ZİLAN DERESİ KATLİAMI

ZİLAN KATLİAMI

BERNAMEGEH /  Mustafa Kemal başkanlığında, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Birinci Umumî Müfettiş İbrahim Tali Öngören’in de hazır bulunduğu Bakanlar Kurulu toplantısında 29 Aralık 1929 tarihli ve 8692 sayılı kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Burada Haziran ayında Ağrı’ya yönelik hareket öngörüldü.

Bakanlar Kurulu Kararnamesi doğrultusunda; 7 Ocak 1930’da Genelkurmay Başkanlığı 9. Kolordu Komutanlığına, Bulakbaşı ile Şıhlı köyü arasında “asilerle meskûn olan köyler” ile sığınılan yerler ele geçirilerek “asilerin” geçim üssünden yoksun bırakılacağı, bölge “eşkıyadan temizledikten” sonra Ağrı Tepeler hattına doğru takip edileceği ve bölgede jandarma alayları için lazım olan yerlerden başka meskûn yer bırakılmayacağına dair emir verildi.

KATLİAM NASIL GERÇEKLEŞTİ 

Zilan Katliamı veya Zilan Deresi Katliamı veya Zilan Deresi Kırımı 1930 yılının Temmuz ayında  Ağrı Dağı İsyanları sırasında Ferik Salih Omurtak komutasındaki 9. Kolordu tarafından Üçüncü Ağrı Harekâtı başlatılmadan önce Van ilinin Erciş ilçesinde yer alan Zilan Deresi’ne (günümüzde “Hatun Çukurovası” olarak da bilinir) sığınan Kürtlere yönelik gerçekleştirilen katliamdir. Temmuz 16, 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15.000 kişi, bizzat Ağrı isyanında da yer alan Kürt yazar Hesen Hîşyar Serdî (1907-Eylül 14, 1985)’ye göre, Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerden oluşan 18 köyden 47.000 köylü Ermeni araştırmacı Garo Sasuni’e göre, 5.000 kadın, çocuk, ve yaşlı öldürülmüştür. Ekim 3, 1930 tarihli Berliner Tageblatt gazetesi ise, Türkler, Zilan bölgesinde 220 köyü imha etti ve 4.500 kadın ve yaşlı katletti şeklinde aktardı. Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ise, Zilan Bölgesi vadilerinden birinde 1.550 kişi kesildi, Erciş bölgesinde 200 köy yakıldı, Patnos sahasında yakılıp yıkılmayan tek köy kalmadı, Türk askerleri, Kürtlerin hayvanlarını da alıp aşırdılar. şeklinde aktarmaktadır.

Lübnan’da kurulan Xoybun örgütü, 1929’da isyana müdahil olur. Dağınık şekilde savaşan isyancıları toparlaması için Xoybun, Berzenci aşiretine mensup Seyid Resul’ü Zilan Deresi’ne (Geliyê Zilan) gönderir. Seyid Resul, beraberindeki 400 kişilik grubuyla Erciş’i kuşatır. Uzun süren çatışmalar neticesinde geri çekilen isyancılar İran’a geçer. Bunun üzerine Erciş’te yüzbaşı olarak görev yapan Derviş Bey, müfrezesini alarak Zilan Deresi’ni ablukaya alır. Giriş ve çıkışları askerlerce tutulan Zilan bölgesinde bulunan Hasanabdal, Doluca, Şahbazar, Doğanci, Tendurek, Çakırbey, Yılanlık, Harhus, Babazeng, Kömür, Şor, Şorik, Mürşit, Mescitli, Karakilis, Kündük, Zorava, Aryutin, Hallacköy, Koşköprü, Kuruçem, Mülk, Yekmal, Kilise, Gosk, Aşağı Partaş, Yukarı Partaş, Binesi, Bunizi, Pelexlu, Kerx, Sögütlü, Mığare, Kardoğan, Kelle, Hostekar, Suvarköy, Kızılkilise, Ziyaret, Hiraşen, Komik, Şeytanava, Birhan ve Yukarı Koşköprü olmak üzere 44 köy ateşe verilir.

Binlerce kişi toplu bir şekilde makineli tüfeklerle taranıp öldürülür. Sağ kalanlar da sürgün edilir. Köylülerin hayvanlarına ve diğer malvarlıklarına ise el konulur. Cenazelerin altında sağ çıkan ya da kaçıp hayatını kurtaran köylüler, uzun süre kaçak yaşamak zorunda kalır. Zilan Katliamı’nda öldürülenlerin sayısı 15 bin olarak gösterilse de, dönemin tanıkları ve kimi farklı kaynaklar gerçek sayının 40 binden fazla olduğu iddiasında.

DÖNEMİN TANIKLARI ANLATIYOR

Katliamdan sağ kurtulanlardan biri de 102 yaşındaki Haci Tahir Nas, katliama ailesiyle birlikte yaşadıkları Pelexalî (Sicali) köyünde, henüz 12 yaşında iken tanık olmuş.

Haci Tahir Nas, çok küçük yaşta tanık olup, unutamadığı o günü şöyle anlatıyor:

“Derviş Bey adında Elazığ Alay Komutanı vardı. Kürtlerin büyük bir bölümü de onun emrinde askerdi. Bir alay askerle önce Karaköse (Ağrı), ardından da Geliye Zilan’a geldi. Orada 24 köyü katliamdan geçirdi. Xoçali’den Karakilise ve Hasanabdal’a kadar ne kadar köy varsa yıkıp, bizim köye geldiler. Köye gelen askerler önce yemek yedi. Sonra da kadın ve erkekleri ayırarak, bizi Sarkoy köyünün yanındaki dereye götürdüler. Alanda neredeyse 2-3 bin kişi vardı. Biz çocuklar o alanda annelerimizin kucağında kendimizi güvende hissediyorduk. Derviş Bey orada bir köylünün ağzına sıkarak infaz etti. Bizler için de; ‘yukarıya götürüp öldürün’ diye emir verdi. Hepimizi toplayıp Mülk ve Kundik köyleri arasına götürdüler. Çoluk çocuk, kadın, genç bağırışlar, çağırmalar oldu. Sonra askerler ağır makineli tüfekleri tepeye kurup, ‘sizin üzerinizden havaya ateş edeceğiz kaçmayın!’ dediler. Muhtar da bize kaçmamamızı söyledi. Sonra askerler ateş açıp, oradaki neredeyse tüm insanları katlettiler. Askerler kurşun sıkmaya başlayınca çocuklar sanki başı kesilmiş tavuklar gibi havaya fırlayıp yere düşüyorlardı. Bazı kişiler cesetlerin altında kaldığı için kurtuldu. Ben bunların hepsini canlı olarak yaşadım.

Kurşun bacağıma değince yere düştüm. Sonra da tepeye doğru gittim. Orada kurtulan birkaç kişiyle aşağıda yaşananları izlemeye başladık. Benim topal bir amcam vardı. Oradan amcama ‘bir cesedin altına gir’ diye bağırdılar. O da kucağında kızıyla bir cesedin altına girdi. Ancak sonrasında onlara kurşun yağdırıp, öldürdüler. Ben de olduğum yerde yaşanları izliyordum. Sonra biri bana bir kurşun daha sıktı ama değmedi.”

Katliamın ardından boşalan Zilan Deresi bölgesine daha sonra Kafkaslardan getirilen Türkler yerleştirildi.

105 yaşındaki Osman İleri anlatıyor:

Katliamdan sağ kurtulan az sayıdaki bu tanıklardan biri 105 yaşındaki Osman İleri. Erciş’e bağlı Doluca (Exs) Mahallesi’nde yaşayan İleri’nin belleği, yaşananları daha dünmüş gibi hatırlıyor. Bazen buruk, bazen de öfkeli ses tonuyla tanıklıklarını anlatan İleri, katliam yaşandığında henüz 15 yaşındaymış. İleri, unutamadığı o günü şöyle anlatıyor:

“Katliam esnasında Kaniya Pûçê yaylasındaydık. Aşağıdaki köylerin hepsi kara askerler tarafından yakıldı. Askerler Doğanci, Şahbazar, Hasanabdal köylerinde bir yer yapmışlardı. Birçok köylüyü oraya toplamışlardı. Sonra bir tepeye koydukları ağır makineli ile köylüleri taradılar. Biz oraya gittiğimizde neredeyse herkesi öldürmüşlerdi. Sonra bir bölgeye teyyareden bomba yağdırlar. Bomba toprağa saplandı ama patlamadı. Belki o bomba halen toprağın altındadır. Ardından uçak buradan Zorava (Yöreli) köyüne, oradan Kendal Beşk bölgesine geçti. Teyyare orada bombaları büyükbaş hayvanların arasına attı, bütün hayvanlar öldü. Orada bir çok kişi de öldü. Ardından teyare gitti. Orası kıyametti, zulümdü. Hiç unutamadım… Hani Dersim katliamından bahsediyorlar ya, aynı Dersim katliamı gibiydi yaşadıklarımız. Hamile kadınları öldürüyorlardı, askerler hamile kadınların karnındaki çocuklarının cinsiyeti üzerine iddiaya giriyorlardı. Sonra kadını öldürüp, karnını yarıp çocuğun cinsiyetine bakıyorlardı.”

Katliamda görev alan asker, şu ifadeleri kullanıyor:

“Kadın, çocuk ve bebekler dahil herkesi, bölgedeki bütün köylerin halkını, binlerce insanı, Zilan deresine doldurdular.

Etraflarını makineli tüfeklerle çevirdiler. Makineli tüfeklerin başında bizler, yani erler vardı. Ellerimiz tetikteydi ve namlular topluluğa dönüktü. Bizim arkamızda erbaşlar sıralanmıştı. Elleri tüfeklerin tetiğinde namluyu bize yöneltmişlerdi. Onların arkasında, üçüncü sırada subaylar tabancaların namlusuna mermiyi sürmüş bekliyorlardı.

Biz ateş etmesek erbaşlar bizi vuracaklardı. Onlar bizi vurmazsa subaylar onları ve bizi vuracaklardı. Tetiğe bastık. Binlerce mermi deredeki insan topluluğunun üzerine ateş kustu. Kadınların, çocukların, yaşlı, genç erkeklerin korkunç çığlıkları dereyi sardı. Bir süre sonra çığlıklar iniltiye dönüştü. Ve sonra iniltiler de kesildi. Yaşlı ve genç erkeklerin yanında, binlerce kadının, çocuğun, kundaktaki bebeklerin cesetleri bir kan gölü içinde bırakıldı. Kurda, kuşa yem edildi. Bir süre sonra cesetler koktu, çürümeye terk edildi.”

Cesetlerin altında sağ kalan Molla Abdurrahim

Tahsin Akbulut, köylerinde Molla Abdurrahim diye yaşlı birinin üç gün boyunca cesetlerin altında kaldığını belirterek, “Molla Abdurrahim birçok şeye tanık olmuş. Anlattığına göre katliamdan sonra milisler, kadınların ölüp ölmediklerine bakmışlar ve eğer ölmemişse öldürüp ziynet eşyalarını alıyorlardı.” diye konuştu.

Mirza Akmaz Anlatıyor:

“Nuri’ye haber verdiler, köyden hiç kimse bir yere kımıldamasın dediler. Biz gelip köylülere öğütler vereceğiz bakalım ne yapmışlar, ne yapmamışlar dediler. Nuri de köylülere, ‘Ey ahali, kimse biryere gitmesin, komutan gelecek, hepimizi toplayıp öğüt verecek’ dedi.

Yaşlılar ve büyükler, ‘Nuri bunu bize yapma, devlet bizi sağ bırakmaz. Gençlerimiz, kadın ve çocuklarımız vadilerden kaçıp gitsin kurtulsunlar… biz yaşlılar ise çok önemli değiliz’ dediler. Nuri karşı çıktı, ‘Vallahi kim yerinden kımıldarsa ihbar ederim, evini yaktırır, kadın ve çocuklarını öldürtürüm’ dedi. Korkudan kimse bir yere gidemedi.”

“Keşke ölülerimizi gömebilseydik. Topraktan meydana gelmiştik ama toprağın altına giremedik. Ayı, kurt ve köpeklere yem olduk. Keşke toprağın altına girebilseydik. Allah bizi topraktan yaratmıştı ama bizi ondan da kopardılar. Onu da bize yasakladılar. Kimsenin aklına gelmeyenleri bize yaşattılar. Vallahi olmayacakları bize yaşattılar.”

Mehmet Çakır anlatıyor:

“Erciş’te öldürüldüklerini duyduk. Bizim köyün aşağısında yüzlerce cenaze bulundu. Millet koyun gibi üst üste yığılmıştı. Kimin kimseden haberi yuktu. Yan köyden bazılarının kafasını kesmişlerdi. Öldürmüşlerdi haberimiz yoktu. Kimseler aramıyordu, kimse gidip gelmiyordu, herkes evinde, yerindeydi. Gidiş geliş yoktu.”

Abdulbaki Çelebi Anlatıyor:

“O zaman bizim köyümüzden bazıları, Emin mesela, Mustafa, başka bir Mustafa daha, Tahir, Sofi Ali ve başka bir Tahir daha, cenazelerin altına saklanarak ölümden kurtulmuşlardı, mermi bedenlerine değmemişti. Tahirê Biro yaralıydı.”

“Maçars Köyü’nde Xeloyiler vardı. Hepsini toplayarak aşağı memlekete sürgün etmişlerdi. Bazen sürgünden kaçarak geri geliyorlardı. Devlet de geri gelenleri bir daha yakalayarak geri götürüyordu. Temir ağa diye birisi vardı. Her gün kaçarak gelirdi. Devlet de her seferinde yakalayarak geri götürürdü.”

Osman İleri Anlatıyor:

“Askerler süngülerle karınlarına vurdu. Ben kendi gözlerimle gördüm. Cebeli’de birinin karnını deşmiş, çocuğunu çıkarıp göğsüne tutuşturmuşlardı.

Askerler birbirleri ile iddiaya giriyorlardı. Biri o hamile kadının karnındaki çoçuk kız, diğeri erkektir diyordu. Çocuğu kadının karnından çıkarıp erkek mi kız mı diye baktılar. Kanımız, gözyaşlarımız, çoluk-çocuğumuz üzerine bize böyle hakaret ediyorlardı.”

“Devlet bütün malımıza ve koyunlarımıza el koydu. Herşeyi gümrük malı yaptılar. Bir koyun ya da keçimiz bile kalmadı. Fakirleştik, boynu bükük kaldık ve hakarete uğradık.”

“Bize zulmettiler. Keyfi bir uygulamaydı. Bir suçumuz yoktu, asker öldürmedik, karakola saldırmadık, bir komutan öldürmedik, üstüne bir de gidip devlete 4 Yunan savaşı ve kıtlık zamanlarında 4 yıl askerlik yaptık. Vatanı koruduk. Ama onlarda bütün bunlara rağmen bize böyle bir zulüm yaptılar.”

Hafize İpek:

“Bütün köylerimizi yıkıp yaktılar. Biz de Erciş’e kaçtık. Hiçbir aile kalmadı. Artık yoksulluk, muhtaçlık ve yokluk başlamıştı babam. Biz bunları gördük. Yerde yatıyorduk, barınağımız yoktu. Kurban olduğum, Allah’ımız vardı ama sığınacak bir şeyimiz yoktu.”

Sen Misin Haberini Yapan!

2007 yılında DİHA Van muhabirleri Oktay Candemir ve Ercan Öksüz, Zilan deresi katliamı tanıklarından 94 yaşındaki Kakil Erdem’in tanık olduğu olayları konu alan “Zilan Katliamı’nın Tanığı Konuştu” başlıklı bir röportaj yayınladılar. Röportajın ardından iki muhabir hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” iddiasıyla dava açıldı. 9 Eylül 2008’de Van 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmeye başlanan dava neticesinde iki muhabir birer buçuk yıl hapse mahkûm edilirler.

KAYNAKLAR:

-Müslüman Kürd halkının dinmeyen asırlık acısı: Zilan Katliamı (İlkha).

-Zilan Katliamı. (Wikipedia Türkçe)

-Zilan Katliamı’nın üzerinden 90 yıl geçti (Rudaw)

-Zilan Katliamı’nın tanıkları anlatıyor (Artı Gerçek)

Zilan Deresi Katliamı’nın son tanıkları anlattı! (Tiraj)

BERNAMEGEH

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Aylin Urgal Kimdir Hayatı

Türk Pop Müziğinin unutulmaz isimleri arasında yer alan Aylin Urgal, 1951 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!