”Cesur ve korkusuzdur, hemde bir imparatorluğa kafa tutucak kadar cesurdur. Osmanlı’nın soykırımından kaçan binlerce Ermeni’yi hiç tereddüt etmeden sahiplenmiş ve korumuştur. Osmanlının ”Ermenlileri bize teslim et” isteğine, ” Bizde yaralı ceylan aç kurda teslim edilmez” diyerek reddetmiştir.”
Düzgün Veroz
Şu ana kadar Seyid Rıza’yla ilgili iki kaynaktan günümüze bilgi aktarılmakta. Bir sözlü aktarım, ikincisi ise yazılı aktarım. Birinci ağızdan olan Sözlü aktarımların artık kalmadığını kabuledebiliriz. Günümüzde Seyid Rıza’yı görmüş onu yakından tanıyan, onunla oturmuş kalkmış, sohbet etmiş insanlarımız yok artık. Büyüklerinden duyduklarını aktaran ikinci kuşak insanlarımız var sadece, onlarda birer birer yitip gitmekte.
İkinci aktarım olan yazılı aktarımların ise hergün bir yenisi ile günümüze ulaşıyor. Seyid Rıza’nın kendi mektupları, dönemin Devlet yetkilileri tarafından tutulan raporlar, askerlerin anılarını aktardıkları kitapları ve gazete küpürleri birer tarihi belge olan bu yazılı kaynaklar dikkatli okunup incelendiğinde Seyid Rıza’nın kim ve nasıl biri olduğunu çok rahat görebiliyoruz. Sözlü aktarımlarla, Devlet raporları ve dönemin gazetelerinde yazılanların, olumlu yönde birbiriyle örtüştüğünü çok rahat görebiliriz. Her ne kadar gazetlerdeki birçok aktarımda olumsuz dil kullanılsada bu gerçek değişmiyor. Seyid Rıza’yı karalayıp kötü göstermeye çalışsalarda gerçeğin böyle olmadığını çok rahat görebiliriz. Bunula ilgili bir iki örnek aşağıda aktarmaya çalışacağım.
Coğrafyamızda Yaşadığı dönemin ileri gelen insanlarından biri olan ve idam edilmesinden sonrada bir yüz yıla yakın zamandır konuşulup tartışılan Seyid Rıza gerçekte kimdi. Devletin ve devlete yakın, işbirliği içinde olan kişilerin ileri sürdüğü gibi; o baş kaldıran Şaki, din hokkabazı veya okuma yazma bilmeyen bir aşiret ağası mıydı? Tabi ki hayır. Bunu nerden mi anlıyoruz. Binleri bulan Devlet belgeleri, raporları ve bugün birer belge durumunda olan dönemin gazetelerinden tabi ki.
Devlet tarafından sıradan, basit ve küçültülerek gösterilmeye çalışılan bir kişi neden binlerce belgeye sığdırılamamış? Bu durum bile bize, Seyid Rıza’nın büyüklük ve erdemini göstermeye yeterde artar.
Binlerce belgeye sığdırılamayacak kadar büyük bilge bir kişi. Bilge diyorum çünkü Sözlü aktarımların tümünde dönemin bir bilge insanı olarak karışımıza çıkmakta. İşte bu özelliğine karşı Devlet sonraki kuşakları yanıltmak ve inandırmak için din hokkobazı, cahil, aşiret ağası propagandasını yapmıştır. Barbarca idam ettiği bu insana karşı antipropagandayı ahlaksızca kullanmıştır. Zaten bu propagandanın amacıda gelecek kuşakları kandırmaktır. Çünkü dönemin toplumunu Dersim ve Seyid Rıza aleyindeki söylemlerle kandırmadığı için katliam uygulamıştır.
Kurtulanlarsa bu barbarlığı, Seyid Rıza ve arkadaşlarının idamını hiçbir zaman unutmamışlardır. 1937,38 katliamından kurtulan tanıklardan biri olan Bese Pite Mele; Seyid Rıza’yı astıklarında biz bir yıl yas tutuk, eğlence yapmadık diyecekti. Bu o dönemin Dersim toplumunun Seyid Rıza’ya olan saygısını ve acı olay karışısındaki tavrını gösteriyor.
Kimin ve nasıl bir insan için yas tutuklarını çok iyi biliyorlardı. Bu insanların onlarcasını tanıma şansım oldu. Birinci dereceden akrabaları olmakla birilikte Çoğuda en yakınında olan insanlardı.
Bu insanların hepisinin anlatımlarında ortaya çıkan Seyid Rıza’nın kendini bilen, olgun, paylaşımcı, herkesin fikrine saygı gösteren bir insan olduğuydu. Kendini üstün gören bir özelliğinin olmadığı, doğruyu söyleyen çocuk bile olsa mütevazilikle kabul ettiğini aktarırlardı. En belirgin özelliklerinden biri Seyid Rıza’nın gözünde hiç kimse sıradan basit değildir. Onun nazarında Herkes eşittir. Herkesin bir fikri ve doğru olanı farklı açılardan görme özelliği vardır.
Bu özelliğini yaptığı görüşme, toplandı ve sohbetlerde beklenmedik bir anda gösterirmiş. Örneğin 1930’larda Axdat’ta Devlet yetkilileriyle yaptığı bir görüşmede aniden başını yukarı kaldırarak ağacın üstünde onları dinleyen çobana dönerek ”sen bu konuda ne düşünüyorsun” diye sorduğu ve çobanın söylediğini dinledikten sonra karar verdiğini aktarırlar.
Bilindiği gibi Seyid Rıza Osmanlı Rus savaşından sonra bir süre Erzincan’da kalır burdan 1920’de döndükten sonra Axdat’ta kendisine halk arasında Bone gulor (yuvarlak ev) dedikleri bir ev yaptırır. Bütün görüşme, toplantı ve Cem’ler bu evde yapılır. Kendisine bu evi neden böyle yaptığı sorulduğunda Seyid Rıza; ”Bu evin kapısından içeri giren herkes eşittir kimsenin kimsenden üstünlüğü yoktur” Diye karşılık verdiği aktarılır. Kendini üstün görenin oturacağı bir baş köşe yoktur bu evde. Seyid Rıza’nın böyle bir ev yaptırması nasıl bir dünya görüşüne sahip olduğunu anlamamıza yeterde artar bile.
Tabi Seyid Rıza’nın en büyük özelliği toprağına, kültürüne, diline ve inancına bağlı derin yurtseverlik duyguları olan bir kişi olmasıdır. Halkı için doğal bir önderdir kendisine ve halkına karşı yapılan hiç bir haksızlığı kabul etmemiş ve tavrını hemen göstermiştir. Yeri geldiğinde halkı zarar görmesin diye; ”sorun bensem sürügüne razıyım” diyecek kadar özverilidir.
Güç ve şiddet olgusuna, inancının temelinde olan; DOĞADA HER CANLI KENDİNİ SAVUNUR, refleksini esas alarak yaklaşmıştır. Kendisine yapılan saldırıda kendisini savunmuş hesap sormuştur. Yapılan haksızlığa karşı tavır koymuş ve yine hesap sormuştur. Sadece kendisiyle ilgili değil, halkına karşıda yapılan saldırı ve haksızlıklara cevap vermiştir. Örneğin Amutka karakolunda askerler tarafından kocasının gözleri önünde bir kadına karşı yapılan ahlaksızlığın hesabını İdare İbrahim’le birlikte karakolu basarak göstermiştir. Devlet bunuda farklı yansıtarak bir antipropaganda aracı olarak kullanmıştır.
Cesur ve korkusuzdur, hemde bir imparatorluğa kafa tutucak kadar cesurdur. Osmanlı’nın soykırımından kaçan binlerce Ermeni’yi hiç tereddüt etmeden sahiplenmiş ve korumuştur. Osmanlının ”Ermenlileri bize teslim et” isteğine, ” Bizde yaralı ceylan aç kurda teslim edilmez” diyerek reddetmiştir.
Şan söhret ve mal mülk peşinde olmamıştır. Örneğin Devlet tarafından kendisine teklif edilen yetkileri (buna vekilikte dahil) binlerce dönüm arazi ve konakları elinin tersiyle itmesini bilmiştir. 1936’da Abdullah Alpdoğan’la Elazığ’da yaptığı bir görüşmede bu teklifin yapıldığı bilinir. Hatta A. Alpdoğan Seyid Rıza’nın gözünü boyamak için yanına adamlar vererek Şehri gezdirdiği, özel hediyeler aldığı ve Sinemada özel film izlettiği dönemin gazetlerinde haber olarak yer almıştır. Sonra ki yıl Kurun gazetesi 21 Haziran 1937’deki sayısında Seyid Rıza’yı ”eşkıya” diye aşağılayarak ailesiyle birlikte ”medeniyetten payına düşeni alıp sinemaya bile gidebildiğini” haber olarak vermiştir. O dönemin bütün gazetelerinde bu dil kullanılsada aslında bize farklı bir gerçeğide aktarıyorlardı. Gerçek Seyid Rıza’yı.
İşte size bir gazete örneği daha; Seyid Rıza’nın içinde özel eşyalarının olduğu sandığın ele geçmesi sonrası bunu haber yapan Ulus gazetesi. Bilindiği gibi Seyid Rıza’nın kitaplarının ve özel eşyalarının olduğu sandığa devlet tarafından el konulur ve bu sandık Ankara’ya götürülür. Bu eşyalar 6 Kasım 1937 tarihinde Ankara’da açılışı yapılan Polis Enstitüsünde sergilenir. 7 kasım 1937 tarihli ulus gazetesi ”Din hokkabazı” ”bir hokkabazlıgın hikayesi” diye karalayarak haber yapar.
Aslında gazetede böyle bir dil kullanılsada, Geçek Seyid Rıza, haberin detaylarında karşımıza çıkıyor. Farklı dillerde onlarca kitapın sahibi, okuyan araştıran bir Seyid Rıza. Bugün bile bir benzerinin olmadığı ALMANCA OSMANLICA LUGAT’ın olması bize Seyid Rıza’nın dönemin Siyasi Politik atmosferini yakından takip ettiğini ve Almanca öğrendiğni göstermekte. Ayrıca Osmanlıca, Farsca, Arapca ve Eremenice kitapların olması onun Kürçenin dışında bu dillerede hakim olduğunu gösterir.
Son olarak Akademisyen sayın Yalçın Çakmak’ın sunduğu ”KIYMIK” programına katılan Akdemisyen sayın Şükrü Aslan’nın anlatımını buraya aktararak bitirmek istiyorum. ”Elazığda idam edilmeden önce hapishanedeyken, Sabiha Gökçen kendisini görmek istiyor. Seyid Rıza’yı. Bu Cumhuriyet Gazetesinde bir haber. Görmek istiyor, geliyor ve gösteriyorlar sonra gidiyor. Sonra işte görevli diyorki biliyormusun kim bu kadın. Oda diyorki bilmiyorum. İşte bu sizi bombalayan pilot. İstermisin tekrar görmeyi diye.
Bakın bu Cumhuriyet Gazetesindeki bir haberdir. Yani bir kadını ayağına çağırtmak ayıp olmaz mı diyor. Bence, mesela çoğu insanın belki anlamını idrak edemiyeceği kadar önemli birşeydir yani. Bir insanın şahsiyetini göstermesi bakımından. Seyid Rıza’nın iyiliği, Sabiha Gökçen’in kötülüğünden azede bir şey söylüyorum. Yani kendisine bomba atan ve o hapishanede olmasında çok büyük bir rolü olan, bir kişiden söz ederken bile onun kadın olduğunu söylüyor. Bir kadının ayağa çağrılmasının kabalık olduğunu düşünüyor. Bence muazzam bir bilgeliktir.
Ben tanıyanlardan Seyid Rıza’yı dinlemeyi çok istedim. Maalesef çok az, bir kısım insan var. Dinledim de bir kaç kişiyi, oradan çıkardığım sonuç 1930’ların Dersiminde hakikaten bilge bir insan. ve zaten bu kabulde ordan geliyor……..”
Not: Merak edenler 10 Mayıs 2020 tarihli “Travmanın Kimlik İnşasındaki Yeri: Alevilik ve Dersim” konulu programı izleyebilir.
Bernamegeh Türkçe / bernamegeh@gmail.com