan babası İshak Tepe’nin partisinden istifa etmesini, 1 milyar lira para getirmesini ve örgütün kaçırdığı dört Fransız turistin serbest bırakılması gerektiğini söyleyip, “Örgüt Türk çocuklarını öldürüyor, biz de sizin çocuklarınızı öldüreceğiz” demişti.
18 yaşındaki genç muhabir Ferhat Tepe, 8 Ağustos 1993 tarihinde Elazığ’da, Hazar Gölü’nün Sivrice kıyısında bir balıkçı tarafından ölü olarak bulunuyordu.
Ancak, gerekli duyuru yapılmadığı için cesetten kimsenin haberi olmamıştı ve Ferhat Tepe’nin cenazesi, kimsesiz olduğu öne sürülerek ve basından kaçırılarak Elazığ Belediyesi tarafından, Elazığ Asri Mezarlığı’na gömülmüştü.
Bir süre sonra, ailesinin ve gazetenin olaydan haberi olunca, ceset buradan çıkarılarak teşhis edilmiş, büyük bir araç konvoyu eşliğinde Bitlis’e götürülmüş ve Ferhat Tepe, doğum yeri Bitlis’te binlerce kişinin katıldığı bir törenle toprağa verilmişti.
Ferhat Tepe’nin cesedine yapılan otopsi sonucunda, yoğun işkence yapıldığı, vücudunda sigara söndürüldüğü ve boğazı telle sıkılarak boğulduğu anlaşılmıştı.
Gazeteci Ferhat Tepe’nin öldürülme şekli, kontrgerillanın sivil halka uyguladığı işkenceli öldürme şeklinin aynısıydı.
Aynı yıl 21 Şubat’ta evlerinin İnsan Hakları Derneği Elazığ Şube Başkanı Avukat Metin Can ve İHD üyesi Dr. Hasan Kaya cinayetleri de benzer bir şekilde işlenmişti. İki olay arasındaki bir başka benzerlik ise cinayetlerin aynı bölgede, yani Elazığ’da meydana gelmiş olmasıydı.
Sonra, kayıp olduğu süre içinde Ferhat Tepe’yi gördüklerini söyleyen tam 14 tanık çıkmıştı. Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde aynı günlerde gözaltına alınan HEP Bismil İlçe Başkanı Mümtaz Çerçel’in de aralarında bulunduğu 14 tanık, Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda gördüklerini söylüyorlardı.
Daha sonra çıkarıldıkları mahkemede tutuklanan tanıklardan Mümtaz Çerçel, yaptığı açıklamalar nedeniyle cezaevinde polisler tarafından kaybedilmek istenmişti.
Polisler kaybetmeyi başaramadıkları Çerçel’i, Ferhat Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda gördüğü yönünde tanıklık yapmaması için cezaevi yöneticilerinin yanında tehdit etmişlerdi.
Böylece, Tepe cinayetinin de hukuki olarak çözülmesi engelleniyordu.
Çocuklarının cenazesini bulduktan sonra bu kez faillerin ortaya çıkarılması için adalet mücadelelerini sürdüren Tepe ailesi, etkin bir soruşturma ve kovuşturma süreci yürütülmemesi üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Dosyaya inceleyen AİHM, Tepe’nin “yaşam hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle Türkiye’yi 28 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Fakat Tepe ailesinin bu karar sonrası yaptığı tüm suç duyuruları da sonuçsuz kaldı.
Ferhat Tepe’nin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda işkence esnasında gördüğünü söyleyen 14 kişi ise hiçbir zaman dinlenmedi.
Ablası Ayşe Tepe Doğan “Yurtsever bir çevremiz vardı. Kitap alır ortak bir şekilde okur, üzerinde tartışırdık. Yurtseverliği daha da ete kemiğe bürünmeye başladı. Newroz’a katılması olsun, Körfez Savaşı sırasında katıldıkları etkinliklerin yanı sıra Vedat Aydın’ın cenaze törenine katılması olaylara olan ilgisinin büyüklüğünü gösterdi. Hiç tereddüt etmezdi. Zaten Aydın’ın cenazesine katıldığı için tutuklandığında henüz 17 yaşlarındaydı” demişti.
Yaptığı haberler nedeniyle tutuklanan kardeşinin 3 ay boyunca Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gördüğünü aktaran Doğan, kardeşinin gördüğü işkencelere rağmen haber kaynaklarının ismini vermediğini belirtmişti. Bu direncinden ötürü kardeşinin daha çok göze battığını söyleyen Doğan, “Ferhat’ın bu tutumu devletin nezdinde çok rahatsız edici oldu. Diyarbakır Cezaevinde’yken, çok yoğun işkenceler gördü ama yine de çıktıktan sonra devam etti. Ferhat’ın sakinliği ve dinginliğinin arkasında bir direnç vardı. Çok direnen bir çocuktu ama bunu bağırarak ya da çağırarak yapmayan bir çocuktu.” demişti.
25 yıldır Galatasaray’da oturup faillerin yargılanmasını istediklerini aktaran Doğan, “Çünkü biz geleceğe miras bırakıyoruz. Bu olayların da bir daha yaşanmamasını istiyoruz. Bunun Kürtlerin ve Türklerin tarihinde yer edinmesini istiyoruz. Kayıp çok acı bir olaydır. Biz kendi cenazemizi alabildik, cenazesini alamayan sadece evladının kemiklerini isteyen ve bu cümleyi kuran anne, babalar ve kardeşler var. Bundan ders çıkarılması gerektiğini ve bundan sonra hiçbir zaman hiçbir annenin evladını kaybetmemesi için en azından cezasızlık denen şeyin ortadan kaldırılması gerektiğini anlatmak istiyoruz” demişti.
Bernamegeh Türkçe