SÜRYANİLER

SÜRYANİLER VE SÜRYANİ KAYNAKLARINA GÖRE KÜRTLER

Günümüzde Türkiye’de yaklaşık 18 bin Süryani yaşamaktadır. İstanbul’da 15 bin, Mardin ve Turabdin bölgesinde ise yaklaşık 3 bin Süryani yaşamaktadır. Bu rakamlar 30-40 yıl önce 50 bini geçmekteydi.

Hem Süryânî kaynaklarında hem Süryânîler’le ilgili modern araştırmalarda sıkça geçen Süryânî, Ya‘kūbî, Süryân-i Kadim ve monofizit kavramları genellikle birbirinin yerine kullanılmaktadır. Süryânî kelimesinin ilk defa ne zaman ortaya çıktığı kesin şekilde bilinmemektedir.

Süryaniler monofizittirler ve kiliseleri de monofizit kiliselerdendir. Hz. İsa’da İlahi ve insani tabiatın birleşerek tek tabiat olduğunu savunan ve diğer kiliselerden bu noktadan ayrılmış bulunan kiliseler, monofizit diye adlandırılır. Monofizit, tek tabiat anlamına gelir. Monofizitler, Doğu Ortodoks kiliseleri içinde gösterilmelerine rağmen, bağımsız ve özerk kiliselerdir. Bunlar, Süryani, Ermeni, Habeş ve Kıpti Kiliseled’dir. Katolik, Ortodoks ve protestan mezhepleri ise, isa’da ayrı ayrı olarak ilahi ve insani (lahüti ve nasüti) iki tabiatın olduğunu savunurlar.

Süryaniler Mezopotamyalı Sami kökenli bir etnik gruptur. Baskın bir diasporada nüfusuna sahip olan halk, ikamet ettikleri ülkelerdeki birincil dillerin yanı sıra Neo-Aramice veya Süryanice konuşur. Bazen ise kendilerini “Asurlu”, “Arami”,] veya “Keldani” olarak isimlendirirler ve tarihlerini dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olarak görülen Asur İmparatorluğu’na ve Kuzey Levant’daki Aramilere dayandırırlar.

Türkiye, Irak, Suriye, İran ve Lübnan olmak üzere ortadoğu’da 6000 Yıllık kadim bir medeniyete sahip olan Süryaniler, son 40-50 yıl içinde topluca Batı ülkelerine (özellikle Almanya, İsveç, Hollanda Belçika ve Amerika) göç etmek zorunda kalmışlardır.

Süryani Kaynaklarına Göre Kürtler

Ruhban sınıfına mensup Süryani yazarlar tarafından 3. yüzyıldan itibaren tarih içerikli eserler verilmeye başlanmış;  7. ve 13. yüzyıl arasında zirve noktasına ulaşarak onlarca eserin yazılmasına olanak tanımıştır. Kimi kayıp ve eksik eserlerle bareber, Batı Süryanileri bünyesinde “Melkit Kroniği”, “Mârûnî Kroniği”, Urfalı Yakub’un “Kroniği”, “Arapların İlerleyişine Dair Bir Kayıt”, “712-716 Yıllarına Ait Tarihi Kayıtlar”,  “Arap Kralları Listesi”, “Anonim Kronik (724’e Kadar)”, “Anonim Kayıtlar (501/2, 505/6, 763/4)”, “Anonim Kronik (775’e Kadar)”, “Zuknin Kroniği”, “Anonim Kronik (813’e Kadar)”, “Anonim Kronik (819’a Kadar)”, Tel Mahreli Dionysios’un “Tarih”, “Anonim Kronik (847’ye Kadar)”, Patrik Mihâil’in “Kronoloji”, “Anonim Kronik (1234’e Kadar)”, Bar ‘Ebroyo’nun “Kronoloji”; Doğu Süryanileri bünyesinde ise “Huzistan Kroniği”, Yuhanna Bar Penkaye’nin “Ktâbâ d-Riş Melle”, “Beth Qoqa Manastırı Tarihi”, Marga Piskoposu Tuma’nın “Ktâbâ d-Rişâne”, Basra Piskoposu İşo‘dnah’ın “Liber Castitatis”, “Siirt Kroniği”, Eliya b. Şinaya’nın “Kronoloji”, “Ahbâru Fetâriketi Kürsiyyi’l-Maşrik min Kitâbi’l-Mecdel”, “Katolikos III. Yahbalaha’nın Seyahatleri” ve Saliba b. Yuhanna’nın “Esfâru’l-Esrâr”ı yazılmıştır.

Süryani tarih kitaplarında Kürdlere nasıl yer verildiğine dair şimdiye kadar müsakil bir araştırma gerçekleştirilmemiştir. Ufak çaplı araştırmalardan elde ettiğimiz bilgilere göre Süryani kaynaklarında Kürtlere şu şekilde yer verilmiştir:

Mişiha Zeha/MSIHA ZHA tarafından yazılan “Adiab/Erbil Vakayinamesi (Erol Sever, Yaba Yy, 2002, 148 s.)”nde, Miladi II. asrın ortalarında Kardohilerin, Ferisiler Devleti’ne (k.224-247)  karşı Kardo Dağları’nda vermiş olduğu mücadeleye değinilmiştir.

Maryuhanna’nın “Dasnaî (Duhok’a bağlı Dasin bölgesi)”sinde, 120 yılında Gordion ülkesinin kralı olan Maniza Roz’un Ermeni kralının kızı Siranuş’la evliliğinden söz edilmektedir.

Mar Ahalcaslik (410-414) ve Meyyâfârikîn piskoposu Marusa (420) tarafından yazılan “Fars Şehidlerinin İşleri”isimli eserde, Sasani krallarının Hıristiyan Kürtlerin başına getirdiği zulümlerden söz edilmektedir. Karda d’Beth Slokh/Kerkük’ün Selevkos’un eliyle yenilenmesine dair bilgi de verilmektedir. Nersay Melfan (d.339?) da, Kürt Hıristiyanlarının Fars kralı II. Şapur (Krallık:309-379) döneminde gördükleri baskıdan söz eder.

Nusaybin Metropoliti Eliya Şinaya’nin (piskoposluğu:1008-1046), Merwanî Kürt Devleti başkenti Meyyâfârikîn’de yazdığı dünya tarihi hüvviyetindeki “Vakayinamesi (Yazma: British Museum’da Add. 7197)”nde, Merwanilerden geniş bir şekilde söz edilmektedir.

Eliya, “Bu hanedanın kurucusu, Ebu Şüca Bedih İbn Dostik adında bir Kürt çobandır. Sürülerini terk ederek silaha sarılan Kürt çoban, gözü pek bir savaş lideri olarak dikkate değer bir ün kazandı. 983 yılında İslam İmparatorluğu’na hükmeden Büveyhi Aduddevle’nin ölümü üzerine Bedih; Silvan, Amid ve Nisib’i ele geçirdi.”  demektedir.

1166-1999 yılları arasında Antakya Süryani Kilisesi’nin partikliğini yapan Müyük Mîkâîl/Mihayel Rabo’nun (1126-1199) yaratılıştan başlayıp 1195 yılına kadar gelen “Süryani Mihâil Vakayinamesi (1042-1195)”nde; “Asurlu Senaherib’i öldüren çocukları, Kürtlerin ülkesi yani Kardou Dağlarına kaçtılar ve oradan Ermenilerin arasına karıştılar.”, “Selahaddin Kudüs Kralı Guy de Lusignan’a kızdı; Kürt, Türk, Cezire ve Musul’dan gelen askerlerden güçlü bir orduyu bir araya getirdi.”

Zengi hanedanlığı yerine Kürt Eyyubiler hanedanlığını geçirmeye hala istekli olan Mısır sultanlarına direnebilecek tek kişi İzzeddin idi” pasajlarıyla Kürtlerden söz etmektedir. Hrant D. Andreasyan’ın 1944 yılında hazırladığı yayınlanmamış “Suryanî Patrik Mihail’in Vakâyinâmesi (1042-1195)” isimli Türkçe çevirisi TTK’nda muhafaza edilmektedir.

13. yüzyılın başlarında Uraflı Süryani din adamı tarafından kaleme alınan ve “Meçhul Edesalı Kroniği/1234 Yılı Anonim Süryanî Vakayinamesi” olarak bilinen iki ciltlik dünya (1. C) ve kılise (2. C) tarihinde, yaratılıştan 1234 yılına kadar olan hadiselere yer verilmiştir. ‘Eyyubi Kürtleri’nden ve Selâhaddîn’in Kudüs’ü fethinden söz edildiği gibi, Kürtlerin daha önceki tarihlerine dair de bilgi verilmiştir.

Yedinci yüzyıldaki fetih sırasında Müslüman olaran Araplar, Kürtlerle ilişkiye geçtiler. Musul etrafındaki Kürt kazaları Araplar tarafından ele geçirildi. Bundan dolayı çok isyan oldu. O zaman dinleri pagan olan ve bugün de mevcut olan Kürtlerin ırkından insanlar vardı. İlk başlarda kaleleri ele geçirdiler ve liderlerini kaybettikten sonra Müslümanlığı kabul ettiler. Fars ve pagan Ermenileri toplayarak, özel bir ırk oluşturdular.

Bugün ele geçirdikleri kalenin adıyla anılıyorlar. El-Me’mun zamanında, karargâhını Kürtlerin dağlarında kuran ve çok korkulan bir Kürt lider ortaya çıktı ve etrafında çok kişi topladı. Cezire ve Ermenistan’ın her tarafına korku saldı.

O zaman bekledikleri kişinin bu olduğu düşüncesiyle Madhi, dedikleri bir lider çıktı. Kimsenin dokunamadığı bu lider yüzünü bir peçe ile örtüyordu. Kendisini kutsal peygamber olarak tanıtıyordu. Hergün müridlerinin sayısı ve zenginliği artıyordu. Fars, Arap ve paganlardan oluşan birçok halk talan ve yağma için onun etrafında toplandı. O ikametgâhını Kürtlerin sarp dağlarında kurdu.

Bu adamın korkusu Cezire ve Ermenistan’a kadar yayıldı. Beyt Zebda ve Tur Abdin’i kasıp kavurdu. Her türden insana karşı çok acımasız olan bu insanların kılıcı kanla sarhoş oluyordu. Katliam için tüm ülkeler onlar için birdi. Mazdalı olan bu insanlar Madhi’yi kutsal beygamber olarak tanımayan herkesi dini olarak yabancı sayıyordu. Kral Me’mun bile onların önünde titriyordu.”

Arapça’da Ebu’l-Ferec İbnü’l-İbri adıyla bilinen Bar ‘Ebroyo’nun (1226-1286) iki ciltlik tarih kitabının yaratılıştan başlayıp kendi zamanına (1286) kadar gelen seküler tarih kitabı “Ktobo d-Maktbonut Zabne/Chronicon Syriacum”da Med Kürd Devleti’nden bir bölüm olarak söz edilmektedir.

Ayrıca kendi döneminde yaşanan olayları anlattığı kısımlarda da Kürtlere yer vermiştir: “Emir Mesut, 1260’tan beri bölgenin Hıristiyan köylerine saldıran komşu dağlardaki Kürtlerle ilişkisi olmuştu. Bu Kürtler 7 Haziran 1277’de Musul yakınlarındaki Mar Mattai batı Süryani manastırına karşı bir akın düzenlediler ve rahipleri kaçırdılar.”.

15. yüzyılda Tur Abdin’e bağlı Basibrina köyüne bağlı Basibrinalı Adday’ın (ö.1502), Bar Hebraeus’un “Klise ve Dünya Tarihleri”ne iki ayrı zeyli olan “Vakayinamesi (kutlu Akalın, Peywend Yy, 2015)”sinde Memluk, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Timur devletlerine ve Hasankeyf Eyyubîleriyle beraber Buhtî, Behdînan Kürt mirliklerine ve Beşnevî, Şirevî, Cişayî, Çelkî, Sindî, Carudî, Cenevî Kürt aşiretlerine yer verilmiştir.

GÜNÜMÜZDE MARDİN MİDYAT SÜRYANİLERİ

7. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Süryani Patriği Mor Gabriel’in doğduğu bu köy, Mardin’in Midyat ilçesine 15 kilometre uzakta.

Kendine özgü taş evleriyle oldukça güzel ve temiz olan bu 15 hanelik küçük köyde, yaklaşık 150 Süryani yaşıyor.

Patrik Mor Gabriel dışında, Midyat sınırları içinde yer alan Mor Gabriel Manastırı’nın şimdiki Metropoliti Samuel Aktaş ve Kırklar Kilisesi rahiplerinden Gabriel Akyüz de bu köyde doğup büyüyen diğer Süryani din adamlarından.

Gabriel Aktaş, “Hem artan baskılar, hem yaşam koşulları ve yoksulluk insanları Avrupa’ya gitmeye zorladı. Benim ailemden de çok giden oldu. Dört kardeşiz, ikisi gitti, köy halkı gitti ama biz köyü bırakmadık, ben hiç gitmek istemedim” diyor.

Şimdi o da papazı olmayan komşu köye, Antılar’a giderek köydeki Meryem Ana Kilisesi’nin ayinlerini düzenliyor.

1966’da o 19 yaşındayken, köylerinde okul açılmış. Bölgedeki birçok erkek gibi o da Türkçe konuşmayı, okuma yazmayı askerlikte öğrenmiş:

“Eskiden çok baskı vardı üzerimizde, askerlikte de Hristiyan olduğum için çok baskı gördüm ama şimdi öyle değil.”

Gabriel Aktaş, 2 yıl önce onarımı biten kiliseyi gezdiriyor bize. M.S. 343 yılında inşa edilen Mor Eliyo Kilisesi de adını bir azizden alıyor.

Aktaş, “Kilise onarılmadan önce bir ibadethaneye yakışmayacak derecede kötü durumdaydı. Beş yıl önce Süryani cemaatinin bağışlarıyla onarmaya başladık” diyor.

Onarım işlemleri için resmi kurumlara yaptıkları başvurular sonucunda sadece 100 torba çimento yardımı aldıklarını söylüyor. ( BBC-TÜRKÇE).

İstanbul Süryanileri

Türkiye’de 17.000’i aşkın Süryani’nin 15.000’i İstanbul’da yaşamaktadır. Süryaniler İstanbul dışında başlıca Mardin, Mersin, Diyarbakır, Adıyaman, Elazığ, Ankara, İzmir, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep, Antakya, Antalya ve Adana’da yaşamaktadır.

Süryaniler’in İstanbul ile buluşması yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Özellikle Bizans İmparatoru Konstantin’in annesi Heleni, İmparator Jüstinye’nin eşi Teodora ve İstanbul’un ilk metropoliti Altın ağızlı Mor Yuhanna (Yuhanna Chrisostom) İstanbul tarihine önemli izler bırakan Süryanilerden sadece birkaçıdır.

Günümüz İstanbul Süryani Abraşiyesi 1950’lerde başlayarak 1980’lerde hız kazanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan göç ile oluşmaya başlamıştır. 19. yy’da Patrik IV. Petrus tarafından kurulan Tarlabaşı’nda bulunan Meryemana Kilisesi daha sonra 1950’li yıllarda ihtiyaç sebebiyle zamanın Mardin Metropoliti Mor Filüksinos Yuhanna Dolabani’nin başkanlığında genişletilir. Daha sonra Mardin’de Metropolit Yuhanna Dolabani’nin vefatından sonra Horiepiskoposlar tarafından ruhani liderliğinin yapıldığı İstanbul Süryani Ortodoks Kilisesi 1986 yılında Moran Mor İğnatiyos Zeka Iwas tarafından Şam’daki patrikhanede görkemli bir törenle Mor Filüksinos Yusuf Çetin’i ‘İstanbul Abraşiyesi Ruhani Liderliği’ne resmetmiştir.

Ankara ve İzmir’i de içeren, 2002 yılında Mersin, Adıyaman, Urfa, Malatya, Gazintep, Elazığ ve Adana yörelerinin de bağlandığı İstanbul Abraşiyesi Metropolit Mor Filüksinos Yusuf Çetin’in başkanlığında 1 horiepiskopos 5 papaz 2 rahibin ruhani liderliğinde, vakıf yönetim kurulu ile aktif olarak varlığını sürdürmektedir. Süryani Kadim Kilisesi’inde Patriğe bağlı 20 Metropolit bulunmaktadır. Bunların 4 tanesi Türkiye’de bulunur.

SÜRYANİLERİN BASIN-YAYIN FAALİYETLERİ

Bir ulusun kimlik inşasında en önemli unsurlardan biri hiç şüphesiz basın-yayın faaliyetleridir. Söylenmek istenilenin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayan basın ve yayın faaliyetleri Süryani diasporası için de hayati öneme sahiptir. Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet dönemine kadar ve sonraki dönemde de Süryani basını faaliyetlerine devam etmiştir. Deyrulzafaran Manastırında kullanılan baskı makinesi ve basımevi için Patrik IV. Petrus, Deyrulzafaran Manastırı’nda ayrı bir bina yaptırmıştır. 1913 yılında ise Deyrulzafaran Manastırı’na öğretmen olarak çağrılan Hanna Dolabani’ye matbaanın sorumluluğu verilmiş ve Süryani Kadim Ortodoks Patrikliği tarafından bu dönemde ilk dergi Hikmet33 yayınlanmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında faaliyetini sürdüren matbaa, patrikliğin yurtdışına çıkarılmasıyla faaliyetlerine son vermiştir. Basın-yayın faaliyetleri diaspora Süryanilerinin kendilerini tanıtabilmek, anlatabilme alanlarındaki en önemli araçlardan olmuştur.

Tarihsel süreç içinde Süryanilerin yayınladığı gazete ve dergiler; 1869 yılında ilk resmi gazete Diyarbekir, 1910 yılında yayınlanan Peyman ve Şark Yıldızı, 1913 yılında Süryani harfleri kullanılarak yazılan ve Türkçe okunan Şifuro’dur.
Şark Yıldızı Gazetesi’nin sahibi Naum Faik; Şark Yıldızı Gazetesi’nin amacının Süryanicenin unutulmaması ve gelecek nesillere aktarılması olduğunu dile getirmiştir. Naum Faik açıklamasında:
“Yeni gelişmeleri, Süryani toplumuna kendi dilleriyle ulaştırmaktır. Bu çalışma ile Altı yüzyıl boyunca Osmanlı’ya bağlı kalmanın gururunu dile getirmek ve Osmanlı sayesinde ulaştığımız mesafeleri, gelecek nesillere ulaştırmaktır. Atalarımızın dili olan Süryanicenin unutulmaması, gelecek nesillere öğretilmesi amacına hizmet etmek için bu gazeteyi çıkarıyoruz”. demektedir.

Suroya Tv38

2004 yılında İsveç’te Süryaniler arasındaki ilişkileri canlı tutmak amacıyla kurulan yayın organıdır. Ticari amaç taşımaması nedeniyle yardım ve bağışlara dayalı olarak, gönüllülük esasıyla çalışmaktadır. Suroya TV bünyesinde Suroya Müzik ve Edessa TV-Shop adlı başka kanallar da hizmet vermektedir. Bunların dışında Irak-Kürdistan bölge yönetiminin kurduğu İshtar TV ve uydu üzerinden yayın yapan İsveç’teki Suryoyo Sat gibi kanallar da bulunmaktadır.

Gün Işığı Dergisi
Gün Işığı Dergisi, İstanbul Tarlabaşı’nda bulunan Süryani Kadim Kilisesi tarafından Süryanilere ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Gün Işığı dergisinde Süryani Kültürü ile ilgili her türlü bilgiyi bulmak mümkündür. Dergide güncel haberlerin yanı sıra medyada Süryaniler hakkında çıkan haberler, Süryani Tarihi ile ilgili bilgiler, dini bilgiler, Süryani öyküleri, Süryanice öğreten bir sayfa ve kültür sanat etkinliklerinin duyuruları mevcuttur.

Süryanilerin Türkiye dışında basın yayın faaliyetleri devam etmektedir. 1980 yılında İsveç’te Hujada (Birlik) adında çıkarılmaya başlanan derginin İsveççe, Türkçe, Arapça ve İngilizce basımı son yıllarda sadece İsveççe ve Süryanice ile sınırlandırılmıştır. Bu durumun nedenleri arasında Türkçe kullanımının azalması ve İsveççe’nin ortak dil haline gelmesi olarak gösterilmektedir. Babylon, Nuhro, Amerika’da Zinda Magazine, Assyrian Star, Süryaniler tarafından çıkarılan yayınlar arasındadır.

Işık Sesini Arıyor
2001 yılında çekilen Işık Sesini Arıyor belgeselinde, Hz. İsa’ya ilk kez inanan ve ona bağlanan kavim olan Süryaniler, Türkiye’nin zengin kültürel mozaiğinin bir parçası olarak ele alınmıştır. Süryanilerin, Tanrı’nın “ışık” olarak kabul edildiği Hıristiyanlık inancında, Batı kiliselerini de etkileyen pek çok yeniliğin kaynağı olduğundan bahsedilmektedir. Antakya’da doğup, Mezopotamya’nın kuzeyine yayılan tarihsel ve dinsel önemi bulunan bu topluluğun, Güneydoğu Anadolu’daki nüfusunun ve “sesinin” giderek azalmakta olduğunun altı çizilmektedir. Hıristiyan inancındaki ruhani “ışık” kavramından hareket edilen filmde, kuyumculuktan hattatlığa, demircilikten el basmacılığına, Ninova Orucu’ndan Mum Bayramı’na kadar Süryani kültürünün birçok zenginliği anlatılırken, Süryanilerin sadece dinsel bir olgu değil, aynı zamanda zengin bir kültür olduğu gerçeği işlenmektedir.

Güneşin Topraklarında
Bora Balar’ın hazırladığı belgeselde dünyanın farklı bölgelerine dağılmış ve yeniden Güneydoğu’ya dönme hazırlığında bulunan Süryanilerin göçleriyle köylerde meydana gelen değişim ele alınmaktadır.

Misafir
Yönetmenliğini Haydar Demirtaş’ın yaptığı Misafir (The Guest), 1920’li yıllarda üç çocuğu ile birlikte Suriye’ye gitmek zorunda kalan Süryani bir annenin küçük oğlu Bahe’yi Deyrulzafaran Manastırı’na bırakmasını ve Bahe’nin 75 yıl boyunca annesini bekleme hikâyesini konu edinmiştir. Film, 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde finale kalan ve bu alanda ilk olan çalışmalardan biridir.

Gittiler-sair ve meçhul
Yönetmenliğini Kenan Korkmaz’ın yaptığı “Gittiler-sair ve meçhul”, Süryani dilinde Türkiye’de çekilen ilk uzun metrajlı filmdir. Filmde, 1990’lı yıllarda toprağını terk etmek ile etmemek arasında gidip gelen Süryani bir ailenin dramı anlatılmıştır. Filmin birinci bölümünde, kendi topraklarında kalan kardeşin dramı anlatılırken, ikinci bölümde ise yaşanan çatışma ve baskılar nedeniyle İsveç’e göç eden kardeşin başına gelenlerden bahsedilmektedir.

SÜRYANİLERİN DÜNYA ÜZERİNDEKİ ÖRGÜTLENMELERİ

1980’li yılların sonlarına doğru Avrupa’ya 300 bin civarında Süryani göç ederek, yerleştikleri ülkelerde kilise temelinde örgütlenip kurumlar oluşturmuşlardır. Süryaniler göç ettikleri ülkelerde dinsel, kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda çalışmalar yaparak, kiliseler inşa etmiş, dernek lokalleri açmış, okullarını kurup, çocuklarına kendi anadillerinde eğitim vermişlerdir. Bütün bu çalışmaları da kurumları aracılığıyla hayata geçirmişler ve bu çalışmaların sonucunda Avrupa’nın birçok ülkesinde Süryani dernek, federasyon ve birlikleri ortaya çıkmıştır.

Asuri-Süryani Federasyonu

1977’de dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Süryanilerin sorunlarının çözümü için kurulmuştur. 10.000 üyesi olan dünyanın farklı ülkelerinde 29 şubesi bulunan, HUJADA (Birlik) adı altında bir dergi çıkaran Asuri-Süryani federasyonu, İsveç’te faaliyet göstermektedir. Federasyona bağlı olarak Süryanilerin kültürel, sosyal ve dini faaliyetlerini konu alan Bahro Suryayo (Süryani ışığı) isimli bir dergi yayınlanmaktadır.

Avrupa Süryaniler Birliği (ESU)

Süryani kurumları arasında en aktif kurumların başında gelen Avrupa Süryaniler Birliği 2004 yılında Belçika/Brüksel’de kurulmuştur. Kısaca ESU olarak adlandırılan Avrupa Süryaniler Birliği’nin kurulma nedeni, Süryani kurumları arasında koordinasyon sağlamak, Süryanilerin karşılaştığı sorunları ve talepleri ortaya koymak, Süryani kültürünü geliştirmek ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış olan Süryanilerin ortak hedefler doğrultusunda bir araya gelmesi için çaba sarf etmektir.
Bunların dışında Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) ve Süryani kadın merkezi (SURKADİM) gibi kuruluşlar da çalışmalarına aktif olarak devam etmektedir.

Süryanilik ve Süryani Kilisesi

Hıristiyanlık tarihinde Kudüs Kilisesinden sonra ilk teşekkül eden kilise Antakya Süryani Kilisesi olmuştur. Antakya Kilisesi başlangıçta Suriye bölgesi, Mezopotamya ve Anadolu’da ilk ve başlıca kilise konumundaydı. 3. yüzyılda bağımsız bir kilise statüsü kazanıncaya kadar Mısır’daki İskenderiye Kilisesi de Antakya’ya bağlıydı ve teolojik, litürjik ve felsefi açıdan doğunun merkeziydi. Zamanla kilise içerisinde birçok ayrışma ve bölünmeler meydana gelmesiyle ana gövde mesabesinde olan Antakya Süryani Kilisesinden çok sayıda dallar türemiştir. Teolojik açıdan diğer birçok Hıristiyan kiliseleri gibi Süryaniler de kendilerini İsa’nın havarilerine dayandırmaktadırlar. Daha İsa hayattayken, onun
Urfa Kralı Abgar’la mektuplaştığı ve Kral’a havarilerinden bazılarını gönderdiği rivayet edilmektedir. Mezopotamya bölgesinde ilk Hıristiyanlaşmanın havari Petrus ve yine havarilerden olan arkadaşı Thomas, onun kardeşi Aday
ve onların öğrencileri Agay ve Mara aracılığıyla miladi 38 yılında gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Böylece bölgede ilk önce Hıristiyanlığı kabul eden ve Antakya’yı kendilerine merkez edinen bu insanlar sonradan “Süryaniler”
ismini aldılar. Bu terim artık, eskiden Arami, Asuri ve Keldani ırkına mensup olan insanları ifade eden dini bir terim olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Nitekim Keldanice-Arapça Sözlük’te şu bilgilere yer verilmektedir: Süryanilere eskiden bu isim verilmiyordu. Ataları Nuh oğlu, Sam oğlu Aram’a nispeten doğulu ya da batılı da olsa bunlara Aramiler deniliyordu. Bu şekildeki bir isimlendirmeyi ilk kez Yunanlılar, Asur Krallarının Şam diyarını istilâlarından sonra yapmışlardır. Araştırmacıların çoğuna göre, Süryani kelimesi Asurca’dan türemiş ve daha sonra Yunanca’nın etkisiyle bazı değişikliklere uğramıştır. Bu şekildeki bir isimlendirme ilk önce MS. I. yüzyılın ortalarına doğru Şam bölgesi sakinleri tarafından ve aynı şekilde Şam’a giden elçiler vasıtasıyla Mezopotamya, Asur ve Babil’de oturanlar arasında da kullanılmaya başlandı. Bu elçiler adı geçen memleketlere Hıristiyanlığı yaymış ve kabul ettirmişlerdir. Bundan sonra onlar yeni dinlerine sımsıkı sarılmalarından dolayı, eski putperestlikleriyle birlikte eski isimlerini de kullanmayı terk etmişlerdir. Bununla birlikte onlar kendilerini Hıristiyanlaştıran söz konusu elçilere nispetle ve yine kendilerini, aynı ırktan geldikleri putperest Aramilerden ayırmak için, Süryaniler olarak adlandırmışlardır. Bu yüzden
Arami kelimesi Sabii ve Putperest terimlerinin, Süryani kavramı da Nasranî ve Mesihî kelimelerinin eş anlamlısı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

İznik,  İstanbul ve  Efes konsillerini ve bu konsillerde alınan kararları kabul eden Süryaniler, ’de toplanan Kadıköy Konsilinde monofizit görüşü benimsediklerinden dolayı aforoz edilmişler ve bunun üzerine müstakil bağımsız kiliselerini devam ettirmişlerdir. Kadıköy konsili Süryaniler tarafından helenik hakimiyeti güçlendirmek amacıyla yapılan bir Bizans sinodu olarak görülür. Batıda Yakubiler olarak bilinen Süryani Ortodoks Kilisesi dünyanın değişik yerlerinde teşkilatlanmıştır. Süryani Ortodoks Kilisesi için Türkçe’de kullanılan Süryani Kadim Kilisesi isimlendirmesi 1845 yılına dayanır. Bu tarihte Süryanilerden bir grup, çıkan ihtilaf üzerine Roma Katolik Kilisesine bağlanır. Böylece ana kitle kendilerini bu Katolik Süryanilerden ayırmak için “Kadim Süryaniler” şeklinde adlandırmıştır. Hıristiyanlık tarihine bakıldığında, 431 yılındaki Efes konsili ile birlikte birbirine zıt Doğu-Batı, Süryani-Yunan, Semitik-Bizans, Diofizit-Monofizit ve Nesturi-Ortodoks şeklindeki kutuplaşmalar ortaya çıkmış oldu. Böylece Hıristiyanlıktaki ilk temel ayrışma 5. yüzyılda meydana gelmiş ve Doğu Hıristiyanlığı, Grek ve Latin Hıristiyanlığından kesin olarak ayrılmıştır. Batı Hıristiyanlığından ayrılan bu doğulu Hıristiyanlara Süryaniler ve Nesturiler denilmektedir. Bu arada şunu da vurgulamamız gerekiyor: Doğu Hıristiyanlığı tabiri Bizans imparatorluğunun sınırları dikkate alınarak yapılan bir tanımlamadır ve Bizans’ın İran, Suriye ve Irak sınırındaki Hıristiyanlar için kullanmış olduğu bir kavramdır. Dolayısıyla bizim burada konu edindiğimiz Doğu Hıristiyanlığı kategorisinde anlaşılması gereken Süryaniliktir. İkinci temel ayrışma 1054 yılında, yani XI. yüzyılda meydana gelmiştir ki bu Katoliklikle Ortodoksluğun birbirinden tamamen ve kesin olarak kopmalarıdır. Nihayetinde en son ayrışma ise 16. yüzyılda Protestanlık hareketinin Batıda ortaya çıkmasıyla birlikte tezahür etmiştir.

Tarihteki bu her bir ayrışmadan sonra Hıristiyanlığın içinde çok sayıda mezhep ve alt mezhepçikler doğmuştur.
İlk beş yüz yıl içerisinde Yakındoğu ve Kuzey Afrika’nın neredeyse tamamı batı Hıristiyanlığına değişik yöntemlerle sokulmuşlardı. Ancak Süryaniler, Kıptiler, Monofizit Ermeniler, Mezopotamya ve İran’daki Nesturiler ve çoğunluğu Suriye’de yaşayan Rum Ortodokslar kendi inançlarını değiştirmeden kalmışlardır. Bütün bunların bir kısmı zamanla Katolikliğe ve son yüzyıllarda da Protestanlığa geçmekle birlikte halen doğu Hıristiyanlığı üzerinde yaşamlarını
devam ettirenler vardır ve Ortodoks Süryaniler de bunların arasındadır. “Süryani” (Syrian) kelimesi günümüz İngilizcesinde Suriye ve Suriyeliler için kullanılmakla beraber, dini anlamda ve Hıristiyanlık bağlamında bu
kavram çok daha geniş bir içerik kazanmaktadır. Mesela bu anlamda Hindistan, Süryani Hıristiyanların geçmişten beri yaşadıkları önemli bir ülkedir ve Hindistan Malabar Süryani Ortodoks Kilisesi diyasporadaki en eski Süryani
topluluk olarak bilinir.7 Litürji ve doktrin açısından Süryaniler üç ana gruba ayrılır:

Yanlış bir şekilde Yakubi Kilisesi olarak da adlandırılan Süryani Ortodoks Kilisesi; yine hatalı olarak Nesturi ya da Asur Kilisesi olarak adlandırılan Doğu Kilisesi ve Lübnan’da yaşayan Maroniler.8 Köken itibarıyla Suriye’ye dayansalar da, Süryaniler günümüzde bu ülkedeki varlıkları gittikçe azalmaktadır. Sayısal olarak Avrupa, Avustralya, İsviçre ve Hindistan’da Ortadoğu’dakinden fazla Süryani yaşamaktadır. Göç gerçeği ve geleneksel Ortodoksluk dışındaki mezheplere geçme hadisesi Süryaniler için ciddi bir tehlike olmaya devam etmektedir. 1819 yılında Ortadoğu’ya gelen Protestan misyonerler çok sayıda Süryani’yi kendi mezheplerine çekmişler ve bu olgu günümüzde de sürmektedir. Halihazırda Süryanilerin karşı karşıya kaldıkları iki önemli sorun görünmektedir. Birincisi, ana kilise dışında 7 Süryani kilisesinin daha ortaya çıkmasıdır ki bunlar şöylece sıralanabilir:

• Süryani Ortodoks Kadim Kilisesi (Ana Kilise)
• Süryani Nesturi Kilisesi (Doğu Patrikliği)
• Süryani Melkit Kilisesi (Rum Ortodoks Antakya Patrikliği)
• Süryani Maroni Kilisesi (Antakya Patrikliği)
• Süryani Keldani Kilisesi (Babil Patrikliği)
• Süryani Katolik Kilisesi (Antakya Patrikliği)
• Süryani Melkit Kilisesi (Rum Katolik Antakya Patrikliği)
• Süryani Protestan Kilisesi

İkinci temel sorun ise Süryanilerin Ortadoğu’daki varlıklarını tehdit eden göç olgusudur. Bu göçün nedenleri olarak güvensizlik, siyasi istikrarsızlık, ekonomik buhran ve modernizmin doğurduğu açmazlar vb. sayılabilir. Ortadoğu’da yaşayan her mezhepten ve meşrepten Hıristiyan, Batı uygarlığı karşısında kendi benliklerine ve kültürlerine sahip çıkmakta zorlanırken, Protestanlığa geçip Batı ülkelerinden birine yerleşmek Süryanilerin gelecekleri açısından bir çıkar yol olarak algılanmaktadır. Halbuki Süryaniler, tarihî olarak kendilerini Batı Kilisesi karşısında konumlandırmışlar ve onlardan farklı görmüşlerdir.

KAYNAKLAR:

-BEYCAN.NET

-BBC Türkçe

-Wikipedia Türkçe

-Yelda TUTAR SERTER, KÜLTÜREL KİMLİK İNŞASINA BİR ÖRNEK: SÜRYANİ DİASPORASI.

-İrşat SEYDA, SÜRYANiLER VE SÜRYANİLİK.

-Kadir Albayrak, Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler.

BERNAMEGEH

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Aylin Urgal Kimdir Hayatı

Türk Pop Müziğinin unutulmaz isimleri arasında yer alan Aylin Urgal, 1951 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!