”Hasenanlı Halit’in Varto köylerinden geçeceğini haber aldım. Ankara’dan Cumhurbaşkanı’na Başbakan, İçişleri Bakanı’na ve Meclis Başkanına ve Muş Valisi aracılığı ile de Kazım Paşa’ya telgraflar çektim.”
FEVZİ BİLGİN (ABDURRAHİMOĞLU) / YAKILAN ŞEYH
Uğur Mumcu 13 Ocak 1945 tarihinde Söke Kaymakamı Kazım Atakul’unu bularak, onunla konuşur. Atakul’u ile Binbaşı Kasım Ataç kafa kafaya verip, tadını çıkara çıkara, 15 Nisan 1925 tarihinde Abdurrahman Köprüsü’nde Şêx Saîd’i yakalatmasını ve tarihi ihanetini anlatır. Adı geçen kitaptan bazı bölümleri buraya da alıyorum.
Aradan seneler geçmişti Söke kaymakamı Kazım Atakul’a Şêx Said hareketini bütün yönleri ile anlatıyor.
Şêx Said’in bacanağı ve Cibran’lı Miralay(Albay) Halid beyin kayınbiraderi olan Binbaşı Kasım (Ataç) 13 Ocak 1945’te Söke Kaymakamına Şêx Said ‘i 15 Nisan 1925’te nasıl yakaladığını Cibran’lı Halid Beyi ve ‘Kürd İstiklal Cemiyeti’ni nasıl ele verdiğini anlatıyor.
Binbaşı Kasım’ın Söke Kaymakamına Şêx Said’i 15 Nisan 1925 günü Abdurrahman Paşa köprüsünde kurulan tuzak neticesinde nasıl ele geçirildiğini şöyle anlatıyordu.
‘Bingöl’ün Solhan’a başlı Buğlan ve İşlik köyündeyiz. Şêx Said bir mektup gönderiyor
– Türk Askerlerinin geldiğini ve kuvvetin fazla olduğunu ve kendi güçlerinin dağlara çekilme zorunda kaldığını bir kısmının da evlerine dağıldıklarını işlerin kötüye gittiğini yazıyordu. İki gün sonra da kendisini ansızın İşik ( ) köyüne geldi. Şêx Said ‘in esasen bana hiç güveni yoktu fakat Şêx Abdullah ona güven vermişti. İkisi yanıma geldiler.
Şêx Said ;
– Bu işe başladığımdan beri ümitli idi fakat vahim bir netice ile karşılaştım. Anca umutsuzluk caiz değildir, dedi.
Bu konudaki görüşümü sordu. Bende günün birinde duruma hakim olacağımı ve bu işi yaratan Şêx Said’i elden kaçırmamak gerektiğini düşünerek kendisine kuşkuya düşürmemek için yapay bir ciddiyetle şu yanıtı verdim.
Bu işin önemi biliniyor böyle bir dar günde düşünceleri keskinleştirmek sorulara ve yorumlara yer yoktur. Bugün vereceğimiz emirleri hepimiz ve herkes kayıtsız-koşulsuz kabul etmelidir. Bu sözümden memnun göründü ve şu halde buradaki 400 kişilik kuvvetlerimizle Muş ovasına inelim. Murat Nehrini köprüden geçip Havit Reisi Nuh ve Hesenanlı Halit’le birleşelim oradan İran’a geçelim dedim. Hemen hazırlık yapılmasını emretti. Bir saat sonra hareket edildi Girvas Köyünde akşam namazı kılındı. Şu öneride bulundum.
Akşam karanlığında Buşlan gedişinden kuvvetimizin bir pusuya düşmemesi için ileriye bir silahlı birlik gönderilmesi uygundur. Şêxler bu önerimi uygun buldular. Şêx Said Oşnut Beylerine ‘Biriniz beş-on atlı ile ilerde yürüyünüz’ dedi birkaç kez yineledi yanıt veren olmadı benimde isteğim buydu ve hemen ‘Bu akşam nöbeti ben alayım başka zaman diğerleri alırlar’ dedim ve ilerledim. Arkamdan kardeşimle beş-on atlı geliyordu Buşlan gedişi denilen boğazı geçtik, Muş ovasına indik atlıyı durdurdum. Biraz sonra Şêxler geldiler. Şêx Said ‘Haydi yürüyelim’ dedi Ben:
Şu memlekette Nisan ayı taşkınında gece yarısı Murad’ı geçmek mucize sahibi olmak demektir, Gündüzün sular azalıyor Geceleyin son derece kabarıyor. Bunu herkes bilir dedim.
Şêx Abdullah :
Hepiniz geçseniz de ben suya vurmam, ölümüme ben kendim sebep olacağıma başkası beni öldürsün dedi.
Şêx Said ‘Şu halde ne yapalım?’ diye sordu.
Ben Girvas Köyüne dönelim orada sabahlayalım yarın görüşürüz, dedim. Geriye dönüldü Girvas’a geldik sabah şeyhlerle görüştük. Şêxlere ‘Şerafettin dağından aşıp Varto’ya inmemizin vaziyeti biraz daha kolaylaştıracağını ‘ söyledim, Tartışmalardan sonra Şêx Abdullah’ında etkisiyle bu önerimiz benimsendi. Öğleyin Şerafettin dağına tırmandık. Birkaç yüz metre yükseklere çıkınca karların üzerinde yürüyoruz. Bata çıka dağın üstüne çıktık. Şerafettin’in 2500 rakımındayız. Hafif bir tipi ile karışık yön vererek öncüleri tembih ettim. ve bunları izledik, iki saat sonra Varto yüzünü aştık ve dağda bulunan Habiban köyüne indik köyde kimse yoktu, köye yerleştik, herkes yorgun bir halde yatıyordu.
Ben bir mektup yazdım, fırka komutanına gönderdim. Beni gözlüyorlardı Şêx Said’e haber vermişler. Şêx Said beni çağırdı.
Atlıyı geri al burada bulunduğumuzu etraf ve hükümet hissetmesin yahut ben birini göndereyim. dedi.
Şimdi geri çağırırım dedim.
Biraderi yolladım. İkindi vakti köyün kenarında olan incecik suyun başında toplanan şêxlerle beyler beni çağırdılar, Şêx Said görüşümü sordu ben başka yollar önerdim. Beylerden biri ‘sen göz göre bizi Türklere öldürteceksin, senen gösterdiğin yolda müfrezeler var dedi ben işi gürültüye boğmak için bağırdım;
Sen bu ağzınla mı 600 yıllık hükümetle uğraşmaya kalktım o müfrezelerle deşilse başka müfrezelerle karşılaşacaksın dedi ve oradan ayrıldım.
Akşam namazı hepsi ata binmiş olarak bulunduğum yere geldiler bizi de ister istemez atlara bindirdiler. Şêx Said ‘in fikri Varto suyunu geçip Hınıs’a doğru gitmekti beraberindeki bir miktar atlı ile Şêx Abdullah ve biz başka geçişe indik. Biz onları bekliyor, onlarda bizi bekliyorlardı. Nihayet bizi buldular geçitten geçtik bir yokuştan sonra Baltaş Köyü ( ) tepesine çıktık. Tugay Karargahı 20 dakika sağımızda, fırka karargahı bir saat solumuzda ve bu arada hiçbir tertibat, posta ve hatta gözcü bile yok Güneş doğmuştu, Dürbün elimden düşmüyor hep bir takip müfrezesi (Birliği) ve kuvvetin hareketini gözlüyorum. gelen yok.
Çevre köy halkı işaret atışları yaptı hiçbir engel ile karşılaşmadan o gün akşamüzeri İspahan köyüne ( ) indik. Akşam namazından sonra Melhemli köyüne geldik. Melhemli köyü Şêxlerin köyüdür. Ancak yerinde yeller esiyor ne bir şey var ne bir kimse!
Orada geceledik sabahleyin köyün güneyinde Murat nehri üzerinde bir tepede toplandık. Şêx Said orada bir yolcuya bir altın verdi Murad’ı yüzüp geçerek karşıdaki köyün adamlarından kendilerini geçirmek üzere geçidin başına gelmelerini istedi. Bir aralık yolcuyu bir kenara çektim. Kendimi tanıttım ve askerleri kuvvet beklediğimi karşı köydeki atlının geçit başındaki şexlerin geçişlerine engel olmalarını ve aksi taktirde akşama kalmaz bütün çoluk çocuklarıyla köylerinin yakılacağını söylemesini tembih ettim
Yolcu yüzerek Murad’ı geçti bir saat sonra beş-on atlı geçittin başına geldiler Şêx Said ‘işte bizi geçirmek için atlılar geliyor’ dedi.
Murad’ı geçerek selamete vardık demektir. Nuh ile Halit’i bulur birlikte İran’a geçeriz.
Ben buradan itibaren hareketlerine katılmayacağımı, bu yaşa kadar Türk vatanına karşı nankörlük yapmak istemem ve geçidin geçebilirse kendilerine açık olduğunu söyledim.
Şêx Abdullah :
Ben Acemlerin ve İngilizlerin ekmeğini yemeyeceğim ve sizinle de gelmeyeceğim. Ölüm nerede olsa bizi bulacaktır, dedi.
Şêx Said :
– Zaten ikinizin de gizli gizli görüştüğünüzü biliyordum, dedi.
Ve yürüdü Büyük bir kitle ile geçidin başına vardılar Karşıdan yaylım ateşi gibi silah sesleri duyuldu. Şêxler dönüp bize geldiler. Bir-iki saat sonra bir askeri birliğin dağdan indiğini haber verdiler. Dürbünle baktım.
Her halde bir fırka geliyor bu süvariler öncüdür. yüz atlı otuz kadar yaya tahmin ediyorum dedim. Beş kilometre karşımızdaki Darabi köyüne indiler, orada bir müfreze sağa bir müfreze sola çıkardılar. Diğer kısmı köyde kaldılar. Şêxler aralarında görüşüp tartışmışlar beni çağırdılar: ’Teslim olmaya karar verdik’ dedi yemin etti ‘hiç biri teslim olmazsa bile ben teslim olurum, bütün hareketi de sana teslim ediyorum’dedi.
Şu halde Varto’da fırkaya teslim olurum dedi. Ve hemen tepeden Murat kıyısına indik. Bir kısmı ayrılmış oralarda saklanmışlar. Varto’ya bir buçuk saat uzaklıkta Çarbahar Köyü yakınında akrabalarından biri geldi. Oşnut Beylerinin Şêx Said’i kandırıp caydırdıklarını ve teslim olmayıp Murad’ı geçeceklerini söyledi.
Şêxe yetiştim köyün kenarına vardık yolun yukarıdan geçeceğini söyledim. ‘Aşağı caddeden çıkalım’ dedi köyün içinden geçtik yine ses yok köyü geçince ‘Teslimden vazgeçtiğini boş yere kanını neden heder edeceğini’ söyledi.
Beş çeyrek uzaklıktaki, Abdurrahman Paşa Köprüsüne gelinciye kadar cevaplarında idare ediyordum. Önce Oğnut beyleri 90 atlı ile yürüyorlardı. Bunlar köprüyü geçtiler Şêx Said de geçmek için atından indi. Bende indim, geçmemesini ve bırakmayacağımı söyledim.
Elini şöyle havaya sallayarak köprüye doğruldu. Ben silahımı beylere çevirdim, Birkaç söz söyleyerek ateş ettim. Ateşe karşılık gelmedi. Çayın öbür yakasından atlının karartısı da kalmadı kaçtılar.
Şêx Said köprüyü geçtikten sonra akrabalarımdan bir-ikisi önünü kestiler ve beni çağırdılar. Köprüyü geçmişim zaman Şêx Said üç arkadaşı ile kayaya arkasını dayamış ve elinde mavzer akrabalarımdan ikisi de yolun üzerinde silaha davranmış durumda bekliyorlar.
Ben Şêx Said ile karşılaştım elindeki mavzeri kalbimin üzerine çevirerek bak dedi :
Ben silahı göksümden uzaklaştırdım oradaki akrabalarımdan ikisi her ikimizin de silahını almak istedi. Şêx Said ‘vermem’ dedi fakat akrabalarım çekti aldı. Silahta fişek yatakta ve silah tetikte idi Meğer Şêx Said silahını göksüme uzattığı zaman arkamdaki biraderim silahı ile Şêx Said’e nişan almış ihtimali bu nedenle ateş edememişti.
Biz altı onlar dört kişi hepimiz silahlıyız Varto’ya gitmek için ne kadar ısrar ettiysem de para etmedi sonunda fırka komutanına teskere yazdım; ‘12. Fırka komutanlığına Şêx Said’i Abdurrahman Paşa Köprüsünde tutukladım. Küçük müfrezenin (Birlik) gönderilmesini arz ederim. Binbaşı Kasım (Ataç)’
Teskereyi bir atlı ile gönderdim, hizmetçinin hareketinden bir buçuk saat sonra fırka komutanı telefon etmiş olmalı ki Çarbahar sırtlarına bir manga asker çıktı biraz sonra bize doğru adım adım geldiler, yaklaştılar kim olduğumuzu sorup anladılar. Başlarındaki subay Çarbahara davet etti gittik Varto’dan istediğim müfrezeyi hareket şubesi müdürü Yüzbaşı Ata komutasında gönderen Osman Paşa beni takdir etmişti.
Duyduğuma göre Osman Paşa orduya başvurarak Varto’da idamına emir verilmesini istemiş ancak iki hafta önce Şêx Said’i benim tutukladığımı bildiren bir telgraf ile bu istek geliştiği için İstiklal Mahkemesi savcılığı beni istemiş bu yüzden beni yok etmeye olanak bulamamıştı. ‘
Kasım Ataç’ın İfadesinde şaşırtıcı olan ayaklanmayı 1924 yılında Mustafa Kemal Paşa’ya Erzurum’da ihbar ettiğini anlatan bölümdü.
İfadeyi okuyalım.
‘ Bulunduğum çevre ve bölgede bir Kürt Bağımsızlığı ve Türkiye’den ayrılmayı amaçlayan akımlar bulunduğunu bu akımların halkın yüzde seksen beşini etkilediğini bu insanların ruhlarını bildiğim için adam saptamada ayrıca kanıt gerekmediğini hükümetçe bir an önce önlem alınması gerektiğini bu önlemlerinde örneğin merkez bir gezici fırkanın oluşturulmasını aşiret reislerinin Batı ya sürülmeleri, karşı koyanların örnek olacak biçimde şiddetle cezalandırılmalarına yoksa büyük bir felaketin gelmekte olduğunu gözümle görür gibi olduğumu söylediklerimin hiç birinin soruşturulmasına bile gerek olmadığını ayrıntılı olarak arz etmiş ve teşekkür yanıtlarını almıştım. ‘
Bu sözlerde Binbaşı Kasım’ındı, Kasım konuşuyor, Söke Kaymakamı Kazım Atakul’da bu sözleri tutanağa yazıyordu.
Ayaklanmadan sonra Söke’ye yerleşen Kasım bugün Tariş binasının bulunduğu tren yolu çevresinde bir küçük incir bahçesi satın almıştı. Söke’nin Kemal Paşa mahallesinde oturuyordu. Kasım olaylardan yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa ile gizli görüşmelerini ve Kürd İstiklal Cemiyetini nasıl ihbar ettiğini Söke kaymakamı Kazım Atakul’a böyle anlatıyordu.
1924’te Atatürk Erzurum’a geldi, Halkın saygılarını sunmak için Muşlular ile birlikte Erzurum’a gitmiştim, Kabul dan sonra Atatürk’ten özel görüşme istedim. Kabul edildim 9. Kolordu Komutanı Ali Said Paşa (Aybaytugan) hazırdı, Demek ki Kasım’ın ihaneti 1924 yılında başlıyor. 1924 yılı Ekim ayında Kasım hem Cıbranlı Halit’i hem Yusuf Ziya ve Şêx Said’i Mustafa Kemal Paşaya ihbar ediyor.
Mustafa Kemal Paşa’da Ankara’ya döner dönmez emir vererek Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya’yı tutuklatıyor. Kasım, ayaklanma sırasında 7. Kolordu ile gizli gizli görüşüyor T. B. M. M. Başkanı Kasım Paşa (Özalp) Binbaşı Kasım’a Bu çabalarından ötürü bir teşekkür telgrafı bile çekiyor.
Kasım Ataç’ ı dinleyelim;
‘Şêx Said’in Yusuf Ziya’dan etkilenerek ayaklanma fikri taşıdığını duymuştum. Erzurum’dan Varto’ya dönüşümde Hınıs’ta beş saat süren tartışmamız üzerine bu fikirden tamamen vazgeçtiğini söyledi. Bu arada yol hazırlıklarından da vazgeçti, fakat olaylar ayaklanma fikrinin değişmediğini ortaya koydu. Atatürk’ün Ankara’ya dönüşünden sonra Yusuf Ziya ve arkadaşları için Bitlis’te bir özel harp divanı kuruldu. Yusuf Ziyanın ifadesi üzerine bazı aşiret reisleri ile Şêx Said, Divan-ı Harp’e çağırıldı. Erzurum’da Tetkiki Hesabat Komisyonu başkanlığından ayrılan Miralay(Albay) Halit Bey Bitlis’e götürüldü Hasenanlı aşiret reisi Halit ve Zirkanlı aşiret reisi Kerem tebligata uymayarak kendilerini ele vermediler. Şêx Said yaşlılığını ileri sürerek ifadesinin Hınıs’ta alınmasını istedi. Verilen emirle ifadesi Hınıs’ta alındı. Bitlis valiliği ve 2. Fırka Komutanı Kazım Dirik Paşa, Muş ve Erzurum Valilerinin de yardımları ile ve askeri bir kuvvetle ayaklanmayı bastırmaya memur edildi. Bitlis-Muş arasında oturan Havit (Mutki) aşiret reisi Hacı Musa’yı yakalayıp Bitlis’e gönderdi ve Bulanık kaza merkezi Kop’a ( ) kadar geldi. Hasenanlı Halit’in Varto köylerinden geçeceğini haber aldım. Ankara’dan Cumhurbaşkanı’na Başbakan, İçişleri Bakanı’na ve Meclis Başkanına ve Muş Valisi aracılığı ile de Kazım Paşa’ya telgraflar çektim.”
Telgraf Şöyle idi.
‘Hasenanlı Halit Cumhuriyet aleyhinde kötü düşünceleri ile Cibranlı aşiretimizi ve kazamızı lekelemek amacındadır. Aşiretimiz bu amacı nefretle karşılamakta ve Cumhuriyet hükümetinden adaletin uygulanmasını istemekte ve bu uğurda hizmete amade bulunmaktadır. ‘
Hasenanlı Halit bu başvurudan haber almış ve fikrinden vazgeçmiş bir bölük seyyar jandarma ile hareket ediliyor. Oğlu Şemsettin yüz atlı ile Halit’i jandarmaların elinden kurtarıyor.
Zirkanlı Kerem bir aralık Hınıs’tan Bulanık köylerine geçiyor. Oradan Varto Köylerine geliyor bir saat uzaklıktaki Çarbahar köyünde jandarma müfrezesi ile küçük çapta bir çatışmadan sonra akşam karanlığından yararlanarak yoluna devam ediyor. Genç- Ognut arasından Çabakçur’a(Bingöl) iniyor, Kerem’in geçişinden bir gün sonra Jandarma bölüşü Varto ya geldi esasen verildiği ifadelerden şüpheli bulunan Şêx Saîd Erzurum Valisinin Hınıs’a geleceğini haber alınca Hınıs üzerinden Şuşar nahiyesindeki koyunlarını bahane ederek savuşuyor. Son bahar da Halep’e beş-altı bölük koyun satan ve parasını altın olarak İstanbul da olan Şêx Said’in oğlu Şêx Ali Rıza bu sırada Erzurum’a gelmiş babasının Şuşar’da bulunduğunu haber almış ve doğruca yanına gitmiş aralarında ne konuştuklarını bilemeyeceğim, ancak Şêx Ali Rıza babasına ;
‘İstanbul’da Seyit Abdulkadir ile görüştüğünü ve onun bir Kürdlük işi ile meşgul olduğundan ve ilkbaharda Hakkari bölgesine geçerek bir kıyam hareketini yöneteceğini söylemiş’
Şêx Ali Rıza oradan evine geliyor Şêx Saîd de Şuşar bölgesinden Ognut bu günkü Karlıova kazasına geçiyor orada aşiret reisleriyle konuşuyor. sözler, vaatler alınıyor devamla Çabakçur, Çan, Fahran nahiyelerine ve kaza merkezlerine uğrayarak ve birer-ikişer gece kalarak Genç ilinin merkezi olan Darahini ye geçiyor gerek geçtiği ilçelerde gerekse il merkezinde bütün sözleri Cumhuriyet aleyhine olduğu halde yerel memurlar saygı ile karşılamışlar ve hükümete haber vermeyi bile düşünmemişlerdi.
İstiklal Mahkemesi bu dileğimi gerektiği gibi saptamıştı.
Kaynak: U. Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925, 16. Baskı, Sayfa: 104-110.
Binbaşı Kasım’ın Şêx Said’i yakalattığı biliniyordu Ancak Kasım’ın ayaklanma ile ilgili ihbarı 1924 yılında Mustafa Kemal’e yaptığı bu Kürd İstiklal Cemiyeti hakkındaki soruşturmanın bu tarihten sonra başladığını bu güne kadar bilen insan sayısı çok azdı hadiseden sonra uzun yıllar Isparta’da sürgünde yaşayan Şêx Said’in katibi Fehmi Bilal (Fırat) harekette kesilecek ağaç ve balta arasındaki konuşmalarını anlatan şu şiiri Cibranlı Binbaşı Kasım’ın ihaneti için yazmış olmalıdır.
Ben gücü senden alıyorum
Başımı senin ellerinle kesiyorum
Sen bana vermezsen balta sapını
Benimle taş arasında ne fark vardır
Bu Kürdlerin hikayesidir
Dertlerin başı da budur
Onların bazı haramzade evlatları
Evlatların nankörleri
Yabancılara ellerini vererek
Kürdleri boyunduruk altında tutuyorlar
ŞİİRİN KÜRDÇESİ
Ez quvvete jire digirim
Serête bi destê dibirim
Tu nedi min destê bivir
Ha ez û ha ev kevir
Ew mesela Kurdane
Derde serê dadane
Hindek xeram zaden wan
Nankore ewladê wan
Di bigamenra dibin destgiru
Di piştgişi Kurdan dixin binê nir.
Makale gönderimi için adres: bernamegeh@gmail.com
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!