OSMANLI KAYNAKLARINA GÖRE KÜRTLER

Hicri 699 ( Miladi 1300) senesinde Tatar Hanı “Mahmud Kazan” Selçuklu Devleti’ni perişan ederek yıktı .
Bu yıkılış üzerine doğuda Kızılırmak’a kadar uzanan Selçuklu Devleti toprakları üzerinde onüç beylik ortaya çıktı.

1 – Çanakkale Boğazında Karesi Beyliği idi ki, doğuda Osmanl ı topraklarına, kuzeyde Marmara sahili (Biga Tekfurluğu), batıda Akdeniz, güneyde Saruhan emirliği ile sınır olup; merkezi Bal ı kesir idi. Bu esnada emiri (Aclan
Bey) ad ında bir zat idi.
2 – Aydın’ın kuzey tarafında eski Sart kasabası mevkii ile beraber “Saruhan” emirliği idi ki, Manisa idare merkezi
olup (Karesi), (Hüdavendigar), (Germiyan) ve (Aydın) emirl ikleri arasında idi.
3 – “Ayasuluğ” dahil olmak üzere Aydın ili ki, Saruhan’ın batı tarafında idi. Merkezi Aydın şehri olup, İzmir dahi ticari bakımdan Cenevizlilerin; idari ve askeri yönünden bu emirliğin nüfuzu altında bulunuyordu.
4 – Menteşe beyliği ki, Aydın’ın güneyindedir.
5 – Teke: Kuzeyde Menteşe ve Hamid doğuda Karaman, güneyde Akdeniz i le sınır olup, merkezi Antalya şehri idi.
6 – Hamideli: Germiyan Emirliğinin gü neyinde olup, kuzey-batı tarafında Aydın; güney-batı tarafında Menteşe;
güney-doğu tarafında Karaman ile sınır di. Merkezi Yenişehir’dir.
7 – Merkezi Konya’da olan Karamanoğulları.
8 – Merkezi Kütahya olmak üzere Karaman Beyliğii le Osmanlı Beyliği arasında Germiyanoğulları. Germiyanoğulları nın beyi (Ali Şir Bey) idi.
9 – Amasra, Sinop dahil olarak Kastamonu Beyliği ki, Karadeniz sahilinde idi. Bu beylik bir müddet (Emir Pervane)ler diye meşhur olan sülalenin idaresi altında bulunmuştur. Güneyde Sivas Beyliği , batısında Ankara Cumhuriyeti,
Kuzey-batısında da Osmanlı Beyliği vardı. Bunların İsfendiyar oğulları ve Kızıl Ahmedli namlarında beylikler vardı. Emiri (Ali Umur Bey) idi.
1O – Söğüt, Eskişehir, Karahisar, Harmancık, Bilecik, Yarhisar taraflarında Osmanlılar.
Bunlardan başka:
11 – Sivas Beyliği.
12 – Canik Beyliği
13 – Ankara Cumhuriyeti (Ahiler) Bunların dışında Adana taraflarında Ramazanoğulları ve Maraş tarafları nda da Dülkadiroğulları hükümran olmuştur.
Selçuklu Devletinin enkazı üzerinde vücut bulan bu devletlerden daha sonra hiçbiri yaşayamadı. ( Ahmet Rasim)

Osmanlılar Beyliğinden bir İmparatorluğa dönüşen 600 yıldan fazla her türlü yol ve yöntemi kullanarak ayakta kalan  Osmanlılarda Kürtlerin yeri neydi?

OSMANLI KAYNAKLARINA GÖRE KÜRTLER

Osmanlı Devleti’nde Osmanlıca,  Arapça ve Farsça birçok Osmanlı tarihi kaleme alınmıştır. Aşıkpaşazâde’nin (1393-1481) “Tevarih-i Al-i Osman/Aşıkpaşazade Tarihi”; Mehmet Neşri’nin (ö.1520) “Cihan-nüma/Neşri Tarihi”; Kınalızade Ali Efendi’nin (1510-1572) “Devlet ve Aile Ahlakı”; Hoca Sadeddin Efenid’nin (1536-1599) “Tacü’t-Tevarih”; Peçevi İbrahim Efendi’nin (1574-1650) “Tarih-i Peçevi”; Kâtip Çelebi’nin (1609-1657) “Mizanü’l-Hak fi Ihtiyar’il-Ehakk (y.1656)”, “Fezleke-i Tarih-i Osman”, “Cihanüma (y.1648)”; Solakzade Mehmet Çelebi’nin (1590-1658) “Solakzade Tarihi”; Evliya Çelebi’nin (1611-1682) “Seyahatname”; Karaçelebi-zâde Abdülaziz’in “Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar”; Müneccim Ahmed Dede’nin (1631-1702) “Müneccimbaşı Tarihi”; Naima Mustafa Efendi’nin (1655-1716) “Tarih-i Naima”; Câbi Ömer Efendi’nin (ö.1814) “Câbi Tarihi”; Mehemt Hurşid Paşa’nın (ö.1878) “Seyahatnâme-i Hudud”; Karçıncızâde Süleyman Şükrü’nün (1865-1907) “Seyahat’ül-Kübra”; Ahmet Rifat’ın (ö.1895) “Lugât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye”; Şemseddin Sami’nin (1850-1904) “Kamus el-Âlâm”; Ali Saib’in “Coğrafyayı Mufassal”; Ahmed Cemal’in “Coğrafya-yı Osmânî; Mehmet Arif Bey’in (1883-1926) “Başımıza Gelenler”; Ali Bey’in (1844-1899) “Lehçetü’l-Hakâyık” gibi eserlerde Kürd ve Kürdistan’a yer verildiği bilinmektedir.

 

Osmanlı’nın 1288-1514 yılları arasındaki tarihinin konu edinildiği ve 950/1514 yılında yazımının tamamlandığı düşünülen anonim “Tevârih-i Âl-i Osman” kitabında Yıldırım Han’ın “Düvreg’i Kürdlerden aldı”ğı kaydı bulunmaktadır.

‘Diyar-ı Kürdistan’

17. yüzyıl gezginlerinden Evliya Çelebi (1611-1684?), 11 yıl boyunca Kürdistan coğrafyasında gezme imkanı bulmuş ve 1640-1675 yılları arasında yapmış olduğu gezilerinin sonucunda, 10. ciltlik eserinin özellikle 4. cildi olmak üzere, ilk beş cildinde Kürtlerden ve Kürdistan’dan geniş bir şekilde söz etmiştir. Kürtlerin yaşadığı yerler için, ‘Kürtler’in Ülkesi’ veya ‘Kürtlerin yaşadığı yer’ anlamında ‘Kürdistan’, ‘Diyar-ı Kürdistan’ ve ‘Kürdistan u Sengistan (Kürtler ve taşlarla dolu bir ülke)’ tabirlerini kullanmıştır.

“Büyük memlekettir, bir ucu Erzurum diyarından Van diyarına, Hakkari diyarı, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrezûl, Harir, Ardalân, Bağdad, Derne, Derteng ve ta Basra’ya varıncaya kadar 70 konak yerde bu dili konuşan insanlar bulunur. … Ancak bu Kürtlerin yayıldığı bölgenin derinliği uzunluğu kadar geniş değildir. Doğu tarafında Acem sınırında Harir ve Ardalân’dan Şam toprağına ve Irak-ı Arab toprağı ki Haleb toprağıdır, o iki temiz toprağa kadar genişliği 20–25 konak ve daha azı 15 konak yerlerdir.” diyen müellifin tarifine göre derinliği doğuda Harir’den batıda Haleb şehrine kadar uzanan bu üçgen şeklindeki yapının genişliği üstte 750 km ile başlayıp güneye doğru 2000 km kadar uzanmakta ve Basra’ya doğru 300 km’ye kadar daralmaktadır. Evliya Çelebi’nin tarifine göre, Kürtlerin 1.000.000 km²’lik bir alanda yaşadıkları anlaşılmaktadır.

Karaçelebi-zâde Abdülaziz’in 1059/1649 bitirip IV. Mehmed’e sunduğu ve Hz. Adem’den Osmanlı padişahı IV. Mehmed’in tahta çıkışına  1646 (H. 1056) kadar olan olayları içine alan “Tarih-i Ravzatü’l-Ebrar” isimli eserinde ise  ‘Kürdistan’, ‘Ekrad’ ibarelerine çokça yer verilmiştir.

Takvim-i Vekayi’nin 1249/1833 tarihli 63 sayısındaki “İstidad (Farisi Lisanının Yedi Nevi Olduğu” başlıklı yazıda “…Irak-ı Arabta olan Bağdat ahalisinin havas ve etrafında kain Kürdistan kavmi Arabi ve Kurdî ve Türkî lisanı ile tekellümden başka lisan-ı Farisi ile dahi tekellüm ederler.” notu bulunmaktadır.

Takvîm-i Vekayi’nin 1251/1836 tarihli 123. sayısında, Sivas Vâlisi Reşid Mehmed Paşa’nın “Kürdistan Eyaketi”ndeki göçebe Kürt aşiretlerini iskân etmeye çalıştığı sırada Kürd aşiretlerinin isyanıyla karşılaştığı ve bunların ‘tedip edilerek Balkalar’da iskânı için gönderildiğine dair (s:1)’ haber yer almıştır.

Kürdistan Eyaleti

5 Muharrem 1264/14 Aralık 1847 tarihli ‘Takvîm-i Vekâyi Gazetesi’nde yayınlanan yazıya göre Osmanlı Devleti, Kürdistan Eyaleti’ni ilan edilmiştir. 1868 yılında kaldırılan eyaletin hem sınırları hem de merkezi zamanla değiştirilmiştir.

1847 tarihli Takvîm-i Vekâyi’ye göre Kürdistan Eyaleti, Diyarbakır eyaleti, Van, Muş, Hakkari sancakları, ayrıca Cizre, Botan ve Mardin kazalarından müteşekkildir. Salnamelere göre eyaletin merkezi önce Ahlat düşünülmüş, ancak Van, Muş ve uzun bir süre Diyarbekir (Amid) merkez yapılmıştır.

Rusların Ermeniler aracılığıyla Doğu Anadolu’dan sıcak denizlere inme çabasını engellemek isteyen İngiltere, dönemin başbakanı Gladstone’nin emriyle Ermenilerin bulunduğu bölgeye 1880’lerde bir heyet göndermiştir. Heyet, Kürt-Ermeni ilişkilerine dair hazırladığı raporda, yapmış oldukları nüfus sayımına da yer vermiştir.

Kürdlere dair açıklamalarda Kürdlerin bir edebiyata bile sahip olmadıkları iddiasına gündeme gelmiş, buna karşı olarak Keyfî (nr:969, ss:2, ‘Tercüme-i Cevapname’, nr:974, 1881, ss:3) ve Abdurrahman Nacim (‘Fünun-Kürd’, nr:982, 1881, ss:2-3) Tercüman-ı Hakikat gazetesinde iddialara karşı birkaç makale yayınlamışlardır.

Gazetenin daha önceki sayılarında AT’ imzasıyla çıkan ‘Kürdistan (nr:594, ss:2-3)’, ‘Kürdistan (nr:596, ss:2-3)’ yazılarında da Kürtlerin cahil ya da vahşi olmadığı, bilim, fen ve edebiyat alanında başarılı şahsiyetlere sahip oldukları söylenmiştir.

Ahmet Rifat’ın ilk iki cildini 1881’de, son beş cildini 1882  yayınladığı yedi ciltlik ‘Lugât-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye’sinde ‘Kürdistan-ı Osmanî: Ermenistan, El-Cezire, Irak-ı Arab ve Acemistan arasındadır. Şehrizor ve Musul vilayetleriyle, Bağdat vilayetinin bir kısmını teşkil eder Dört yüz kilometre genişliğinde olup… (C:6, ss:77)’ ve ‘Kürdistan-ı Acemî (İran Kürdistanı): Acemistan’da Azerbaycan, Irak-ı Acem, Huzistan ve Kürdista-ı Osmanî ile sınır bir eyalettir. Başkenti Kirmanşah’tır (C:6, ss:78)’ı şekliyle  yer altmıştır.

Kürt Vilayetleri

Ahmed Cemal’in 1311/1895’de idadi okullarının birinci sınıfında okutulmak üzere hazırlamış olduğu  “Coğrafya-yı Osmânî”sinde ‘Kürdistan Kıtasında Bulunan Vilayetler (ss:181-193)’ içerisinde ‘Erzurum Vilayeti (Erzurum, Erzincan Sancakları)’, ‘Mamuretülaziz Vilayeti (Malatya, Dersim, Mamuretü’l-aziz Merkez Sancakları)’, ‘Diyarbekir Vilayeti (Diyarbekir, Mardin, Ergani Sancakları)’, ‘Bitlis Vilayeti (Bitlis, Muş, Siird, Genç Sancakları)’, ‘Van Vilayeti (Van, Hakkari Sancakları)’, ‘Musul Vilayeti (Musul, Şehrizor, Süleymaniye Sancakları)’, ‘Müstakil Zor Sancağı (Halep Civarı)’ sayılmıştır.

Şemseddin Sami, 1896’da yazmış olduğu ‘Kamusü’l-Alam’da’ ‘Kürdistan’ı şu şekilde tarif etmiştir:  “Kürdistan Asya-i garrbî’de kısm-ı azâm-ı Memalik-i Osmanîye’de ve bir kısmı İran’a tâbi büyük bir memleket olup, ekseriyet üzere ahâlisi bulunan Kürt kavminin ismi ile isimlenmişdir.

Bu taksimat-ı mülkiye ve siyasiyeye dâhil olmayıp, vaktiyle bizde ‘Kürdistan Valiliği’ ve şimdi İran’da ‘Kürdistan Eyaleti’ bu isimle isimlenen memleketin bütününü ihata etmediği gibi, Kürtler dahi dağınık ve sair akvamla karışık bulunduklarından, Kürdistan’ın hududunu tamamıyla tayin etmek müşküldür.”

Diyarbekirli Kürd Said Paşa’nın 1304-1306 yılları arasında 9 cildini yayınladığı 10 ciltlik (10. Cilt yazma halindedir) “Mir’atü’l-İber (I-IX, İstanbul)” isimli genel tarih kitabında Kürtlerin İran nesline mensup Kürt’ün evladından geldiği ve Kafkas/Beyaz ırk içerisinde yer aldığı söylenmiştir.

Said Paşa, eserinin birinci cildinde, Mezopotamya Coğrafyası’na, 8. cildinde ise, ‘Kurûn-ı vustâ’da Diyarbakır (Merwani ve Eyyubi Kürt Devletleri), Musul (Hemdani Kürd Devleti), Horasan ve Luristan’da kurulan devletlere yer vermiştir.

Osmanlı Devleti 1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası gerilemeye başlamış ve 1922 yılında saltanatın kaldırılması ile birlikte yıkılmıştır. Osmanlının küllerinden Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Osmanlıda pek içaçıcı olmayan Osmanlı Kürt ilişkileri, yeni Cumhuriyette’de Kürtler açısından pek içacıcı olmamıştır. Baskı, inkar, asimiliyasyon ve yok sayılma ile günümüze kadar inişli çıkışlı politik bir güzergah seyretmiştir.

BERNAMEGEH

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Jülide Gülizar Kimdir Hayatı

Sunucu, yazar ve eğitmen Jülide Gülizar, 1929 senesinde Adana’da dünyaya geldi. Gülizar; ilk ve ortaokulu …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!