Sanatçı 1978 yılında Adıyaman’ın Kahta ilçesinde dünyaya geldi. Ortaöğretim ve liseyi Kahta İmam Hatip Lisesi’nde okudu. 1996’da, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı.
Mezun olduktan sonra, İ.Ü Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi İngilizce öğretmenliği bölümünde yaklaşık dört buçuk yıl çalıştı. Burada dil, dilbilim ve edebiyat kapsamındaki bazı derslere girdi. 2002 yılında Kars Sarıkamış’ta yedi buçuk ay askerlik yaptı. 2004 yılı ortalarında, hem askerliğin üstünde yarattığı tahribat, hem bazı kişisel nedenler ve bulunduğu bölümdeki bazı sıkıntılar dolayısıyla hem de insanlara bir şeyler “öğretme”ye çalışmanın kendisine uygun olmadığını düşündüğünden, istifa etti. İzmir’de yaşıyor.
Kamiran Ali Bedirhan, Cigerxwîn, Arjen Ari, Sabahattin Ali ve daha birçok ismin eserlerini besteleyen müzisyen Yunus Dişkaya, son albümü HesretDefter’de Kürt şair Fêrikê Ûsiv’in eserlerini seslendirmişti.
HesretDefter, Fêrîkê Ûsiv’ın tüm eserlerini kapsayan üç ciltten ilkinin adı. Besteler de o kitaptaki şiirleri kapsıyor. Toplam üç disk/albümden oluşuyor. 15 parçadan oluşan ilk diski daha önce yayımlamıştım. 18 parçadan oluşan ikinci diskin ise 17 parçası yayımlandı.
Sanatçı, Edebiyat ile müzik ilişkisini nasıl tanımladağını bir röportajında şöyle dile getiriyor:
”Benim açımdan şiir ve müzik birleştiğinde ortaya farklı bir şiir ya da yeni bir tür çıkmaz yine müzik çıkar ama insan sesinin kendisi müziği daha lokal bir duyuma zorlar. Sözün ağırlığını yeterince zorlarsanız ortaya opera, müzikal benzeri ara türler çıkarabilirsiniz. Müzik benim açımdan duyumla ilgilidir, onu sözün ve gözün odağına çektiğiniz oranda müzik olmaktan çıkar.
İçinde zurna ya da bağlama olan bir parça nasıl kendini bu coğrafyanın bir parçası haline getirirse, söz/vokal de çeşitli kademelerde bir yerelleşmeye neden olur. Ayrıca vokalin dilini anlayıp anlamama da bu yerelleşmede birincil etken olur. Bir insanın müzikal kültürünü bence anlamadığı dillerde ve sözsüz olarak dinlediği müzikler belirler. İçine doğduğu ve anladığı dışında bir şey dinlemeyenin müzik dinlediğini düşünmüyorum.”
Gelenek ve yenilik arasındaki ilişkiye bakış açısınıda yine şu cümlelerle ifade etmiş:
”Geleneksel olmanın da yenilikçi olmanın da bence kendi başına bir değeri yok. Bazı parçalar o kadar eskinin vasatına yaslanır ki onlardan bin tanesi yan yana gelse farkına varmadan geçip gidebilirsiniz. Yenilikçi olmaya çalışmak da sanat açısından bir kısır döngüye sokabiliyor, çünkü bu ister istemez her sanat dalını o olmayan şeye dönüştürme eğilimine sahip. Müzik sessizliğe veya gürültüye, edebiyat, resim, sinema vs. göstergesizliğe saplanıp kalabiliyor. Karmaşıklığın, bir şeylerin tersi olma ya da herhangi bir şey olmama halinin kendi başına bir değer halini aldığı nihilist bir mecraya dönüşüyor. Sentezlemelerde tahammül edemediğim tek şey yabancı tonlamalı ve melodili vokaller. Bence bir parçanın herşeyi başka yerlerden gelebilir ama içinde vokal olacaksa, hangi dille yapılıyorsa o dilden neşet etmeli. Vokal de “yabancı dil” gibi tınlayacaksa ne diye Kürtçe, Türkçe, farsça, Arapça vs dillerde yapasın ki. Tabii bunları müziğe dair evrensel gerçekler olarak söylemiyorum. Kendi beğenilerimden bahsediyorum.”
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!