WILLIAM AEGLETON JR. / MEHABAD KÜRT CUMHURİYETİ
KURULUŞU
16 Eylül 1492 günü, Mehabad’ın orta halli ailelerinden küçük bir grup şehirden çıkıp Rızaiye’nin toprak yolunda ilerlediler. Sonra Çemê Sablax yakınında bulunan Hacı Davud Babçesi’ndeki ağaçların al¬
tında toplandılar. Grubun en küçüğü Rahman Halevî Rızaiye Lisesi mezunuydu. Grubun en yaşlısı ise Molla Abdullah Davudîydi. Tütün bayii olan Molla Abdullah Davudî yaklaşık olarak elli yaşındaydı.
Bahçedeki ağaçların altında toplanan grupta onbeş kişi vardı. (74) Kürt halkının durumunu konuşmak ve bir Kürt siyasal partisi kurmak için o gün orada toplanmışlardı. Amaçlarını, dışardan esinlenerek saptamış değillerdi. Çünkü bu konuyu yıllardan beri düşünmüşlerdi ve bu düşüncelerini özel konuşmalarında ve kendi aralarında uydukları geleneksel yöntemleriyle olgunlaştırmışlardı. Sonunda, ulusal davalarına hizmet etmek için yararlanacakları bir örgüt meydana getirmeye karar vermişlerdi.
Bu karara rağmen, siyasal olgunlaşma bakımından kendilerinden üstün olan Irak Kürtlerine de danışmak
istemişlerdi, işte bu danışmaları sonucunda, Irak Kürtlerinin bu konudaki cevaplarını kendilerine o günün
ikindi vakti Yüzbaşı Mîr Hac getirdi. (75) Yüzbaşı Mir Hac, Kuzey Irak’ta ingiliz yönetimi sırasında kurulmuş «iHêvî»(76) adlı bir Kürt örgütünün temsilcisi olarak gelmişti. (77) Bu örgüt yalnız şehirlerde üye toplamıştı. Lider kadrosunu da sivil aydın unsurlar meydana getirmişlerdi. Programı ise katıksız bir Kürt milliyetçiliği programıydı. Irak’ta gerek 1920 yılında başlayan İngiliz yönetimi sırasında ve gerekse onu izleyen bağımsızlık döneminde Irak Kürdistan’ında hemen hemen sürekli olarak patlak veren Kürt ayaklanmalarına rağmen, bir Kürt partisi ya da aşiretler topluluğu, Kürt halkının özlemlerini yönetmek ve aktif bir biçimde bir tek hedefe yöneltmek için değişik akımları toplamayı başaramadı. Bu dönemde «Xoybûn» (Hoybun) adı verilen bir Kürt örgütü liderleri Celâdet ve Kâmuran Bedirhan’ın (78) bulundukları Beyrut, Şam ya da Paris’te kurduğu karargâhlardan, yabancı devletlerin ya da uluslararası çevrelerin dikkat ve ilgilerini Kürt özlemlerine çekmeye çalıştı. (79) Gerçi «Xoybûn» örgütü, yerine getirmeye çalıştığı misyonun aslında bütün Kürdistan’ı temsil ettiğini iddia ediyordu ama, sürgündeki küçük bir topluluğun Kürdistanda yaşayanların hepsini temsil etmesi mümkün değildi. Çünkü diğer Kürtler görevleri ve amaçlan konusunda pek az şey öğrenebilmişlerdi. O da üstü kapalı bir şekilde.
Hacı Davud Bahçesine gelen Mîr Hac, «Hêvî»örgütünün selâmlarını getirdiğini söyledi. Ama ondan
daha önemli bir şey getirmişti aslında. O da, iran’da, hücre usulü ile çalışacak bir gizii örgüt kurulması yolundaki tavsiye idi. Bahçede toplananlar bir örgüt kurmayı kararlaştırdılar ve örgüte «Komel» adını verdiler, örgütün
adının tamamı ise «Komelê Zîyaneweyê Kürdistan» idi.(80) Örgüt kısa zamanda gelişti. Altı ay içinde yalnız Mehabad şehrinde 100 üyeye sahip oldu.(81) Örgüte katılan üyelerin listesi örgüt merkezinde tutuluyordu. Ancak sıradan üyeler yalnız kendi hücrelerindeki beş ya da altı kişinin adlarını biliyorlardı. Bu nedenle örgütün gelişmesi konusunda ancak az kişiler, yani yöneticiler bilgi sahibiydi. «Komel» örgütüne üye olma fırsatı her Kürde verilmişti. Hatta üyeleri çoğaltmak için Şiî Kürtler, Asurlular ve Hıristiyanlar da Kürt azınlıkları olarak kabul edilmişlerdi ve örgüte girmelerine izin veriliyordu.(82)
Azerbaycan Türkleri ve Karapapak aşiretinden olanlar ise örgüte alınmıyorlardı. Oysa Karapapaklılar iyi Kürtçe biliyorlardı ve Kürt kıyafeti giyiyorlardı. Örgüte girme töreninin sonunda yeni üye üç kişinin huzurunda Kur’ana el basarak yemin ederdi. Gizli bir toplantıda yapılan bu törende yeni üye, «Kürt halkına ihanet etmeyeceğine, Kürtlerin özerk bir yönetime kavuşmaları için çalışacağına, hiç bir sırrı sözlü ya da yazılı olarak açığa vurmayacağına, ölünce ye kadar örgütte üye olarak kalacağına, bütün Kürt erkeklerini kardeş ve bütün Kürt kadınlarını bacı olarak kabul edeceğine, «Komel» örgütünün izni olmadan hiç bir partiye ya da gruba girmeyeceğine» yemin ederdi. Bu yemini örgütün kurucuları, Yüzbaşı Mir Hac’la birlikte düzenlemişlerdi.
MERKEZ KOMİTESİ
1943 yılının Nisan ayının son günlerinden birinde, 100 kadar «Komel» üyesinin toplanıp, Mehabad şehri yakınında bulunan ve «Xwedaperest» adıyla bilinen tepeye bir gezi yapmaları için emir verildi. Sonra bu gezi, bir siyasal parti toplantısına dönüştü ve bu toplantıda bir merkez komitesi seçildi. (83) Merkez Komitesi üyeleri, toplananların genel oylarıyla seçildiler. O sırada hiç kimse, örgütün Merkez Komitesine gireceklerin adlarının sol yöntemlerle saptandığının farkında değildi. Kurucu üyelerden birkaçının Merkez Komitesi üyeliğine seçilmeleri, bu küçük kurucular gurubunun aktif bir örgüte dönüştüklerini kanıtladı. Merkez Komitesinin daimî bir başkanı yoktu. Ancak Abdurrahman Zebihî, Muhammed Yahu, Hejar ve Herminî’nin Merkez Komitesinin en faal ve belli başlı üyeleri oldukları biliniyordu. Hejar ve Herminî ayrıca iki ünlü Kürt şairiydi.
«Xwedaperest» toplantısından sonra örgüt üyeleri arasında kullanılacak bir parola da saptandı, örgüt üyelerinin birbirlerini tanımalarını sağlayan bu parola şöyleydi:
«Xwedaperestî ştekî çake».
«Tanrı’ya tapmak güzel bir şeydir».(84) Bunun anlamı:
GENİŞLEME
1944 yılına girilmesiyle birlikte «Komel» örgütünün propaganda faaliyetleri genişleyerek Kürdistan’ın
Kuzey bölgesinde, Mehabad yakınlarında bulunan tarafsız bölgeye ve Sovyet denetimindeki bölgede de
Sovyet sınırına kadar yayıldı. Sakız’ın güneyindeki bölgede ise hareket sınırlıydı ve yayılma alanı dardı.
Bunun nedeni o bölgede Iran ordusunun bazı birliklerinin bulunması, ayrıca Kermanşah ile Senendec’in
Mehabad’ın siyasal ve sosyal doğrultusunun dışında olmalarıydı. Aslında Senendec’de Şiî mezhebine bağlı birçok
belli başlı bağlılıkla hizmet etmişlerdi. Kürtlerin çoğunluğunun Şiî mezhebine ya da «Ehl-i Hak» mezhebine bağlı oldukları Kermanşah’ta ise Kürt ulusal sorunu halk arasında geniş yankılar yapmıyordu. Zaten buradaki Kürtlerin bir kışımı da Kürt-Fars kültürünün karışımı olan bir kültür benimsemişlerdi. (85)
Sakız’ın kuzeyinde ise, «Komel» örgütünün genişlemesi ve bölgedeki aşiretler arasında yayılması çok hızlı oldu ve hemen hemen tam gerçekleşti. Bûkan bölgesinde llhanîzade aşiretinin bazı ağaları hareket içinde faal görev almışlardı. Nexede’de ise partiye üye almakla görevlendirilmiş kişi Hacı Kadir Harirî’ydi. Eşneviye bölgesinde Zerza aşiretinin bütün şeyhleri örgüte girdiler. Türkiye’de idam edilmiş olan Şeyh Abdülkadir’in oğlu Şeyh Abdullah Efendi
parti faaliyetlerinin üstünde sayılırdı, ancak örgütün manevî üyesi kabul edildi. Mameş aşiretinden Abdullah Kadirî ise örgütün en faal üyeleri arasında yer almıştı. Şıkakan aşiretinin bulunduğu bölgenin Kuzey kesiminde de aşiretin en büyük lideri Ömer Han Şerifî,(88) örgüte üye oldu. 1945 yılına girildiğinde, artık bütün aşiret liderleri ve sıradan yurttaşlardan da büyük bir sayı «Komel» örgütünün üyesi olmuştu. Gerçi bunların bir kısmı, birtakım çıkarlar elde etmek için örgüte girmişti kuşkusuz ama, büyük çoğunluk samimi olarak üye olmuşlardı. Aşiret liderleri herkesten önce örgüt aidatlarını ödemekte acele ediyor ve bu konuda herkesten fazla titiz davranıyorlardı.
IRAK VE SURİYE’DEN GELEN KÜRT HEYETLERİ
1944 yılının Mart ayında «Komel» örgütü, Irak
Kürdistan’ındaki «Hêvî» örgütü ile karşılıklı yardımlaşma ve gelecekteki çalışma planlarının saptanması konusunda görüşmelerde bulunmak üzere, Muhammed Emin Şerefî’yi Irak’ın Kerkük şehrine gönderdi. Görüşmelerde «Hêvî» örgütünün temsilciliğinin Emin Rewandûzî(87), İzzet Abdülaziz, Mustafa Xoşnav (Hoşnav), Şeyh Kadir Süleymaniye(88), Seyyid Abdülaziz Geylanî ve Refik Hilmi yaptılar. Bundan birkaç ay sonra da, «Hêvî» örgütünün
Kerkük kolu, «Komel» örgütünün temsilcisi tarafından yapılan ziyarete karşılık olarak ve iki örgüt arasındaki işbirliğini pekiştirmek amacıyla Mehabad’a iki temsilci gönderdi. Bunlardan biri İsmail Hakkı Şaweys(89), diğeri de Osman Danışî’ydi. Ayni yıl içinde ve bu ziyareti izleyen aylarda Irak Kürtlerinden Hamza Abdullah(90) ve Werdî de Mehabad’ı
ziyaret ettiler. Aynı dönemde Suriye’den Diyarbakırlı Cemil Paş’a’nın torunu Kadri Bey ile( ) Kadı Molla Vahab(91)
da Iran Kürtlerinin liderleriyle görüşmelerde bulunmak ve iran Kürdistan’ında meydana gelen gelişmeleri ve
yapılan özerklik çalışmalarını yakından görmek amacıyla Mehabad’ı ziyaret ettiler. Ağustos 1944’te Kürdistan’ın birleşmesini sembolize eden bir görüşme yapıldı. lrak-<Iran-Türkiye sınırlarının bitiştiği «Dılanbar» dağında gizli bir yerde yapılan bu görüşmede Iran Kürtlerini «Komel» örgütünün üyesi Mehabadlı Kasım Kadirî, Irak Kürtlerini de sınır yakınında bulunan ve Hane’nin kuzeyinden İran’a ulaşan Rewandûz yolunun üzerinde yer alan bir köyden olan Şeyh Ubeydullah Zîno(92) ve (93 ) Kadı Molla Vahab temsil ediyorlardı. Görüşmeye katılanlar kendi arasında işbirliği ve dayanışmaya karar verdiler. Bunu öngören bir de antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmaya «Üç Sınır Antlaşması» anlamına gelen «Peymana Sêsînor» adını verdiler.
KÜRDİSTAN HARİTASI
Aynı sıralarda, Kürdistan’ın coğrafî durumunu da saptamak amacıyla hazırlık niteliğinde de olsa çalışmalar yapıldı. Hazırlanan «Kürdistan haritası»nın ingiltere’den geldiği yolunda bazı söylentiler dolaşmaya başladıysa da, bu söylenti doğru değildi. Harita Beyrut’ta ve Bedirhan ailesinin faal olarak bulunduğu bir Kürt örgütü tarafından hazırlanıp yayınlanmıştı. Haritayı hazırlayanlar, Kürdistan’ı mümkün olduğu kadar büyük gösterebilmek için birçok kaynağa başvurmuşlardı. Bu harita, bir yazıyla Birleşmiş Milletler’e gönderildiği ve başka yerlerde de Kürt basınında çıktığı için, üzerinde bazı incelemeler yapmaya değer: Aslında harita dikkatle gözden geçirilmelidir. Bir kez, kuzeybatı sınırları güneydoğu sınırları abartmalı bir şekilde gösterilmişti. Zaten haritayı hazırlayanlar da bu konuda tam emin olmadıklarını kabul ediyorlardı. Onlar tabii olarak Akdeniz’e ve Basra körfezine birer çıkış bulmaya eğilimliydiler. Ne var ki iran’da Kürtlerle meskûn olan bölgeler, Kermanşah’ın güneyinde pek fazla uzanmamaktadır.
Ancak Bahtiyarîlerle Lorîler kendilerini Kürt kabul ederlerse o başka. (93) Akdeniz’e çıkış için gösterilen yerler İçin de aynı şey söylenebilir. Çünkü Suriye’nin Halep kentinin kuzeyinde yer alan bölgede bulunan Kürt köyleri azdır. Bu Kürt köylerinin varlığı, oradan da Akdeniz’e bir çıkış yolu bulunması için yeterli bir gerekçe teşkil etmez. Haritada, tartışma konusu olmaya elverişli bir başka bölge daha vardır. O da Irak’taki Kerkük şehridir. Çünkü Kerkük şehri Türkmenlerle Kürtler arasında hemen hemen eşit şekilde taksim edilmiş durumdadır. Şehrin batısında ve kuzeybatısında bulunan
zengin petrol kuyularının yer aldığı bölgede ise Arap, Kürt ve Türkmen köyleri birbirlerine karışmışlardır.
Yukarıda belirttiğimiz noktalar dışında, ezici Kürt çoğunluğuyla meskûn olan Kürdistan’ın diğer bölgeleri konusunda haritada bir abartma yoktur. Kürtlerin nüfusu ise yaklaşık olarak 5-6 milyon arasındadır. Bunlardan ( ) 1 200 000’i Irak’ta, 1 500 000’i İran’da, 200 000’i Suriye’de, 100 000’i de Sovyetler Birliği’nde yaşamaktadır.(94)
KÜRT BAYRAĞI
1944 yılının Mayıs ayında «Komel» örgütü, Irak’taki müttefiklerinin de yardımı ve işbirliğiyle bir ulusal Kürt bayrağı hazırladı. Üç şeritten ibaret olan bu haritanın her şeridi ayrı bir renkteydi. En üstte kırmızı renk, ortada beyaz, en altta da yeşil renk yer alıyordu. Böylece İran bayrağındaki renklerin tersine dönmüş biçimiyle bayrak meydana getirildi. Bayrakta Kürt ulusunun sembolü olarak da bir güneş, iki yanında birer başak, arkasında da bir dağ ve kalem resmi yer almıştı.
KÜRTLER ARASINDA KURULAN GENİŞ
HALK CEPHESİ
II. Dünya Savaşı sırasında cereyan eden bu gelişmeler, Kürtler arasında yapılan bu görüşmeler ve
imzalanan ittifaklar, çeşitli ülkelerde bulunan Kürt örgüt ve partilerinin, Kürt milliyetçi gruplarının bir geniş ulusal cephe biçiminde işbirliği yapmaya hazır olduklarını gösteriyordu. Bu cephe içinde birçok komünist de vardı ama, onları ayırt etmek her zaman kolay olmuyordu. Irak’ta ise başgösteren anlaşmazlıklar, Irak Komünist Partisi’nin Kürt Komünist Partisi’nden ayrılmasına yolaçtı. Bunun nedeni Irak Komünist Partisi’nin Kürt Komünist Partisi’ni asimile edip kendi içinde eritmek istemesi, Kürt Komünist Partisi’nin de kendi bağımsızlığını ve ayrı kimliğini korumaya çalışmasıydı. Kürt Komünist Partisi’nin üyeleri, Irak Kürtleri için çalışan bir genel ittifak içinde de çalışıyorlardı. «Rızgarîyê Kurd»(95) diye adlandırılan bu ittifakın adı, çoğu zaman bir geniş halk cephesini nitelemek için
kullanılıyordu. Bu geniş cephe 1944 yılının Nisan ayından sonra Iran Kürdistan’ındaki «Komel» örgütünü ve Irak Kûrdistan’ındaki Kürt siyasal gruplarını içine alıyordu.(96)
Kürt Geniş Halk Cephesi’ni oluşturanların çoğunluğunun gerçekleştirmek istedikleri baş amaç, Kürt haklarının elde edilmesi ve Kürt özerk yönetiminin uygulanacağı bölgenin belirlenmesiydi. Cephedeki solculara ve o arada komünistlere bir siyasal program hazırlamaları, ulusal hareketin liderliğine katılmalarını ve özellikle dış sorunlar konusunda sol çizgiyi belirleyen bazı sloganlar kullanmaları için de izin veri İdi.(97)
KADI MUHAMMED «KOMEL» ÖRGÜTÜNE GİRİYOR
Bu aşamaya gelinceye kadar «Komel» örgütü, Kürtçe ince anlamıyla demokratik bir topluluktu ve
seçilmiş bir lideri yoktu. Ayrıca örgütün hiç bir üyesi örgütü ele geçirmek için bir girişimde bulunmadı ya
da bir kanat meydana getirmeye çalışmadı. Üyeleri arasında tanınmış Marksistlerden ya da komünistlerden kimse bulunmadığı için, örgütü ele geçirmeyi amaçlayan bir sol kanat da yoktu ve sol da böyle bir girişimde bulunmadı. Ne var ki, bir kişinin örgüt üyeliğine alınmasıyla ilgili bir sorun «Komel» örgütünün iki yıllık hayatı boyunca hep tartışma konusu olmuştu. Bu sorun, Mehabad’ın en belli başlı şahsiyeti olan Kadı Muhammed’den örgüte üye olmasının istenip istenmemesi, istendiği takdirde Kadı’nın bunu kabul edip etmeyeceği konusuydu. «Komel» Merkez Komitesinin bazı üyeleri Kadı Muhammed’in örgüt üyeliğine kabul edilmesine karşı çıkıyorlardı. Bunlar Kadı Muhammed’in, güçlü, emredici, otoriter kişiliğiyle örgütü ele geçireceğinden korkuyorlardı. Diğer bazı üyeler de kişisel nedenlerle Kadı’nın örgüte alınmasına karşıydılar. Ama bütün bunlara rağmen, örgütün tüzüğünde ya da talimatlarında Kadı Muhammed’in üyeliğini engelleyecek bir şey yoktu. Ayrıca örgüte girmesini isteyen üyelerin kendisine yemin vermelerinde ve yeminini kabul etmelerinde de herhangi bir sakınca söz konusu değildi. işte bu nedenle, 1944 yılının Ekim ayında bir gün Kadı Muhammed, Ahmed Ilâhî’nin evine çağrıldı. Kendisinden önce eve, örgütün 24 üyesi de gelmişlerdi. Şaşkınlık ve sinir gerginliği hepsine egemen olmuştu. Eve gelen bütün üyelerin kimliklerinin ortaya çıkmaması için sadece iki kişinin Kadı Muhammed’le ayrı bir odada görüşme yapmalarına ve
«Kome!»e üye olmasını istemelerine karar verildi. Bu iki üye Kasım Kadirî ve Kadir Müderrisî’ydi. Karara göre bu iki üyenin yapacakları teklifi Kadı Muhammed kabul etmediği takdirde öbür üyelerle görüştürülmeden evden ayrılacaktı. Kabul etmesi halinde ise öbür üyelerle görüştürülüp örgüt üyeliği için yemin ettirilecekti. iki üye tarafından yapılan teklifi Kadı Muhammed hiç tereddüt etmeden kabul etti. Daha sonra kendisi «Komel» örgütünün önderi ve sözcüsü durumu na geldi. Buna rağmen Merkez Komitesi üyesi değildi.
BİR KÜRT OPERASI
1945 yılı başlarından sonra zincirleme birtakım olaylar oldu ve bu olaylar Kürt hareketini, dönüşü olmayan bir aşamaya doğru adım adım götürdü. Aynı yılın Mart ayında «Komel» örgütü üyelerinden bir topluluk bir opera düzenlediler. Bu öyle bir oyundu ki konu olarak da, etki olarak da o güne kadar bir benzeri görülmemişti. Bu operanın adı Daykê Nıştîman’dı.(99′) Kürtçenin Mehabad bölgesinde konuşulan şivesiyle yazılıp oynanan operanın ulusal misyonu ise Kürt milliyetçiliğiydi: Anavatan tehlikedeydi. Seyircilerin gözleri bu yüzden yaşla doluydu. Anavatan prangalara vurulmuştu. Seyirciler içerleyip öfkeli sesler çıkarıyorlardı. Sonunda Anavatanın yiğit çocukları onu kurtarmak için öne atılıyorlar ve kurtarıyorlardı. Seyirciler çılgınca alkışlıyorlardı onları.
Başrolde pürüzsüz ve güçlü bir çocuk sesine ihtiyaç vardı. Bu rolde Bayan Dalh Hanım’ın oğlu Kureş Habibî’ye verilmişti. Operanın sahneye konmasından sonra büyük bir ulusal potansiyel doğdu. Çünkü Daykê Nıştîman, dertlerini ve acılarını ilk kez temsil edildiğini gören Kürtler üzerinde derin bir etki yapmıştı. O kadar ki opera salonu oyun sırasında dinsel törenlerin yapıldığı tapınakları andırıyordu. Seyircilerin hepsi o kadar etkileniyor ve o kadar coşuyorlardı. Dinsel törenleri görüp de etkilenen ve sonra dini benimseyenler gibi birçok kimseler de bu oyunun etkisiyle bilinçleniyorlardı. Böylelerinin sayısı günden güne artıyordu. Aylarca süren temsil sırasında opera salonu sürekli olarak dolup taşıyordu. 1945 yılının Temmuz ayında opera, Sovyet denetimi altındaki bölgede de gösterilmeye başlandı. Eşneviye şehrinde yapılan bu gösteri sırasında da opera çok büyük ilgi gördü. Ancak ilgili Sovyet subayı, operanın iran’a düşmanlık niteliğindeki bölümünü protesto etti ve «iran’ın saldırgan şer kuvvetleri»
sözlerinin yerine Nazileri yeren sözlerin konulmasını istedi. Kısa bir süre sonra da Ruslar, temsil metninde ilginç değişiklikler yapılması için çalıştılar ve Sovyetler Birliği’nin de, Anavatanlarını kurtaran Kürdistan çocuklarının yanında temsilî olarak gösterilmesini istediler.(100)
Opera, benzeri görülmemiş bir ilgi gördüğü ve büyük bir başarı ile oynandığı sırada geleneksel bir
folklor gösterisi de yapılmaya başlandı. Fakat bu gösteri geleneksel biçiminden çıkarılarak yeni bir ulusal içeriğe ve biçime kavuşturulduktan sonra düzenlendi. Bu folklor gösterisinin geleneksel biçimi şöyleydi:
Sinirleri son derece sağlam olan bir adam seçilir ve kendisine «Mîr» unvanı verilirdi. Halk bu adama paha biçilmez elbiseler giydirirdi. Adam sonra şehrin sokaklarında dolaşırdı. Çevresini saran maiyetindeki adamlar da onunla birlikte yürürlerdi. En öndede komiklik yapıp «Mîr»i ve yanındakileri güldürmeye çalışan bir adam yürürdü. Halk ve çocuklar da «MIr»i güldürmek için ellerinden geleni yaparlardı. Fakat «Mîr»in gülmemesi gerekirdi. Buna karşılık halka emirler verebilir ve onları birtakım yükümlülükler altına alabilirdi. Geleneğe göre daha çok yoksullar
için halktan sadaka isterdi. Fakat önündeki adamın ya da halkın ve çocukların yaptıkları komikliklere güldüğü takdirde sopalarla kendisini öldüresiye döverlerdi.(101) işte bu gelenek 1945 yılında değiştirilerek, özel
bir kavram ve ulusal bir nitelik kazandırıldı. Artık gösteriye katılan «Mîr», halka, Kürt ulusal hareketine hizmet etmeleri için emir veriyordu.
BÖLÜM DİPNOTLARI:
(74) Kitaba yapılan ikinci Ek’te, «Komel» örgütünü kurmak
amacıyla toplanmış olanların adları şöyle sıralanmıştır: Abdurrahman
Halevî, Muhammed Emin Şerefî, Abdurrahman Zebihî,Muhammed Nanewazade (Nanevazade), Hüseyin Ferewher (Ferevher),
Abdurrahman Eminî, Kasım Kadiri, Molla Abdullah Davudi, Kadir Müderrisi, Ahmed Alemî, Aziz Zındî, Muhammed
Yaho. Bunlardan başka Irak’tan gelen Mîr Hac da aynı toplantıya katılmıştı.
Kardeş Celâl Talabanî ise Kürdistan ve’l-Hareke el-Kavmiyye
el-Kurdiyye (Kürdistan ve Kürt Ulusal Hareketi) adlı kitabında,
«Komel» örgütünün kurucu üyeleri olarak toplananların adını,
onlardan biri olan Abdurrahman Zebihî’den naklen bildirmiştir.
Talabanî’nin verdiği adlar, Yazarın verdiği adlardan değişiktir.
Talabanî’nin adlarını verdiği kurucu üyeler şunlardır: Hasan
Rezkırî, Rahman Zebihî, Abdurrahman Imamî, Abdülkadir Müderrisi, Necmeddin Tevhidi, Muhammed Nanewazade (Nanevazade), Ali Mahmudî, Muhammed Ashabî, Abdurrahman Keyanî,
Sıddık Hayderî, Kasım Kadiri. Bunların sayısı, toplantılarına katılan Mîr Hac’dan başka 11’dir. (C.F.)
(75) Zaxo (Zaho)dan olan Mîr Hac, «Hêvî» örgütünün kurucularından biridir. 1945 yılında patlak veren Kürt silâhlı ulusal hareketine katıldı. Mustafa Barzanî ile birlikte Sovyetler Birliği’ne
iltica eden subaylardan biridir. 1958 yılında Irak’a döndü
ve Yarbay rütbesiyle orduya alındı. Sonra Albay rütbesiyle
emekliye sevkedildi ve Bağdad’a yerleşti. (C.F.)
(76) «Hêvî» örgütü 1939 yılında Süleymaniye’de, Şeyh Mahmud’un eski yardımcılarından ve Kürt sorunuyla uğraşanlardan
bini olan Prof. Refik Hilmi’nin başkanlığı altında bir gizli siyasal
örgüt olarak kuruldu, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında çok
güçlenen örgüte «Hêwa» adı da verilirdi, örgüte öğrenciler, subaylar, öğretmenler, zanaatçılar, tüccarlar ve diğer orta tabaka
mensupları katıldılar. «Hêwî» örgütü, özünde yurtsever ve millt
bir partiydi. Sola yer vermediği için Irak komünistleri tarafından
saldırıya uğrar ve «Nazilerin görüşlerinden etkilenen sağcı, bir
örgüt» olmakla suçlanırdı. Giderek çözülmeye başlayan «Hêvî»
örgütü, 1945 yılına girildiğinde artık gözle görülemeyecek duruma geldi. Tabanı ise, onun çözülmeye başlaması üzerine kurulan «Rızgarî Partisi»ne katıldılar. Bu konu ilerde ayrıntılı biçimde anlatılacaktır. (C.F.)
(77) «Hêvî» sözcüğünün anlamı «Umut»tur. Yukarıdaki dipnotta geçen «Hêwa» sözcüğü, Kürtçenin Soranca lehçesinde
«Hêvî» (Umut) anlamındadır. Aynı sözcük Kurmançça lehçesinde «Hâvi», Soranca lehçesinde de «Hêwa» şeklinde talaffuz edilmektedir. «Rızgarî» sözcüğü İse «Kurtuluş» demektir. (M.E.B.)
(78) Celâdet Bedirhan öldü, Kâmûran Bedirhan ise Sorbon
Üniversitesinde yaptığı öğretim görevinden emekliye ayrıldı. Halen Paris’te yaşamaktadır. (C.F.)
(79) «Xoybûn» (Hoybun) sözcüğü Kürtçe olup, «Özü oluşturmak» ya da «özerklik» anlamına gelir (…) 1927 yılında toplanan büyük bir Kürt Kongresinin verdiği kararlar arasında diğer bütün Kürt partilerinin feshedilmesine ve «Xoybûn» örgütünün kurulmasına ilişkin karar da vardı. (C.F.)
(80) «Kürdistan Diriliş Topluluğu» demektir. (M.E.B.)
«Komel» örgütünden sözeden İngiliz kaynaklarının çoğu,
örgütün adındaki «Zîyanewe» sözcüğünü «Gençler» diye çevirmiş¬
lerdir ki, bu durum, örgütün adının «Kürdistan Gençleri Toplu;
luğu» şeklinde değişmesine yolaçmaktadır. Oysa Kürtçede «Genç»
sözcüğünün karşılığı «Zîyan» değil, «Cıwan»dır. (W.A.)
(81) Örgütün kurulduğu ilk toplantıda bir gizli derginin yayınlanmasına da karar verildi. «Nıştîman» (Vatan) adı verilen bu
dergi, toplantıdan birkaç hafta sonra yayınlanmaya başlandı. Örgüt, adındaki ilk iki sözcüğün baş harflerinden meydana gelen
«KZ» kısa adıyla da anılıyordu. (C.F.)
(82) Archi Roosevelt’e göre, bu durumda olanlardan yalnız Asurlu anadan doğan ve babası Kürt olanlar örgüte alınıyorlardı. Fakat Mehabad’daki durumu yakından bilenler, bunun
doğru olmadığını belirterek Yazarı dopaı’amaktadırlar. (C.F.)
(83) Daha sonra 1946 yılında kurulacak olan Kürdistan Demokrat Partisi Merkez Komitesine dönüşecek olan bu Merkez Komitesini oluşturan ve 1946’da kurulacak olan Mehabad Kürt Cumhuriyeti Hükümetini oluşturacak olan üyelerin adlan ve kabinedeki görevleri şöyledir:
1 Hacı Baba Şeyh (Başbakan ve Yüksek Mahkeme
Başkanı)
2 Muhammed Hüseyin Seyfi Kadı (Başbakan Yardımcı
sı ve Savaş Bakanı)
3 Menaf Kerimî (Başbakan Yardımcısı ve Eğitim Bakanı)
4 Seyyid Muhammed Eyûbîyan (Genel Sağlık Bakanı)
5 Abdurrahman llhanzade (Yol İşleri Bakanı)
6 Ahmed ilâhî (Ekonomi Bakanı)
7 Halil Hüsrevî (Çalışma Bakanı)
8 Kerim Ahmedyan (PTT Bakanı)
9 Hacı Mustafa Darî (Ticaret Bakanı)
10 Muhammed Emin Muinî (içişleri Bakanı)
11 Muhammed Velizade (Tarım Bakanı)
12 Molla Hüseyin Mecdi (Adalet Bakanı)
Adalet Bakanı Molla Hüseyin Mecdî, Merkez Komitesi üyesi değildi.
Merkez Komitesi üyesi olup da Kabinede görev almayanlar
da şunlardı:
13 Muhammd Resul Dılşad (Merkez Komitesi Sekreteri)
14 Muhammed Emin Şerefi (Levazım Yarbayı)
15 Abdurrahman Zebihî. (C.F.)
‘Biraz aşağıda Muhammed Yaho, Hejar ve Herminî’nln de
Merkez Komitesi üyeleri arasında yer aldıkları ve en faal üyeleri oldukları ‘belirtilecektir. Oysa yukarıdaki listede bunların adları yoktur. Anlaşıldığına göre yukarıdaki listeye, Merkez Komitesine üye olup daha sonra da Kabinede görev alacak ya da
önemli bir göreve getirilecek olanların adlan alınmıştır. (M.E.B.)
(84) Burada ilginç bir kelime oyunu vardı. Zira «Tanrıya
tapmak» anlamına gelen «Xwedaperestî» sözcüğü, aynı zamanda,
Merkez Komitesinin oluşturulmasıyla sonuçlanan toplantının yapıldığı «Xwedaperest» tepesine çağrışım yapmakla ve «Xwedaperestlilik
», «Xwedaperestle ilgili olmak» anlamına da gelmektedir.
Böylece örgüt üyesi olanların bu ikinci anlamı, çıkarmaları, örgüt üyesi olmayanların birinci anlamı çıkarmaları sağlanmıştır. {M.E.B.)
(85) Burada, «Komel» örgütünün Irak’taki etkisini de belirtmekte yarar vardır. Irak’taki ingiliz Gizli Servisi, «Komel» örgütünün kurulduğunu, Avukat İbrahim Ahmed tarafından Süleymaniye’de
bu örgütün bir şubesi açılmadan önce haber almıştı. Musul’daki İngiliz Siyasal Müsteşarı zaman zaman Mehabad’a kadar gider ve Rewandûz, Kerkük, Erbil, Süleymaniye şehirlerinden de gereken bilgileri elde ederdi. O sıralarda Irak Hükümeti
ile bozuşmamak için Kürtlerin özlemlerini desteklemeyen İngilizler, olup bitenleri dikkatle izliyorlardı. Ayrıca, iran’daki Kürt
hareketinin abluka altına alınması ve Irak’ın içine sızmasının önlenmesi için de sert tedbirler alınmıştı. Buna rağmen Irak’taki
durum, 1945 Kürt ihtilâlinin patlak vermesi sonucunu doğurmaküzereydi.
(M.E.B.)
(86) Ömer Han Şıkak’tır. (M.E.B.)
(87) Irak ordusunda Yarbay rütbesiyle görevli olan Emin
Rewandûzî, 1945 Kürt ihtilâlinden hemen önce Rewandûz Kaymakamlığına atanmıştı. Devlet Bakanı Macid Mustafa’nın önerisi üzerine Kürt bölgesine atanmış olan subaylardan biri de kendisiydi. Daha sonra öldü. (C.F.)
(88) Şeyh Mahmud’un kardeşi. (C.F.)
{89) İsmail Hakkı Şaweys (Şaveys), daha Osmanlı ordu sunda subay olduğu zamandan beri Kürt sorunu ile uğraşanlardan biridir. Şeyh Mahmud hareketine de katılmıştır. Hâlâ yaşamaktadır ve Süleymaniye’de kalmaktadır. (C.F.)
(90) Kürdistan- Demokrat Partisi’nin kurucularmdan ve ilk
sekreteri olan Hamza Abdullah avukattır. Halen Bağdat’da yaşamaktadır. (C.F.)
(91) Adı olmayan küçük bir ulusal gruba (…) liderlik ederdi. 1927 bildirisini imzalayanlardan biri de kendisidir. (C.F.)
(92) Şeyh Ubeydullah Zîno, iki yıl kadar önce öldü. (C.F.)
(93) Şerefname’de (c. 1 s. 22 ve 37-77) Lorfîlerin Kürt ol¬
dukları ve Kürtlerin dört büyük kısımlarından birini teşkil ettikleri (ötekiler Kürmançlar, Gorîler ve Kelhurler) belirtilmiştir. İslâm Ansiklopedisi (c. 6 s. 1111) de Şerefname’den bu konuda alıntı yapmıştır. Bahtiyarîler ise, Şerefname’de (c. 1, s. 41) ve
İslâm Ansiklopedisi’nde (c. 7 s. 83) Lorîlerin bir kolu olarak gösterilmişlerdir. (M.E.B.)
(94) Kürtlerin nüfusu, yaşadıkları tam ülkelerde etnolojik
bir inceleme ve sayım yapılmadıkça kesin olarak ortaya çıkmayacak ve bu konuda yazılanlar birer tahmin olmaktan öteye
gidemeyecektir. (C.F.)
(95) «Kürt Kurtuluşu» demektir. (M.E.B.)
(96) Bu cephenin adı daha sonra «Kürdistan Demokrat
Partisi» olacak. (C.F.)
(97) Bu gelişmeleri ve bunlar sonucunda bugünkü Kürdistan Demokrat Partisi’nin nasıl kurulduğunu kısaca anlatmakta
yarar vardır:
Ekim 1945’te Irak Kürdistan Komünist Partisi, çözülmüş
ikiye bölünmüş olan Irak Komünist Partisi’nin enkazı üzerinde
kuruldu. Parti, kendi yayın organı olarak da Şoreş (Devrim)
adıyla bir gazete yayınlamaya başladı. Daha sonra Parti de ay¬
nı adla anılacak ve «Şoreş Partisi» diye tanınacaktı. Bu partinin liderleri, bölünmüş olan Irak Komünist Partisi ile yaptıkları
görüşmelerden ve Kürdistan’da yaptıkları siyasal çalışmalardan
kısa bir süre sonra, başarıya ulaşma şanslarının az olduğunu
görünce, Kürdistan’a özgü ve Kürt kurtuluşu sloganı altında,
bilinçli, ulusal, yurtsever unsurların çoğunu içine alacak bir siyasal partinin varlığının zorunlu olduğunu anladılar. Partinin
liderleri, böyle bir parti kurmak konusunda komünist olmayan
Ali Hamdi, Dr. Cafer Muhammed Kerim, Avukat Reşid Baclan
gibi Kürt milliyetçileri ile anlaşmaya vardılar. Bu anlaşma sonucunda yeni parti kuruldu. Bu yeni partinin adı «Rizgarîyê Kurd»
(Kürt Kurtuluşu) idi. Partinin programının tam metni, Avukat Zeyd
Ahmed Osman tarafından yazılıp Kahire’de yayınlanan Nıdal el-Ekrad (Kürtlerin Mücadelesi) adlı kitapta yer almıştır. Yeni kurulan partiye demokrat üyeler ve yukarıda adı geçen Irak Kürdistan Komünist Partisi’nin üyeleri katıldılar. Irak Kürdistan Komünist Partisi’nden olup da yeni partiye katılanlar partiyi fiilen yönetmeye, ona yön vermeye ve Rızgarî (Kurtuluş) gazetesinde yer
alan yazılan yazmaya başladılar. İşte bu nedenle parti, bir komünist görünüm kazandı ya da, o sıralarda İfade edildiği gibi, o
aşamadaki zorunlukların gerektirdiği bir Kürt ulusal cephesi şeklini aldı.
Bu iki örgütün yanı sıra, Süleymaniye’de de Avukat İbrahim Ahmed’in liderliğinde «Komel» örgütünün bir kolu vardı. İsmail Hakkı Şaweys (Şaveys), şair Faik Bêkes (Bikes) ve Zekiye Baban’rn da lider kadrosunda yer aldıkları bu örgüt, yukarıda sözünü ettiğimiz iki örgütten de ayrıydı. 1943 yılında Barzan
ihtilâli patlak verince, «Hêvî» örgütü, Kürt bölgesine atanan ve ihtilâle katılan irtibat subaylarının «Komel» örgütüne üye
olmaları dolayısıyla bu örgüte yakınlık göstermek için girişimde bulundu. Bu subaylar, daha sonra 1945 yılında «Hêvî» öıgütünün
çözülmesi üzerine, Molla Mustafa Barzanî ve yardımcılarıyla birlikte «Azadî Partisi» ya da «Azadî Komitesi» diye adlandırılan örgütü kurdular. Bu örgüt, ihtilâlin kapsamını genişletmek için aşiret liderleriyle ilişki kurmayı ve silâhlı hareketi yönetmeyi amaçlamıştı. Fakat ihtilâl başarısızlığa uğradıktan sonra Molla Mustafa ve sözü edilen subaylar Mehabad’a çekildiler.
Daha sonra, Irak’ta Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurulması tasarlanınca, Molla Mustafa Barzanî’nin başkanlığında kurulan bir komite tarafından hazırlanan bir bildiri, Hamza Abdullah’la Irak Kürdistan’ına gönderildi. Bu bildiride, Kürt partilerinden ve gruplarından, hepsini içinde toplayacak bir tek parti
kurmaları isteniyordu. Hamza Abdullah, sözünü ettiğimiz örgütlerle görüşmelere başladı. Ağustos 1946’da «Rizgarîyê Kurd»
Partisi, yeni kurulan Kürdistan Demokrat Partisine katılmaya
oybirliğiyle karar verdi. Yine Ağustos ayı içinde «Şoreş Partisi» de yeni kurulan partiye katılma karan aldı. Ancak bu
partinin Sekreteri ile Avukat Nafi Yunus ve Hamid Osman, Barzanî’nin temsilcisi tarafından sağcı yöntemler ortaya atıldığını
iddia ederek buna karşı çıktılar ve partilerinden çekildiler. «Şoreş Partisi», onlar çekildikten sonra katılma kararı aldı. Bu
İddianın nedeni ise, Hamza Abdullah’ın, Köysancaklı Muhammed Ziyad Ağa ile Şeyh Mahmud’un oğlu Şeyh Latifin de Kürdistan Demokrat Partisi Merkez Komitesine girmelerinde ısrar etmesiydi. Bunların ikisi, komünistler tarafından Kürt aristokrasisinin temsilcileri olarak kabul ediliyorlardı ve partinin yönetim merkezine kabul edilmeleri ihtilâle ihanet olarak sayılıyordu.
Bunu iddia eden yukarıda adını verdiğimiz üç kişi, partilerinden çekilip yeniden Irak Komünist Partisi’ne katıldılar.
16 Ağustos 1946 tarihinde, yukarıda sözünü ettiğimiz grupların, örgütlerin ve partilerin yaptıkları bir toplantı sonucunda,
Irak Kürdistan Demokrat Partisi doğdu. Partinin başkanlığına
Molla Mustafa Barzanî, sekreterliğine de Hamza Abdullah seçildiler. Parti, yayın organı olarak da Rızgarî (Kurtuluş) gazetesini yayınlamaya başladı. Partinin ilk adı «Partî Demoqratî
Kurd-lraq» (Kürt Demokrat Partisi-lrak) idi. Fakat halk arasında sadece «Partî» adıyla anılırdı. Üçüncü Büyük Kongresinde
ise adı, «Partî Demoqratî Kurdistan-lraq» (Kürdistan Demokrat
Partisi-lrak) olarak değiştirildi. Daha sonra, 1960 yılında faaliyet
göstermesine resmen izin verilince, adı, «Partî Demoqratî Kürdistan» (Kürdistan Demokrat Partisi) olarak saptandı.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Celâl Talabanî’nin Kür¬
distan ve’l-Hareke el-Kavmiyye el-Kurdiyye (Kürdistan ve Kürt
Ulusal Hareketi) adlı kitabına bakınız. (C.F.)
(98) Archi Roosevelt bu konuda başka türlü yazmıştır.
Roosevelt’e göre Kadı Muhammed kendisi «Komel» örgütüne girmek istemiş ve bu isteğini örgüte iletmek üzere bir temsilci göndermiştir. Örgüt, başlangıçta kendisini üyeliğine almak istememiştir. Bunun nedeni, çok güçlü ve otoriter bir kişiliğe sahip
olması, ayrıca ailesine ve küçük yaştan beri kendisine duyulan
saygı ve kendisi ile ailesinin örgüt üyeleri üzerinde bıraktıkları
etki yüzünden örgüte egemen olmak ve onun demokratik niteliğine son vermek olanağı bulmasından endişe edilmesiydi. Fakat
örgüt yetkilileri, Sovyetler Birliği’nin ısrarı üzerine yumuşamışlar ve sonunda örgüte girmesini kabul etmek zorunda’ kalmışlardır. (C.F.)
(99) «Ana vatan» demektir. (M.E.B.)
(100) Operanın konusu şuydu: «Daykê Nıştîman» (Ana Vatan) adlı bir kadın üç haydut tarafından kaçırılıyordu. Başına birçok korkunçluklar geldikten sonra yiğit çocukları tarafından kurtarılıyordu. Archi Roosevelt’e göre, Rızaiye’deki Sovyet Konsolosu ile Azerbaycan Dış Propaganda Bölümü Başkanının Mehabad’da Sovyet Kültür Merkezini açtıkları sırada, düzenlenen tören programının en önemli maddesi bu operanın gösterllmesiydl.
(C.F.)
(101) Buna benzer bir oyun da Süleymaniye’de oynanırdı,
ilkbaharda oynanan komedilerden biri olan bu oyun 40 yıl kadar
önce ortadan kaldırıldı. Şehir halkının «Serçınar» denilen pınarların bulunduğu yere pikniğe gittiği sırada oynanan bu oyunda, şenlikleri düzenleyecek bir adam seçilirdi. «Mirê ewıl» (Birinci Bey) diye adlandırılan bu kişiye birtakım konularda kesin
emir verme yetkisi verilirdi. Bu yetkileri alan adam vergi koyar
ve uyulması zorunlu emirler verirdi.