Charlotte Perkins Gilman (1860-1935), en çok “Sarı Duvar Kağıdı” (1892) adlı kısa öyküsüyle tanınan Amerikalı bir yazar, öğretim görevlisi ve feministti.
Bu hikaye, feminist edebiyatın bir klasiği olarak kabul edilir ve kadın çalışmaları ve edebiyat derslerinde geniş çapta incelenir.
Bir kadının deliliğe doğru inişinin yarı otobiyografik bir anlatımıdır ve geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin baskıcı doğasını ve kadınlar için mevcut olan sınırlı fırsat ve özgürlüğü tasvir etmesiyle tanınır.
Gilman aynı zamanda bir öğretim görevlisiydi ve kadınların eğitim ve istihdam fırsatlarını savundu.
Kadınların evdeki geleneksel rollerinin sesli bir eleştirmeniydi ve kadınların ekonomik ve politik bağımsızlığının önemine inanıyordu.
Bu konularda yazılar yazdı, konuşmalar yaptı ve konuşmaları dönemin gazete ve dergilerinde geniş yer buldu.
Gilman, “Sarı Duvar Kağıdı”na ek olarak, yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumu anlatan bir ütopya romanı olan “Herland” (1915) ve temaları ele alan “The Crux” (1911) gibi birkaç roman da yazdı.
Herland, kadınların kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olduğu ve Gilman’ın çevresinde gördüğü cinsiyete dayalı baskıdan arınmış bir toplumu anlatan öncü bir feminist roman olarak kabul ediliyor.
Gilman’ın çalışmaları, zorlu bir evlilik ve depresyonla mücadele de dahil olmak üzere kendi kişisel deneyimlerini yansıtıyor.
Aynı zamanda günümüzde tartışmalı bir konu olan öjeni savunucusuydu.
Gilman’ın çalışmaları bugün geniş çapta okunmaya ve incelenmeye devam ediyor ve mirası nesiller boyu feministlere ve yazarlara ilham vermeye devam ediyor.
Fikirleri ve yazıları feminist hareketin şekillenmesinde etkili oldu ve “Sarı Duvar Kağıdı” adlı öyküsü, feminist edebiyatın en çok okunan ve analiz edilen eserlerinden biri olmaya devam ediyor.