Faik Güleçyüz
Erenköy’ün oralarda bir yerde ,bir köşk varmış bir zamanlar; adı, Zihni paşa köşkü.
“Ne yazık ki bu köşk, lâmbası yanan yeşil köşke benzemiyor.” Burası alevlerin yeri göğü sardığı bir cehennemin köşkü.
Alevlerin içinden kadın ve erkek feryatları geliyor; öldür beni Allah’ım diye. Bu nasıl oluyor böyle; kutsal kitaba göre cehennemde diriler olmaz. Hayat denilen kitapta oluyor.
Köşkün sahibi, yetmişli yılların İstanbul padişahı; Faik diye biriymiş. Zalim ve merhametsiz. Bir de çirkinmi çirkin.
Hortlak gibi. Rüyanıza girse; ödünüz patlar, fücceten öbür tarafı boylarsınız.
Misafirlarini Zihni paşa köşkünde ağırlarmış. Yalnız bu padişahın bir özelliği varmış; yemekten önce konuklarının tabanlarına, birkaç sopa vurdururmuş.
Ben de, zebanileri ; insana, hâşâ hayvana, iblise hiçbir şeye benzemeyen mahlûkların yaşadığı, bu cehennemden geliyorum.
Garip bir tesadüf; benim de adım Faik.
13 Şubat 1972 gecesi gözlerim bir bezle kapatılmış, ellerim urganla arkadan bağlı bir şekilde oraya götürüldüm.
İki kişi koluma girdi, bir merdivenden çıktık. Gözlerimdeki siyah bezi çıkardılar. Bir odadaydım. Camlar beyaz boyalı. Dışarısı görünmüyor. Köşede tek kişilik bir somya. Duvarda da küçük boy bir ayna. Pijama getirdiler.
Her tarafı kurumuş kan içinde. Giy bunu dediler, giydim. Bu defa ellerim paslı bir zincirle önden bağlandı ve asma bir kilit takıldı.
Bir müddet sonra birileri geldi. Gözlerim yine bağlandı.Bir kat aşağıya indirildim. Soyun dediler. Çırılçıplak kaldım.
Biri konuşmaya başladı; “Burada anayasa yok, yasa yok. İstersek seni öldürür, cesedini denize atarız kimsenin haberi olmaz. Şu anda senin nerede olduğunu kimse bilmiyor. Biz birşey sormayacagız, Ne biliyorsan anlatacaksın. Sen gerillâsın, biz de KONTRGERİLLÂ’yız.”
Ben birşey bilmiyorum dedim.
Falakaya başladılar.Zaman kavramını yitirdim. Ne kadar sürdü bilmiyorum. İstedikleri olmuyordu.
Bu defa, elektrik kablosunun bir ucunu elimin baş parmağına, diğer ucunu da cinsel organıma bağladılar. Ve ceryan vermeye başladılar. Feryatlarım yeri göğü inletiyordu; öldür beni Allah’ım diye. Ne çare ölemiyordum da.
Bu defa elektrik kablosunu parmağımdan çıkarıp, kulağıma bağladılar.
Korkunçtu.
Ben yine birşey bilmiyordum. Bu böyle sürdü.
Bir ara durdular. Beni bir sandalyeye oturttular. Alt tarafıma bir battaniye örttüler. Ve gözlerim açıldı. Karşımda karacı bir tümgeneral oturuyor. ”Evlâdım,sen iyi bir çocuğa benziyorsun; bildiklerini anlat sen de kurtul, biz de rahatlıyalım.” Hâlâ birşey bilmiyordum. General öfkelendi “Gebertin bu pezevengi” dedi ve gitti.
O gece bunlar olurken; ben, orduda kıdemli üsteğmen rütbesinde bir bölük komutanıydım. Evliydim. İki çocuğum vardı.
Üst kata çıkarıldım. Birkaç gün sonra ayak bileklerimden de zincirlendim.
Bir er elinde traş makinesiyle geldi. Saçımı, rasgele üç beş yerden kesti,gitti. Duvardaki aynanın neden oraya konduğunu şimdi anlamıştım.
Kalktım, kendime baktım. Kırk üç yılı aşkın süredir; o hâlim gözümün önünden hiç gitmez. Ve ben hâlâ geceleri ölümcül kâbuslar görüyorum. Yaşım yetmiş üç; bu dertten ölünceye dek kurtulamıyacağımı da biliyorum.
Ayaklarımdan da zincirlendiğimi söylemiştim.
Tuvalet alaturka. Büyük dışarı çıkma ihtiyacınız var. Ayak bileklerinizdeki zinciri çözmüyorlar. Çaresiz oturuyorsun.
Kapı da açık. Nöbetçi er size bakıyor. Manzarayı gözünüzün önüne getirin. Hâliniz bu. Bir insana, böyle birşey yapmak, şeytanın bile aklına geleblir mi? Ama,bu mahlûkların geliyor.
Bu yerde yirmiiki gün kaldım. Zihni Paşa Köşkü yıkılmasaydı; günleri saymak için duvara tırnağımla attığım, yirmi iki çiziği görebilecektik. Ama,suçlu delilleri yok etmek zorunda.
Hikâyemi okuyanlar; her 12 MART’ta Erenköy’deki Kuşluk parkına gitsinler. Orada aynen anlattığım gibi, İki erkek ortada bir kadın; gözleri bağlı, elleri arkadan bağlı üç insan görecekler.
Gece giderlerse; ezan sesine karışan öldür Allah’ım feryatlarını duyacaklar. Gündüzleri ise, teneffüse çıkmış, cennetteki kuş sesleri misali çocuk cıvıltılarını…
İstanbul-Maltepe
*Hikâyemi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın tespitine göre; işkencehânelerde hayatını kaybetmiş, rûhu ve bedeni sakatlanmış, bir milyonun üzerindeki insanımıza ithaf ediyorum. Unutulmasınlar diye yazdım.
Bernamegeh Türkçe