Şeyh Sait isyanından sonra Kürdistan’da pek çok isyan daha baş göstermiştir. Nesturi isyanıyla Cumhuriyet döneminde başlayan isyanlar Jilyan Harekatı ile devam etti. Ardından Şeyh Sait isyanı çıktı. Daha sonra sırasıyla Seyit Taha ve Seyit Abdullah baskını yaşandı. Raşkotan ve Raman hareketinden sonra Eruhlu Yakup Ağa ve oğullarının isyanı bu isyan silsilesine eklendi. Pervari, Güyan, Haco, I. Ağrı , İkinci Şemdinli baskını, Koç Uşağı isyanı, Hakkari Baskını, İkinci Ağrı isyanı, Bicar Harekatı, Jilyanlı Resul Ağa isyanı, Zeylan isyanı, Tutaklı Ali Can isyanı, Üçüncü Ağrı isyanı, Pülümür isyanı, Oramar isyanı, Buban Aşireti Hareketi, Abdurrahman isyanı, Abdulkuddüs isyanı, Sason isyanı ve en son da Dersim isyanı ile pek çok kez Kürtler yeni rejime ve düzene karşı ayaklanma çıkardılar.
Tutakli Alican İsyani (Kürtçe: Serhildana Berazan û Seyîdan) 1930 senesinde günümüzün Tutak (Ağrı), Bulanık (Muş) Karaçoban, Köprüköy, Hınıs ve Karayazı (Erzurum) ilçelerinde Ağrı ayaklanmaları’na destek amaçlı meydana gelen yerel bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma, Berazî ve Hasenan (Seyîdan) aşiretlerince desteklenir.
Hasenanlı Ferzende Bey 1930’un ilkbaharında Berazî aşiretinin lideri Ali Can’i ziyaret eder ve o’ndan Ağrı ayaklanmalarını desteklemesini ister, bunun akıbetinde Ali Can 40 süvarisiyle 7 Temmuz 1930’da Hasankale ilçesinin Karayazı nahiyesindeki müfrezeye saldırmasıyla 3 ay süren isyan başlar.
Alican tutuklu iken, ailesi jandarma ve milis baskılarına maruz kalır, özellikle Sipki aşiretinden milis Mahmut ve Musa kardeşlerin baskılarını duyarlar. Hatta Mahmut’un tazisine Alican’ın akrabası olan îpek adındaki bir kadının ismini taktığını duyar. Tutuklu olmaları nedeniyle, aileleri milislerin, baskı ve haksızlıklarına maruz kalan, Alican ile Seyithan, cezaevinde birbirlerine yemin ederek, çıktıklarında hedeflerinin yalnızca milisler ve jandarmalar olacağı konusunda sözleşip adamlarıyla beraber cezaevinden firar ederler. Ali Can Ağustos’un başında Muş’un Bulanık ilçesinde yaşayan Hasenan aşiretinin Seyîdan kolunun ağası Seyit Han’ın (Kürtçe: Seyîdxanê Kerr (Sağır Seyit Han) yanına sığınır. Seyit Han’ın kardeşleriyle isyana katılmasıyla isyancıların sayısı 400e çıkar.
O dönemde Devlet direnişe karsı milisliği örgütlemekte, devletin himayesinde ki milislerde halka her türlü haksızlığı yapabilme imtiyazıyla korkunç bir terör estirmekteydiler. Aslında yalnızca o dönemde değil, tüm direnişlerde devletin ihaneti örgütlediğini görmek mümkün. Bölgede Deli Kemal olarak bilinen bir komutan ve örgütlediği milisler ordusu, halka adeta cehennem hayatı yaşatmıştır. Bölgede pek çok masum insan suçsuz yere işkencelere maruz kalmış, pek çok kişi de firarda olan yakınlarına karşılık öldürülmüştür. Bu nedenle öldürülenlerden biriside Malazgirt ‘in Kutka köyünden Hemze Uso’dır. Hemze’nin kardeşi Çeçé, Seyithan’la bereberdir. Milisler Deli Kemal’e Çeçé’nin yüzbaşıyı öldürüp ciğerini çiğ çiğ yediğini söylerler. Deli Kemal, Hemze’yi sorguya alıp kardeşinin yerini söylemesini ister. Oysa, kardeşinin dağda olduğu ve Hemze’nin onu teslim edemeyeceği apaçık ortadadır. Köyün ortasında korkunç bir şekilde işkence edilen Hemze’yi, Deli Kemal beraberinde götürüp Esmer köyünde öldürür.
Karasu Nehrinin kenarında kendilerini takip eden askerlerle aralalarında çıkan çatışmada 12 asker öldü. Bu olaydan sonra, yakalanmaları için bölgeye çok sayıda asker gönderildi. Fakat bütün gayretlere rağmen bölgede uzun bir süre faaliyetlerine devam ettiler. Daha çok milisleri hedef alan eylemlerde bulundular. Halka çok çektiren milislere çok geniş bir alanda yönelmeleri hem ünlerine ün kattı, hem de kendilerine büyük bir sempatinin duyulmasına neden oldu. Direnişçiler, Karayazı’nın Saçlık köyünden ünlü milis Xıdo’yu dağda yakalayıp kafasını keserler. Xıdo’nun suçu ise, yaptığı pekçok haksızlıkla birlikte. Hamit adında birisini öldürmektir.
Yine ünlü bir milis olan Aliköleka köyünden Qölo adlı milis için köye baskın yaparlar, Qölo, su arkına girip gizlenir. Bütün aramalara rağmen Qölo’yu bulamayan direnişçiler, köyden çekilip köy yakının da gizlenip gelişmeleri gözetlerler. Direnişçilerin köyden gittiğini sanan köy halkı arasında Qölo’nün arkta saklanarak kurtulduğu konuşulur. Bunu duyan direnişçiler Qölo’yu yakalayıp öldürürler.
Bir kışı Tutak ilçesi civarında geçiren Seyithan, ilkbahar da Halis Bey’in kardeşi Zeki Bey’in köyü_Karaağaca gider. Oradan da Mele Hasan köyüne Halis Bey’in yanına giderlerken, Murat Nehri kenarındaki Rese köyünden kendilerine ateş açılır. Seyithan ateşe karşılık verilmesini engeller. Mele Hasan’daki Halis Bey’e, gidip kendisiyle görüşürler. Musa ve Mahmut adlı milis kardeşlerin. Cemalverdi köyünde, olduklarını öğrenen Seyithan, beraberindekilerle Cemalverdi köyünü basar. Cemalverdide çıkan çatışmada, Mahmut ve Musa kardeşler ve akrabaları olan, Sıddıkı Hacı Mustafa adında milis olmayan biri daha öldürülür.
Bu infazdan sonra, Qertevin dağlarına çekilirler. Daha sonra oradanda Muş ovasına geçerler. Muş ovasında askeri güçlerle arasında çıkan bir çatışmada, Anzut köyünde Alican öldürülür. Seyithan ve beraberindekilerin Alican’ın ölümünden haberleri yoktur. Daha sonra çatışmada sağ yakaladıkları bir askerin elinde Alican’ın tüfeğini görürler. Alican’ın ölümünü bu vesileyle öğrenirler.
Bulanık-Hınıs-Karayazı hattında askeri birliklerle ve Kürt-Alevi aşiretleriyle (Çarekan) sürekli çatışma içinde geçen iki ayın sonunda Ali Can bir çatışmada öldürülür. Seyit Han isyanın başarısızlığı karşısında yakınlarıyla Suriye’ye doğru yol alır, orada yeniden örgütlenmek için, fakat Mardin yakınlarında Kürt aşiretlerinin yardımıyla askeriye tarafından pusuya düşürülerek öldürülür.
Alican resmi kaynaklarda Tutaklı olarak bilinse de Karayazı’nın Hespreş köyündendir. O dönemde Karayazı henüz ilçe statüsünde olmadığından Tutaklı olarak resmi kayıtlara geçmiştir.
Muş bölgesinde başlayan Alican isyanı 07 Kasım 1930 tarihinde yenilgiye uğrayarak son bulur.
Kaynakça:
-Kurdica.com: Ali Can isyani (almanca) http://kurdica.com/News-sid-Der-Aufstand-der-Beraz%C3%AE-und-Sey%C3%AEdan-942.html.
-Karayazı http://karayazi.org/karayazi.
-Suat Akgül, “Yakın Tarihimizde Dersim isyanları ve Gerçekler”, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, Mayıs 1992.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda
yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!