1881’de Ergani’de (Diyarbakır) Mülâzim‐ı evvel (üsteğmen) Mehmet Ağa’nın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Şükrü Mehmet, ilk tahsilini, Ergani‐ Maden ve Hozat’ta, orta tahsilini Diyarbakır’da, lise tahsilini ise, İstanbul Çengelköy Askeri Tıbbiyesinde yapmıştır. 1903 yılında yüzbaşı rütbesi ile Askeri Tıbbiye’den mezun olmuştur. Bir sene Gülhane Hastanesi’nde staj gördükten sonra, Edirne Askeri Hastanesi Cildiye Mütehassıslığına tayin edilmiştir. Burada iki yıl çalıştıktan sonra İstanbul Tıbbiye Okulu’ndaki görevine dönmüştür. 1905-1907 yılları arasında Edirne’de doktorluk yapar. 1909 yılında Karantina ocağında görevlendirilen Sekban, 7 Kasım 1910 yılında Yemen’e giderek Hudeyde Hastanesi’nde çalışır. Balkan Savaşı sırasında Selanik’te, Birinci Dünya savaşında İstanbul Hastanesi’nde vatani vazifesini yapmış, gümüş liyakat, beşinci rütbeden Mecidiye harb madalyalarıyla Irak’ta Hilal-i Ahmer madalyası ile taltif edilmiştir.
Şükrü Mehmet Sekban, ilk dermatoloji mecmuası olan “Emraz-ı Cildiye ve Efrenciye Cemiyeti Mecmuası“nı çıkaranlardandır. 1920’de Fransızca – Türkçe yayımlanan dergi, altı nüshadan sonra kesintiye uğramıştır.
Sekban 2 ekim 1908 de faaliyete geçen Kürt Teavün ve Terrakki Cemiyetinin kurucularından biridir. 1909’da bu cemiyet dağıtıldıktan sonra Kürt öğrencilerinin kurduğu Hevi grubunun yanında yer alır. Kürt Hevi Talebe Cemiyeti’nin de en etkin destekleyicilerindendir. Cemiyetin İstanbul Sirkeci’deki binasının bir süre kirasını karşılamıştır.
Mehmet Sükrü Sekban’ın o dönemde dayanışma amacıyla Kürt gazetelerinde ilanları görülmektedir. Kürt doktorlar verdikleri ilan ile yoksul Kürtleri ücretsiz olarak tedavi edeceklerini duyurmuşlardır. Örnegin Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti Gazetesinin 2. sayısında yayınlanan şu ilan bu dayanışmayı göstermektedir. İlanda; “Derneğimizin hukuk danışmanı Haydarizade Davut Efendi, Kürt halkının mahkemelerdeki meşru davalarını ücretsiz olarak takip etmektedir. Kürt kardeşlerimizin meşru hakları ile ilgili davaları olduğunda, Davut Efendi’nin Sirkeci’de Musul Hanı’ndaki 25 ve 26 numaralı yazıhanesine müracatlarını salık veririz.” denilmektedir.
Birinci dünya savaşında Osmanlının yenilmesiyle birlikte kürtler için bir devlet kurma arayışına giren Sekban Kürt Teşkilat-ı Içtimaiyye isimli seküler bir parti kurar. 17 Aralık 1918’de, Başkanlığını Seyid Abdulkadir’in yaptığı Kürdistan Teali Cemiyeti’nin bir üyeside odur. Kürdistan Teali Cemiyeti’nden kopan bir grupla birlikte Kürd Teşkilât-ı İçtimaiye’ nin kurucuları arasında yer alır. Dr. Sekban ayrıca Rojî Kurd mecmuasının çalışmalarında yer alır.
1923′te Lozan Antlaşması imzalanınca Jön Türklerin baskısından dolayı Bağdat’a geçmiştir. Kürtlerin haklarını korumak ve bir kürt devletinin kurulması için bir çok kişiyle irtibata geçer.
Dr. Şükrü Mehmet, Beyrut’ta bulunduğu süre içerisinde 14 Eylül ve 18 Aralık 1923 tarihlerinde yazdığı ve Kahire’de yayımladığı iki mektubunda, Kürtlere muhtariyet verilmesini ve Kürtçenin resmi dil olmasını savunmuştur.
1927 yılında Xoybun örgütüne katılmıştır. Suriye’de sürgünde yaşayan Kürt aydınları Suriye’ye geçerek Hoybun Cemiyeti’nin kurulması yönünde çalışmalar yürüterek 5 Ekim 1927 tarihinde (Dersimi, 1997: 249) Kürt Milli Genel Kurultayı adıyla 45 gün süren bir kongre düzenlediler. Kongreye; Kürdistan Teâli Cemiyeti, Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürt Millet Fırkası ve Kürt Ulusal Birliği adlarındaki dört örgütün siyasi temsilcileri katılmıştır. Lübnan’ın Bihamedun şehrinde yapılan toplantıya Dr. Mehmet Şükrü Sekban başkanlık etmiş ve toplantı sonrasında Hoybun Cemiyeti’nin kurulması kararı alınmıştır. Cemiyet yöneticileri hızla Suriye’de ve ulaşabildikleri diğer alanlarda faaliyetlerini yürütmüş ve örgüt merkezini Suriye’nin başkenti Şam’a nakletmiştir (Zaza, 2000: 29). Buna göre; Suriye Kürtlerini Hüsnü, Irak Kürtlerini Şerif Paşa ve diğer Kürtleri de Dr. Mehmet Şükrü temsil etmek üzere Paris’e gönderilmişlerdir. Ermeni Heyetinde ise Ropen Papazyan ve Boğas Nubar Paşa vardır.
Hoybun Örgütü, yayın çalışmalarını başta belirlediği programa uygun olarak çeşitli ülkelerde yürütmüş ve çıkardığı değişik broşür, dergi ve kitapları Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Arapça olarak yayımlamıştır. Yayın etkinlikleri büyük ölçüde Mısır’dan yürütülmüştür (Alakom, 1998: 60). Bunun yanı sıra Beyrut, Halep, Paris, Detroit, Indiana ve Philadelphia gibi merkezlerde de yayınlar çıkarmıştır (Kurubaş 1997: 177, Aytepe, 1998b: 53) Özellikle Dr. Mehmet Şükrü’nün ve Bedirhanların bu yayınların pek çoğunun altında adları bulunmaktadır.
Bu dönemde Hoybun Komitesi’nin Bağdat şubesi başkanlığını da yapan Dr. Şükrü Mehmet, Cemiyet‐i Akvama gönderdiği mektubunda Kürtlerin haklarından ısrarla söz etmiş ve bunun sonucunda Kürt hakları adı altında bir Kürt meselesinin olduğunu, dünya kamuoyunu ikna ederek uluslararası alanda tartışılmaya başlanmasını sağlamıştır.
Sekban Türkiye’nin Naifa Vekili ve Diyarbakır milletvekili Feyzi Pirinççioğlu’yu fikirlerinden dolayı eleştirmiştir. 1932 Ağrı direnişini desteklemiştir. Dr. Şükrü Sekban, 1939 yılında İstanbul Cağaloğlu’nda, 1940 ile 1960 seneleri arasında Beyoğlu’nda özel klinik açmıştır. 1946′da Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin kurucu üyelerinden olmuştur.
Dr. Sekban Hakkındaki en büyük tartışma, hiç kuşkusuz 1933 yılında Paris’te Fransızca olarak basılan “La Question Kurde” (Kürt Meselesi) isimli kitabı üzerinden yürütülüyor. Kitapçık 1933 yılında kaleme alınmış ve Fransızca
olarak Paris’te yayınlanmıştır. Kitabın üzerinde Fransızca okunuşuyla “Dr. Chukru Mehmed Sekban ismi okunur. Kitapçığın Fransızca adı La Question Kurde: Des problèmes des minorités şeklindedir.
Dr. Şükrü Mehmet’in de 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması gereği yapılacak genel affın dışında tutulan ve 150’likler olarak bilinen listede olmaması nedeniyle genel aftan faydalanmak ister. Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü olan 1938 yılında, genel af tekrar gündeme gelir. Bu önceleri 150’likler olarak bilinenlerin affı ile sınırlı iken, daha sonra kapsamı genişletilmiştir. Bu af kanunundan faydalanarak 1939 yılında Bağdat’tan, Türkiye’ye dönen Dr. Mehmet Şükrü Sekban, 1960’da ölünceye kadar devlet tarafından gözetim altında tutulmuştur. 1960 yılında Istanbulda vefat etmiştir.
Sekban, bu kitabında Kürtler’in aslında Türk olduğunu söyler. Kitabın, zamanın hükûmeti tarafından ve hatta günümüzde bile propaganda aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Ancak Sekban, yıllar sonra Musa Anter’e anlattığına göre böyle bir şeyi tasavvur dahi etmemiştir. Kendi deyimiyle “sahte ve uyduruk” olan kitabını yazmasının nedeni şudur: “1925’te Kürdistan sahipsiz kalmış, her türlü zulüm ve soykırıma tabi tutuluyordu. Ne Avrupa’dan ne de İslam aleminden en ufak himaye ve protesto gelmiyordu. Tüm inisiyatif Ankara’nın faşist hükümetine kalmıştı. Biz de dışarıdan bir şey yapamıyorduk. Aslına bakarsanız Türklerin isyan bildiği hareketler Atatürk’le yapılan antlaşmaların yerine getirilmemesine bir reaksiyondu. Çünkü Kürtler, gaddar İttihat Terakki Partisi ve padişahlardan, Cumhuriyet kurulduğunda çok insani davranışlar bekliyordu. Fakat baktılar ki Cumhuriyet idaresi Kürtlere daha ağır baskılar getirdi. İşte ben Nuri Sait Paşa’yı İstanbul’dan tanıdığım için kendisinin Kral I. Faysal döneminde Irak’ta kurduğu hükümette sağlık bakanı oldum. Herhalde üzüntüden olacak ki, verem başlangıcı bir zafiyet geldi. Almanya’ya tedaviye gittim. Alman gazeteleri her gün Türkiye’deki vahşi olayları yazıyorlardı. Bu üzüntüler içinde şöyle düşündüm: Ankara’nın cahil ricali bütün dünya Türk diyor, bari bende ‘Kürtler Türk’tür’ diyeyim de belki Kürtlerin üzerindeki bu zulümler hafifler. İşte bu sahte ve uyduruk kitabımı bu fikirle hastanede bana gelen kâğıt peçeteler üzerine yazdım. Hastaneden çıktıktan sonra Paris Sorbon Üniversitesi’nin matbaasında da bastırdım. Ama arkadaşlarım çok üzüldüler. Dönüşte Şam’da Celadet Bedirhan’la birlikte yemek yiyorduk. Bize tanımadığım bir Arap yemeği geldi. Celadet Bey’e ‘Bu nedir’ diye sordum. Dedi ki “Doktor, patlıcandır ama sen kabak diyebilirsin!…” Anladık ki Celadet Bey benim kitabımı kastediyor. Sonra daha basit tenkitler de ileri sürüldü. Güya ben İstanbullu Çerkez karımın etkisinde kalmışım. Karımın İstanbul hasreti yüzünden kitabı yazmışım ve gayem Atatürk’ün affına uğramakmış… Halbuki yemin ediyorum böyle bir şey yoktu.” (Musa Anter / Hatıralar 1. cilt)
Sekban çok tartışmalar yapan kitabının giriş bölümünde şöyle yazar:
“…tamamen ilmî olan bu olayların ışığı altında, Kürtler asla arî değildir; sâmî de değildirler. Bazı, , Alman bilginlerinin iddialarına göre Kürtler turanidir. Hakikaten, Kürtlerin Asya içinde dağılışlarını kolaylıkla takib edebildiğimiz bugünkü coğrafî haritayı göz önüne getirirsek. Alman yazarlarının noktai nazarlarının doğru ve sahih olduğunu rahatça anlarız. Bu hususta en yeni ve en mevsuk harita (harita kitap kapağındadır), 1931 yılında birinci cildi intişar eden Kısaca Kürt ve Kürdistan Tarihi adili eserin kıymetli yazarına aittir. Bu haritadan Kürtlerin dağılışı takib edilirse, onların Orta-Asya’dan, Karakurum ovaları civarından iki istikamette hareket ettiklerini müşahede ederiz.”
‘Kürtler Türklerden ne istiyorlar?’ – Ankara’nın yanıtsız bıraktığı mektup
Dr. Şükrü Mehmet, Andrew Ryan’a göndermiş olduğu ikinci mektubun ekindeki broşür, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bayındırlık Bakanı ve Diyarbakır Milletvekili Feyzi (Pirinççioğlu) Bey’e 14 Eylül 1923 tarihinde Beyrutʹtan gönderilmiştir. Başlığı, “Kürtler Türklerden Ne İstiyorlar?” olan mektup/kitapçık, otuz bir sayfadan oluşmaktadır. Bu mektup, bir mektuptan kitapçık şeklinde Osmanlı Türkçesiyle olarak kaleme alınmıştır. Dr. Şükrü Mehmet’in yazmış olduğu otuz bir sayfalık mektubun on üç, on dört sayfası Feyzi Bey, Milli Mücadele ve Mustafa Kemal’e övgü dolu
ifadelerden oluşmaktadır. Diğer kalan kısmı ise, Türkiye’nin 1923 yılı sonrasında Kürtler hakkında uygulanabilecek muhtemel politikalar üzerinde durulmaktadır.
Mektupta şu öneriler bulunur.
Kürtlerin kendi coğrafyalarında Osmanlı dönemindeki gibi dokunulmadan bırakılması ve herhangi bir iç göçe tabi tutulmaması, Türkleştirme siyaseti güdülerek Kürtlerin asimile edilmemesi gerektiği, “Pantürkizm” amacıyla imha ve tehcir politikalarının terkedilmesi, Ankara’nın Kürt kardeşlerini bağrına basması ve Kürt kimliğini inkar etmemesi temennisi.
Kürt bölgesine göçmen yerleştirilmesinin de yanlış olacağını belirterek, Dr. Şükrü Mehmet Sekban dağlık bölgede kimsenin yaşamayacağını ifade etmektedir. Bu yola başvurulmaması konusunda Mustafa Kemal hakkında şöyle demektedir:
“ … Mustafa Kemal Paşa gibi cidden insaf sahibi ve mert kararlı bir yol göstericiye sahip olan Türkler, kendileri için canlarını vermeye her zaman amade Kürt kardeşlerine bu reva olmayan muameleyi, hiç olmazsa milliyetçiliklerine duydukları saygı gereğince reva görmeyeceklerdir.”
ESERLERİ:
-Musavver Emraz-ı Zühreviye (Resimli Zührevî Hastalıklar)
-Musavver Emraz-ı Cildiye (Resimli Cilt Hastalıkları)
KAYNAKLAR:
ALAKOM, Rohat, “Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar”, Toplumsal Tarih Dergisi,
Sayı 59, Kasım 1998.
‐AYTEPE, Oğuz, “Yeni Belgeler Işığında Kürdistan Teali Cemiyeti”, Tarih ve
Toplum Dergisi, S. 174, Haziran, 1998.
‐GÖLDAŞ, İsmail, Kürdistan Teali Cemiyeti, Doz Yayınları, İstanbul, 1991.
-ŞİMŞİR, Bilal N,, Kürtçülük, c. II, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.
‐TUNAYA, Tank Zafer, Türkiye’de Siyasal Partiler, c. I, Hürriyet Vakfı Yayınlan,
İstanbul, 1984,
– ÇANLI, Mehmet ‐ Cüneyt, Abdullah KÜSMEZ, II. Meşrutiyetten Cumhuriyete Kürt Kökenli Dr. Şükrü Sekban’ın İngilizlerle Olan İlişkileri.
-Rohat Alakom, Eski stanbul Kürtleri, (1453-1925) Avesta Yay. istanbul, 1998.
-Selahaddin Uğur Işık, Kadri Cemilpaşa’nın Kürt İsyanlarındaki Rolü.
-Selin M. Bölme, Hoybun Örgütü: Kürt Milliyetçiliğinde Yeni Bir Evre.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!