GİRİŞ
Urartu Devleti, MÖ. 1. Binyıl Anadolu tarihinde çok önemli bir rol oynamıştır. Yazılı kaynaklardan öğrenildiğine göre, Urartular, MÖ. 13. yüzyılın başları ile MÖ. 6. yüzyıl başları arasındaki dönemde, daha önce belirtmiş olduğumuz coğrafi bölgede yaşamışlardır. Urartularla ilgili en doyurucu bilgilere Asur kaynaklarından ulaşmaktayız. Belgelerden öğrenildiğine göre, Asur krallarından I. Salmanassar devrinden bu yana Van gölü çevresindeki dağlık dar alana Urartu adı verilmektedir. Urartuların ilk yerleşim yeri olarak, Van gölü kuzeyindeki Arzaşkun şehri bilinmektedir.
MÖ. 13. yüzyılın başları ile MÖ. 9. yüzyılın ortaları arasındaki dönem, Yoğun Asur tehlikesi ve saldırıları karşısında, “Feodal Beylikler” tarafından oluşturulmuş “Uruatri/Urartu ve Nairi Konfederasyonlarının egemen oldukları dönemdir. Uruatri ve Nairi beyliklerinin veya kabilelerinin birleşerek bir devlet meydana getirmeleri ise MÖ. 9. Yüzyılın ortalarında olmuştur.
Urartular, ekonomiden mimariye, sanattan dil ve yazıya, dini hayattan sosyal hayata kadar meydana getirmiş oldukları kültür ve medeniyet unsurlarını da günümüze kadar ulaştırmayı başarmışlardır.
URARTU GENEL TARİHİ
Urartu Krallığı, Orta Demir Çağ’ında Önasya’da var olan güçlü devletler arasında yer almaktadır. Çağdaşlarından güneyde Assur İmparatorluğu, batıda Melitia (Melid, Melitealhe, Malatya), Tablani (Tabal/Kayseri ve çevresi) ve
Kumaha (Kummuh, Adıyaman) başta olmak üzere Geç Hitit devletleri, Orta Anadolu’da Frigler, Kuzeybatı İran’da Mana ve Medler ile siyasal ve ticari anlamda ilişkiler kurmuştur1. Urartu Devleti, çağının en büyük askeri gücüne
sahip Assur başta olmak üzere söz edilen ülkelerle mücadele etmiştir. Kuruluş yıllarında sadece Van Gölü ve çevresine hâkimken, MÖ 8. yüzyılın başlarına gelindiğinde, batıda Malatya sınırlarından doğuda Hazar Denizi’ne, kuzeyde Aras Nehri’nden güneyde Toros Dağları’na, güneydoğuda Urmiye Gölü havzasına kadar geniş bir alana hâkim olduğunu görmekteyiz
Urartular, Milattan Önce birinci yüzyılın başında, Anadolu’da, Van Gölü çevresinde kurulan bir devlettir. Bu bölgeye yerleşen kavimler, beylikler ve aşiretler halinde yaşamaktansa, bir devlet kurarak kendilerini koruyabilmek adına, zaman içinde bir araya gelmiş ve Urartu Devleti’ni kurmuştur.
Başkenti Tuşpa (Van) olan Urartu Devleti, Milattan Önce 8. ve 7. yüzyılda en güçlü olduğu dönemi yaşamıştır. Bu dönemde devletin sınırları içinde İran’ın kuzeybatısı, Aras Vadisi ve Doğu Anadolu yer almaktaydı.
Mezopotamya ve Asur sanatının etkisini barındıran bir kültüre sahip olan Urartular, çivi yazısı ve Hitit hiyeroglif yazısını kullanan bir devletti.
Urartular’ın siyasi ilişkilerinde öne çıkan devlet, Asurlular’dı. Asurlular ve Urartular birçok kez savaşmıştır. Asurlular’ın kayıtlarında Urartular’ın adı geçmektedir. Bu kaynaklarda, Asurlular’ın Urartular’a karşı savaştığından bahsedilmektedir. Bu savaşların da etkisiyle, Urartular’ın yapılarında savunmada kolaylık öne çıkarılmıştır. Bulundukları dağlık, kayalık bölgenin avantajı ile dik yamaçlara yapılan yapılar, savunma için bir kolaylık sağlamıştır.
Urartu’nun tarihi boyunca Assur’un her zaman hem tehdit ve hem de belirleyici unsur olduğunu görüyoruz. Urartu’nun kuruluş yıllarının Assur’un bölgede baskısının arttığı yıllara denk gelmesi, Assur’un zayıfladığı dönemde genişlemesi, bazı zamanlar Assur’un da yükselişine rağmen zirvede kalabilmesi, çöküşünün de Assur ile yakın zamanlarda olması, aralarındaki yakın ilişkiyi anlatmaktadır. MÖ 9. yüzyılın sonlarında ve 8. yüzyılın başlarında Assur’un kuzeye yayılım politikalarında, Doğu Anadolu başrolü oynamıştır. Yazılı kaynakları incelediğimizde bunun tamamen ekonomik nedenli olduğu görülmektedir. Özellikle yeraltı ve yerüstü zenginlikleri başrolü oynamıştır.
Maden işlemede gelişen Urartular, bulundukları bölge ve çevresinde metal işlemecilik üzerine önemli çalışmalar yapmış ve diğer uygarlıkları da etkilemiştir.
I. Sarduri’nin oğlu İşpuiniş babasının ölümünden sonra Urartu Kralı olmuş (M.Ö. 824-815), daha hayatta iken, oğlu Menua’yı saltanatına ortak etmiş ve ülkeyi birlikte idare etmeye başlamışlardır. Bu iki kral, Asur Kralı III. Salmanassar ve onun halefleri zamanındaki Asur Devleti’nin zayıf durumundan yararlanarak, kendi devletlerinin gücünü artırmışlar ve gerçek manada genişleme siyasetine başlamışlar ve devletin doğu sınırları Rovanduz’a kadar uzanmıştır. İlk defa olarak bu zamanda kitâbeler, Urartu dilinde de kaleme alınmaya başlamıştır.
Babasının ölümünden sonra tahtta tek başına kalan Menua zamanında Urartular, doğu komşuları olan Mannalarla mücadele etmişler ve onlara karşı zaferler kazanmışlardır. Urmiye Gölü’nün güneyindeki Taştepe’de bulunmuş olan Menya Kitâbesi, bu zaferlerin ebedî delilleridir. Daha sonra batıda Fırat Nehri’ne kadar uzanan Menua, Geç Hitit şehir devletlerinden biri olan Malatya Krallığı’nı da vergiye bağlamıştır. Ardından kuzeyde Erzurum’a kadar ilerleyen Urartu orduları, Aras Nehri’nin kuzeyindeki Etius memleketini de ele geçirmişlerdir.
Menua, askerî başarılarının yanında imar faaliyetlerinde de bulunmuş, stratejin önemi haiz noktalara kaleler inşa etmiş, bu kaleleri birbirine bağlayan yollar yaptırmıştır. Ayrıca bugün “Şamran Suyu” olarak bilinen ve Van’ın içme suyunu taşıyan 51 km uzunluğundaki su kanalı da Menua tarafından inşa ettirilmiştir.
Menua’da sonra Urartu tahtına çıkan oğlu I. Argişti (M.Ö. 790-765) ve daha sonra I. Argişti’ye oğlu II. Sarduri (M.Ö. 764-735) zamanında Urartu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmış, Ön Asya dünyasının en güçlü krallığı hâline gelmiştir. Ancak II. Sarduri ve müttefikleri Asur Kralı III. Tiglat-Pileser ile yaptıkları kesin savaş, M.Ö. 742 yılında Kommagene’de Kiştan ve Halpi’de (Fırat kıyısında Samsat yöresinde) meydana gelmiş ve bu savaşta, Urartu ordusu ağır bir yenilgiye uğramıştır. Bu yenilgiden sonra Urartular, Van Gölü etrafındaki ana memleketlerine çekilmek zorunda kalmışlardır.
Ancak kısa bir süre sonra, M.Ö. 736’da III. Tiglat-Pileser tekrar Urartu üzerine yürümüş, Urartu şehirleri ardarda Asurlular’ın eline geçmiş ve başkent Tuşpa da olmak üzere tamamı tahrip edilmişlerdir.
II. Sarduri’nin bundan sonraki dönemi hakkında başka bilgi yoktur. II. Sarduri’den sonra Urartu tahtına oğlu Uedipriş geçmiştir. Bu kral, Asur metinlerinde “Ursa” olarak geçen ve bizim I. Rusa (M.Ö. 735-714) olarak bildiğimiz kraldır. I. Rusa devrinde devlet, yeniden organize edilmiştir. M.Ö. 727 yılında Asur Kralı III. Tiglat-Pileser ölmüş ve Urartu Krallığı, bundan yararlanarak bir dereceye kadar durumu düzeltmiştir. Ancak durum M.Ö. 722 yılında Asur tahtına II. Sargon’un çıkmasıyla tekrar Urartular’ın aleyhine dönmüştür.
II. Sargon’un Urartu seferi, M.Ö. 714’te başlamış ve Urartu kuvvetleri, Thureau-Dangin tarafından Urmiye Gölü’nün doğusunda tam bir bozguna uğratılmıştı. Urartu Kralı I. Rusa ise bir kısım askeriyle birlikte kaçarak Van kalesine sığınmıştı.
M.Ö. 714 yılında, I. Rusa’nın oğlu II. Argişti (M.Ö. 714-685) Urartu hükümdarı oldu.II. Argişti’den sonra tahta çıkan II. Rusa zamanında (M.Ö. 685-645) Urartu Krallığı yeniden toparlanmıştır.
II. Rusa’nın ölümünden sonra Urartu Krallığı bir süre daha yaşamakla birlikte, eski önemini büyük ölçüde yitirmiştir. M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında Asur Devleti de giderek eski gücünü kaybetmiş İskitler, Medler’le işbirliği yaparak Asur Devleti’ne, daha sonra Urartu üzerine yürüyerek M.Ö. 609 yılında da Urartu Devleti’ne son vermişlerdir.
Urartuların Kökeni
Hititler zamanında Güneydoğu Anadolu’ya egemen olan Mitanni Devleti, Hititler tarafından mağlup edilince, Hititlere bağımlı bir krallığa dönüştü. Bunun üzerine Mitanni Devleti’nde çoğunluğa sahip olan Hurri Halkı, küçük beylikler kurdu.
Van Gölü çevresinde yaşayan bu halk Urartu Devleti’nin temeli olacaktır. Hurri Halkı, Kafkaslar üzerinden gelen göçebe kavimlerle karışarak Urartu ulusunu oluşturdular. Ayrıca Urartu Dili’nin Hurri Dili’nin bir lehçesi olduğu ortaya çıkmıştır.
Hititler Asurlularla savaşları sırasında Urartu ulusu devlet olmaya başlamıştı. Hititler, Hurri’lerin Doğu Anadolu’da küçük krallıklar kurmasını istiyordu. Çünkü bu devletler Asurlular aralarında bir tampon bölge oluşturuyordu.
Asurlular milattan önce 13. yüzyılda, Hititler’in Mısır’la yaptığı savaşlar sonucunda güçsüz duruma düşmesinden yararlanarak Urartular’ın kökeni olan bu krallıkları egemenliği altına aldı.
Milattan önce 1274 yılında I. Salmansar’ın kayıtlarında ilk kez Uruadri isminden bahsedilmiştir. I. Salmansar Uruadri Ülkesine yaptığı saldırı ile ilgili olarak şunları yazmıştır. “Rahipliğimin başlangıcında Uruadri ülkesi ayaklandı.”. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Uruadri ülkesi daha önceden de varlığını sürdürüyordu. Asurlular’ın saldırdığı Uruadri ülkesi Milattan önce 13. yüzyılda Van Gölü çevresindedir. Bu bölgedeki ulus daha sonra Asurlu’ların karşısına büyük bir güç olarak çıkacaktır. Bu halk Urartular’dır.
O dönem Mezopotamya bölgesinde Sümer Devleti’nin sona ermesiyle ortaya çıkan Asur ve Babil Kent Krallıkları’nın çekişmelerinden dolayı göç eden çoğunluğu Kürt aşiretlerden oluşmaktaydı. (Kürt sözcüğünün etimolojik yapısı da “Kur” sözcüğünden gelmektedir. Kur “dağ” demektir. Sümer dilinde kullanılan “Kurti” ise “dağın halkı” anlamında tanımlanmıştır. İ.Ö.2200 civarında eski Yunan (Grek) metinlerinde “Kurdienne” sözcüğü geçmektedir.
Bu sözcüğün karşılığı da “Kürt memleketi” anlamında tanımlanmıştır. “Kur” sözcüğün etimolojik çizgisinden yola çıkıldığında Sümerlerin (“Karda, Kurti, Guti”) Babillerin (“Karda, garda”) Asurlar (“Guti, Gurti”) Grekler (“Kardukh, Gardukh”) Ermeniler (“Kortukh, Gortai-kh”) Persler (“Gurd Kurd”) Süryaniler (“Kardu, Kurdeye”) sonraki dönemlerde Arap metinlerinde “Kurd” ve İ.S.7 yüzyıl civarında ise Avrupa metinlerinde “Kurd” adı geçmektedir. Dilbilimci Sayce ise Kürt sözcüğünün Babil’deki söyleniş biçiminin “Guradu” olduğunu ileri sürmektedir. Çivi yazılı tabletlerde yer alan Kürt beylik ve krallıkları da Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kuşi, Hurri, Mitannı, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gard, Kord, Kardakes’tir. Bu krallıkların etimolojik incelemelerinde Kürtlerin ataları olduğu ifade edilmektedir.) Bölgeye
geldiklerinde yerel kültürlerini yeniden ele almış ve değişik bir yaşamla bölgenin gelecekteki söz sahibi olmaya aday olmuşlardı. Çivi yazısı kullanmalarının onların Mezopotamya bölgesinden geldiklerine kanıt olarak belirtilmesi yanlış olmayacaktır.
ASUR KAYNAKLARINDA URARTULAR
Asur çivi yazılı kaynaklarda ilk kez İ.Ö. 858 yılına tarihlenen bir Urartu Kralı’ndan söz edilmektedir. Bu kral Urartu
Kralı Arame’dır. Balavgat Kapısı olarak belirtilen yapının birinci kapısında bulunan Salmanasar III’e ait yazılı belgede
” . . . Urartulu Arame’nin kenti Suguniayı ele geçirdim . . . ” şeklindeki sözlerin yazılması Urartu varlığını belirtmekteydi.
Ele geçen stellde Salmanasar III şöyle demiştir.
“…… O zamanda krallığımın başlangıcında saltanatımın ilk yılında krali tahtıma merasimle oturduğum zaman savaş arabalarımı ve ordularımı topladım, Simesi geçitlerine girdim; Ninni’nin krali şehri Aridi’ye yaklaştım. …….. Aridi’den yola çıktım. Engebeli yolları, zirveleri demir bir hançerin bıçağı gibi gökyüzünü delen sarp dağları bronz ve bakır kazmalarla açıp geçtim. Arabaları ve askerleri (buralardan) geçirdim. Hubuşkia’ya yaklaştım. Hubuşkia’yı civarındaki 100 şehir ile birlikte yaktım. Nairi ülkesinin kralı Kakia ve ordularından arta kalanlar benim korkunç silahlarımdan korktular ve yüksek dağlara çıktılar…… Urartulu Arame’nin krali şehri Sugunia’ya yaklaştım. Şehre saldırdım (ve) zaptettim. Çok sayıda askerini öldürdüm. Ganimetlerini götürdüm. Şehrinin kapısının önüne başlardan oluşan bir piramit (sütun) diktim civarındaki 14 şehri yaktım. Sugunia’dan yola çıktım. Nairi ülkesinin denizine indim. Denizde silahlarımı yıkadım. Tanrılarıma kurbanlar sundum. O zamanda kendimin bir tasvirini yaptım; üzerine yüce efendi Assur’un şerefini ve kudretimin gücünü yazdım; onu denizin kenarına diktim. …’’(III. Salmanassar Kurh Steli, MÖ. 858)
Sugunia kentinin konumları ve bazı özelliklerini ele alan Asur yazıtlarına göre Urartuların önceleri Van Gölü’ nün güneybatı yakasında kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Sugunia kentini işgal eden Salmanasar III “Nairi Denizi” dediği Van Gölü’ne gelip kılıcını yıkayarak işgal ettiği Urartu topraklarında zaferiyle ilgili bir dikilitaş diktirip, Asur’a geri döner. Salmanaser III’ün yazıtlarından da belirtildiği gibi Urartular kurulduğu zaman Hubuşkiya
ve Nairi ülkeleri bağımsız durumdaydı. İ.Ö. 858 yılında kökeni belli olmayan Kral Kakia tarafından Urartuların yönetilmiş olduğu söylenir. Kakia Salmanasar III’ün üçüncü yıl seferinde Hubuşkiya Kralı şeklinde belirtilmiştir.
Bu belgeler doğrultusunda Van Gölü civarındaki Hubuşkiya, Nairi ve Uruadri Krallıkları’nın birleşik bir krallık haline gelmiş olabileceği düşünülür. Bu krallığın da Urartu adına tarihte yer edinmiş olabileceği tahmin edilmektedir.
Bu birleşik krallık döneminde yönetime geçecek kimsenin olmayışı yüzünden Arame’nin başa geçtiği söylenir. Urartu Krallığı’nın kuruluş dönemlerinde Asur’da yönetimde bulunan Adad-Nirari II (İ.Ö.91 1 -891) sınırlarını genişletmek için kuzeyde çoğu kentleri işgal eder. Aynı saldırılar Uruadri ve Alzi üzerinde de olur. Adad Nirari II’den sonra Asur tahtına geçen oğlu Tukulti-Ninurta’da (İ .Ö.890-884) kuzeydeki kentlere, beyliklere savaş açar. Zafer kazandıkça
Asur için ganimetler de çoğalmıştır. Salmanasar III döneminde Urartu Beyi Arame, Arzaşkun kentini başkent olarak kullanmaya başlar.
NAİRİ VE URUADRİ TERİMLERİNİN KÖKENİ
Van Gölü Havzasında yaşayan topluluklarla ilgili bilgi veren Asur yazılı kaynakları I. Salmanassar döneminden sonra otuz yıl boyunca kesintiye uğramaktadır. Söz konusu otuz yıl boyunca Uruadri topraklarında ne gibi olayların meydana geldiği konusunda hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Asur kralı I. Tukulti-Ninurta’nın saltanatının birinci yılında Van Gölü havzasıyla bağlantılı olan yeni bir coğrafi terim ortaya çıkmıştır. “Nairi ülkesi” olarak bilinen bu ülkede yaşayan halk, Asurlular tarafından bu coğrafi isme bağlı olarak, aynen “Uruadri ülkesi” ve Uruadri ülkesi halkı” tanımlarında olduğu gibi, “Nairi ülkesi halkı” olarak adlandırılır. I. Salmanassar’ın oğlu I. Tukulti-Ninurta (MÖ. 1244-1208)’ya ait kaynaklarda, Asur kralı tarafından ilk kez kullanılan Nairi adı, MÖ. 9. yüzyıla girerken tüm Uruadri ülkesini içeren terim halini alacaktır. Urartu kralları tarafından, çift dilli yazıtlar dışında, hiçbir zaman kullanılmayan Nairi ülkesi veya ülkeleri tanımı, MÖ. 13. yüzyılın ortalarından itibaren Van Gölü’nün güney ve güneybatı yöreleri için kullanılmış coğrafi bir terimdir. Bir başka Asur yazılı kaynağında Nairi adı, yine karşımıza çıkar. Ancak bu kez Nairi ülkesini oluşturan kralların sayısı 40 olarak verilir.: “Tanrı Assur beni Nairi ülkesine ve Yukarı Deniz’in kıyısında yer alan ülkelere gönderdiği zaman, Nairi ülkesini ve Yukarı Deniz’in kıyısındaki ülkeleri ele geçirdim, 40 kralı ayaklarıma kapandırarak onların efendisi oldum.”
Her ne kadar Nairi Ülkelerinin 40 kralı küçük prensler manasına gelse de, Uruatri yanında Nairi’nin ikinci bir bağımsız kabileler topluluğu meydana getirmiş olduğu ve Asur’a karşı bağımsızlıklarını savunmak için aralarında birleştikleri anlaşılmaktadır. Yukarı Fırat havzasından Rızaiye Gölü arasındaki saha ile Van Gölü çevresinde yaşamış olan Uruatri ve Nairi Kabileleri birliği, Hurri veya Proto-Urartu kabile başkanlarının idaresi altında idiler. Hurriler’le Urartular’ın aynı kökenden gelmiş olmalarının bu noktada rolü inkar edilmemektedir.
MÖ 9. yüzyılda Assur’a ait yazıtlarda, Urartulu yöneticiler, kendilerinden Nairi krallığı olarak söz ederken, Assur ise onlar için “Urartulu” terimini kullanmaktaydı ki bu durum söz konusu olan terimlerin eş anlamlı olduklarını
ortaya koymaktadır. I. Salmanassar döneminde ‘Nairi’den, Tukulti-Ninurta Döneminde ‘Uruadri’den söz edilmemesi birçok karışıklık ve yorumlara yol açmıştır ki bu durum, konfederasyonların zaman zaman değişen ‘Politik Güç
Etkinliği’nin, coğrafi sınırlara yansımasını gösteren bulgular olsa gerektir.
URARTULARIN BAŞKENTİ VAN
Uruatri ve Nairi feodal beyliklerinin veya kabilelerinin birleşmek suretiyle bir devlet meydana getirmeleri, M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında olmuştur. I. Sarduri (M.Ö. 840-830) “Birleşik Urartu Devleti’nin gerçek kurucusu”dur. Başkent Tuşpa da (bugünkü Van), bu kral tarafından kurulmuştur.
Van Krallığı, Asurlular ve Babilliler tarafından “Urartu” olarak tanınırken, İbranice’de “Ararat” şeklinde geçiyordu. Eski bir Babil seyyah haritası, Ura-Urtu şehrini Asur’un kuzeyine yerleştirirken, buna karşılık bir lügat tableti, Urtu’nun Tilla “Dağlık Arazisi”ne tekabül ettiğini bildirir. Dolayısıyla memleket, Topzava’daki Rusa kitabesinin Asurca versiyonunda, “Urtu” olarak isimlendirilmiştir.
Van kenti, takriben M.Ö. 840’da muhtemelen I. Sarduri tarafından kurulmuştur. I. Sarduri kendisini, Nairi memleketi hükümdarı ve Šar-kiššati,11 “Evrenin Kralı” yani “Büyük Kral” unvanlarıyla anlatmaktadır. Herhalde kent, onun egemenliği altında idi ki, krallığın başkenti olmuştu. O, halefleri tarafından daha sonraları tahkim edilen iç kalenin de yapımcısı idi. Hakikaten, torunu Menua, iç kaleye bir bahçe şehir ilave etmişti. Dolayısıyla, kentin konumu, gayet iyi seçilmişti. Çünkü Asur hücumlarının gelmesinden endişe edilen güney taraf hemen tamamıyla kayalık olup, zapt edilmesi son derece güçtü. Kuzey tarafında ise göl vardı ki burada bir donanma bulunabileceği gibi, gerekli erzak da temin edilebilirdi. Şehir, Biaina veya Biana eyaleti içerisinde yer alıyordu. Bununla beraber, onun ismi Tuşpa idi.13
Urartu’nun coğrafyası ve tarihi coğrafyası ile ilgili vermiş olduğumuz bu bilgilerden sonra şimdi ana hatları ile Urartular’ın siyasi tarihini ele alabiliriz.
Urartular’da Dil ve Yazı
Urartuların konuştuğu dil Hurrice ile ayni kola mensubtur.
Yazı olarak kendine özgün bâzı karakteristlik özellikler gösteren çivi yazısı ve bâzı anıtsal yapılarda ise hiyeroglif kullanmışlardır. Urartu Devleti çivi yazısını ve Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlardır. Urartuların devletler arası yazışmalarda Asur dilini sıkça kullandıkları ele geçirilen çivi yazılı kraliyet metinlerinden anlaşılmaktadır. M.Ö. VII. yüzyıla ait olup Kral II. Rusa tarafından bâzı idari yazışmalarda kullanılmış tabletler kale içinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Urartuca yazılı tabletler Alman dil bilgini Johannes Friedrich tarafından günümüze tercüme edilmiştir.
Nirari II’den sonra Asur tahtına geçen oğlu Tukulti-Ninurta’da (İ .Ö.890-884) kuzeydeki kentlere, beyliklere savaş açar. Zafer kazandıkça Asur için ganimetler de çoğalmıştır. Salmanasar III döneminde Urartu Beyi Arame, Arzaşkun kentini başkent olarak kullanma ya başlar.
Urartular’ın Dini İnanışları
Urartular’da din, devlet ve yönetimi için büyük önem taşımaktaydı.
Urartular’ın en önemli tanrısı Haldi’nin, savaşa çıkan kralı kutsayan tanrı olduğuna inanılırdı. Kazanılan savaşlar sonunda krallar, Haldi’nin adının anıldığı yazıtlar diktirirdi. Urartular’daki Teişeba ise, boğa üzerinde tasvir edilen fırtına tanrısıydı. Asurlular’ın Şamaş ve Hurriler’in Şimigi tanrıları ile aynı tanrı olduğu kabul edilen tanrı Şivini ise, Urartular’ın Güneş Tanrısı olarak bilinmekteydi. Doğanın ön plana çıktığı Urartu dininde, su kaynakları, mağaralar, dağlar, büyük ağaçlar ve kayalıklar kutsal sayılmaktaydı.
Dinin egemenliği altında şekillenen bir yönetimi benimseyen Urartu Devleti’nde her kavime dini özgürlük verilerek, devlet bütünlüğü korunmuştur. Bu yüzden, Urartu dininde seksene yakın tanrı bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir; dağların ve tepelerin tanrısı Arni, yurt ve toprak tanrısı Ebani, suların ve denizlerin tanrısı Suinina…
Urartu dininde tanrı kültlerinde, tapınaklar önemli bir noktadadır. Birbirine benzer yapılara sahip olan tapınaklar genellikle içinde tanrı figürünün bulunduğu bir oda, avlu ve yan odalardan oluşmaktaydı. Tapınaklarda ayrıca tanrılara getirilen hediyelerin konulduğu masalar, altarlar da yer almaktaydı.
Van ve Altıntepe’de bulunan tapınaklar ise, Urartular’ın önem verdiği açıkhava tapınaklarından bazılarıdır.
URARTU KRALLARI
I. Sarduri (840- 830)
İşpuini (830-810)
Minua (810-785/80)
I. Argişti (785/80-756)
II. Sarduri (756-730)
I. Rusa (730-714/3)
II. Argişti (713-?)
II. Rusa
Erimena
III. Rusa
III. Sarduri
IV. Sarduri
Milattan önce 830 ile 810 yılları arasında krallık yapan Sarduri’nin oğlu İşpuini’nin zamanında devlet belgeleri ilk kez Urartuca yazılmaya başlanmıştır.
Baş Tanrı Haldi ve Arubani’nin kutsandığı, dini olarak büyük bir önem bulunan ve tam olarak yeri bilinmeyen Ardini (Asurlular bu kente Musasir adını vermişlerdi) kentini alması Kral İşpuini’nin en büyük icraatıdır. İşpuini ayrıca Urartu tarihi çok önemli olan dini reformlar yapmıştır. İşpuini bir toplumu birlikte tutabilmenin en önemli şeyi olarak dini görmektedir. Bu sebeple İşpuini, farklı beyliklerden oluşan Krallığın tüm tanrılarını bir devlet panteonu çevresinde toplamış ve Urartu devlet dinini gerçekleştirmiştir. Van’da Zimzim Dağı eteklerinde, kapı şeklinde oyulmuş kaya işi içerisinde bulunan Urartuca yazıtta İşpuini’nin oluşturduğu tanrılar topluluğu görülebilir.
Ayrıca İşpuini döneminde Urartu Krallığı’nın yönetim sistemi biçimlenmiştir. Bu sistemde yönetim yapısı şu biçimde örgütlenmiştir; tüm yetkilere sahip kral ve merkezden atanan valilerin sorumluğunda bulunan eyaletler.
Urartu’lar Kral İşpuini döneminde ve ondan sonra gelen oğlu Menua döneminde büyük bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmıştır. İşpuini dini reformlardan başka ülkenin sınırlarını genişletmiş ve Kalecik, Aşağı Anzaf ve Zivistan kalelerini yaptırmıştır. Bu kaleler başkent Tuşpa’nın güvenliğini arttırmıştır.
II. Sarduri’nin Asurlular karşısındaki yenilgiler sonrasında krallığın başına oğlu I. Rusa geçti. Milattan önce 730 ile 714 yılları arasında hüküm süren I. Rusadöneminde, kuzeyden gelen Kimmerler’in ve İskitler’in akınları Urartular için en büyük sorundu.
I. Rusa bu saldırıları durdurmak için Ermenistan’daki Sevan Gölü yakınlarına kaleler ve şehirler kurması başarılı olmadı. Urartular’ın Kimmerler ve İskitler’le başının dertte olduğunu bilen Asur Kralı II. Sargon, Urartular’a bir sefer düzenledi ve başarılı oldu. Bu zafer sonucunda Urartular için büyük bir önemi bulunan kült kenti Musasir’i (Ardini) Asur topraklarına katmıştır ve Kuzey Suriye’nin bütün egemenliği Asurlular’a geçmiştir. Bu yenilgiyi hazmedemeyen I. Rusa intihar etmiştir.
Milattan önce 685 ile 645 yılları arasında hüküm süren II. Rusa döneminde Urartular bir yeniden yapılanma ve yükselme dönemine girmiştir. Bu dönemde kaleler, barajlar, sulama kanalları ve görkemli şehirler ile ülkenin imarına çok büyük bir önem verilmiştir.
Asur’lar karşısında kaybedilen savaşlar sonrasında sorunlarla boğuşan Urartu Krallığı’nın başına geçen II. Rusa devlete bir rönensans dönemi yaşatmıştır. Bu dönemde yapılan kalelerde büyük bir özenle yapılmış tapınaklar, yönetim yapıları ve depolama binaları vardır. Bu kaleler şunlardır; Ermenistan’ın Sevan Gölü yakınlarındaki Karmir Blur (Teişebani), İran yolunu korumak için İran’da yaptırdığı Bastam Kalesi (Rusa-i Uru. Anlamı Rusa’nın küçük kenti), Bitlis’te Adilcevaz Kef Kalesi, Van’da Toprakkale (Rusahinili) ve Van Gölü’nün doğusunda bulunan Ayanis Kaleleridir (Rusahinili Eidiru kai. Anlamı Eidiru Dağı önündeki Rusa kenti). Sadece kale yaptırmakla kalmayan II. Rusa barajlar ve sulama kanalları da yaptırmıştır. Bunların en önemli olanı Erek Dağı’nın eteklerinde bulunan Keşiş Göl Barajıdır.
İmar faaliyetlerinden farklı olarak II. Rusa döneminde ayrıca idari ve ekonomik alanlarda da bazı reformlar yapılmıştır. Örnek olarak, depolama ve dağıtım sistemleri değiştirilmiştir. Kale dışında yaşayan halka daha kolay bir şekilde yiyecek dağıtmak için kalelerdeki depolardan dışa açılan bir kanalla yiyecekler aşağı kente dağıtılıyordu.
II. Rusa’nın birbirini dik kesen cadde ve sokaklardan oluşan ızgara planlı kentlerinde yaşayanlar farklı etnik gruplara mensup olan ve Etiu, Hate, Muşki ve Supani ülkelerinden getirilen insanlardı.
II. Rusa döneminde Urartu Krallığı’nda ilk kez yazı için kil tabletler kullanılmıştır. Daha önceleri yazıyı sadece kaya yüzeylerine oyulmuş yazıtlarda kullanmışlardı. Onun döneminde kil tabletler üzerine çivi yazısıyla yazmışlardır. Bugüne kadar bulunan bütün tabletler II. Rusa dönemine aittir. Tabletler gibi sanat eserlerinin de neredeyse tamamı II. Rusa dönemindendir.
Urartu Devleti için Kimmerler ve İskitler, II. Rusa döneminde de sorun yaratıyorlardı ancak II. Rusa onlarla anlaşarak bu sorunu çözdü ve bunların ülkesinden geçmesine izin verdi.
II. Rusa Urartu Devleti’nin güçlü olan son hükümdarıdır. Ondan sonra devlet hızlı bir şekilde gerileme ve yıkılma dönemine girdi. Bu hızlı yıkılmaya II. Rusa’nın mali açıdan büyük masraflar getiren imar faaliyetlerinin etkisi olmuş olabilir.
Menua (Şamram)
Milattan önce 810 ile 786 yılları arasında hüküm süren Kral Menua ülkesinin yer aldığı dağlık coğrafyanın zorluklarını ancak imar faaliyetleriyle en aza indirdirileceği düşünerek, en büyük icraatı olan ve bugünlere kadar gelen, bir sulama kanalı yaptırmıştır. Yaklaşık 50 kilometre uzunluğundaki Menua Kanalı Van’ın güneydoğusundaki Gürpınar ovasından başkent Tuşpa’nın bulunduğu Van Ovası’na tatlı su taşımaktadır. Su kaynağı deniz seviyesinin 1760 metre yüksekliğindedir. Menua Kanalı’nın son bulduğu yer ise deniz seviyesinden 1700 metre yüksekliktedir.
Menua Kanalı‘nın bir başka ilginç özelliği de kanalın birçok noktasında Menua adının geçtiği yazıtların olmasıdır. Menua Kanalı’na halk arasında “Şamram Kanalı” denmektedir. Şamram Ermeni mitolojisindeki bir aşk masalında baş kahramanlardan biridir ve bu isimde bir Asur kraliçesi vardır. Menua, bu kanalın çevresinde kızı Tariria için yaptırdığı teraslı bağlar ve bahçeler bulunmaktadır.
URARTULARIN TARİHİ BÖLGELERİ
Çavuştepe (Sardurihinili)
Çavuştepe, Urartular zamanındaki adıyla Sardurihinili, Milattan önce 764 ile 735 yılları arasında devleti yöneten II. Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Sardurihinili’nin Urartu dilindeki anlamı Sarduri’nin kurduğu kenttir.
1961’den beri yapılan kazılarda, Sardurihinili’nin Aşağı ve Yukarı Kale olarak ikiye ayrıldığı ortaya çıkmıştır. Bu iki kısmı, ortadaki ana giriş kapısı birleştirmektedir. Aşağı Kale’den daha küçük olan Yukarı Kale’de büyük bir kale platformu ve Tanrı Haldi’ye ait bir tapınak vardır. Aşağı Kale’de ise çok sayıda atölye, taş surlar, depo, saray, mahzenler, su sarnıçları, tuvaletler (en eski tuvalet örneği), kanalizasyon sistemi ve Tanrı İrmuşini’ye ait tapınak bulunmaktadır.
Toprakkale (Antik Rusahinili)
Urartular’ın ikinci başkenti olan Toprakkale II. Rusa tarafından Zimzim kayalıklarının üzerine kurulmuştur. Urartular zamanında buranın adı Rusahinili’dir.Rusahinili’nin anlamı Rusa’nın kurduğu kenttir.
Rusahinili, milattan önce 735 yılında Asur Kralı III. Tiglat-Pileser’in Tuşpa’ya saldırısından sonra savunulması daha kolay olduğu için kurulmuştur. Bu yeni başkente su sağlamak için Van Ovası’nın doğusundaki Erek Dağı’nın doğusuna bir baraj yapmışlardır. Rusa Barajı adındaki bu baraj Urartu sulama sisteminin en gelişmiş örneğidir.
Günümüze bu kentten Urartu Baştanrısı Haldi’ye ait bir tapınak, sur kalıntıları, saray ve su sarnıcı gelebilmiştir.
Antik Tuşpa
Urartular’ın ilk başkenti Antik Tuşpa‘dır (Van Kalesi). Bu kaleyi Urartu Kralı I. Sarduri milattan önce 9. yüzyılın ortalarında yaptırmıştır. Hala sağlam bir şekilde bulunan kalenin girişi kuzey batıdadır. Sarduri Burcu (Madır Burcu) bu girişin batısında bulunur. Bu burçta I. Sarduri’nin Asur diliyle yazdırdığı çivi yazılı kitabeler vardır. Van Kalesi’nde Sarduri Burcu’ndan farklı olarak, Analı-Kız Açık Hava Mabedi, Bin Merdivenler, Menua, I. Argişti ve II. Sarduri’nin kaya mezarları, Ana Kaya’ya oyulmuş sur duvarlarının temelleri ve sur duvarları günümüze kadar gelmiştir.
İç içe dört ayrı surdan oluşan kalenin düzgün bir planı bulunmamakla birlikte kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Kalenin uzunluğu yaklaşık 1800 metredir. Genişliği ise 20 ile 120 metre arasında değişmektedir. Kalenin ovadan yüksekliği ise aşağı yukarı 100 metredir.
Urartuların Yıkılışı
En büyük gelişme sağladığı II. Rusa döneminden sonra Urartular hızlı bir gerileme sürecine girmiştir. Bu gerilemenin en büyük nedeni II. Rusa döneminde sanat eserleri ve kaleler için yapılan yüklü harcamalar olduğu düşünülmektedir.
II. Rusa’dan sonra sırasıyla Erimena, III. Rusa, III. Sarduri ve IV. Sarduri isimli krallar tahta geçti. Ancak bu hükümdarlarla ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır ve iktidar tarihleri de belli değildir.
Urartular’ın tam olarak hangi tarihte yıkıldığı bilinmemekle birlikte en geç milattan önce 585 yılında yıkıldığı düşünülmektedir. Yıkılış tarihi gibi nasıl yıkıldıkları da tam olarak bilinmemektedir. Genel inanışa göre İran’lı Medlerin ve Orta Asya’lı İskitler’in yıktıkları yönündedir.
Urartu Tarihi Kronolojisi
Urartu Kralı | Kullandığı Türev İsimler | Babasının Adı | Hükümdarlık Süresi (M.Ö. ..) |
Açıklamalar | Urartu Kralının Saltanat Dönemine Rastlayan (M.Ö. ..) Asur Hükümdarlarının İsimleri |
---|---|---|---|---|---|
Aram | Arame, Aramu, Arama | M.Ö. 859 — M.Ö. 844 | Urartu yazıtlarında bahsedilen ilk Birleşik Ararat Devleti’nin kralı. | II. Ashur-Natsir-Apal (883 — 859) | |
Lutipri | M.Ö. 844 | I. Sarduri’nin babası olup, Urartu kraliyet hanedanı başlatan şahıs olmuştur. Kendisinin hükümdar olup olmadığı belirsizdir. | III. Şulmanu-Aşared (III. Salman-Asar, M.Ö. 858 — M.Ö. 824) | ||
III. Salman-Asar, (III. Şulmanu-Aşared, M.Ö. 858 — M.Ö. 824) | |||||
I. Sarduri | Siddur, I. Seduri, I. Sarduri |
Lutipri oğlu | M.Ö. 844 — M.Ö. 828 | Lutipri’nin oğlu ve Urartu Krallığı hanedanının kurucusu olup, Van Kalesi-Tuşpa’yı Urartu Devleti’nin başkenti yapmış ve böylece Urartu ordusunu güçlendirmiştir. | |
İşpuhini | İşvuin | I. Sarduri oğlu | M.Ö. 828 — M.Ö. 810 | Urartu’da kuvvetli merkezî bir din oluşturabilmek için Asurlular’a karşı direndi. Dinî bir cazibe merkezi konumunda olan Musaşirin (Ar-Di-Ni) Antik Ketini Urartu topraklarına katarak, Urartu’yu bir dinî inanç merkezi haline dönüştürdü. Böylece Urartu baş tanrısı olarak kabul edilen Haldi’ye olan inancın pekiştrilmesini sağladı. Musaşirin’de bulunan Urartu çivi yazısını geliştirdi. Ayrıca, Urartu onun idaresi zamanında daha ma’mur hale gelmeye başladı. | |
V. Şamşi-Adad (V. Şems-î Adad (Güneş Tanrısı) M.Ö. 823 — M.Ö. 811) | |||||
III. Adad-Nirari (M.Ö. 810 — M.Ö. 805) | |||||
Menua | Mina | İşpuhini oğlu | M.Ö. 810 — M.Ö. 786 | M.Ö. 820 – 810 yılları arasında babası İşpuhini ile Eş-Naiplik görevini yürüttü. Urartu sınırları genişletilerek ekonomisi geliştirildi. Devrinde birçok sulama kanalları ve yollar inşa edildi. Geliştirdiği sulama kanalları projeleri ve inşa ettirdiği yollardan Urartu topraklarının tüm sathına yayılan bir ağ inşa etti. | |
Şammuramat (Şamiram / Semiramis; Asur Kraliçesi ve Tanrıçası: Aslında bir Med prensesi olan Şammuramat, V. Şamshi-Adad’ın karısı ve III. Adad-Nirari’nin annesi olup oğluna naiplik yaptı ve daha sonra da Asur tanrıçası olarak siyasî yaşamda büyük bir rol oynamağa devam etti; M.Ö. 805 — M.Ö. 783) | |||||
I. Argişti | Menua oğlu | M.Ö. 786 — M.Ö. 764 | I. Argişti iktidarı döneminde Urartuların askeri ve ekonomik güçleri doruk noktasına erişti. Batıda ülkenin sınırları genişletilerek Asur ticaret yolları üzerinde kurulmuş yerleşim birimleri ve Transkafkasya’daki Erebuni kalesi Urartu topraklarına dahil edildi. Geliştirdiği sulama kanalları ve yollardan Urartu Krallığı sathında bir ağ inşa etti. | ||
IV. Şulmanu-Aşared (IV. Salman-Asar; Salman / Patron / Şulman; IV, M.Ö. 783 — M.Ö. 772) | |||||
III. Aššur-Dan (Güçlü Asur Kralı, 772 — 755) | |||||
II. Sarduri | II. Siddur, II. Seduri, II. Sarduri | I. Argişti oğlu | M.Ö. 764 — 735 | Batıdaki Urartu sömürgeleri ve III. Tiglat-Pileser’e karşı girdiği savaşı kaybetti ve muhtemelen de savaşta hayatını kaybetti. Bu yenilgi Urartu gücünün bölgede azalmasının başlangıcı oldu. | |
Aššur-Nirari V (Asur’u Kurtarmak için Gelen Kral M.Ö. 754 — M.Ö. 745) | |||||
III. Tukultī-Apil-Ešarra (III. Tiglatpalasar , III. Tukulti-Apal-Eşarra Eşarra Varisi M.Ö. 744 — M.Ö. 727) | |||||
I. Rusa | II. Sarduri oğlu | M.Ö. 735 — M.Ö. 714 | Acemice Asurlulara savaş ilân etti. Neticede Asur kralı II. Sargon başarılı bir seferden sonra Urartuların dinî merkezi olan Musaşirin’i fethederek yağmaladı. Bu yenilgilerden sonra I. Rusa bir hançer ile kendini bıçaklayarak intihar etti. | ||
V. Şulmanu-Aşared (V. Salman-Asar Salman / Patron / Şulman ; M.Ö. 727 — M.Ö. 722) | |||||
II. Šarru-Kinu (II. Şarrum-Ken, II. Sargon, Gerçek Kral, M.Ö. 722 — M.Ö. 705) | |||||
II. Argişti | I. Rusa oğlu | M.Ö. 714 — M.Ö. 685 | Asurlular ile doğrudan çatışmaların önlenebileceğini ispatladı. İnşaatlar, yolllar, ve doğuda başarılı askerî harekâtlar yaptı. | ||
Sin-Ahhe-Eriba (Sinahherib, M.Ö. 705 — M.Ö. 681) | |||||
II. Rusa | II. Argişti oğlu | M.Ö. 685 — M.Ö.﹖639 | Ararat’ın batısına birkaç başarılı sefer düzenledi. Asurlular’ın zayıflamasını fırsat bilerek Urartulara eskisi gibi zaferler yaşattı. Birçok yeni kaleler inşa etti. İktidarı döneminde Urartu başkenti Tuşpa içinden Rusahinili (Toprak-Kale)’ye taşındı. | ||
Aššur-Aha-İddin (Asarhaddon, M.Ö. 681 — M.Ö. 669) | |||||
Aššur-Bāni-Apli (Aššurbanapal, Aššurbanipal, Ailein Halefi – Son Büyük Asur Kralı, M.Ö. 669 — M.Ö. 627) | |||||
III. Sarduri | III. Siddur, III. Sardur | II. Rusa oğlu | M.Ö.﹖639 — M.Ö.﹖625 | Urartu gerileme dönemi hükümdârı olup, Asur kraliyet yıllıklarına bahsedilen son Urartu Kralıdır. III. Sarduri devrinde Kimmerler ve Medler yaptıkları akınlar ile Urartuları zayıflattılar, ve neticede Urartular Asurlular’a bağımlı bir devlet haline geldi. | |
Aššur-Etel-İlani (Tanrıların Gazisi, 627 — 623) | |||||
IV. Sarduri | IV. Siddur, IV. Sardur | III. Sarduri oğlu | M.Ö.﹖625 — M.Ö.﹖620 | Lutipri tarafından kurulan Urartu İktidar Hanedanı’nın son temsilcisidir. Erimene tarafından iktidardan devrilmiş olma olasılığı yüksektir. Böylece Erimen tarafından yeni bir hanedan başlatılmıştır. | |
Sin-Şumu-Lişir (Mübarek Müreffeh Kral, M.Ö. 627 — M.Ö. Kasım 626) | |||||
Sin-Şar-İşkun (Korkunç Kral, M.Ö. 623 — M.Ö. 612) | |||||
Erimena | Erimen, Ermina | M.Ö.﹖620 — M.Ö.﹖605 | Yeni bir Urartu hanedanının kurucusu olmuştur. | ||
II. Aššur-Uballit (Aššur-Etel-Şam-irsiti-Ubbalit-su (Göklerin ve Yerin Kahramanı), M.Ö. 612 — M.Ö. 609) | |||||
Asur Devleti ortadan kalktı. | |||||
III. Rusa | Erimena oğlu | M.Ö.﹖605 — M.Ö.﹖595 | |||
IV. Rusa | III. Rusa oğlu | M.Ö.﹖595 — M.Ö.﹖585 | Bilinen son Urartu kralıdır. İktidarı döneminde yönetim merkezi Teişebaini’ye taşındı, merkezi otorite devlet sathında güç kaybetti ve Teişebaini’ye doğru büyük göçler yaşandı. |
URARTULAR’DA KÜLTÜR VE SANAT
Urartu medeniyetinin yeniden keşfedilmesi, çok yakınlarda, 19. yüzyılda söz konusu olabilmiştir ve bu konudaki bilgiler, çağdaşı olan daha ünlü kültürlere göre çok daha kısıtlıdır ancak devam etmekte olan kazılar, bölgenin en önemli Tunç (Bronz) ve Demir Çağı kültürlerinden biri olan bu uygarlığın yetenekleri, ilham kaynakları ve mirası ile ilgili bazı net bilgiler vermektedir. Urartu sanatının kısmen çağdaşı Asur ve Yakın Doğu uygarlıkları ile daha eski kültürler olan Hititler ve Hurrilerin ürettiği sanat eserlerinden etkilendiği kesindir. Aslanlar, boğalar, efsanevi yaratıklar (örneğin grifonlar ve insan başlı atlar), at binicileri gibi objeler ve askeri temalar, tüm bu kültürler arasında güçlü bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Son olarak Mısır sanatı da Urartular tarafından biliniyordu ve Urartu kazı alanlarında hiyeroglifler, özellikle de çini kaseler ve heykelcikler de bulunmuştu.
Bölgede metal işçiliği çok eskilere, MÖ 10. bin yıla dayanmaktadır. Urartu krallığındaki ustalar, altın, gümüş, bakır, kurşun, demir ve kalay gibi yerel mineral yataklarına erişebiliyorlardı. Urartulu ustaların ve sanatçıların ulaşabildiği diğer metaller, tunç (bakır ve kalay), pirinç (bakır ve çinko) ve elektrum (altın ve gümüş) olarak sıralanabilir. Sanatçılar, çalışmalarında ayrıca ahşap, kereste, taş, kemik, geyik boynuzu, yarı değerli taşlar (örneğin sardoniks, akik), emaye, çini ve fildişi kullanmışlardır. Urartu sanatının en sık görülen parçaları, küçük heykelcikler, oymalı ve kakmalı silahlar ve zırhlar, mutfak gereçleri, duvar resimleri ve dekoratif mobilyalardır.
Ne yazık ki büyük ölçekli heykellerden günümüz kadar gelebilenler, sadece parçalar halinde mevcuttur. En önemli örnek, fırtına tanrısı Teişeba’nın bazalt rölyef heykelinden geriye kalan altı parçadır. MÖ 7. yüzyıla ait eserde, asıl figür ikinci bir figüre dönük olarak bir boğanın üzerinde durmaktadır ve iki figürün arasında üç başlı bir mızrak bulunmaktadır. Heykel, Van Gölü’nün kuzeyindeki Adilcevaz kazılarında çıkarılmıştır ve tam olarak yeniden yapılmış hali, Yerevan’da (Ermenistan) Erebuni Tarihi ve Arkeolojik Kültür sit alanında sergilenmektedir.
Metal işçileri, her türlü mücevherler, miğferler, oklar, rozetler, kolyeler, zil şeklinde tılsımlar ve küçük mühürler, at koşum parçaları, gemler, kemerler, tokalar, biblolar ve şamdan gibi nesneleri süslemek için metallere kesme, dökme, kabartma, işleme ve kakma işleri yapmışlardı. En çok tercih edilen materyallerin bronz ve bakır olduğu görülmektedir. Özellikle ağız kenarlarında ve tutacaklarda üç boyutlu hayvan veya insan başlarının işlendiği büyük bronz kazanlar dikkat çekmektedir. Bronzdan yapılma muhteşem bir boğa başı tutacak süslemesi, bugün Londra’daki British Museum’da sergilenmektedir.
Seçkinlerin mezarlarına eşyalar, özellikle tahtlar ve bunlarla uyumlu iskemleler yerleştirilmiştir. Muhtemelen ahşaptan yapılma bu eşyalar, günümüze kadar bütün olarak gelememiş, bunlardan geriye sadece dökme veya som metal, genellikle bronz veya bakır parçalar kalmıştır. Bu kalıntılar son derece dekoratif olup tahtta oturan kişiyi korumak üzere yapılan, ayakta duran insan figürleri veya insan başlı kanatlı boğalar ile kanatlı kuş-aslan melezleri şeklindedir.
Hem günlük kullanım hem de törenler için çok çeşitli kaplar üretilmiştir. En yaygın olan kap türünün yüzeyi kırmızı cilalı olup bunun da tipik örneği tek kulplu testidir. Özellikle hububat, yağ ve şarap olmak üzere gıda saklamak için yapılan geniş kavanozlar, depo binalarının zeminlerine gömülmüştür. Bu kavanozların en büyük örneklerinden biri, 750 litre (200 galon) kapasitelidir. Çivi yazısı ile işlenen etiketler, genellikle saklama kaplarının içeriğini göstermektedir. Bu gereçlere sıra dışı bir örnek de, bir çizme şeklinde yapılan ve dikiş ve dantel şeklinde boyamalarla tamamlanan kaptır. Bu kapların pek çok örneği Teişebaini kazılarında ortaya çıkarılmıştır ve bunlar MÖ 8. yüzyıla aittir.
Dinsel sanat, Haldi, Teişeba ve Şivinigibi önemli tanrıların bronz figürlerini kapsar. Baş tanrı ve savaş tanrısı Haldi, sıklıkla gücünün, cesaretinin ve kudretinin simgesi olan aslanın üzerinde, sakallı veya sakalsız olarak tasvir edilmektedir. Onun aksine, fırtına tanrısı olan Teişeba, ellerinde yıldırımlar olduğu halde bir boğanın üzerinde gösterilir. Güneş tanrısı Şivini ise sıklıkla elinde bir güneş diski tutan, diz çökmüş bir adam olarak tasvir edilir ve bu nedenle de kendisini çağrıştıran Mısır’ın güneş tanrısı Ra’dan ilham aldığı düşünülür.
Urartu Mimarisi
Van Gölü havzasındaki başkent Tuşpa(Van), Anzaf, Çavuştepe, Altıntepe, Toprakkale, Ayanis, Patnos/Anzavurtepe, Patnos/Giriktepe, Adilcevaz/Kef Kalesi, Kayalıdere, Aras Vadisi’ndeki, Arin Berd, Karmir Blur, ve Armavir gibi merkezler Urartuların en önemli mimari yapılarından bazılarını oluşturmaktadır. Doğu Anadolu’nun zor iklim koşullarında binlerce insan çalıştırılıp, birkaç yılda inşa edilen bu kentler ile başkent arasında doğrudan ve organik bir bağlantı olduğu düşünülmektedir. Başkentten veya diğer krali merkezlerden uzak olsa da Urartuların geliştirdiği sur inşa tekniği, hendekler ve çok odalı kaya mezarları gibi mimari elemanlar, Urartuların önemli mimari özellikleri arasında yer almaktadır.
Buna karşın Urartu Krallığı’ndan günümüze kadar gelen en önemli kalıntılar Van, Urmiye ve Gökçe Göl olarak bilinen ”üç göller” arasındaki geniş topraklarda inşa edilen görkemli kaleler bulunmaktadır21.
Bir kentin ve kalenin en önemli mimari elemanı şüphesiz birçok özelliklerden en önemli özellik arasında yer alan güvenlik için yapılan sur duvarlarıdır. Buna göre Urartuların sur duvarları yapım yöntemi olarak üç ayrı sınıfta incelenmektedir. Bunlar: Kiklopik Yöntem, Klasik Urartu yöntemi, Üçkale yöntemi olarak belirlenmiştir.
Urartu Tarımsal Faaliyetler
Mimari kullanım ve düzenle birlikte tarımsal faaliyetler açısından da önemli yenilikler ortaya çıkarmışlardır. MÖ. 810-786 yılların da tahta geçen Kral Menua, Urartu Krallığı’nın genişleme ve yükselmesine neden olmuş ve bu dönemde krallık en geniş alanlara yayılmıştır. Ele geçirilen bölgelerde gerek askeri gerekse ekonomi açıdan birçok kaleler kurulmuş ve iskân faaliyetleri sağlanmıştır. Kalelerle birlikte yaptırılan barajlar, göletler, sulama kanalları, bağlar, bahçeler ve verimli toprakların işlenmesi sağlanmış bu nedenle kentlerde oturan halkın refah seviyesinin yükselmesinde önemli rol oynamıştır. Doğu Anadolu’nun ekilmemiş kurak topraklar sulu tarıma açılmış, kurulan üzüm bağları ve meyve bahçeleriyle bölge görülmemiş bir güzelliğe sahne olmuştur. Urartular, tüm bunlarla birlikte sanat alanında da geri kalmamışlardır. Maden işleme tekniği açısından ileri seviye de olan bu krallık, madenle birlikte savaş teçhizatlarıyla, süs, hediye ve günlük kullanımda işe yarayan aletleri de yapmışlardır.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!