Kamuran Ali Bedirhan,21 Ağustos 1895 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Cizîra Botan’ın miri olan Bedirhan Paşa’nın torunu, Mir Emin Alî’nin de oğlu, Celadet Alî Bedirhan’ın ise kardeşidir. Kamuran, İstanbul’daki Fransız Galatasaray Lisesi’ne gitti. 1905-1908 yılları arasında ailesi İstanbul’da yaşanan bir cinayet nedeniyle suçlandı ve şehri terk etmek zorunda kaldı, bir süre Isparta ve Beyrut’ta yaşadı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okudu ve avukat olarak çalıştı. Almanya’da hukuk alanında doktorasını tamamladı. Siyasal çalışmalarının yanında dil, kültür ve eğitim faaliyetlerinin önemini kavrayarak bu alanda çalışmalar yaptı. Celadet Alî’nin sahipliğinde yayın hayatına başlayan Hawar ve Ronahi dergilerinde yazdı. 1960’tan itibaren Mustafa Barzani liderliğindeki Irak Kürtlerinin Avrupa sözcüsü oldu. Kamuran 1978’de yılında yaşamını yitirdi.
Nâzım Hikmet, Mehmed Nâzım adıyla 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te doğdu. Babası, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmış olan Hikmet Nâzım Bey’dir. Annesi Ayşe Celile Hanım (d.1880), dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa ile Leyla Hanım’ın kızıdır; piyano çalan, resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır.
Nazım Hikmet’in hayatı siyasal görüşlerinden dolayı hapishaneler, zor ve baskı üçgeni içinde geçti. Kürtlere olan uzak duruşu çoğu zaman eleştirildi ve Kemalizmden düşünsel olarak kopamama olarak değerlendirildi. Ömrü sosyalizme inanç ve mücadeleyle geçen şair 3 Haziran 1963 yılında vefat eder.
Nâzım, yıllar sonra Kamuran Bedirhan’a bir mektup yollar. Mektup, muhtemelen 1961 ya da 1962’yıllarında yazılmıştır. Yıllar sonra Kamuran Bedirhan’ın kişisel arşivinden çıkan mektubun orjinali bugün Paris Kürt Enstitüsünde mevcuttur.
Nâzım Hikmet’in Kamuran Bedirhan’a Yazdığı Mektup
“Kökleri yüzyılların derinliklerine dalan, tarihiyle, kültürüyle, Kürt milletinin önemli bir çoğunluğu Anadolu’nun bir parçasında yaşar. Anadolu’nun öbür parçalarında yaşayan Türk milletini Kürt milleti kardeşi sayar. Her iki millet, bütün imparatorluklar gibi, halkların zindanı olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, Türk ve Kürt derebeylerinin, Osmanlı İmparatorluk idaresinin ağır zincirlerine vurulmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra ise her iki millet emperyalizme karşı tek bir cephe kurup çarpışmışlardır. Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerinin en şerefli sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının sonradan Türk idarecilerince yasak edilen en unutulmaz türkülerinden biri, ‘Vurun Kürt uşağı namus günüdür’ diye başlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tamamıyla vaat ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı. Hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile inkâra kadar götürdü.
Bu dönem, Türk idarecilerinin ve egemen sınıflarının emperyalizmle uzlaşmaya başlaması dönemidir. Bu inkârla, bu uzlaşmamanın aynı dönemde baş göstermesi sadece bir rastlaşma değildir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni Orta ve Yakın Doğu’da emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları Kürt milletinin milli varlığını inkârda ısrar ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde öteki azınlıklarına tanıdığı hakları bile Kürt milletine tanımıyor.
Türk ve Kürt halklarının Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki millet kardeş milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. Türk ve Kürt halkları Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafsız bir politika gütmesini, emperyalizmin üssü olmaktan kurtulmasını özlüyor.
Gerçek Türk yurtseverleri Kürt kardeşlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor.
Anadolu’da yaşayan Türklerle Kürtlerin arasına nifak sokmak isteyen gerici, sömürücü, karanlık kuvvetler, emperyalizmle el ele vererek halklarımızı daha kolay ezmek istiyorlar. Kürt ve Türk halklarının bahtiyarlığa, insanca yaşamaya varmak için derebeylerine, kara kuvvetlere, şehir ve köy ağalarına, gericilere, ırkçılara, milletlerin varlıklarını ve haklarını inkâr edenlere, halkları birbirine düşürüp sırtlarından rahatça geçinenlere emperyalistlerin uşaklarına karşı yürüttükleri yeni milli kurtuluş savaşının zaferi Kürt ve Türk halklarının elbirliğiyle kazanılır. Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insani haklarına kavuşabilir.
Nâzım Hikmet
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!