SİNAN ÇETİN KİMDİR

Sinan Çetin, 1953 tarihinde Van’ın Saray Köyü’nde dünyaya geldi.
İlkokulu Aşkale’de bitirdi.
Soğuk Aşkale İstasyonu’nda dağlar, dikenler ve gelip geçen trenlere bakarak yaşamını sürdürdü.
Kalabalık bir ailede, kimsenin ilgilenmediği yalnız bir çocuk idi.
9 yaşında Aşkale’den kalkan tren Ankara Garı’na girdiğinde, istasyonun güzelliğine hayran kalmıştır.

Ortaokulda öğretmeni ‘herkes kendi elinin resmini yapsın’ dediğinde şaşkınlıkla herkesten çabuk çizdiğini gördü.

Sınıftaki çocukların profilini tahtaya çizip her çizdiği portre için 1 lira kazandı.
Dönemin dergilerinde her hafta heyecanla çizdiği karikatürlerinin yayınlanmasını sabırsızlıkla beklemişti.

18 yaşında evden çıkıp Genç Foto Grafik (GFG) diye bir stüdyonun kuruculuğu görevini üstlendi.

Kitap kapakları ve grafik çizimleri yaptı.
Sergiler açtı.
O yıllarda Ankara’da çiçek çocuklar ve hippiler Marksizm ile tanışıp politize oldu.
Bu hareketin şiddete doğru yöneldiğini görünce ideolojiden şüphelendi.

Ankara’da ‘fotoğrafla ilgilenenler bana gelsin’ diye Çağdaş Sahne’nin fuayesine bir karton astı.

Odasından içeri giren ilk 7 kişiyi yönetim kurulu üyesi yaptı ve AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği)’ı kuruculuğu yaptı.
Çağdaş Sahne’de oynanan oyunların dekorlarını yapma görevini üstlendi.
Fotoğraflarını çekti.
Film gösterimleri ve konferanslar oluşturdu.
Çetin Altan, Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Aziz Nesin gibi münevver insanların Ankaralı gençlikle buluşmasında büyük bir rol almıştır.
Üniversitede yürürken insanların işaret parmağıyla gösterdiği tuhaf biri olarak anıldı; çünkü Tıp’ı bırakıp sanat tarihine adım atmıştı.
1978 senesinde Hacettepe Üniversitesi’ni bitirdi.
Ardından İstanbul’a gitti.

Ses, Bravo, Erkekçe gibi dergilere fotoğraflar, şarkıcılara plak kapakları çekti.

Bütün bu zamanlarda aklı sinemada idi.
İlk uzun metrajlı filminde oyuncu olarak Ahmet Mekin’i oynattı.

Sinema endüstrisinde film çeken kameraman, ses teknisyeni gibi insanlardan oluşmuş bir ekip kurdu ve ilk filmini gerçekleştirdi.
Böylece Yeşilçam’da film çekebileceğini anladı.
Sete ilk çıktığı gün, planları bölüp sahne oluşturabileceğini sevinçle farkına vardı.
HALI TÜRKÜSÜ onun bir sinemacı olarak ilk filmidir.
Moskova Film Festivali’nde ödül sahibi oldu ve TRT’de yayınlandı ama film kayboldu.
Her zaman bir kopyasını bulana ödül vermeyi düşünür.

Sonra abisi Cemil Çetin ile madencilerin hayatını anlatan bir film yaptı filmin adı BİR GÜNÜN HİKAYESİ’dir.

O film sansüre takıldı, 400 metresini kırptılar.
O filmden ve Ankara’daki sansür kurulundan her zaman nefret duydu.
Yıllar sonra bu hikayeyi KAĞIT filminde anlattı.
Bu film onun en şahsi eseridir.

Müjde Ar ile tanıştı.

Onun desteği ile ÇİRKİNLER DE SEVER’ filmini de piyasaya sundu.
Bu film Antalya Film Festivali’nde en iyi film ödülünün sahibi oldu.
İlyas Salman’la dostluğu ÇİÇEK ABBAS’ın yapılmasına yol açtı.
Yönetmenliğini Yeşilçam’da kanıtladıktan sonra 3 sene işsizdi.
Bu arada yine fotoğraf çekerek geçimini sağladı.

1985’te Bülent Bilgiç elinde bir kitapla geldi; İrfan Yalçın’ın ‘Genel Evde Yas’. ‘Bunu çeker misin?’ dedi.

30 yaşlarındaydı ve film genelevde bile geçse çekmek için mükemmeldi.
O film, 14 NUMARA, Hakan Balamir’e en iyi erkek oyuncu, kendisine de en yi yönetmen ödülü kazandırdı.
Bu filmi ilk evladı olan Rüzgar’ın annesine adadı.

Bir düşünce uğruna ölen arkadaşları için çok üzüldü.

Onlara ‘uğruna ölünecek hiçbir düşünce yoktur’ diyen bir film yaptı: PRENSES.

Atilla Dorsay’ın deyimiyle film anlattığı fikri çok iyi ifade etmeyi başarmıştır.

Ama filmi anlamak istemeyen fanatik Türk solundan epey düşman kazandı.
Genç insanların mutlu bir toplum kurma hayalini şarkılarla, kitaplarla, filmlerle sömüren dindar (!) solcu aydınlar onu döneklikle suçladılar.
Bu dindar (!) kabile o günlerde müzik, reklam, sinema ve yayın dünyasını ele geçirmişti.
Herkes gizli bir kabilenin üyesi gibi davranıyordu.
Aynı şarkıları dinleyip, aynı kitapları okuyan, aynı filmleri seyreden kocaman bir kitle onu dışladı.
O günden sonra bir kabileden atılan aykırı bir çocuk gibi örgütsüz, cemaatsiz, grupsuz yaşadı.

Sonra parasızlıktan bıktı ve aşılması Çin Seddi’nden daha zor olan reklam dünyasına girdi.

1998’de PROPAGANDA ile geniş kitleleri tekrar kucakladı.

Televizyonda FİLM GİBİ programını gerçekleştirdi.
Hayatı boyunca şikayet edeceği şöhret ile karşılaştı.

Reklam filmlerinden ve televizyon programlarından vakit buldukça sinema filmleri yapmaya devam etti: KOMSER ŞEKSPİR, PARDON, OKUL, PLAJDA, KAĞIT, BANKA, AMERİKALI KIZ, İNANÇ ODASI, HALK OTOBÜSÜ, ROMANTİK…

Hem yapımcılığa hem yönetmenlik görevini sürdürmüştür.

39 film, 17 televizyon dizisi, 6 sezon AVRUPA YAKASI, 4 sezon KOMEDİ DÜKKANI, SAHTE PRENSES, DELİ DURAN, FİLM GİBİ, SICAK PARA, TAKLİTÇİ, GENÇ MİKROFON, HAYAT SİNEMASI, LİMON AĞACI… 1174 adet reklam…

Profesyonel yayın dünyasına reklam filmleri, TV yapımları, TV programları, sinema filmleri, klipler olmak üzere 3374 yapım teslim etmiş olan Sinan Çetin, bazı filmleri vizyona koymadı.

Binlerce saat eser yayınlayan birinin yapmadıkları, yaptıklarından daha çok konuşulur oldu.

Bir ara Yılmaz Erdoğan ve Adnan Akdemir ile bir araya gelerek KENDA adlı dağıtım şirketiyle Türk filmlerinin seyirciye ulaşmasına çalıştı.

SİNEMA TEORİK DEĞİL PRATİK BİR SANATTIR diyen bir okul açtı.

PLATO FİLM OKULU daha sonra bir üniversite haline geldi.
PLATO FİLM OKULU’ndan çok sayıda, yönetmen yapımcı ve oyuncu çıktı.
Ayrıca onun yanında sert koşullardan çıkmış sinemacılar, sektörün en seçkin insanları arasında yer aldı.

Türkiye’de ilk defa Gülse Birsel’le AVRUPA YAKASI’nı, Tolga Çelik’le KOMEDİ DÜKKANI’nı, Kadir Çöpdemir’le DELİ DURAN’ı yaparak Türk televizyon dünyasını yeni formatlarla tanıştırdı.

Çok sayıda Kristal Elma ve uluslararası ödüller almasına rağmen ödüllerden çok, seyircinin ilgisiyle ilgilendi.

Bir ‘auteur’ yönetmen olarak sinamanın ticari dünyasında olmak istedi.

Hayatı boyunca siyasi otoriteye karşı filmler yaptı, kitaplar bastı.

1994’te Plato Yayınları’nı, Ayn Rand, Karl Popper, Arthur Koestler gibi yazarların kitaplarını basmak için kurmuştur.
50’ye yakın kitap yayınladı.
‘SEN MUTLU OL Kİ BAŞKASINI MUTLU EDESİN’ sloganıyla Atlas Shrugged (Atlas Vazgeçti) ve The Fountainhead’i (Hayatın Kaynağı) yayınlayarak büyük bir okur kitlesini etkiledi.

Bütün eserlerinde resmi kurumların ve bürokrasinin bireyin hayatındaki en büyük düşman olabileceğini gösterdi.

Herhangi bir siyasi otoritenin kanun yapma gücüyle insanlık için en büyük tehlikeye dönüşebileceğini bıkmadan anlatmaya çalıştı.

Üniforma giyen bir insanın, üniformasının arkasına saklanarak en büyük kötülükleri yapabileceğini hatta bir annenin çocuğuna el koyacak kadar, zalim olabileceğini gösteren PROPAGANDA 2: ANA’yı yaptı.

Bu günlerde bir birey için dünyadaki en zor şey BİR KALABALIĞIN KURALLARINA GÖRE YAŞAMAK ZORUNDA KALMAK olduğunu anlatan İDEALİST adlı yeni filmiyle uğraşmaktadır.

AYRICA BAKIN

Şahap Sayılgan Kimdir Hayatı

Oyuncu Şahap Sayılgan, 3 Mart 1966 tarihinde İzmir’de dünyaya geldi. Ankara Devlet Konservatuvarı, Tiyatro Yüksek …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!