Seyahatnamelerde Kürtler ve Kürdistan
İnsanoğlu doğumundan itibaren çevresini merak etmiş ve yakın çevresini anlamaya çalışmıştır. Yetişkin olduğu zaman ise uzak çevresini keşfetmek için bulunduğu yerden ayrılarak değişik amaçlarla gezmeye ve gezip gördüğü yerleri yazmaya başlamıştır. İlkçağdan itibaren Eski Dünya kıtaları arasında gezme ve yazma faaliyetleri başlamıştır. Değişik amaçlarla gezen insanlara seyyah, seyyahların yazdığı eserlere ise seyahatname adı verilmiştir.
İnsanlar değişik amaçlarla seyahat etmiştir. Mesela bazı Müslümanlar devlet tarafından yol tespiti yapmak, vergi toplamak veya güvenliği sağlamak için görevlendirilmiştir. Elçilik görevi yapan diplomatlar vardır. Bunların yazdıkları önemli bir yekun tutmaktadır. Az da olsa İslam davetçileri davet amacıyla yola çıkmış ve gördüklerini yazmıştır. Hacc görevi için yola çıkan seyyahlar hacc yolu hatıralarını paylaşmıştır. Kişisel merakla yola çıkan ve ömrünü seyahatte harcayan meraklı muhteris seyyahlar vardır. Batılı seyyahların bir kısmı ise Yahudi ve Hristiyan misyonerlerdir. Sonuç olarak değişik amaçlarla doğulu veya batılı çok sayıda insan bir şekilde seyahat etmiştir.
Bu bildiride Seyahatnamelerde Kürtler ve Kürdistan konusu ele alınacaktır. Kürtler tarihleri boyunca İran’ın batısı, Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’nin doğusunda yaşamıştır. Büyük Selçuklular devrinde ilk defa İran’da Kürtlerin yaşadığı bölge için idari anlamda Kürdistan ismi kullanılmıştır. 19. Yüzyılda ise batılı seyyahlar bu bölge için yaygın olarak Kürdistan ismini kullanmıştır. Kürdistan coğrafi olarak üç ana kıta arasında merkezi bir yer teşkil ettiği için doğu batı arasında seyahat eden seyyahların yolu Kürt coğrafyasına düşmüş bir şekilde Kürtlerden ve Kürdistan’dan söz etmişlerdir.
Müslüman seyyahlar 10. yüzyılda itibaren az da olsa Kürtler hakkında bilgi vermiştir. XII. Yüzyıldan itibaren seyahatname sayısında bir artış olmuştur. Batılı seyyahlar ise özellikle XIII. Yüzyılda Avrupa devletlerinin Moğollara elçi olarak gönderdiği diplomatlardır. Bunlar Marko Polo ve Rupruktur. Avrupa’da hatıralarını yayınlamalarıyla birlikte doğu daha çok merak edilmiş ve seyyah sayısında artmış olmuştur. Bildirimizde Kürtlerle ilgili bilgi veren seyahatnamelerden kronolojik olarak bilgiler aktaracağız.
El-Biruni (?- 1050)
el-Biruni (?- 1050) Gazneli Mahmud (Afganistan)’la birlikte, onun Hind seferi sırasında Orta Asya ve Hindistan’ı dolaştı. Bu sırada bu ülke az tanınıyordu. Burada gördüklerini, izlenimlerini, bölgenin tanınması açısından önemli bir kaynak olan Kitab fi Tahkik ma li’l-Hind adlı eserinde topladı. Müellif bu eserinde, ülkenin coğrafi ve sosyo-kültürel durumunu ortaya koyar. Ayrıca da dini ve felsefi görüşlerini, ilim ve edebiyattaki gelişmeleri, kanunlarını sistemini, astrolojiyi açıklar.
Dağların şahit oldukları arasında mağaralarında yankılanan sesler de olmalıdır. Bunlardan biri de Kûrâvend’dir. O, inek şeklindeki bir taştı. Saklandığı yerden çıkarıldı ve Bedir bin Hasnaveyh’in babası Hüseyin’e sunuldu. Çünkü o Mevrâvend ( موراوند ) olarak bilinirdi. [Hüseyin] onun içine şarabı koydu ve dilediği kadar içtiği halde ne azalıyor ne de
bitiyordu. Akrabalarından bir Kürt (= كردي من اقاربه ) ondan bu taşı istedi. Kendisine
düşmanının başını getiren kişi olduğu için ona karşı kayıtsız kalamadı. Ardından halkta bu
taşla ilgili dedikodular başlayınca [Kürt akraba], taşın sırrını öğrenmek için kırıp ikiye
böldü. İçerisinde alınlarından birbirlerinden bağlı altından üzümler sıkan iki insan heykelciği
vardı. Adam bunun üzerine kırıp ayırdığı iki parçayı tekrar birbirine yapıştırmak istedi ancak
başaramadı.
İbn Cübeyr, (?- 1217)
İbn Cübeyr, XII. Yüzyılda (?- 1217) hac yapmaya niyet etti. İspanya’dan başlayıp
Doğuya uzanan bu seyahatini Rihletü’ l-Kinani veya Rihlet’u lbn Cübeyr adıyla tanınan
meşhur bir seyahatnamede yazdı. Bu uzun seyahatinde İbn Cübeyr, İskenderiye, Mekke, Irak,
Suriye’yi ziyaret etti ve dönüşünü de Sicilya üzerinden gerçekleştirdi. İkinci seyahati sırasında
da İskenderiye’de öldü. Bu sırada Doğu, haçlıların taarruzu dolayısıyla karışık bir vaziyette’
idi. İbn Cübeyr, gördüklerini ayrıntılı bir biçimde nakletti. O, yalnızca olayları değil, aynı
zamanda şehir hayatını ve ekonomik durumu da ortaya koydu. İbn Cübeyr’in bu
seyahatnemesi XII: yüzyıl doğusunun bir numaralı kaynağı durumundadır.
İbn Cübyr meşhur seyahatnâmesinde Nusaybin’e geldiği zaman şöyle diyor: “Musul,
Nusaybin ve Dineysir’de Kürtlerin yağmalarından çok korktuk çünkü Kürtler bu bölgenin
âfâtıdır, yolları keser ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Bölgeye yakın yüksek korunaklı dağlarda
yaşarlar. Allah onların sultanlarına onlara hâkim olma hususunda yardım etmedi. Onlar bazen
Nusaybin kapısına kadar geldiler. Allah’ın dışında onlara karşı ne savunan ne onları
engelleyen vardı.”
Marko Polo (1254- 1324) Seyahatnamesinde Kürtler
“Musul krallığının dağlık bölgelerinde Kürtler yaşıyor. Kimi Müslüman kimileri de
Ortodoks. Dövüşken, atılgan insanlar. Yalnız pek kanun nizam tanımayan takımından. Sert
karakterli çoğu da kervanları soymayı iş edinmiş. Sizin anlayacağınız soygunculuk Kürtlerde
bir meslek haline gelmiş. İran çok büyük bir ülkedir. İran da sekiz krallık vardır. Birincisi,
Kazvin, İkincisi, güneye doğru uzanıyor Kürdistan…
Ebu Abdullah İbn Battuta Tanci, (1304- 1368)
İbn Battuta, Seyahatnamesinde “Ramiz’den Micul’e tahıl nakleden hayvanlardan birini
binek olarak kiraladı. Üç gün boyunca hiç durmadı, kıl çadırlarda yatıp kalkan ve aslen Arap
oldukları bildirilen Kürtlerin oturduğu çölde yol aldık ve Ramhürmüz’e vardı. Burası çok
güzel bir şehir. Suyu ve meyvesi boldur. Orada Kadı Husameddın Mahmud’un evine misafir
olduk. Ramhürmüz’de bir gece kaldıktan sonra yola çıkarak üç gün boyunca bir vadide
yürüdük. Bu vadi de Kürtlerin oturduğu köyler bulunuyor. Her konakta bir zaviye vardır.
Gelenlere ekmek, et ve helva ikram ediliyor. Helva, buralarda üzüm şırası, un ve yağ
karıştırılarak yapılır. Her zaviyenin şeyhi, imamı, müezzini; dervişler için hizmetçileri, ayrıca
yemek pişirme görevini üstlenmiş özel hademeleri vardır. Buranın halkı tamamen Şii On iki
İmam mezhebindendir. Ama iki fırkaya ayrılmışlar. Biri Ekrad [=Kürtler], diğeri Ehl-i
camiayn diye bilinir.
Sincar ahalisi Kürtlerden oluşuyor. Bunlar cesur ve cömert insanlardır. Orada
görüştüğüm derin bilginlerden Şeyh Abdullah Kürdi büyük dervişlerden olup keramet
sahibidir. Kırk günde bir yemek yediği ve yediği zaman da bir arpa ekmeğinin yarısıyla
yetindiği söylenir! Sincar dağının doruğunda kurulu tekkesinde görüştüm onunla. Bana dua
etti. Biraz da para verdi.”
Josaphat Barbaro (1413–1494) İtalyan diplomat, tüccar ve seyyahtır. Osmanlı-
Venedik savaşlarının hız kazandığı bir dönemde Venedik elçisi sıfatıyla 1474-1478 yılları
arasında Venedik’ten gönderilen ateşli silahları Akkoyunlulara teslim etmek ve Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan’ı Osmanlılara karşı savaşmaya teşvik etmek için Anadolu üzerinden
İran’a seyahat etmiştir. Uzun Hasan’la görüşmeye giden elçi Barbaro hatıralarında: “Hasan
Keyf, canlı bir medeniyet merkezidir. Kuzeye doğru gittikçe Kürtlerle karşılaştık. Kürtler
dağlarda yaşayan bir kavimdir. Bunların dilleri komşularından farklıdır. Bunlar kervanları
basmakla ve yolcuları soymakla meşguldür. Refakatimizde Uzun Hasan’ın bir adamıyla
tepeye çıktık. Kürtler bu adamı, kâtibimi ve iki kişiyi öldürdü ve beni de yaralayarak ne
buldularsa aldılar. Yalnız kalınca bir hac kervanına katılarak Vastan’a vardık. Seyyah bu
kafileden ayrılınca yanlarında bazı Kürtler bulunan bir Türkmen grubu ile Muş’a vardık.
Tebriz’e yaklaşırken de tekrar yağmacı Kürtlerin tecavüzüne uğradık. ” demiştir.
Venedikli Adsız Satıcı (16. Yy)
Venedikli Adsız Satıcı diye bilinen kişi Venedik İtalya’sının eski bir seyyahıdır.
Seyyah Şah İsmail devrinde Kürdistan’dan geçerek doğuyu ziyaret etmiştir. Hatıralar 1559
yılında İtalya’da yayınlanmıştır. Eserinde “Bitlisin güzel sarayının kısa tasvirini yaparak
bölge yöneticisinin şeref Bey adlı bir Kürt beyi olduğunu belirtmiş ve şunları eklemiştir. “Şah
İsmail bu Kürt prensinin üstüne altı bin atlıdan oluşan bir ordu gönderdi. Fakat Osmanlı
İmparatorluğuna karşı başka bir savaşı desteklemek için bu kuvveti geri çağırmak zorunda
kaldı.”
Antonıo Tenreıro (1524- 1535)
Portekiz hükümeti tarafından Safevilere gönderilen elçilik heyetinde yer almıştır.
Tebriz, Diyarbakır, Urfa Halep ve Şam güzergahındaki şehirler ve insanlar hakkında bilgiler
vermiştir. Diyarbakır’ın burçları, su kaynakları, gayrimüslimler, tarım ürünleri, kadınlar,
insanların kıyafetleri ve şehrin mimarisi hakkında bilgiler aktarmıştır. Urfa birçok yeri harap
olmuş, çok eski bir surla çevrili ve bakımsız bir şehirdir. Şehir Hristiyan ve Müslümanlardan
oluşmuştur.
Mestre Affonso (1565- 1566)
Mestre Afanso İran, Anadolu, Suriye üzerinden Doğu Akdeniz’e seyahat etmiştir.
Adilcevaz, Bitlis, Diyarbakır, Urfa ve Birecik hakkında bilgiler vermiştir. 1565 yılında
Hindistan’dan dönüşte Bitlis’ten geçen Portekizli Mestre Affonso Bitlis sarayı hakkında
“Yalçın kayalıklar üzerine kurulu, göğü delen burçlarla örülmüş, yüksek duvarlarla çevrilen
ve kıskançlıkla korunan sarayın ele geçirilmesi imkansız gibi.”
Polonyalı Simeon (1584- ?)“Doğuda kırsal alanlarda yaşayanlar çoğunlukla hayvancılık yapardı. Bu bölgelerde
Ermeni azınlıklar ve Kürtler yaşarlardı. Palu çevresinde bağcılık yapılırdı.516 Polonyalı
Simeon, Palu’da Ermenilere ait sekiz kilise ve Kürtlere ait damı otla örtülü ve çift duvarlı bir
mescid olduğunu kaydeder. Bu bölgede Kürtlerle Ermeniler arasındaki sosyal ilişkiler o denli
iyiydi ki Muş’taki Kürtler, Ermeni dili ve dinini benimsemişlerdi. Polonyalı Simeon, bu
konuda gördüklerini anlatır: ” . . Çapakçur’da birkaç hanelik Kasım köylü Ermeniler vardı.
Geceyi burada geçirdikten sonra, sabah erken yola çıktım ve öğle vakti, yüksek bir tepede
olan Manuşkut kal’asına vardık Tepenin eteğinde Ermeni köyleri onarılıyordu. Bana
anlatıldığına göre Celaliler köyleri tahrip etmişler ve Ermeni sakinlerini dağıtmışlar: fakat
buranın Kürt Beyi Ermenileri sevdiği için onları toplamış ve herkesin kendi yerine avdet
etmesini kimseden korkmamalarını ve köyleri imar etmelerini söylemiştir. Esasen bütün Muş
Ovası ve eyaletin Kürt sakinleri hep Ermenice konuşur ve Surb Karabet üzerine yemin
ederler.
Pietro Della Vella (11 Nisan 1586, Roma – ö. 21 Nisan 1652)
İtalyan Pietro Della Vella 17. Yüzyılın başında doğuyu gezdi. İtalyanca yazılan sonra
Fransızcaya çevrilen anıları bir dostuna yazılmış mektuplar şeklindedir. 1616 da
İstanbul’dadır. Biraz Türkçe öğrenmiştir. Başkent vebadan kırılmaktadır. İstanbul’dayken
önemli bir haber olarak Kürdistan’dan gelen Bitlis hanının şehre varışından bahseder. Han
sıkıntıdadır. “Bu prens İstanbul’a Nafiz Paşa’nın ölümünden az önce elinden alınan, bir
kısmını yeni yeni tekrar ele geçirdiği topraklarının tümünün geri verilmesini sağlamak için
gelmiştir.” “Bitlis hanı İranlılar ile savaşan padişaha donatımlı masraflarını kendisi
karşılamak üzere 12000 asker vereceğine dair söz verdi. Bu askerlerin tümünün süvari olacağı
kanısındayım. Çünkü bu sınırlarda piyade bir işe yaramaz. Padişah divanına gidişinde – ki eli
boş olarak hiçbir zaman huzura çıkılmaz- sunduğu armağanlar şöyleydi “iki dilsiz oğlan, iki
güzel at, iki cins köpek, beş şahin, 9 u kadife, bir o kadarı setenden çeket, aynı sayıda Şam işi
başka çeketler, yine bir o kadar daha o ülkeye has yün ve ipekten dokunmuş ayrı tür kumaştan
çeket ile şaşılacak boy ve genişlikte bir halı sundu. Öyle ki bu halıyı 12 kişi taşıyabiliyordu.
Bütün bunlar çok güzel ve kıymetli armağanlar görünümündeydi.
“Kasr-ı Şirin kampımıza kadın erkek karışık ok sayıda Kürt geldi. Satılık yiyeceklerle
yüklüydüler, onlardan süt, Kürdistan’da bol miktarda yetiştirilen fıstık ve benzeri güzel
yiyecekler satın aldık.” Yolculu esnasında büyük bir konağa rastlar. Konak “Kazım sultan adlı
bir Kürt önderinindir. Yalızca ok sayıda köy ve kasaba değil, bu dağlarda yaşayan kalabalık
Kürtler de ona bağlıdır.
Pietro Della Vella, dağlar arasında bir Kürt kasabasına varır. Halk çadıra gelir. Bayan
Maani de onların evlerini görmek ister Eve giderler. Evde kadın erkek ayrı otururlar. Çorba
içmeden bırakmadılar. Yemekleri çok lezzetliydi. Çıkışta bizi uğurladılar. Şiddetli soğuk
vardı. Kürtlerin birinin evinde misafir olduk. Bize çok iyi hizmet ettiler. Kürdistan’ı tanıdığım
için diyebilirim ki halkı iyi, cömert ve medenidir.
Kürdistan ve Kürtlerin ülkesi Türkiye’yi İran’dan ayırır. Kürdistan, Roma ve Partlar
döneminde de böyleydi. Kürtlerin öz dilleri komşuları Araplar, Türkler ve İranlılarınkinden
farklıdır. Bununla birlikte Kürtçenin İran’ın kaba dillerinden birine yakınlığı vardır.
Çoğunlukla sürüleri ile şurda burda dolanır çadırlarda yaşarlar. Fakat büyük bir bölümü daha
narin ve sağlıklıları şehirlere yerleşmişlerdir. Yaşadıkları bölgelere en yakın yöneticilere
bağlıdırlar. Bu yöneticileri de kendi hakimiyet sahalarının uzaklığına göre Türk ve İran
yönetimlerine bağlıdır. Bidlis hanı gibi daha güçlü olanlar Türk veya İranlılara bağlılıktan
kurtulmuştur.
Oturdukları yapılar Türk ve İranlılarınkine benzer fakat daha büyüktür. Kadınları
şehirlerde serbestçe yaşarlar, örtüsüz, peçesizdiler ve fark gözetmeden içtenlikle yabancı ve
yerli erkeklerle görüşür konuşabilirler. Türk veya İran devletlerinden hangisine bağlıysa
mezhepleri de ona göre değişir ve hepsi Muhammed’in dinindendir. Şu bir gerçek ki Hz.
Muhammed’e inananlar, bu dine ait bütün boş geleneklerin, inançların hepsini öğrenmek,
kazanmak için bir mezhepten öbürüne geçer. Kendilerine özgü bu inançlar (hurafeler) içinde
yaşarlar. Pek iyi bilmiyorum ama bunlar paganizme yaklaşan inançlardır.
Bölgenin kuzeyini Kürt beyleri yönetmektedir. Örneğin Dicle nehrinin bir adası
üzerine kurulu Cizre adlı Mezopotamya şehri bir Kürt beyinin yönetimindedir. Toros denen
dağlarla kaplı kuzeyde Kürtler hükümrandır. Bu bölgedeki Naturiler veya Jakobiler ve Kalde
Hristiyanları Kürtlerin boyunduruğu altında yaşarlar. Bu egemenler aynı zamanda
gerektiğinde onlardan ordularında asker olarak yararlanırlar.
J. Bapiste Tavernier (1605-1689) Parisli seyyah ve tüccardır. Asya’ya kıtasına
değişik zamanlarda yaptığı seyahatleriyle meşhur olmuştur. 1631’de İlk seyahatinde
İstanbul’a oradan Tokat, Erzurum, Erivan ve İran’a geçti. Bu seyahatinde gittiği en uzak yer
İsfahan’dı. Bağdat, Halep, Malta ve İtalya’yı da gezerek 1633 yılında Paris’e geri döndü. J.
Bapiste Tavernier gezileri esnasında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı “Musul, Erbil, Şehrizor,
Kasr-ı Şirin, Hemedan, Kanguvar, Salmas, Marend, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Tatvan, Van
ve Urfa’yı görmüştür. Kürtler hakkındaki gözlemleri şöyledir: “Birkaç kelime ile özetlenirse
onlar sözden anlamaz, serti yol kesici, başına buyruk ve hür yaradılışlıdırlar. Öte yandan
çalışkan hesabını ve kazanmayı bilirler, zengindirler. Yaşadıkları bölgelerin kaynakları
zengindir. Musul’da ticaret Arapların ve Kürtlerin elindedir. Tavernier, Kürt tüccarlardan
birini kervanbaşı olarak tutar. Nedeni de şudur. ”Bu halkların genellikle hırsız olmasına ve
daima gözaltında tutulmaları gerekmesine rağmen onu yanıma aldım, çünkü bugün Kürdistan
adıyla tanınan onların memleketlerinden geçmek üzereydik.
“Neresi olursa olsun bu Kürt ülkesini gezmek bir zevktir. Yolların sarp ve güçlüğüne
rağmen her taraf meşe, ceviz ve başka türden ağaçlarla kaplıdır. Kürtler genellikle sert
yaratılışlı insanlardır, Müslümandırlar, aralarında az sayıda mollalar ve onları eğiten kanun
adamları vardır. Siyah tazıyı kutsal sayarlar, hurafelere çok ve gülünç derecede inançları
vardır.13 Yirmi sekizinci gün Nusaybin’e girdik. Beş gün sonra Musul’a ulaştık kervanımız
geceleyin oldukça önemli bir hırsızlığa maruz kalmıştı, samur kürkler çalınmıştı.
Tavernier, Bitlis, Diyarbakır, Van, Kotur ve Cizre’in Kürt emirler tarafından
yönetimini, bölgenin ekonomik ve sosyal yapısını ana hatlarıyla aktarmıştır. J. Bapiste
Tavernier’in altı yolculuğu adlı seyahatnamesi İran, Türkiye ve Irak Kürdistanı’na ilişkin
gözlem ve anılarını “Les Six Voyages de La Haye, 1718” olarak yayınlamıştır.
XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat, adlı eserinde “Bir mevkide
sayılı Kurt tüccarlarından birini kervancı başımız olarak seçmiştik. Her ne kadar bu Kürt halkı
pek ihtimamkâr bir dürüstlüğe sahip değillerse de, siyaset bizi buna zorlamıştı. Çünkü eskiden
Asurya, bugün ise Kürdistan adıyla tanınan onların memleketlerinden geçmek üzereydik.14
demiştir.
Jean de Thevenot (1633- 1667) Fransız seyyah 1663’te Şam, Halep, Urfa, Mardin,
Nusaybin, Musul ve Bağdat’a ulaşır. Sonra İran Kürdistanı nı geçerek Hindistan’a yönelir. Bu
gezisini 1674 te Paris’te Doğu Yolculuğunun Devamı adıyla yayınlamıştır. “Kürtler az çok
Araplara benzer bir yaşam sürdürürler, iyi nişancıdırlar, arabüzleri çok iyi kullanırlar.
Geçtiğimiz her yerde satılık olduğunu sanıp silahlarımızı satın almak isterler.” 15 Rohat
Alakom son gezinin “Bay Thevenot’un Yolculukları” adıyla 1689 yılında yazıldığını
söylemiştir.
Mehmed Hurşid Paşa (d? 1878)
Mehmet Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i Hudud adlı eseri seyahatname adını taşıyorsa
da kapsamlı sınır coğrafyası ve tarih kitabıdır. Osmanlı – İran sınırlarının tespiti ve sınır
sorunlarının çözülmesi amacıyla Tahdid-i Hudud Komisyonu kuruldu. Osmanlı Devleti adına
kurulan komisyonun hariciye kaleminde Mehmet Hurşit Paşa da vardı. Komisyon, 1848-
1852 yılları arasında Erzurum’a bağlı Beyazıt sancağı, Basra Körfezi, Basra, Bağdat,
Şehrizor, Musul ve Van eyaletleri arasında kalan bütün bölgeler ayrıntılı olarak incelenmiş,
rapor edilmiş ve bu bilgiler sınır müzakerelerinde kullanılmıştır. Kitap olarak ise 1860
yılında İstanbul’da yayınlanmıştır. Bu bölgedeki şehir, kaza, dağ, nehir, çöl ve göl gibi tabii
durum hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Ayrıca Şehirliler, göçebeler, Kürt aşiretler ve
onların mizaçları, hane sayıları, komşuları, ekonomik faaliyetleri, devletle ilişkileri,
kullandıkları diller hakkında önemli bilgiler verilmiştir. Bu kitap 19. yüzyıl Kürt tarihini
ayrıntılı olarak açıklayan en önemli eserdir.
Şehrizor eyaleti Süleymaniye sancağı adıyla bilinen birçok kaza ve köyden oluşan eski
bir yerleşim yeridir. Şehrizor çevresinde çok sayıda Kürt aşireti bulunmaktadır. Kerkük ve
Süleymaniye bu eyalete tabidir. Aşiretlerin bir kısmı ise İran’a bağlıdır veya mevsimlik olarak
iki ülke arasında göç ederler. Köysancak, Revanduz ve Lahican hakkında çok ayrıntılı
bilgiler mevcuttur. Mesela aşiretlerin isimleri, yerleşim mekânları ve yaylaları, besledikleri
hayvan cinsi miktarı ve pazar yerleri bile kayıt edilmiştir.
Musul eyaleti anlatılırken Sincar bölgesindeki halk kısaca tanıtılmıştır. “Sincar adını
dağdan almıştır. Havası güzel halkı Yezidi’dir. İşleri güçleri kervan soymak, yolcuların
canını yakmak ve birbirleriyle kavga etmektir. Yezidiler sürekli isyan eder, Musul valileri
bunları derdest eder ve evlatları esir alınırdı. Şimdi itaat altına alınmıştır. Halk Kürtçe
konuşur. Yezidilerin inançları hakkında da bilgi verilmiştir.
Tell Afer ahalisi öteden beri müfsit bir halktır. Sarılı, Mavili ve Seyyidler namında üç
kısma ayrılmıştır. Kendi aralarında savaşarak ömürlerini beyhude yere sarf ederler. Lisanları
Türkçeye benzer ama çok kötüdür ve Kürtçe de konuşurlar.
Van ve Hakkâri eyaleti kazaları, erkek nüfus, reaya ve toplanan vergi miktarı tespit
edilmiştir. Ayrıca Kürt aşiretlerin isimleri, yerleştikleri mekânlar, nüfusları ve verdikleri
vergiler kayıt edilmiştir. Mesela Haydaranlı aşireti Erciş ve Adilcevaz’da, Şivili Van
köylerinde, Lidili ve Milani Bargiri nahiyesinde, Şekaki Ebgay nahiyesinde ve Yezidi taifesi
Karasu nahiyesinde ikamet ederler ancak nüfus sayımları yapılmamıştır. s. 231, 232. Van
eyaletine bağlı olarak, Hakkâri ve kazaları, Muş ve kazaları, Bitlis ve kazaları bağlıdır. Sonra
Bayezid sancağı ve kazaları tanıtılmıştır. Ayrıca bölgedeki aşiretler ve yerleşim yerleri
hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir.”
Kaynakça:
1 El-Biruni, Kitab fi Tahkik ma li’l-Hind (Haz. Emine Sönmez) Ankara 2016.
2 Ebu’l- Hüseyn Muhammed İbni Ahmed İbni Cübeyr El-Kinani, Rıhleti İbn Cübeyr, Beyrut 1986, s. 194
3 Marko Polo, Seyahatnamesi, c. 1, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 24. 30.
4 Ebu Abdullah İbn Battuta Tanci, İbn Battuta Seyahatnamesi (Haz. A S. Aykut) YKY, İstanbul 2000, s. 272,
312, 338.
5 Josaphat Barbaro, Anadolu ve İran’a Seyahat (Çev. T. Gündüz), Kitapevi, İstanbul 2005,
6 İsmet Şeref Vanlı, Batılı Eski Seyyahların gözüyle Kürtler ve Kürdistan “Venedikli Adsız Satıcı,” Avesta,
İstanbul 1997, s.19
7 Salih Özbaran, Portekizli Seyyahlar, Antonıo Tenreıro (1524- 1535), Kitabevi, İstanbul 2007, s. 31, 43.
8 İsmet Şeref Vanlı, Batılı Eski Seyyahların gözüyle Kürtler ve Kürdistan, s 21.
9 P. Simeon, Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi, (Çev. H. Andreasyan), Everest Yayınları, İstanbul 2013, s.
92, 94
10 İsmet Şeref Vanlı, Batılı Eski Seyyahların gözüyle Kürtler ve Kürdistan, s. 25, 26.
11 Nevin Özkan, Pietro Della Valle, Osmanlı Topraklarında Bir İtalyan Gezgin (Roma 1586 – 1652) Pıetro Della
Valle – On yedinci Yüzyıla Ait Bir Not Defterinin İncelenmesi, Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Dergisi 46, 1 (2006) 1-16.
12 İsmet Şeref Vanlı, Batılı Eski Seyyahların gözüyle Kürtler ve Kürdistan, s. 26, 31.
Mehmed Hurşid Paşa, Seyahatname-i Hudud, (Çev. A. Eser), Simurg Yayınları, İstanbul 1997, s.168, 218,
227, 228, 229, 267.
J. B. Tavernier, XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat, (Çev. E. Gültekin) Tercüman 1001
Temel Eser, İstanbul 1980, s. 101, 102; İsmet Şerif Vanlı, Batılı Eski Seyyahların Gözüyle Kürtler ve Kürdistan,
(Çev. M. Demirci), Avesta Yayınları, İstanbul 1997, s. 54, 55. 60, 61.
14 J. B. Tavernier, XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat, (Çev. E. Gültekin) Tercüman 1001
Temel Eser, İstanbul 1980, s. 102.
15 İsmet Şerif Vanlı, ag e, s. 47, 48, 49.
16 Rohat Alakom, A g e, s. 48.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!