YAŞAR KAPLAN
Özet
Tarihte geniş bir coğrafyaya tekabül eden Hakkâri bölgesi, birçok
kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Günümüze kadar etkisinin en fazla
hissedildiği dönem Abbasilerin yıkılması ile beraber daha görünür olarak ortaya
çıkmaya başlayan beylikler dönemidir. Bu beyliklerden en önemlileri Hakkâri,
Bahdinan ve Şemdinan beylikleridir. Bu beylikler döneminde bölgede çok yönlü
bir gelişme ve ilerleme kaydedilmiştir. Bu beylikler döneminde hayır kurumları,
cami, mescit, köprü, han, hamam yapılmış; Kürt dili ve edebiyatı en parlak dönemini
yaşamıştır. Bu beyliklerin yöneticileri hem toplum üzerinde hâkimiyetlerini
hem de büyük ve güçlü komşuları Osmanlı ve Safevi devletlerinin zararlarından
emin olmak için soylarını kutsal bir kökene bağlama ihtiyacı hissetmişlerdir. Bununla
birlikte bu güçlü devletler arasındaki çatışmalardan yararlanarak varlıklarını
korumaya çalışmışlardır. Osmanlı ve Safevilerin merkezileşme politikaları
sonucunda bu beylikler XIX. yy’ın ilk yarısından itibaren ortadan kaldırılmıştır.
Bu çalışmamızda Hakkari bölgesinde kurulan beyliklerin tarihsel süreç içerisindeki
sosyo-politik gelişimleri, birbirleri ile ilişkileri ve Şemdinan beyliği ile
merkezi olan Nehri üzerinde duracağız.
GİRİŞ
Şemdinan’ın bir parçası olduğu Hakkari bölgesi İslam kaynaklarına
göre şimdiki sınırlarından çok daha geniş bir bölgeyi içine almaktaydı. Buna
göre güneyde Musul, kuzeyde Van Gölü kıyıları, batıda Cizre ve doğuda Urmiye
Gölü’nün batı kıyılarına kadar olan dağlık bölgeyi kapsamaktaydı.2 Hakkari
ismi hem Arap kaynaklarında hem de Osmanlı kaynaklarında ve aynı zamanda
bölge halkı tarafından “Hekari” şeklinde telaffuz edilmektedir. “Hekari” geniş
bir bölge için kullanılırken “Culemêrg” ise bu bölgenin merkezi olan şimdiki
Hakkari merkez bölgesi için kullanılmaktadır. Tarihi süreç içerisinde devamlı
olarak Hakkari’ye bağlı olan Şemdinli, modern Türkiye devletinin kurulması ile
beraber Türkiye’nin Irak ve İran’a hudut teşkil eden üçgeninde Hakkari’ye bağlı
bir ilçe olarak varlığını devam ettirmektedir. Yüzölçümü 1452 km2 olup rakımı
1450 metre olup, 2012 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 67.173’tür.3
Bölge hakkındaki ilk bilgiler çivi yazılı Asur kaynaklarından elde
edilmektedir. M. Ö. 13. yy’ın son çeyreğinde bu bölgede varlığını sürdüren küçük
krallıklar Nairi ve Uruatri olarak adlandırılmaktadır. Asur krallarından 1.
Tukulti- Ninurta, (M. Ö: 1244-1208) Nairi’nin 60 beyinin olduğunu bildirmektedir.
4 Nairi ismi Asurlular tarafından verilmiş bir isimdir ve nehirler ülkesi anlamına
gelmektedir. M.Ö. IX yy’ın başlarından itibaren Asur krallığının güneyden
gelen saldırılarına karşı koymak üzere Uriatri ve Nairi aşiretleri birleşerek
Urartu devletinin temellerini attılar.5 Hakkâri’de Urartu uygarlığına ait en çarpıcı
kalıntılar Tuşba’yı (Van) Muşaşir ve Güney Urmiye kıyılarına bağlayan ordu
yoludur. Bu yollardan biri Şemdinli bölgesindeki Bémbo gediğini aştıktan sonra
Beyaz Dağ’ı dolaşarak güneyde Şemdinli Çayı boyunca uzanır. Zerın, Xoşnavan,
Çemana Nebi, Béşan ve Mawan gibi Şemdinli köyleri üzerinden Revandız’a
ulaşır.6
İslam’ın ortaya çıkışından kısa bir süre önce (M.S. 627) bölge Sasanilerin
elinden çıkıp Bizans yönetimine geçmişti.7 Hakkâri’nin batı ve kuzey bölgeleri
İyaz b. Ganem tarafından 637’de, güney ve kuzeybatı bölgeleri ise Atabe b.
Furked es- Sülemi tarafından 641’de Müslümanların yönetimi altına girdi.8 Belazuri
(ö. 892) Hakkâri ahalisi ile İslam ordusu arasında cizye antlaşması yapıldığını
aktarmaktadır.9 Vakıdi de İyaz b. Ganem’in Musul’u ele geçirdikten sonra
Cizre’ye doğru yöneldiğinde bölge emirlerinden Melik Salih el- Hakkâri’nin,
İslam’ın çağrısına olumlu cevap vererek İslam’ı tebliğ edecek kişiler istediği
bilgisini verir.10 Bu iki bilgi bölgenin sulh yolu ile Müslümanların yönetimine
girdiğini göstermektedir. Emevi kayıtlarına göre 681- 750 boyunca bölgede herhangi
bir huzursuzluk görülmemiştir.11 Abbasilerin son dönemlerinden itibaren
(750- 1258) ve özellikle Moğol istilasından sonra İslam aleminde olduğu gibi
bölgede de bağımsız beylikler ortaya çıkmıştır.
1- BEYLİKLER DÖNEMİ
Tarihi Hakkâri bölgesinde Hakkâri, Bahdinan ve Şemdinan beylikleri
kurulmuştur. Bu beyliklerin yöneticilerinin akraba oldukları ve aynı kökene
dayandıkları iddia edilmiştir.12 Bunların kökenlerini incelemeden önce bu
beylikler ile ilgili bilgileri kronolojik olarak ele almak, konunun anlaşılması açısından
daha yararlı olacaktır.
Hakkâri emirliği hakkında bilgi veren ilk kaynaklardan biri ibn’ul- Esir
el- Cezeri’dir (ö. 1232). Cezeri, Ebu’l- Hayca Abdullah b. Halil b. Merzuban
Meştub el- Hekari (?-1133) adlı Hakkâri emirinden bahsetmektedir. Musul atabeyi
İmadeddin Zengi, Akre emiri Mir İsa Hemidi’nin üzerine gidip Akre ve
Şuş kalelerini alınca Aşeb kalesinde (Duhok ile Amêdiye arasında bulunan Sersıng’e
6 km. uzaklıkta bulunmaktadır) ebu’l- Hayca el- Hekari, Zengi’nin zararından
emin olmak için 1133 yılında Musul’a gelerek Zengi’yi ziyaret eder.
Aynı yıl orada vefat eder. Ebu’l- Hayca, küçük oğlu Ali’yi kendi yerine Aşeb
Kalesinde bırakmıştı. Nişe (Hakkâri’nin şimdiki Elmalı köyü) kalesinde olan
büyük oğlu Ahmed, babasının yerine geçmek için Aşeb kalesine hareket etti. İki
kardeş arasındaki ihtilafı fırsat bilen Zengi, Aşeb kalesini ele geçirdi. Ali ve abisi
Ahmed’in akıbetleri hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Fakat Ahmed’in oğlu
Ali, Selahaddin’i Eyyubi’nin meşhur kumandanlarından Seyfeddin Ali b. Ahmed
el- Meştub el- Hekari’dir. Zengi 1142 yılına kadar Hakkâri kaleleri üzerine
seferler düzenledi ve en son 1242 yılında Aşeb kalesini yıkarak şimdiki Amédiye
kalesine idareciler atadı.13 Daha sonra Hakkârililer kuzeye doğru çekilerek Culemérg’de
beyliklerini yeniden kurdular.
ibn’ul- Esir el- Cezeri’den sonra Hakkâri beylerinden bahseden kişi ibn-i
Şeddad’dır (ö. 1285). İbn-i Şeddad, Mir Seyfeddin Mengelan b. Ali el- Hakkâri
(?-1262) adlı Hakkâri emiri hakkında bilgiler vermektedir. Musul valisi Bedreddin
Lu’lu ile birçok savaş yapan Mir Seyfeddin döneminde, 1249 yılında Lu’lu
ve Turanşah’a karşı yaptıkları bir savaş esnasında oğlu Esededdin Musa’nın eli
kesildi. Bundan dolayı Akta’ (kolu kesik) olarak bilinmektedir.
Moğollar Bağdat’ı aldıktan sonra (1258) Hakkâri bölgesinde etkinliklerini
artırmaya başladılar. Hakkari beyliği, Mısır dışında İslam aleminin bütün bölgelerini
ele geçiren Moğol denizi içerisinde bir ada gibi bağımsızlığını korumuştur.
Sultan Baybars, Moğolları Ayn Calut savaşında (1260) yendikten sonra Mir Seyfeddin
Mengelan; oğulları Esededdin Musa, Taceddin Ali ve yeğeni Fahreddin
Ali’den (bu emir Berazgır kalesi emiri idi) oluşan 300 atlı ile birlikte Mısır’a
giderek Sultan Baybars’a katıldılar. Hakkâri beyleri Moğollara boyun eğmediklerinden
dolayı Memlukler tarafından oldukça iyi karşılandılar. Sultan Baybars,
Hakkâri emirine çeşitli hediyeler vererek Erbil kalesine yönetici olarak atadı. Erbil
kalesini almak için geri gelen Mir Seyfeddin, Erbil yakınlarında Moğollarla
yapılan savaşta şehit oldu. (1262)14
Esededdin Musa Akta’ I, babasının şahadetinden sonra Culemêrg’deki
kalesine çekildi. Birçok kalesini tekrar Moğollardan geri aldı. Esededdin ile baş
edemeyeceğini anlayan Moğollar antlaşma yapmak zorunda kaldılar.15 Bu emir
ile ilgili bilgileri tarihçi Fadlullah el- Ömeri (ö. 1348) ayrıntılı olarak anlatmaktadır.
Hakkârililerin Moğollar (İlhanlılar) ile başarılı mücadelesini şu şekilde
anlatır: “Dağ ehli (Hakkârililer) dışında Moğollarla savaş yapabilecek yiğitler
kalmadı. Moğollar onları yenme konusunda büyük umutsuzluğa kapıldılar. Anladılar
ki okları onlara işlemeyecek. Bunun üzerine mecburen onlarla anlaştılar.”
16 Anlaşma gereğince Moğollar ile yapılan savaş durdu. Bu arada emir, Mısır
Memlukleri ile devamlı iletişim halinde idi. Hakkâri aşiretinin Culemérg ve
Amédiye’deki savaşçılarının sayısının yedi bini aştığını aktarılmaktadır.17 Tarihçi
el- Kalkaşandi bu Hakkâri emirini Şah ve Melik olarak tanıtmakta ve İlhanlılar
devletinin ilk dönemlerinde Culemérg’de hüküm sürdüğünü bildirmektedir.18
1282 senesinde İlhanlıların başına geçen Tikudar’ın Müslüman olup
Müslümanlarla ilişkilerini olumlu şekilde değiştirmesiyle, hükümdarın yeğeni,
amcasının Müslüman oluşundan yakınarak şöyle der: “Amcam Kürtlerin peşine
takılmış neredeyse bütün ülkeyi onlara verecek.”19 1284’te Argon İlhanlı tahtına
oturunca ilişkiler tekrar bozuldu. Argon 1286’da 16 bin20 kişilik bir orduyu
Hakkâri bölgesine göndermişse de Hakkâri emirleri bağımsızlıklarını korudular.
Esededdin Musa Akta’ I, öldükten sonra yerine oğlu Mir İmadeddin
Mecli I geçti.21 Mir İmadeddin Mecli I’in; Eseduddin Musa II, İzzeddin Şêr,
Şemseddin Şeyh Emir, Mir Davud ve Hüsameddin isimli oğulları vardı. Mir
İmadeddin Mecli I, ölünce yerine oğlu Mir Esededdin Musa II geçti.22 El- Ömeri
onu şah ve melik olarak tanıttıktan23 sonra şunları aktarır: “ Geniş bir ülkenin
sahibidir. Öyle bir dereceye ulaşmıştı ki çağdaşı olan hükümdarlar tarafından
büyük bir önem atfedilirdi, İlhanlı hükümdarları ve Mısır Memlukleri kendisine
büyük bir değer verirler ve sözünü dinlerlerdi.”24 Esededdin Musa II’nin; Mir
İmadeddin Mecli II, İzzeddin ve Zeyneddin isimli çocukları vardı. Esededdin
Musa II’nin vefatından sonra yerine oğlu Mir İmadeddin Mecli II geçti. Bu emir,
tarihçi Fadlullah el- Ömeri’nin (ö:1348) çağdaşıdır. El- Ömeri, onun hakkında
şu bilgileri verir: “Şimdiki mirleri Melik İmadeddin Mecli’dir. Bu mir, ilim ve
fazilet sahiplerini pek sever. Memleketine ilim maksadı ile gelenlere büyük değer
verir. Kadısının bana yazdığına göre İzzeddin ve Zeyneddin isimli iki kardeşi ve
İzzeddin Şêr, Şemseddin Şeyh Emir, Mir Davud ve Hüsameddin isimli amcaları
vardır. Bunlardan her biri ayrı bir bölgede yöneticilik yapmaktadırlar. Fakat
hepsi Culemêrg sahibi Mir İmadeddin’e bağlıdırlar.”25
Bu dönem Hakkâri beyliğinin en parlak dönemlerinden biridir. Fadlullah
el- Ömeri: “Bir şah gibi sözü dinlenirdi. Emirlerine itaat edilirdi. İçerisinde birçok
kale, belde ve geniş bir halkın olduğu büyük bir hükümdarlığa sahiptir” 26
derken bunu ifade etmiştir. Ayrıca Hakkâri’de Kadı Kudat’lık kurumunun oluşmuş
olması bu emirin yönetimi döneminde kurumsallaşma noktasında önemli
başarıların elde edildiğini ortaya koymaktadır.
Hakkâri beyliği Mir İmadeddin Mecli II döneminde geniş bir coğrafyaya
yayıldığı için, beyliğe bağlı bazı şehir ve kalelere kardeşleri; İzzeddin, Zeyneddin
ve amcaları İzzeddin Şêr, Şemseddin Şeyh Emir, Mir Davud ve Hüsameddin’i yönetici olarak atamıştır.
Bu dönemde Hakkâri beyliği sınırları içerisinde
birçok cami, mescit ve vakfiye yapılmıştır. Bunlardan Van ve Vestan bölgelerini
yöneten İzzeddin Şér b. İmadeddin b. Esededdin (1315 tarihli vakfiye de adı geçmektedir)
ki bizim tahminlerimize göre Mir İmadeddin Mecli II’nin amcasıdır.27
Gevaş’ta bulunan Halime Hatun kümbeti (1335) de bize göre Mir İmadeddin
Mecli II’nin kardeşi İzzeddin tarafından yapılmıştır. Zaten kitabesinden de Melik
İzzeddin tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.28 Gevaş’ta bulunan İzzeddin
Şêr Camii ise Mir İmadeddin Mecli II’den sonra beyliğin başına geçen oğlu I. İzzeddin
Şér döneminde yapılmıştır. Caminin yanındaki medrese ise Zahid Bey’in
babası olan II. İzzeddin Şér tarafından yaptırılmıştır.29
Mir İmadeddin Mecli II’nin ölümünden sonra yerine Timur’un çağdaşı
olan oğlu I. İzzeddin Şér geçti. I. İzzedin Şér Hakkâri ile beraber Van ve Vestan
bölgelerini yönetiyordu. Timur 1387’da Van kalesini kuşatıp alsa da Hakkâri beyine
geri iade etti.30 1425’de Karakoyunlu hükümdarı İskender Bey I. İzzeddin
Şér’i öldürdü, ardından 1426’da onun oğlu Melik Esed’in hazineleri ile Van’dan
çıkmasına müsaade etti.31 Melik Esed Memluklere sığındı. Memluk ordusunda
katıldığı bir savaş esnasında bir kolunu kaybetmesi üzerine kendisine altın bir
kol takıldı, bundan dolayı Zérinçeng ismini aldı. Ticaret için Mısır’a giden bir
gurup Hakkârili Nasturi ile anlaşarak gizlice Hakkâri’ye geldi ve 1468 yılında
ülkesini Akkoyunlu güdümündeki Dımbılilerden aldı.32 Melik Esed’den sonra
mirliğin başına oğlu II. İzzedin Şér geçti. O da 1502’de ölünce yerine oğlu Zahid
Bey geçti.33 Safevilerin yükselişe geçtiği bu dönemde Van bölgesi yine Hakkâri
beylerinin yönetimine girdi ve Şah İsmail ile Hakkâri beyi Zahid Bey arasında
dostane ilişkiler kuruldu.34 Hakkâri, 1514’deki Çaldıran savaşından sonra hemen
Osmanlıya katılmamış Safeviler ile iyi ilişkilerini devam ettirmiştir. Fakat
Osmanlının 1548 yılında Van’ı kesin olarak almasından sonra Hakkâri beyliği
Osmanlıya katıldı.35
2- BEYLERİN KÖKENİ
İbn-i Esir el- Cezeri, ibn-i Şeddad, Fadlullah el- Ömeri ve el- Kalkaşandi
gibi Hakkâri emirleri hakkında bilgi veren kaynaklarda; Şemdinan ve Amédiye’de
kurulan Bahdinan emirliği ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Buradan, bu anılan iki beyliğin bu dönemde henüz kurulmadığını çıkarabiliriz.
Hakkâri emirlerinin kökeni ile ilgili bize bilgi veren ilk kaynak olan Fadlullah
el- Ömeri’nin (ö. 749/1348) “et- Ta’rifu bi- Mustalih’iş- Şerif” isimli eserinde
şu bilgileri aktarmaktadır:
“Kendi dönemimdeki Culemêrg (Hakkâri) emiri İmadeddin b. Eseduddin
Musa b. (İmadeddin) Mucella b. (Eseduddin) Musa b. (Seyfeddin) Mengelan’dır.
Bu emir nesebi itibari ile Utbe b. Ebu Sufyan el- Emevi’ye ulaşır. Bütün Kürtler
kendisine büyük bir saygı duyar ve onu kendileri için bir melik ve hükümdar
olarak kabul ederler.”
O, bu bilgileri bizatihi Mir İmadeddin ’in Culemêrg kadısının kendisine
göndermiş olduğu bir mektuptan almıştır.36 Burada görüldüğü gibi bu beylerin
Abbasi kökenli oldukları iddiasından önce Emevi kökenli oldukları iddiasına
sahip oldukları görülmektedir. Emevi ailesine mensup olduğu bilinen Hakkârili
Şeyhu’l- İslam Ebu’l- Hasan Ali b. Ahmet b. Yusuf el- Hakkâri el- Kureyşi’nin
(Ö. 1093) soyu Utbe b. Ebu Sufyan el- Emevi’ye ulaşmaktadır. İbn-i Hallikan,
Şeyhu’l- İslam el- Hakkâri’nin evlatlarından birçok âlim ve emirin çıktığını ve
bunların bölgede etkin olduğunu aktarmaktadır.37 Şeyhu’l- İslam Ebu’l- Hasan
Ali b. Ahmet el- Hakkâri el- Emevi ile el- Ömeri’nin bahsettiği Hakkâri emiri
Mir İmadeddin ‘in nesebi Utbe b. Ebu Sufyan’da birleşmektedir. Dolayısı ile
Hakkâri emirlerinin, Şeyh’ul- İslam el- Hakkâri’nin ailesinden gelen Emevi kökenli
olmaları ihtimali akla gelmektedir.
Yukarıda adı geçen kaynaklardan sonra yazılan çeşitli eserlerde Hakkâri,
Bahdinan ve Şemdinan emirlerinin kökeninin Abbasi halifelerine dayandığı
iddia edilmeye başlanmıştır. Bunların ilki olan Şerefhan Bidlisi’nin (ö. 1599),
Şerefname adlı eserinde Hakkâri ve Bahdinan emirlikleri hakkında detaylı bilgiler
vermiştir. Fakat Şemdinli bölgesinde kurulan Zerza ve Stuné beyliklerinden
kitabının fihristinde bahsetmesine rağmen ilgili sayfada bu beyliklerden bahsetmemiştir.
38 Şerefhan; Hakkâri ve Bahdinan emirlerinin soyunun Abbasilere
dayandığını söylemekte ve aynı zamanda Kilis beylerinin de bunlar gibi Abbasi
kökenli olduğunu söyleyerek amca çocukları olduğunu ifade etmektedir. Buna
göre bunlar üç kardeş idi; Şemseddin, Bahaeddin ve Menteşa. Bidlisi, Hakkâri
hükümdarları Şemseddin’in, Bahdinan hükümdarları Bahaeddin’in ve Kilis hükümdarları
da Menteşa’nın soyundan geldiğini belirtmektedir.39 Bahdinan beylerinin
Amédiye’ye gelmeden önce Şemdinan vilayetine bağlı Taron kalesinde bulunuyorlardı ve oradan Amédiye’ye geçen ilk hükümdar Bahaeddin olduğu için bu beyliğe Bahdinan emirliği denilmiştir.
40 Şerefhan Bidlisi dışında Hakkâriemirleri ve onlarla akraba olan Amédiye emirlerinin kökeninin Abbasi halifelerine
dayandığını iddia eden diğer önemli bir kaynak Bahdinan emiri SultanHüseyin Veli (1533-1573) döneminde Mela Mahmut Balisani tarafından yazılan“Şeceret’ul- Zéwkiyye”dir. Bu eserden sonra sırasıyla Hakkâri emiri Mir İmadeddin’in(1632-1639) katibi Temerhan Yazıcı tarafından 1695’de Farsça manzum
olarak yazılan 631 sayfalık eser gelir. Daha sonra Hakkâri emirlerinden
İbrahim Han’ın (1700-1750?) kâtiplerinden Mirza Muhammed Yazıcı tarafından
kendi dönemine kadar olan beylik tarihi Farsça nesir olarak “Muhtasar
Ahvali Umera” adıyla yazılmıştır. En son olarak Hakkâri beyleri ailesinden
gelen Muhammed Tayyar 1914 yılında Mirza Muhammed Yazıcı’dan kendi
dönemine kadar olan olayları Farsça nesir şeklinde ekleyerek tamamlamıştır.41
Hakkâri, Bahdinan ve Şemdinan beylerinin köken olarak Abbasi halifelerine
dayandığını iddia eden bu kaynaklardaki bilgiler kendilerinden önce yazılmış
olan sahih tarih kitaplarındaki bilgilerle çatışmaktadır. Daha Abbasi devleti yıkılmadan
Mir Seyfeddin Mengelan b. Ali el- Hakkâri adında bir Hakkâri emiri
vardı ve bundan sonra tahta çıkan çocukları ile ilgili bilgiler tarih kitaplarında
mevcuttur. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in hilafeti kendisinden aldığı Mısırdaki
son Abbasi halifesinin Hakkâri’ye emir olarak geldiği iddiası hiçbir kaynakta
geçmemektedir. Bu beylerin Abbasi kökenli oldukları iddiası Emevi kökenli
oldukları iddiasından yaklaşık 3 asır sonra ortaya çıkmıştır.
Hakkâri, Bahdinan ve Şemdinan beylerinin kökenleri ile ilgili yukarıda
geçen kaynakları karşılaştırmak suretiyle bir neticeye varmak mümkündür.
Bilindiği gibi Hakkâri emirlerinden Mir Seyfeddin Mengelan b. Ali
el- Hakkâri’nin (?-1262) oğlu Esededdin Musa Akta’, onun da oğlu Mir İmadeddin
Mecli I’dir. Mir İmadeddin Mecli I’in; Eseduddin Musa II, İzzeddin
Şêr, Şemseddin Şeyh Emir, Mir Davud ve Hüsameddin isimli çocuklarıdır. Bu
kardeşlerden Esededdin Musa II’nin babasından sonra tahta geçtiğini ve bu
hükümdarın da kendisinden sonra tahta geçen İmadeddin Mecli II ve İzzeddin
ile Zeynuddin isimli üç oğlunun olduğu bilinmektedir. Fadlullah el- Ömeri,
çağdaşı olan Mir İmadeddin Mecli II’nin Hakkari bölgesini kardeşleri ve amcaları
arasında taksim ettiğini aktarmaktadır. Aynı zamanda onun amca çocukları
olan Bahaeddin b. Şemseddin ve Şemseddin b. Davud’un; İlhanlılara
boyun etmediklerini ve devamlı onlarla çatıştıklarını da belirtmektedir. Artık
onlarla uğraşmak istemeyen İlhanlıların adı geçen iki emirin belli bir bölgeye
yerleşmelerini ve artık savaşa son vermelerini istediğini aktarmaktadır.42 Bilindiği
gibi Hakkâri emirleri Erbil’den Musul’a, Musul’dan Gevaş ve Van’a,
Van’dan Urmiye kıyılarına ve oradan da tekrar Erbil’e kadar olan geniş dağlık alanda hüküm sürüyorlardı. Hakkâri olarak bilinen bu geniş coğrafyada çeşitli
şehir ve muhkem kalelerde bölgeyi yönetiyorlardı. İlhanlılar, Suriye ve Irak
üzerindeki hâkimiyet mücadelesinde Mısır Memluklerine karşı başarılı olmak
için dağlık Hakkâri bölgesine egemen olmak istiyorlardı. Hakkâri emirleri da
İlhanlılara karşı sıklıkla Mısır Memluklerinden yardım alıyorlardı. Hakkâri
bölgesindeki farklı kalelerde emirlik yapan Hakkâri emirleri hanedanına ait
asilzadeler geçen zaman zarfında Culemêrg’deki büyük emirden ayrılarak ayrı
beylikler kurmuşlardır. Şemdinan emirleri İlhanlıların merkezi olan Merağa
şehrinin hemen batısındaki Berazgır, Stuné, Mérgever, Térgever, Harunan, Bıradost,
Nehri gibi bölgelerde hüküm sürmüşlerdir. El -Ömeri’nin çağdaşı olan
Mir İmadeddin Mecli II’nin Hakkâri bölgesini kardeşleri ve amcaları arasında
taksim ettiği daha önce belirtmiştik. Amca çocukları olan Bahaeddin b. Şemseddin
ve Şemseddin b. Davud’un; İlhanlılara boyun eğmedikleri ve devamlı
onlara karşı direndikleri, artık onlarla baş edemeyen İlhanlıların da adı geçen
iki emirin yönetimlerini tanıdıkları bilgisi de buna eklenince aklımıza Şemdinan
ve Bahdinan beylerinin kökeninin bu iki beye ait olabileceğini getirmektedir.
Bu emirlerden İmadeddin Mecli II’nin amcası olan Şemseddin’in Şerefhan
Bidlisi’nin bahsettiği ve Amédiyé’ye gelerek Bahdinan beyliğine ismini veren
Bahaeddin’in babası olmalıdır. Yine İmadeddin Mecli II’nin diğer amcası olan
Davud’un oğlu olan Şemseddin’in de Şemdinli beyliğinin kurusu olması mümkündür.
Bidlisi, Şemdinan vilayetinde Taron kalesinden bahsetmektedir. Şemdinli’de
Şemdinan, Harunan, Stuné, Bémbo kalelerinin kalıntıları günümüze
kadar ulaşmıştır. Fakat “Taron Kalesi” ismi ile herhangi bir kale kalıntısı mevcut
değildir. Fakat Osmanlı döneminde 1575- 1585 tarihleri arasında Van vilayetine
bağlı Tarun isimli bir sancak ismi kayıtlarda mevcuttur.43 Yüksekova
Esendere sınır kapısı yakınlarında “Mir Davud Kalesi” isimli bir kale kalıntısı
bulunmaktadır. Bu “Mir Davud” ismi Şemseddin’in babası olan “Mir Davud”
isminden gelmektedir. Nitekim Katip Çelebi de Culemêrg yakınlarında Mir
Davud Kalesinden bahsetmektedir. El- Kalkaşandi, Hakkâri yakınlarında ve
Hakkâri emirleri yönetimi altında bulunan “Harun Kalesinden bahsetmektedir.
44 Bu kale şu anda Harunan köyünde bulunan kaleye tekabül etmektedir ki
Şemdinli beylerinin buradan da Şemdinli’yi yönettiklerini biliyoruz.
Basil Nikitine ise Şemdinli beyleri hakkında, şifahi bilgilere dayanarak
farklı bilgiler vermektedir. Buna göre Şemdinli mirlerinin Abbasi kökenli olduğunu
anlatarak bu ailenin kurucusu olan Şemseddin’in Bağdat ve Musul arasında
göçebe olarak yaşayan bir aşiretin üyesi olduğunu, bu aşiret ile Şammar
aşireti arasında vuku bulan çatışmalardan dolayı kuzeydeki dağlara sığındığını
anlatır. Şemseddin, Şemdinli’ye bağlı Stuné köyüne gelerek yerleşir. Daha sonra
bölgedeki Herki aşiretinin desteği ile emir olur. Ardından oğlu İzzeddin çevredeki
birçok bölgeyi de yönetimine alarak beyliğini geliştirir. Böylece altı veya
yedi nesil boyunca burada yaşarlar. Fakat Nasreddin isimli bey döneminde Stuné
köyünü bırakarak Bétkar köyünü merkez edinirler. Üç dört nesil burada kaldıktan
sonra Emir Zeyneddin döneminde Harunan’a yerleşerek orada kalıntıları
günümüze kadar ulaşan sağlam bir kale inşa eder. Bunun İmadeddin isimli oğlu
babası ile ihtilafa düşünce Nadir Şah döneminde Urmiye taraflarına gitti. Avşar
hükümeti kendisine Berdesor ve Térgever bölgelerini verdi. Berdesor kalesini
yaparak orada ayrı bir yönetim birimi kurdu. Seyfeddin isimli diğer oğlu ise babasının
yerine geçip ilk Şemdinli emiri olarak tanındı. İki üç nesil sonra Behram Bey döneminde da beyliğin merkezi Nehri köyüne taşındı. Nehri’deki eski bir
kilise kalıntısı üzerinde bir kale inşa ederek bölgeyi yönetmeye başladı.45
3- OSMANLILAR DÖNEMİ
Bölgenin 1514’te Çaldıran Savaşından sonra Osmanlı Devleti’ne katılmasıyla
beraber bölgede yeni bir idare teşkilatı kuruldu. Bu teşkilatlanma sonunda
üç sancak tipi ortaya çıktı: Klasik Osmanlı sancakları, yurtluk-ocaklık sancakları
ve hükümet sancakları. Yurtluk ocaklık sancakları ile hükümet sancaklarına aynı
zamanda “emirlik” denilmektedir. Klasik Osmanlı sancaklarında, sancak beyi
merkezden tayin edilir ve istendiği zaman değiştirilebilirdi. Yurtluk-ocaklık tabir
edilen sancakların klasik sancaklardan farkı, sancak beyliğinin belli bir ailenin
elinde oluşudur. Bu sancaklarda tahrir yapılır, tımar ve zeamet bulunur ve sancak
gelirinden beyine haslar tahsis edilir. Ancak sancak beyi herhangi bir sebeple
azledildiği zaman yerine kardeşi, oğlu veya akrabalarından biri tayin edilirdi.
Hükümet denilen sancaklarda da sancak beyliği yurtluk-ocaklık sancakların da
olduğu gibi belli bir ailenin mülkiyetindedir. Fakat onlardan farklı olarak sancaklarda
tahrir yapılmamaktadır. Vergileri, sancak beyi kendisi toplamakta, yılda
sadece bir kez merkez hazinesine muayyen bir meblağ ödemektedir. İşte bundan
dolayı Bölgenin Osmanlı İmparatorluğu’na dahil olmasından sonraki idari yapısı,
İmparatorluğun diğer bölgelerinden farklı olmuştur. Osmanlı idaresinde istisnai
bir imtiyaz olan emirliğin babadan oğula geçiş hakkı, Osmanlı Devleti’ne
sadık Kürt beylerine verildiği gibi yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarına sahip
olan Kürt beylerine, buraların kendi ailelerinin mülkiyetinde olduğuna dair
birer temlikname de verilmiştir. İlki, Yavuz zamanında verilen bu temliknameler
her padişah tarafından yenilenmiştir.46
Erken dönemde Osmanlı yönetimini kabul eden Hakkâri ve Bahdinan
emirlikleri ile beraber Şemdinan beylerine ait olan Stûne emirliği de Osmanlıya
katılmıştır. Kürt beylikleri hakkında çok önemli bir kaynak olan Şerefname’nin
fihristinde ileri sayfalarda kendileri hakkında malumat verileceği belirtilen fakat
daha sonra bilgi verilmeyen Şemdinan bölgesinde bulunan Zerza ve Stuné beyliklerinin
izini diğer Osmanlı kaynaklarında aramaya çalışacağız. Kâtip Çelebi
(ö.1657) ünlü eseri Cihannüma’da bölge ile ilgili değerli bilgiler vermektedir.
İlk olarak Ayn-i Ali Efendi’nin (1608-1609) taksimatına göre Van Eyaletinin
13 sancak ve kendi hükümdarının mülkiyetinde olan bir hükümetten (Hakkâri
Hükümetinden) oluştuğunu belirtir. Buna göre Van Eyaleti; Van paşa sancağı,
Adilcevaz, Erciş, Muş, Bargiri, Karkar, Kisani, İsbayerd, Ağakis, Ekradı Beni
Kotur, Beyazıd Kalesi, Berda’, Ovacık sancaklarından oluşur. Daha sonra Koca Nişancı’nın (ö. 1567) taksimatına göre ise; Vestan, Hizan, Hekari, Mukus, Sirvi,
Elbak, Salmas, Dunbıli, Üstun (Stuné) sancaklarından oluştuğunu belirtir.47
Fakat zamanın geçmesiyle beraber idari taksimatlar da değişime uğramaktadır.
Bundan dolayı kendi dönemindeki (1631-1632) Van Eyaletine bağlı dördü hükümet
olmak üzere (Hakkâri, Bitlis, Mahmudi ve Hizan) on dört sancağı sırası
ile anlatır.
Katip Çelebi Hakkâri beyliği hakkında şu geniş malumatı verir:
“Hükümet-i Hakkâri: İmadiye (Amêdiye) hükümetinin doğusunda ve
Eyalet-i Van’daki Vestan’a bağlı nahiyelerin batısında ve kuzeyde Bidlis hükümeti
ve Diyarbekir eyaletinden bazı Kürdistan sancakları ile ve güneyde Şehrizor
eyaleti ve Sohran hükümeti ile sınırdaştır. Nice kale ve yerleşim yerlerini
bu hükümetin sınırları içerisindedir. Doğu sınırında Kızılbaş (Safevi) olmakla
büyük çoğunluğu boş bölgelerden oluşur. Bu hükümet, Van eyaletine tabi olan
bir hükümettir ki Kürtlerden Hakkâri taifesi vilayetidir. Eskiden bu hükümetin
ümera ve hükkamı ve taife-i Hakkâri Van ve Vestan üzerinde tasarrufta bulunup
yönetimleri altına almışlardı. Sonra Safevi ve Osmanlı hükümdarları Van’ı eyalet
edip bunlara vilayetlerinden bir hisseyi verdiler. Hala da Hakkâri hükümeti
beylerinin ikamet ettiği yer olan Culemêrg bir kale ve kasabadır ki o Vestan’ın
güneydoğusuna düşer.”
Katip Çelebi bu bilgileri aktardıktan sonra Hakkâri’ye bağlı bazı yerler
hakkında bilgi verir:
“Nahiye-i Kuz; bu Culemêrg ’in doğu tarafında dağlar arasında bir sahrada
olan bir nahiyedir ki ondan bir nehir gelip ve Culemêrg’ten gelen ayrı bir
nehir ile birleşip dağlar arasında akarak Hakkâri’ye tabi Çel nahiyesinin yanından
Bisutun ve Stuné kalelerinin yakınından İmadiye’ye bağlı Zébar bölgesinde
bir taş köprünün altından geçer. Bu taş köprünün güneydoğusunda Berazgur
(Berazgir) kalesi tarafından gelen başka bir nehir de o suya karışır. Harir yakınlarında
Bayan livasından gelen nehir ile birleşerek Dicle’ye dökülürler. …
Culemêrg dağlar arasında bir küçük tepeye arka vermiş bir kasabadır. Düz bir
arazi üzerine kuruludur. Batı tarafında bir dağ üzerinde kendine bağlı bir kale
vardır. Orada Hakkâri beyleri tarafından yapılmış nice hayır kurumu, cami ve
mescit vardır. Culemêrg yakınlarında Emir Davud ve Bıradost kaleleri ve kuzeyinde
Müküs kalesi ve beyliği bulunur. Batıda İmadiye şehrine kadar Hakkâri’ye
bağlı birçok kale vardır. Doğusunda Kuz nahiyesi ve onun doğusunda da
Hoşap bulunmaktadır. Elbak, Salmas kasabası yakınlarında dağların ortasında bulunan bir sancaktır. Çoğunlukla Hakkâri beylerinin yönetiminde bulunur. Culemêrg’in
tam doğusunda bulunur. Şikak (Şax),Culemêrg kalesi şimalinde dağ
üzeri bir nahiye ve ülkedir o dağdan bir su inip Van Gölüne dökülür. Bu Şikak,
Müküs ile Culemêrg arasındadır. Lakin Culemêrg’e Müküs’ten daha yakındır.
Kale-i Zeril, Culemêrg’in tam batısında bir dağın köşesinde bir kaledir. Bu kalenin
kuzey tarafında Şirvi kalesi ve bölgesidir. Bisutun Kalesi, İmadiye ile Zeril
arasına düşen bir dağın tepesinde kurulmuş büyük bir kaledir. Culemêrg’ten gelen
nehir bunun güneyinden ve yakınından geçer. Çel Kalesi özel bir beylik olup
kendisine bağlı birçok kale ve yer vardır. Lakin bir zamanlar Hakkâri’ye bağlı
bir yer addolunmuş idi. Çel Kalesi; Bisutun’un karşısında ve güneyinde bulunan
büyük bir kaledir ve aynı zamanda büyük bir dağın köşesindedir. Adı geçen nehir
bu iki dağ köşeleri arasından geçip gider. Dizi Kalesi Hakkâri’ye bağlı bir kaledir.
Çel Kalesinin güney tarafında dağlar ardında bir dağ üzeridir. Mir Davud
kalesinin tam yakınında ve Stuné’nin doğusunda ve yakınındadır. Dizi kalesinin
bulunduğu dağın eteğinde büyük bir su çıkar ki büyük bir nehir olur ve Mir
Davud kalesi önünde bir taş köprü altından geçip batısından akar. Mir Nasır ve
Bıradost kalelerine yakın ve kuzeyinde bir taş köprüye dahi uğrayıp Mir Nasır
kalesinin doğusundan ve Urmiye Gölünün batısından ona dökülür. Stuné Kalesi,
Urmiye Kalesinin batısında bir dağın üzerinde kurulmuştur. Zébari nahiyesi ile
toprağı karışıktır. Hırur Kalesi, İmadiye’nin kuzeydoğusunda Bisutun’un güneybatısında
bir dağ kalesidir. Üç dağ arasında düzde kasabası ve kuzeydeki büyük
dağ üzerinde kalesi vardır. Bu dağın güneybatısından İmadiye taraflarına akan
bir nehir çıkar. İmadiye’yi geçerek Habur Nehrine karıştıktan sonra Dicle’ye
dökülür. Bay Kalesi, Kürdistan’ın sağlam kalelerindendir. Akkoyunlulardan Bijenoğlu
Süleyman Bey İmadiye kalesini kuşattığında kışın gelmesiyle kışlamak
için Şirvi kalesine çekildi.”48
Katip Çelebi’nin Hakkâri beyliği ilgili verdiği coğrafik bilgilerin tam olarak
anlaşılması için bilimsel araştırmalara ihtiyaç vardır. Kâtip Çelebi Şemdinan
beyliğinin kurucusu Şemseddin’in babası olan Emir Davud’un ismini çağrıştıran
Emir Davud kalesinden bahsetmektedir ki Şerefhan Bidlisi de Şemdinan
yakınlarındaki Têrgever bölgesinde Davud kalesinden bahseder.49 Çelebi ayrıca
Şemdinan beylerinin ilk merkezi olan Stuné’den bahsetmektedir.
Evliya Çelebi (1611-1682) Hakkâri’ye gelmemekle beraber 1655 tarihinde
Van, Tebriz ve oradan Bağdat’a olan seyahatlerini anlatan seyahatnamesinin
4. Cildinde, Hakkâri hakkında geniş malumatlar vermiştir. Evliya Çelebi şu
bilgileri vermektedir:
“Van Eyaletindeki sancak hakimleri: Van’da kanun üzere 37 adet sancak
hakimi vardır. Amma Ali Osman’ın azil ve nasb kabul eder sancakları cümle yirmi
adettir.…. Van sancağı paşa tahtıdır. Livalarındaki has ve haraçlar hep Van
kulunun kalemindedir. Arazisi öşür verir. Zeamet ve tımara bağlanmış yedi yüz
pare mamur ve abadan köyü vardır. Van’ın azil kabul etmez hükümetleri, Hakkâri
hükümeti gibi. Hakkâri hükümeti: Van’ın kıble tarafında Vestan ve Şatak
kalesi, Culemêrg kalesi aşarında sakin olan hanlıktır ki 47 bin askere maliktir.
Cümlesi metruş, çar derb, muhib, bedçehre, cesur bir kavimdir. Sadece çenelerinde
Felemenkler gibi azıcık sakalları vardır.…. Her biri kırk ellişer dirhem
tüfek atar. O kadar iyi nişancıdırlar ki pireyi gözünden vururlar. Arkalarında
birer Kürt kalkanı, ellerinde gopal dedikleri çevganları vardır. Başlarında alaca
serbendleri üzerinde çifte teller ile süslerler. ….. Cümle elbiseleri şal ve şapıktır
ki etekleri dilim dilimdir. Şalvarları yine alaca şaldandır. Ayaklarında poçıkli,
pansedi, hızari, sedi, kepkepli pabuçları var ki her teki ikişer okka gelir. Hatta
cenk mahallinde çelo kavminin kalkanları olmazsa hemen ayağından pabuçları
çıkarıp bir eline koyup, bir elinde hançer veya kılıç ile yumulup giderler. Sonra
her birisinin on adamdan dönmesi (korkması) ihtimali yoktur. Hatta Van kulu
arasında bir adam gazaba gelip bir hasmına hücum eylese “Hakkâri çelosu gibi
pabucu eline giymiş gelir” derler, darbı meseldir. İşte Hakkâri’nin bu mertebe
on bin tüfek endazı vardır. Savaş esnasında kırk elli bin tüfekçisi olur. Amma bu
on bini ulufe aylıklı bahadırlarıdır.”
Bitlis ve Mahmudi hükümetlerinden bahsettikten sonra yine Hakkâri
aşiretlerinden olan Pınyanış hükümeti hakkında geniş bilgiler verir.50
Osmanlılar döneminde Şemdinan beylerine ait olduğu bilinen Stuné
1565, 1575 ve 1585 tarihlerinde Van Eyaletine bağlı bir sancaktır. Stuné dışında
1575-1585 tarihleri arasında Şemdinan beylerine ait olduğunu bildiğimiz Mêrgever
ve Tarun isimli iki sancak daha da vardır.51
4- TANZİMAT SONRASI
Osmanlılar fethettikleri bölgelerin durumuna göre mutlak bir merkeziyetçilik
fikriyle hareket etmemişler, pragmatik davranarak ihtiyaca göre farklı
özelliklere sahip çeşitli idare şekilleri tesis etmişlerdi. Böylece daha çok İran
sınırına yakın bölgelerde, Ekrad sancağı (Yurtluk-Ocaklık) ve hükümet diye
adlandırılan bir tür irsî sancak beylikleri oluşturmuşlardı.52 I. Selim zamanında
uygulanmaya konmuş olan yurtluk-ocaklık sistemi 19.yüzyıla gelindiğinde Osmanlı
Devleti için tamamen işlevini yitirmişti. 1737’de Hükümet-i Hakkâri tabiriyle Tahvil Kalemi’nde kayıtlı olan Hakkâri Sancağı, 1827’de yurtluk-ocaklık olarak tanımlanmışsa da531847’ye kadar hükümet statüsünü devam ettirmiştir.54
Tanzimat’ın (1839) da hayata geçirilmesiyle birlikte başlayan merkezîleşme politikaları
sürecinde yurtluk-ocaklık sistemi yeniden düzenlenmişti. Bu amaçla
ilk önce doğu eyaletlerindeki güçlü beylerin tamamı bölgeden uzaklaştırılmıştır.
Van ve Hakkâri bölgesinin Tanzimat’a dahil olması Botan, Hakkâri ve Müküs
beylerinin mukavemetinden dolayı 1847 yılına kadar gecikmiştir55 Yurtluk-ocaklıklara
devlet tarafında el konulduktan sonra bu beylere bir miktar maaş
bağlanmış ve devlete bağımlı hale getirilmişlerdi. Bölgeden uzaklaştırılmayan
beylerin bulundukları sancaklardan biri olan Hakkâri bir süreliğine müdürlükle
idare edilmişti. 1848‘de eski Hakkâri Beyi yeni Hakkâri Müdürü Nurullah Bey
isyan etmişti. Nurullah Bey Osmanlı yetkililerini epey uğraştırmışsa da yaklaşık
bir buçuk yıl sonra isyan bastırılmıştır.56 Bölgede asayiş sağlandıktan hemen
sonra Diyarbakır Eyaleti ile Van, Muş, Hakkâri sancakları ve Cizre, Bohtan,
Mardin kazaları birleştirilerek Aralık 1847’de Kürdistan Eyaleti kurulmuştu.57
Musul valisi Esad Muhlis Paşa merkezi Ahlat olan Kürdistan valisi olarak atanmıştır.
58 Fakat Hakkâri 1852’den sonra Van, Mardin ve Cizre ile birlikte Hakkâri
eyaleti adı altında yeniden teşkilatlandırıldı. 1855’de Van eyaleti kurulunca Hakkâri
Sancak olarak Van’a bağlandı. 1864’e ise Van- Hakkâri sancakları Erzurum
vilayetine bağlandı.59 1877‘de Van ve Hakkâri iki ayrı vilayet olarak tekrar oluşturulmuştur.
1 Mart 1888 tarihinde Hakkâri’nin vilayet statüsü kaldırılarak Van
vilayetinin ikinci sancağı yapılmıştır.601891, 1892, 1899, 1903, 1908 ve 1916
yıllarında Hakkâri Van vilayetine bağlı bir sancaktır. I. Dünya savaşında Rus
işgali yaşayan Hakkâri; 1924 yılında merkezi Çölemerik olarak vilayet oldu. 20
Mayıs 1933’te Van iline bağlı bir ilçe haline getirilen Hakkâri, 4 Ocak 1936’da
tekrar il yapılmıştır.61 Şemdinan, bütün bu süreç içerisinde devamlı Hakkâri’ye
bağlı bir kaza olmuş ve merkezini de Nehri oluşturmuştur. Şemdinan beyleri
Tanzimat sonrası Osmanlı devleti ile herhangi bir çatışmaya girmeden Nehri’de
ortaya çıkan ve önemli bir güç olarak nüfuz alanını genişleten Seyyid Taha-i
Nehri ailesi karşısında güç yitirerek peyderpey yönetimlerini kaybetmişlerdir.
Şeyh Ubeydullah’ın siyasi çalışmaları sonrasında Osmanlı devleti ile çatışmaya
girmesi ile beraber son Şemdinan Bey’i Musa beyin torunu olan Musa Bey’in
Gerdi ve Herki nahiyelerine müdür olarak atandığını görüyoruz. Fakat kendisi
Şeyh Muhammed Sıddık ile girdiği nüfuz mücadelesini kaybetmiştir.
1849’dan itibaren ortadan kaldırılan Hakkari ve Şemdinan beylikleri bu
tarihten itibaren yeni teşkilatlanmaya bağlı olarak merkezden atanan memurlar
tarafından yönetilmeye başlanmıştır. Biz kronolojik olarak bu tarihi dönemi gözler
önüne sermeye çalışacağız.
1888 yılında sancak olan Hakkâri 11 kaza 49 nahiye ve 1555 köyden
oluşmaktadır.62
Cuinet’ye göre, 1891’de Hakkâri Sancağı; Çölemerik, Albak, Gever,
Şemdinan, Mahmudi, Nordiz, Çal, Mamuretül-Hamid, Beytüşşebap’ı, Uramar
ve İmadiye kazalarını kapsamaktadır.
1892 Devlet Salnamesi’ne göre, Van Vilayeti; Van Merkez Sancağı ve
Hakkâri Sancağından oluşmaktadır. Hakkâri Sancağının 1892’deki merkezi Elbak
(Başkale) idi. Aynı salnameye göre, Hakkâri Sancağının kazaları, sırasıyla
şunlardır: Elbak, Gever, Şemdinan, Mahmudi (Saray), Mamüretül-Hamid (Hoşap),
Beytüşşebap, Çölemerik ve İmadiye.63
Cuinet, 1892’de, Çölemerik’in 3 nahiyesi ve 120 köyü olduğunu, Şemdinan
kazasının ise 4 nahiyesi ve 140 köyü olduğunu kaydeder. Cuinet’ye göre,
Çölemerik Kent merkezinin nüfusu toplam 4.600 idi. Cuinet›nin verilerine göre,
en çok nüfuslu Çal Kazası›nın merkezi Çal Kasabası›nda 1.000›i Müslüman ve
200›ü Yahudi olmak üzere, toplam 1.200 kişi yaşamaktaydı.64
1899 Van Vilayet Salnamesi’ne göre Hakkâri sancağının kazaları ve
nüfusu şu şekildedir. Hakkâri Sancağı’nın merkez kazası Elbak’tır. Buna göre,
Elbak kazası; Şkefti, Şıvélan, Masiro, Suvartan, Kenarburç, Serelbak nahiyelerinden
oluşmakta ve Ertoşi, Şikak, Pınyanışi, Bakoşani ve Şıvélan aşiretleri
yaşamaktadır. Çölemerik ise Çal, Ertuş ve Tiyar nahiyelerinden oluşmaktadır.
Gever‘in merkezi Dize olup Bajérge ve Oramar isimli iki nahiyesi vardır. Şemdinan
ise 112 köyden meydana gelip merkezi Nehri’dir. Kasaba ve köylerinde
cami, mescit, tekke, medrese, mekteb ve kilise vb. mevcuttur. Seyyid Abdullah,
Seyyid Taha, Seyyid Salih’in mezarları merkez kasabada, Şeyh Nureddin’in mezarı
ise Bébab köyündedir. Herki ve Gerdi nahiyeleri müdürlüğünü Musa Bey
yapmaktadır.65
1903 Devlet Salnamesi’nde aynı yönetsel bölünme korunmakla birlikte,
Beytüşşebap ve İmadiye kazalarının Hakkâri Sancağı’na bağlı olmadığı görülmektedir.
1916’da ise, yine Van Vilayeti’ne bağlı olan Hakkâri Sancağı, Çölemerik,
Gever, Şemdinan, Mamüretür-Reşad, Muradiye (bugün Van’a bağlıdır),
Beytüşşebap ve Hoşap (günümüzde Van iline bağlı ) kazalardan oluşmaktaydı.
Şemseddin Sami de (1889-1898) ünlü eseri “Kamus’ul- A’lam”da Hakkâri
sancağı ve onun kazası olan Şemdinan hakkında kıymetli bilgiler vermektedir.
Buna göre vaktiyle bir kaza suretinde olan Hakkâri birkaç sene evvel ehemmiyet
mevkiine mebni bir vilayet ittihaz olunmuş ve ahiren sancağa tahvil ile
Van vilayetine ilhak edilmiştir. Merkezi Culemérg kasabasıdır. Hakkâri sancağı
bünyesinde 8 kaza, 41 nahiye ve 1200 köy bulunur.66
“Merkezi Nehri kasabası olup Kaza; Zerza, Gerdi, Herki ve Xumaru
isimli 4 nahiyeye ve 129 köye havidir. En başlı mahsulatı tütün olup senelik 500
bin kıyye (okka) hasıl olur. Ahalisi gayrı meskun olan Kürt aşiretlerinden başka
18.470 kişi olup; 2000’i Türk, 13.270’i Kürt, 3000 Nasturi ve 200’ü merkez
kazada (Nehri) meskun Yahudi’dir. Merkez kazanın 2900 ahalisi, bir tanesi çok
güzel olan 2 camisi, Şeyh Ubeydullah evladına mahsus büyük bir tekke ve bir
çarşısı vardır.”67
Ali Cevad, “Memaliki-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı” (1913)
adlı eserinde Şemseddin Sami’nin söylediklerine ek olarak Şemdinan hakkında
şunları söyler:
“Van vilayetinin Hakkâri livasına bağlı bir kazadır. 4 nahiye ile 140 köyden
oluşur.”68
Ali Tevfik, “Memalik-i Osmaniyye Coğrafyası” (1900-1901) adlı eserinde
Van vilayeti bağlamında şu bilgileri vermektedir:
“ Van vilayeti Van ve Hakkâri sancaklarından oluşmaktadır. Hakkâri
sancağının merkezi Başkale kasabasıdır. Hakkâri sancağına bağlı kazalar şunlardır.”
69
5- SONUÇ
Bu makalemizde Hakkâri bölgesinde kurulmuş olan Hakkâri, Bahdinan
ve Şemdinan beylikleri hakkında kuruluşlarından yıkılışlarına kadar olan tarihleri
hakkında bilgi vermeye çalıştık. Buna göre erken dönemlerden itibaren Hakkâri
aşiretinin özerk varlığını koruduğu ortaya çıkmaktadır. 13. yy’ın başlarından
itibaren Hakkâri denilen coğrafyanın güneyinden (şimdiki Duhok ve İmadiye
bölgeleri) Zengilerin saldırıları sonucu kuzeye (şimdiki Hakkari) çekildiklerini
ve beyliklerini yeniden kurduklarını görüyoruz. Selahaddin Eyyubi’nin ordusunda
önemli miktarda Hakkarili oldukları ve İslam aleminde haklı bir şöhrete
sahip olduklarını biliyoruz. Moğolların İslam alemini istila etmesiyle beraber
Hakkari beyliğinin coğrafyasının verdiği avantajla beraber Moğol denizi içerisinde
bir ada gibi bağımsızlığını koruduğunu ve Memluk sultanları ile sağlam
ilişkileri olduğunu görüyoruz. 14. yy’ın ortalarından itibaren Hakkâri beyliğinin;
Hakkâri, Şemdinan ve Bahdinan adıyla üçe bölündüğü anlaşılmaktadır. Adı geçen
üç beyliğin beyleri aynı aileden gelmektedir. İlk olarak Emevi daha sonra da
Abbasi kökenli olduklarını iddia etmişlerse de şimdilik bunun tarihi bir dayanağına
ulaşamıyoruz. Bu iddiaların yönetimlerini, yönettikleri aşiretler nezdinde
sağlama alma ve komşu devletler karşısında bir avantaja dönüştürme gayesi ile
ortaya çıktığını düşünmekteyiz. Bu üç beylik Tanzimat Fermanının ilanı ile birlikte
Osmanlı devleti ile çatışmaya girmişlerdir. Hakkâri ve Bahdinan beyliği
çatışmalı bir süreçten sonra tarihe karışırken Şemdinan beyliği Nehri Şeyhlerinin
nüfuzu karşısında kademeli olarak ortadan kalkmıştır. Osmanlının yıkılışı ile
beraber Bahdinan bölgesi Irak devletinin yönetimi altında kalmıştır. Şemdinan
bölgesi topraklarının bir kısmını İran devleti sınırları içerisine bırakmak zorunda
kalmasına rağmen devamlı olarak Hakkâri vilayetinin bir parçası olmuştur.
Kaynakça
Ali Tevfik, Memalik-i Osmaniyye Coğrafyası. Kasbar Matmaası, İstanbul, 1318.
Basil, Nikitine, Kürtler, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2010.
Belazuri, Futuhü’l- Buldan, Mektebet’ul- Hilal, Beyrut 1983.
Belli, Oktay, “Erken Demir Çağı’nda Hakkâri” III. Uluslarası Van Gölü Havzası Sempozyumu, Hakkâri Valiliği yay., Ankara, 2008.
Bidlisi, Şerefhan, Şerefname, (Çev: M. Emin Bozarslan), Deng yay. İstanbul,
2006.
Uluslararası Seyyid Tâhâ-î Hakkâri Sempozyumu
Çelebi, Kâtip, Cihannüma, Boyut Yayın Gurubu.
Doski, Tahsin İbrahim, Muxtasar Ehwali Umera, Duhok Üniversitesi Yay.
Duhok, 2010.
Doğan, Cahit, “XVI. Yüzyıl Osmanlı İdari Yapısı Altında Kürt Emirlikleri ve
Statüleri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2011,
Sayı: 23.
Doğan, Cabir, “Bedirhan Bey İsyanı, Tanzimat’ın Diyarbakır ve Çevresinde Uygulanmasına
Karşı Bir Tepki Hareketi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012/2, Sayı: 12.
El- Ömeri, Fadlullah, Mesaliku’l-Ebsar fi Memaliki’l-Emsar, III. Ahmet Yazma
Eserler Kütüphanesi, C. 290, Sayı: 300, Topkapı Sarayı, İstanbul.
________; et- Ta’rifubi- Mustalih’iş- Şerif, (Tah: Muhammed Hüseyin Şemseddin),
Dar’ul- Kutub’il- İlmiyye, Beyrut, 1988.
Evin, Mehmet Halil, Van Vilayet Salnamesine Göre Van Vilayeti, Basılmamış
Bitirme Tezi, Mersin, 2000.
Çelebi, Evliya, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İkdam Matbaası, İstanbul, 1314.
Ferset Mer’i, Kürdistan fi’l- Karni Sabii Miladi, Merkezi Kürdistan li Dirasat’il-
Stirateciyyeti, Süleymaniye, 2006.
Gencer, Fatih, Merkeziyetçi İdari Düzenlemeler Bağlamında Bedirhan Bey Olayı,
Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara 2010.
_______“Merkezileşme Politikaları Sürecinde Yurtluk- Ocaklık Sisteminin Değişimi”,
Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara, 2011, Sayı: 49.
Hakan, Sinan, “19. Yüzyılın İlk Çeyreğinden Tanzimat’a Hakkâri Bölgesi Sosyal-
Siyasal Gelişmeleri ve Osmanlı İran Münasebetleri”, III. Uluslararası Van
Gölü Havzası Sempozyumu, Hakkâri Valiliği, 2007.
________, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürtler ve Kürt Direnişleri (1817-1867),
Doz Yay., İstanbul, 2007.
Hırori, Derviş Yusuf Hasan, Biladu’l- Hekari (945-1326), (Çev. : Mukaddes
Tovi), Hani Yay., Duhok, 2010.
Uluslararası Seyyid Tâhâ-î Hakkâri Sempozyumu
İbn’i Hallikan, Ahmed b. Muhammed, Vefeyatu’l- A’yan ve Enbau Ebnai’z- Zaman,
Dar’us- Sekafe, Beyrut, 1970.
İbn-i Şeddad, İzzeddin Muhammed b. Ali b. İbrahim, Tarih’ul- Melik’iz- Zahir,
Neşr: Ahmet Hutayt, Beyrut, 1983.
İbnü’l-Esir, İzzeddin ebu’l- Hasan Ali, el- Kamil fi’t- Tarih, Dar Beyrut, Beyrut,
1982.
Kalkaşandi, ebu’l- Abbas Ahmet b. Ali, Subhu’l-E’şa fi Sina’et’il- İnşa, Tahkik:
Muhammed Hüseyin Şemseddin, Dar’ul- Kutub’il- İlmiyye, Beyrut, 1987.
Kılıç, Orhan, “Klasik Dönem Osmanlı İdari Sisteminde Hükümet Sancakları:
Hakkâri Hükümeti Örneği”, XIV. Türk Tarih Kongresi, II. Cilt, I. Kısım, Ankara,
9-13 Eylül 2002.
________,“Van Eyaletine Bağlı Sancaklar ve İdari Statüleri (1558-1740)”, Osmanlı
Araştırmaları (The Journal of Ottoman Studies), XXI, İstanbul, 2001.
________, XVI ve XVII yüzyıllarda Van (1548- 1648), Van Belediye Başkanlığı
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, Van, 1997.
Küçük, Cevdet, “Erzurum”, TDV. İslam Ansiklopedisi, C. XI, DİB Yay., Ankara,
2006.
Mangaltepe, İsmail, “XIX yüzyıl seyahatnamelerinde Hakkâri”, III. Uluslar
arası Van Gölü Havzası Sempozyumu, Hakkâri Valiliği, 2007.
Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Musul, Editörler: Cengiz Eroğlu, Murat Babuçoğlu,
Orhan Özdil, ORSAM, Ankara, 2012.
Sami, Şemseddin, Kamusu’ul- A’lam, Kaşgar Neşriyat, Ankara, 1996.
Tevfik, Zırar Sıddık, Kurdıstan fi’l- ahdi’l- Celairi (1337-1441),Matba’at Camiet’il-
Duhok, Duhok, 2009.
Top, Mehmet, “Halime Hatun Kümbeti”, Dünyada Van, S. 10, İstanbul 1998.
www.tuik.gov.tr, 11. 06. 2013. Saat. 14:25.
Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yay., İstanbul, 1982.