ABDURRAHMAN DEMİR
BÎR Dergisi editörü olarak otuzkırk yıllık siyasal deneyimi olan
DDKO üyelerinden bazıları ile birlikte bana yönelttiğiniz soruların tümüne
cevap vermeyi ilke olarak pek doğru bulmuyorum. Çünkü her iki KDP’lerle
başlayıp TİP ve DDKO ile devam eden siyasal yaşam sürecimizin akade –
misyen düzeyinde teorik ve pratik olarak etkinliği olan ve bu yolda
bizlere önderlik eden büyüklerimizin birçoğu yaşamaktadırlar. Bu anlamda
yazacaklarımla büyüklerime saygısızlık etmek istemem.
Ancak 12 Mart Muhtırasının Diyarbakır-Siirt illeri sıkıyönetim
savcısının tabiri ile Ergani DDKO’nun ateşli bir sempatizanı olarak
DDKO’lar dönemi ile ilgili, DDKO’ların kuruluş sürecinde gerek metropol
kentlerde ve gerekse o günün tabiri ile “Doğu, Güneydoğu’da”, yani
Kürdistan’daki siyasal durum ile ilgili düşüncelerimi belirtmek isterim. 1960 Askeri Darbesi ve ardından
gelen 1961 Anayasası ile kısmen de olsa demokratik bir ortam yaratıldı.
Bununla birlikte sol bir muhalefet sağlandı. Bumuhalefetin içinde de, en
çok cuntacı eğilimler baş gösterdi. Bu cuntacıların düşüncelerinin özü
“kitleler geridir” görüşünü yaygınlaştırıp bir kadronun eline iktidar
verilmeli ve planlama yapılarak ülke “sol bir biçime” götürülmelidir. Yani
askerler yönetime el koyup seçkin bir kadroya vermeli bu kadro da ordu
adına ülkeyi yöneltmelidir. Bu yıllarda cuntacı eğilimlerle
mücadele eden TIP kadrosu büyük uğraşlar sonucunda 1965 seçimlerinde
“milli bakiye” denilen bir seçim sistemi ile on dört milletvekili
çıkartarak meclise girdi. Istanbul TIP listesinden de bağımsız aday çetin
ALTAN’ın kazandıktan sonra TIP’e katılmasıyla mecliste on beş kişilik
grup oluştu. TIP milletvekilleri arasında Kürt olup Kürtlüğünün bilinci
ile hareket eden değerli büyüğümüz Dr. Tarık Ziya EKINCI de
vardı.
TİP içinde Kürtlerin “Doğulu Sosyalistler” ekolünü oluşturması DDKO’ların ortaya çıkmasına önemli
bir neden olmuştu. Üniversiteli Kürt Gençliği 1960-1969’a kadar TIP ile
Dr. Yusuf AZIZOĞLU başkanlığında kurulan YTP (Yeni Türkiye Partisi)
içinde örgütlendiler. 1968 yılı Dünya’yı alt üst eden bir
devrimci dalga olarak yayıldı. Bu döneme denk düşen Türkiye
Devrimci Hareketi (TDH), Milli Demokratik Devrimciler (MDD) ve
Sosyalist Devrimciler (SD) diye ikiye ayrıldı. Bu iki siyasal akım da Kürt
gençliğine geleneksel anlayışları ile “biz kardeşiz, bu vatan hepimizin,
bölünmez bir bütünüz” sloganları ile saflarına almayı planlıyorlardı. Bu
tarihlerde iki siyasi akım da Kürt Gençliğini içlerine çekebilmek için
“HALKLAR SORUNUNU” tartışmaya açtılar. Farklı kulvarlardan çıkış yapmalarına
karşın Kürt Sorunu karşısında vardıkları sonuçla aynı
kulvarda buluştular. Bu kulvar “Kürt sorunu devrim sonrası proletryanın
çözeceği sorundur” safsatası idi. Bu tartışma sürecinde üniversiteli Kürt
Gençliğinin büyük çoğunluğu kendi aralarında görüşmeler yapıp bu iki
siyasal akımın dışında bir örgütlenme yapmaya karar vermişlerdi. Bu
karar Türk Solundan kopmaktı. Bu bir boşanma idi. Bu boşanma hem
meşru hemde gerekli idi. Zaten 1967 Doğu Mitingleri de bu ayrılığı hızlandırmıştı.
Nihayet 1969 yılında ilkönce Ankara’da olmak üzere daha
sonra Istanbul onu takiben Ergani, Diyarbakır, Silvan, Batman ve en son
Kozluk olmak üzere DDKO’lar kurulmaya başladı.
Metropol kentlerdeki siyasal süreci kısaca özetledikten sonra
Kürdistan’daki konuma gelelim. 1967 yılında başlayıp 1969 yılına
kadar devam eden Doğu Mitingleri süreci başladı. Bu mitinglerin oluşmasında
TIP ve de T-KDP’li kadroların büyük etkinliği vardı. 1969
yılındaki mitinglerde DDKO’ların kuruluş dönemine denk düşmektedir.
16.02.1969 Gaziantep, Emperyalizme Karşı Savaş Mitingi, 22.02.1969 Malatya Işsizlik-Açlık ve
Emperyalizme Karşı Savaş Mitingi, 17.03.1969 Diyarbakır Hürriyet ve
Anayasa Nizamını Koruma Kanunu Yasasını Protesto Mitingi,19.04.1969
Ağrı Işsizliğe Karşı Savaş Mitingi. DDKO’ların kuruluş döneminde
gerçekleştirilen bu mitinglerin yönetilip yönlendirilmesinde T-KDP
ve TIP kadroları ile birlikte DDKO üyeleri de aktif olarak katılmışlardır.
Bu mitingler Kürdistan’ın geri kalmışlığını öne çıkarmakla birlikte
etnik farklılıkları da öne çıkarıp bilinçlenmeyi hızlandırmışlardır. Keza
bu mitingler toplumun ve çağının sorumluluğunu taşıyan aydınlarının
daha da bilinçlenmesini sağlamışlardır. Mitinglerdeki sloganlar
kitlelere yayılarak aydınlar ile kitleler arasında diyaloğu gerçekleştirmiştir.
Bu mitingler Kürdistan’daki uyanışın ve dayanışmanın en güzel örnekleri
olmuştur. Bu mitinglerde şu temel olgular protesto edilmiştir.
1. Kürdistan’daki işbirlikçilerin emperyalist ve sömürgecilerle birlikte
Kürt halkını sömürdükleri ve halkımızın aç ve çaresiz olduğunu,
2. T.C. hükümetlerinin üç kez uyguladığı sürgün ve mecburi iskân
siyasetinin şoven yapısını, 3. Bölgenin geri bırakılmışlığı
yanında etnik ayrılığın temel bir sorun olduğu gibi bu sorunları gündemleştirmeye
çalışılmıştır. Özetlersek bu mitinglere halkın
ilgisinin çok fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca DDKO’lar Ankara,
Istanbul gibi metropol kentlerde de benzeri mitingler düzenlemişlerdir.
Bu gösteri ve mitingler biraz olsun Kürtlerin varlıklarını ayakta tutabilen
ayrı bir halk olduğunu sunan olgular yaratabilmişlerdir.
Kürt halkının gelişen ulusal demokratikmücadelesini engellemek
için devlet boş durmuyordu. Başta halkı sindirmek ve aydınları kitlelerde
soyutlamak için baskılarını arttırmıştı. Bu baskıların başında
Kürdistan da yoğun bir komando harekâtı başlatılmıştı.
Komando harekâtının mevzii bir baskı ya da saldırı olmadığı kesindi.
Bütün Kürdistan çapında bir saldırı, özel yetiştirilmiş komandolar tarafından
bütün teknik ve gelişmiş araçlarla yapılmaktaydı. Bütün yerleşim birimleri
(köy, kasaba, şehir) ayırt edilmeden motorlu araçlar ve
helikopterlerle kuşatılmakta, yoğun işkenceler yapılmakta idi. Kadın ve
erkekler çırılçıplak soyundurularak erkeklerin cinsiyet uzuvlarına ipler
bağlanıyor bunlar kadınların ellerine verilerek gün boyunca köy ya da
kasaba merkezlerinde dolaştırılıyordu. Dersim’den sonra uygulanan en
kapsamlı insanlık dışı ve onur kırıcı görüntüler tüyler ürpertiyordu.
Insanlara hayvan pisliği yediriliyordu. Bu işkence, baskı ve kötü
muamele sonucunda birçok insanımız hayatını kaybetmiş ya da
sakat kalmıştı. DDKO’lar bu uygulamalar karşısında bir çok üyesini
Kürdistan’a yollamış, olaylarla ilgili gerekli araştırma yapmış, gelen mektup
ve bilgileri de katarak zarar görenlerin, ölen ya da sakat kalan ların bütün bilgi ve belgelerini en
geniş biçimde teşhir etmişti. Böylece önemli bir kamuoyu yaratılmış,
protesto seslerinin yükselmesini sağlamıştır.
Kürdistan’daki komando olayları ile ilgili on altı kuruluş ile birlikte
protestolar gerçekleştirilmiş, bildiriler yayınlanmış ve Kürt halkının çektiği
zulüm ve işkencenin gerçek yüzü bir raporla zamanın cumhurbaşkanına
sunulmuştur. Daha sonra kamuoyuna sunulan raporda özetle
şöyle denilmiştir: Türkiye nin doğu ve güneydoğusunda yaşayan halka
uygulanan baskı, zulüm bir jenosit hareketidir. Ve bize göre yasa dışıdır.
Aynı zamanda insanlık dışı bir anlayışın sonucudur. “Eşkıya aranıyor”
gerekçesi ile yapılan bu kapsamlı hareketin anlamını kavramakta zorlanıyoruz.
Eğer Türkiye tarihi incelenirse görülür ki bu bölgedeki halka uygulanan
insanlık dışı baskı ne ilktir ne de son. Devrimci Doğulu öğrenciler
olarak yasadışı bu hareketi şiddetle kınıyoruz. Iktidarın bu yoldaki eylemlerine
karşı bundan böyle bütün gücümüzle karşı koyacağımızı bildiririz.
Gerek metropol kentlerde ve gerekse Kürdistan’daki siyasal süreci
bu şekliyle özetledikten sonra gelelim DDKO’ların kuruluş amacına.
“Türkiye’nin metropol merkezlerindeki
üniversite gençliğini belli bir kültür çalışması içine almak,
aralarında maddi dayanışmayı kolaylaştırmak. “Türkiye’deki ırkçı, şoven ve faşist
şartlanmaları kırmak, halkların kardeşçe ve eşitçe yaşamalarını, daha
mutlu olmaları yolunda mücadele veren devrimci demokrat kuruluşlar
yelpazesinde yerini almak olarak belirlemiştir.
Bu amaç kapsamı içindeki sözcükler belli bir kültür olarak Kürt
kültürüdür. Maddi dayanışma olarak Kürt gençlerinin aralarındaki
dayanışmayı ırkçı, şoven ve faşist şartlanmışlığı da tarihsel sürecin
Kürtler’e dönük uygulamaları olarak algılayan ve devrimci demokratik yelpazeyi
de ulusal demokratik ve sosyalist muhtevanın esas alınması
olarak yasal çerçeveye sığdırmıştı. Bu Kürt gençlerini örgütlemek ve kadrolaştırmak
ve de daha ileri düzeylerdeki mücadele perspektiflerine örgütlü
geçirmek demektir. Bu yasal amaç uyguna olarak ta şunları yapmaya
başlamıştı: Teorik, ideolojik, kültürel konularda
seminerler ve konferanslar düzenleyerek özellikle ulusların
kendi kaderlerini tayin hakkı prensibine Türkiye açısından yeni boyutlar
kazandırmayı hedef seçmişti. Bu da Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin
tayin etmesi olarak algılanıyordu. Teorik soyutlamanın somuta
indirgenmesi gerekiyordu. “Doğu ve güneydoğu” yasal olarak seçilmiş
aslında Kürdistan’ı ifade ediyordu. Böylece bu bölgedeki olayları ırkçılık,
faşizm, emperyalizm teorik ifadeleri içinde yorumlamak gerekiyordu.
Kürt kültürü ve dili üzerindeki baskıları giderek Kürt halkının
Demokratik taleplerini ve en önemlisi de bağımsız örgütlenmesini, devletin komando aracılığı ile
baskılarını siyasal bir içerikte açıklayarak önemli bir işlev gördü. En azından
her Kürdistan’lının kendi benliğinin farkına varmasını sağladı.
Sessizliği bozmuş önemli bir siyasal kültürel ve teorik bir birikim
sağlamış tarihin karanlığından bazı sayfalar, daha aydınlığa çıkmış ve
tartışma gündemine oturmuştur. Bu olgu ve olayların uluslar arası boyutlara
da vardırılması gerekiyordu. Özetle tarihsel birçok haksızlıklar da
ortaya çıkarılarak somut taleplere dönüştürülmüş, mücadele tarihimiz
bütünleştirilmeye, savunulmaya, geliştirilmeye başlamıştır.
Sonuç olarak Kürdistan’daki Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesinde
yer alan irili ufaklı tümsiyasal yoğunluklara (PKK hariç) DDKO’lar
bir yol haritası olma işlevini yerine getirmiştir desek abartmış olmayız.
B Î R. Hejmar: 5 HAVÎN-PAYÎZ 2006
BERNAMEGEH