1380’lerde kurulmuş olan emirliğin kurucusu, bir Kürt asil olan İzzeddin Şêr idi. İzzeddin Şêr, bağlılığını Timurlular ve Kara Koyunlular arasında değiştirerek 1423’e kadar hüküm sürdü . Oğullarının ve torunlarının birçoğu daha sonra Kara Koyunlu Sultanı Kara İskender tarafından yakalandı veya idam edildi. Hakkâri Emirleri’nin her ne kadar hükmettikleri topraklar, tarih sürecinde değişiklik göstermiş olsa dahi günümüz Van, Şırnak, İran ve Irak sınırlarını içerisine dahil eden geniş bir bölgeye hükmettikleri bilinmektedir. Emirlik, 14. yüzyıldan 1848’e kadar sürdü, iç anlaşmazlıklar kısa bir süre için Bedirhan Bey liderliğindeki son Kürt Botan Emirliği’nin himayesine girmesiyle sonuçlandı. Sonra her ikisi de devleti yeniden organize eden ve merkezileştiren Tanzimat reformlarının ardından fesh edilerek Osmanlı İmparatorluğu’na dahil edildi.
Avni Kılıç / HAKKARİ EMİRLİĞİ
13. yüzyılın ortalarına doğru meydana gelen Moğol istilası bütün İslam
dünyasını kasıp kavururken, Hakkâri bölgesi de bundan nasibini almıştır. 1259
yılında İlhanlı hükümdarı Hülagu’nun eline geçen Hakkâri yakılıp yağmalanmıştır.
1296 yılında İlhanlı Sultanı Mahmud Gazan Han’ın Müslüman olmasıyla Hakkâri
Abbasi halifelerinin soyundan gelen Siracuddin’e verilmiştir3. Hakkâri mirlerinin
soyunun Abbasi halifelerine dayandığını belirten Şerefhan, bu konuda net bilgilerin
kendisine ulaşmadığını belirtikten sonra, bu iddiaya dayanak olarak şunları
aktarmaktadır:
Bu aile ve bu hükümdarlar Kürdistan hükümdarları arasında soy yüksekliği ve sop yüceliğiyle,
övülecek hasletlerle ve güzel davranışlarla tanınmışlardır. Bu da ulu sultanları ve alicenap
hakanları, bu alicenap aileye karşı birçok münasebette güven duymaya ve ilgi göstermeye
itmiştir4.
Hakkâri mirlerinin topraklarının pek çok kere istilalara uğradığını ancak
Hakkâri mirlerinin soylarına gösterilen saygıdan dolayı bu mirlerin topraklarının
tekrar kendilerine verildiğini belirten Şerefhan, kendisinin de gördüğü ve Moğollar
tarafından Hakkâri eyaletinin bu mirlere verildiğini gösteren Uygurca yazılmış bir
emirnameye sahip olduklarını belirtir5.
1385 (Hicri: 787) yılında Timur ordularının saldırısı üzerine Hakkâri miri
İzzeddin Şêr kısa süre direndikten sonra Timur’a bağlılığını bildirmiş ancak
İzzeddin’in akrabası Nasreddin, Timur’a direnmeye devam etmiştir. Yirmi yedi gün
boyunca Timur’un ordularına direnen Nasreddin de sonunda teslim olmak zorunda
kalmıştır. Salmas’a yönelen Timur, bağlılığını bildiren İzzeddin Şêr’e atalarından
miras kalan Hakkâri Emirliğini bırakarak eskiden olduğu gibi yönetmesine izin
vermiştir6.
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Çolemerg’i almasıyla İzzeddin Şêr’in soyundan
gelen yöneticiler kılıçtan geçirilmiş ve Hakkâri Emirliği’nin toprakları Dınbılîler ile
Mahmudî aşiret konfederasyonu arasında paylaştırılmıştır. Bundan sonra Dınbılîler,
Akkoyunlular adına Hakkâri’yi yönetmeye başlamıştır. Ancak Hakkâri mirlerinin
soyundan olup Memluk sultanlarının hizmetinde bulunan Eseduddin Zêrinçeng’in
Hakkâri’ye dönüşü ile emirliğin yönetimi tekrar İzzeddin Şêr’in oğullarına geçmiştir.
Hakkâri emirliğinin ikinci kuruluşu olarak kabul edilen bu olay “şenbe7” günü
gerçekleştiği için bundan sonra Hakkâri mirleri “Şenbu Hanedanı” olarak
anılmışlardır. Eseduddin’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Zahid Bey, Şah
İsmail’e bağlılığını bildirmiş ve ölmeden önce de emirliği iki oğlu Melek Bey ve
Seyyid Muhammed Bey arasında bölüştürmüştür8.
Kürdistan bölgesi Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Çaldıran seferi ile
Osmanlı’ya bağlanmış ancak Hakkâri Emirliği 1535 yılına kadar İran’a bağlı
kalmıştır. Van Beylerbeyinin çabalarıyla Osmanlıya bağlanan Hakkâri Emirliği 1548
yılında yapılan düzenlemeyle Van Eyaletine tabi bağımsız ocaklık haline
getirilmiştir. Emirlik içinde taht kavgalarının sürdüğü bu dönemde Osmanlı
idaresinin güvenini kazanan Zeynel Bey emirliğin yönetimine getirilmiş ve 1585
yılına kadar emirliği yönetmiştir9. Zeynel Bey’in ölümü ile yerine geçen oğlu
Zekeriya Bey ile kardeşi Zahid Bey arasında yerel yöneticilerin de taraf olduğu bir
çatışma yaşanmış ancak Zahid Bey’in padişahın desteğini almak üzere gittiği
İstanbul’da vebadan ölmesi ile emirliğin yönetimi Zekeriya Bey’de kalmıştır10. Kürt
Emirlikleri içerisinde önemli bir konuma sahip olan Hakkâri Emirliği, bundan sonra
siyasi gelişmelere göre bazen Osmanlı bazen de İran’a bağlılık bildirerek 19. yüzyıla
kadar özerk bir şekilde varlığını devam ettirmiştir.
İran sınırındaki diğer Kürt Emirlikleri gibi Hakkâri Emirliği de özgül koşul ve
çıkarlara göre bağlı olduğu hükümetin gücünü göz önünde bulundurarak politikalar
geliştirmiştir. Genel olarak Osmanlı’ya bağlı kalsa da şartlara göre bazen İran’a da
bağlılığını bildirmiştir. 1823 Osmanlı İran mücadelesinden sonra 1825 yılında
Erzurum’dan İstanbul’a verilen bilgiden anlaşıldığı kadarıyla emirlik İran tarafından
istila edilmiş, hem Hakkâri emiri hem de Müküs emiri İran’a bağlılıklarını
bildirmiştir. Ancak İran’ın Rusya ile mücadelesinden yararlanan Osmanlı 1827
yılında bölgeyi tekrar hâkimiyetine almıştır11.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin merkezileşme politikaları ve Müküs Emiri
Han Mahmud’un Hakkâri Emirliği aleyhindeki faaliyetleri neticesinde emirlik eski
gücünden iyice uzaklaşmıştır12. Bir taraftan tahtta hak iddia eden amcası oğlu
Süleyman Bey ile uğraşan Nurullah Bey, diğer taraftan bölgede bulunan maden
gelirlerinden dolayı Osmanlı hükümeti ile anlaşmazlığa düşmüştür. Madenlerin
bulunduğu bölgeleri sınırlarına dâhil etmek isteyen Osmanlı hükümeti, bunun için
İran’ın bölgede bulunan valilerine çeşitli hediyelerin yanı sıra yüklü miktarda ödeme
yapmış ancak Nurullah Bey maden gelirlerini tasarrufuna alarak Osmanlı hükümet
ile paylaşmamıştır. Diğer taraftan İsyan eden Van Muhafızı İshak Paşa önce Han
Mahmud’a daha sonra da Nurullah Bey’e sığınmış, Osmanlı hükümetinin bütün
taleplerine rağmen Nurullah Bey İshak Paşa’yı hükümete teslim etmemiştir. Nurullah
Bey’in bu tutumu hükümete bağlılığını bildirmesine rağmen şüphe ile karşılanmış,
mirin üzerine asker gönderilmesi düşünülmüş ise de bu gerçekleşmemiştir13.
Hakkâri emirliğinde çekişmelerin yaşandığı bu dönemde Nurullah Bey
Nesturiler ile de mücadele içerisine girmiştir. Avrupalı misyonerlerin desteğiyle
hareket eden Nesturilerin lideri Mar Şimon, Nurullah Bey’e vermekte olduğu vergiyi
kesmiş ve Nurullah Bey’in rakiplerini desteklemiştir. Hakkâri’de bu olaylar
yaşanırken komşu emirlik Bohtan’da da işler Bedirhan Bey’in istediği gibi
gitmiyordu. 1842 yılında Musul valisi Mehmet Paşa’nın isteği üzerine Bedirhan
Bey’in merkezi Cizre’nin Musul’a bağlanması14 ve Musul valisinin Kürt emirlerine
karşı güç kazanması Bedirhan Bey’i müttefik arayışına sevk etmiş ve Nurullah Bey
ile ittifak kurmasını gerekli kılmıştır15.
Misyonerlerin faaliyetleri ve 1840’lı yıllarda baş gösteren kıtlık neticesinde
bölgede sıklıkla meydana gelen yağma ve talanlardan Nesturi aşiretlerinin sorumlu
tutulmasının yanı sıra bu duruma Nesturilerin yıllardır vermedikleri vergileri de
eklenince Nesturiler ile Kürtlerin çatışmaları kaçınılmaz olmuştur16. 1843 yılında
Nurullah Bey ve bölgenin diğer ileri gelenlerinin desteğini alan Bedirhan Bey
Nesturiler üzerine sefere çıktı. Bu seferi 1846 yılında başka bir sefer izledi ve
Nesturilerin katledilmesi ve büyük zararlar görmesiyle sonuçlandı. Nesturilerin
Nurullah Bey’e itaatlerini sağlamak amacıyla seferler yapan Bedirhan Bey
Nesturilerin bir kısmını kendi idaresine almış ve böylece Nurullah Bey üzerinde de
etkinliğini artırmıştır17.
Nurullah Bey ve Bedirhan Bey’in Nesturiler üzerine seferleri kendi sonlarının
başlangıcı oldu. Avrupalı devletler, özellikle İngilizler, Bedirhan Bey’in
cezalandırılması için Osmanlı hükümetine baskılarını artırdılar18. Ancak Osmanlı
hükümeti, İran ile yaşanan sınır probleminin kendi lehine sonuçlanması için mirlere
ihtiyaç duymakta ve bu nedenle en azından şimdilik mirlere karşı herhangi bir
harekât yapmaktan kaçınmaktaydı. Nitekim 1847 yılında Erzurum’da toplanan sınır
komisyonunda Osmanlı temsilcileri sınır boylarındaki bazı aşiretlerin Osmanlı
uyruğu olduğunu ispat için onların Han Mahmut ve Nurullah Bey’in yönetiminde
olmalarını delil olarak göstermişlerdir19.
Tanzimat uygulamalarına büyük bir engel teşkil eden Kürt emirlerini etkisiz
hale getirmeye kararlı olan Osmanlı hükümeti bunun için öncelikle Bedirhan Bey’in
en büyük müttefiki Nurullah Bey’i ve diğer taraftarlarını kendi yanına çekmek için
çalışmış ve Bedirhan Bey’e olan desteklerini kesmiştir20. Bedirhan Bey’in
müttefiklerini yanına çekmeyi başaran Osmanlı hükümeti 1847 yılında Bedirhan
Bey’i Girit Adası’na sürgüne gönderdi21.
Bedirhan Bey ve Han Mahmud’un sürgün edilmesinden sonra Osmanlı
hükümeti bölgede dengeleri sağlamak için mirlerin ailelerinden geride kalan nüfuzlu
kişileri görevlendirmeye gayret sarf etmiştir. Bunu yaparken de görevlendirdiği
kişilerin hükümete bağlılıklarına dikkat etmiştir. Ancak sürgünlerin üzerinden kısa
bir süre geçmişti ki bölgede kalan mirler ile hükümet yetkilileri arasında sorunlar
yaşanmaya başlamıştır. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti Nurullah Bey’i
Diyarbakır’a çağırmak üzere Hakkâri’ye bir heyet göndermiş fakat Nurullah Bey
diğer mirler gibi sürgün edileceğinden çekindiği için bu talebi reddetmiştir22. İran
Şah’ı ile akraba olan Nurullah Bey bu akrabalık bağı üzerinden Osmanlı hükümetini
sıkıştırmak istemiş ancak bu sırada İran şahının ölümü Nurullah Bey’in işini iyice
zorlaştırmıştır23.
Osmanlı hükümetinin Nurullah Bey’i bölgeden uzaklaştırmak istemesinde
güvenlik nedenlerinin yanında ekonomik ve askeri nedenlerde de bulunmaktadır.
Nitekim beş yüz köyü bulunan Hakkâri’den asker alınması hükümete büyük faydalar
sağlayacaktır. Diğer taraftan Hakkâri’de demir, kurşun, tebeşir, güherçile ve zırnık
madenleri bulunmakta ve bu maden gelirlerinden faydalanmak Nurullah Bey’in
bölgeden uzaklaştırılmasıyla mümkün olabilirdi24.
Bu amaçla 1848 yılında Osmanlı ordusunun Hakkâri’ye saldırması üzerine
Nurullah Bey İran tarafına geçti. İran ile ilişkilerin bozulmasından çekinen Osmanlı
hükümeti Nurullah Bey meselesini diplomatik yollardan halletmeye çalışmış, bunun
için İranlı yetkililerden Nurullah Bey’e yardım edilmemesini ve Bey’in kendilerine
iadesini talep etmiştir. Ancak bölge aşiretlerinin Nurullah Bey’i desteklemeleri, İranlı
yetkililerin Nurullah Bey’i yakalamalarını engellediği gibi Osmanlı hükümetinin
ikna çabaları da sonuçsuz kalmıştır. Fakat Osmanlı hükümetinin baskısı neticesinde
durum Nurullah Bey aleyhine gittikçe kötüleşmekteydi. Osmanlı hükümet
yetkililerine güvenmeyen Nurullah Bey, Nehrî’de ikamet eden Nakşibendi
şeyhlerinden ve bölgede saygı duyulan bir kişi olan Şeyh Taha’yı arabulucu olarak
önermiş ve bu isteği Osmanlı hükümetince de kabul görmüştür. Bunun üzerine
Nehrî’ye gelen Nurullah Bey’in üzerine giden Osmanlı ordusu 1849 yılının Mart
ayında Nurullah Bey’i tutuklayıp İstanbul’a göndermiştir25. Girit adasına sürgün
edilen Nurullah Bey daha sonra “Kapıcıbaşı” unvanıyla görevlendirilmiş, 1861
yılında İstanbul’da ölünceye kadar sürgün yaşamıştır26.
1849 yılında Nurullah Bey bölgeden uzaklaştırıldıktan sonra idari ve mali
işlerin yoluna konulması için Hakkâri Kaymakamı olarak bir subay atandı. Kısa bir
süre de olsa Kürdistan Eyaletine bağlanan Hakkâri, daha sonra İmadiye, Mahmudi ve
İranlılardan alınan Kotur Sancağı birleştirilerek Hakkâri Eyaleti oluşturuldu. Bu
eyaletin kurulmasıyla olası başkaldırılara karşı Hakkâri eyalet merkezi haline
getirilerek idari ve askeri anlamda güçlendirilmiştir. Eyaletin kurulma amaçlarından
bir diğeri de İran ile Osmanlı arasında sorun olan aşiretlerin iskânını sağlamak, onları
denetim altına almak olmuştur27.
Sonuç olarak Hakkâri Emirliğini yöneten Şenbu Hanedanı, buranın son miri
olan Nurullah Bey’in görevinden azledildiği 1848’e kadar bölgeyi yönetti. Fakat son
zamanlarda, emirlikte birden fazla mir adayının olması, Ertuşi ve Pinyanişi gibi
güçlü aşiret konfederasyonlarının farklı mir adaylarını desteklemeleri sürekli iktidar
kavgalarına neden olmuştur. Ayrıca Hakkâri Emirliği’nin Safevi ve Osmanlı
İmparatorlukları arasında çekişmeye sahne olması, bir taraftan emirliğin hareket
alanını genişletirken, diğer taraftan emirliği bir savaş alanına, sürekli mücadeleye ve
taht kavgalarına sürükleyerek olumsuz etkilemiştir28.
NOTLAR:
1 Hulusi Karagel, “Tarihsel Süreç İçerisinde Doğu Anadolu Bölgesindeki Mülki Yönetim Alanlarının
İdari Coğrafya Analizi”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, S. 6/1, Elazığ, Ekim 2010, s. 50.
2 Bayram Kodaman, Sultan II. Abdulhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Türk Kültürü Araştırma
Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1987, s. 96.
3 Mehmet Top, Hakkâri, Anıt Matbaası, Hakkâri, 2010, s. 63.
4 Şerefhan, Şerefnâme, Deng Yayınları, Diyarbakır, 2006, s. 76.
5 Şerefhan, s. 78.
6 Şerefhan, s. 77.
7 Farsça “Şenbe” olarak bilinen bu kelime Kürtçede “Şenbu” olarak telaffuz edilmiştir. Hakkâri
Emirliğinin kurulduğu şenbe gününe istinaden Hakkâri emirlerine verilen unvandır. (Bkz. Şerefhan, s.
79).
8 Şerefhan, s. 78-79; Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, s. 222.
9 Top, s. 66; Lale Yalçın Heckmann, Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri, İletişim Yayınları,
İstanbul, 2006, s. 63.
10 Şerefhan, s. 86.
11 Hakan, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler, s. 48.
12 Sinan Hakan, Müküs Kürt Emirleri ve Han Mahmud, Peri Yayınları, İstanbul, 2002, s. 44.
13 Hakan, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler, s. 56-64.
14 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s. 194.
15 Gencer, s. 92.
16 Gencer, s. 94.
17 Gencer, s. 141.
18 Özcoşar, s. 72.
19 Gencer, s. 100.
20 BOA. A. MKT. Dosya No: 160, Gömlek No: 52, Tarih 1264 Z 29; Gencer, s. 186.
21 Gencer, s. 287.
22 Hakan, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler, s. 262-263.
23 Gencer, s. 232.
24 Gencer, s. 228.
25 Hakan, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler, s. 269-273.
26 Mehmed Emin Zeki Bey, Meşahir-i Kurd u Kurdistan, Apec & Öz-ge Yayınları, Spanga/Sweden,
1998, s. 373; Hakan, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler, s. 321.
27 Çadırcı, s. 196; Gencer, s. 237.
28 Ferhat Tekin, Hakkâri Örneğinde Aşiret, Cemaat ve Akrabalık Örüntülerinin Modernleşme ve
Kırsal Çözülme Sürecindeki Siyasal ve Toplumsal Sonuçları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2005, s. 57.
KAYNAKLAR:
-Avni Kılıç, Şeyh Ubeydullah İsyanı.
-Aboona, Hirmis (2008). Assyrians, Kurds, and Ottomans: Intercommunal Relations on the Periphery of the Ottoman Empire.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!