”Anadil yasağı Türkiye’de uzunca bir süre devam ettirildi. 12 Eylülden sonra cuntacı generaller 2932 sayılı çağdışı yasa ile Kürtçeyi tekrar yasakladılar. Cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağı getirdiler. Kürtçeden başka bir dil bilmeyen nice anne ve babalar, oğullarıyla konuşma imkânı bulamadı bu yüzden. Ülkenin kuruluş felsefesi yüzyıl önce nasıl oluştuysa bugünde hala canlılığını korumaktadır, değişen tek şey ise yönetimlerdir.”
MURAT KOŞİK / ANADİL YASAĞI VE KÜRTLER
Resmi ideolojinin zulmü çok boyutlu olarak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sistematik olarak devam edegelmiştir. Ülke yönetimini ele geçiren ve TC’ni kuran kadro, Türklerden sonra nüfus açısından en büyük sayıya sahip olan Kürtleri tehlike olarak gördüğünden, Kürtleri yok sayan inkârcı ve asimilasyoncu politikaları uygulamaya koymuştur. Kürtlerin Türk olduğu iddiası ve kürtlükle alakalı olan tüm bilgi ve belgelerin ortadan kaldırılması resmi ideolojinin bu ilkel yaklaşımı sonucu ortaya çıkmıştır. Çünkü hem kürdün varlığını kabul edip hem de Türkçü resmi ideolojiyi kabul ettirmek mümkün değildi.
Lozan antlaşmasıyla T.C sınırları içerisinde kalan Ermeni, Rum ve Yahudilerin yararlandığı haklardan Kürtler mahrum edilmişlerdir. Yüz binden az nüfuslu azınlıklara bile kendi dillerinde okul açma ve eğitim hürriyeti tanındığı halde,1920’li yıllarda toplam nüfusun dörtte birini teşkil eden Kürtler için böyle bir hak kesinlikle tanınmamıştır. Günümüz Türkiye’sinde otuz milyonu aşkın nüfusuyla Kürtler yüzyıl önce uygulanan baskıcı politikaların bir benzerini anadil konusunda da yaşamaktadır.
Allah’ın ayetlerinden olan dillerinin yasaklanması, ulusal kimliklerinin inkarı ve yok edilmeye çalışılması gibi herkesin apaçık gördüğü, yaşadığı ve kabul ettiği durumlar dahi, Kürtlerin maruz kaldığı zulmün boyutlarını ortaya koymak bakımından yeterli sayılıp, tüm onurlu insanların ve Ortadoğu halklarının Kürtlerin doğuştan gelen bu meşru haklarından yana ortaya konan bu zulüm politikalarına karşı mücadele etmeleri gerekir.
Resmi ideolojinin bir parçası olan T.C. ilkokullarında başlayıp Türküm doğruyum, çalışkanım ile devam eden andın Kürt çocuklarına zoraki okutularak Türk olmadıkları halde her sabah yalan söyleyerek Türk olduklarını haykırmak ve ‘’Ne mutlu Türküm’’ diyene demek zorunda bırakılan Kürt çocukları şahsiyetsizliğe ve ikiyüzlülüğe ilkokul sıralarından itibaren zorlanmaktaydılar.
Bu durumun bir sonucu olarak Kürt çocukları, bir yandan şahsiyet zaafına uğratılmak istenirken, diğer bir taraftan Kürt milliyetçisi olmayada resmi ideolojinin bu baskısıyla zorlanmışlardır. Bir takım Kürt aydınlarının, politikacılarının, entellektüellerinin Kürtlere dair ele aldıkları her türlü sosyal, kültürel, politik değerlendirmelerinin resmi ideoloji ile paralellik göstermesinin temelinde ilkokul çağlarında dayatılan bu baskıcı anlayış yatmaktadır.
Anadil yasağına örnek olabilecek ilginç ve trajik örnekleri sıralayalım
1925’de belirlenen Şark Islahat Planının 41.maddesinde şöyle deniliyor:
‘’ Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Bitlis, Van, Muş, Şanlıurfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çar sancak, Çemişkezek, Ovacık, Hısnımansur (Adıyaman), Besni, Arpa, Hekimhan, Birecik, Çermik vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananlar hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır.’’
Planın 17.maddesi:
‘’Fırat’ın batısındaki illerin batı bölümlerinde dağınık biçimlerde yerleşmiş olan Kürtlerin, Kürtçe konuşmaları mutlaka yasaklanacak ve kız okullarına önem verilecek, kadınların Türkçe konuşmaları sağlanacaktır.’’
1938’de Diyarbakır’da Genel müfettiş olarak görev yapan Abidin Özmen’in Ankara’ya sunduğu raporun bir yerinde şöyle deniliyor:
‘’Halkevlerinin, bütün memurların, devlet daireleri ve kuruluş memur ve hizmetlilerin Kürtçe konuşmalarına kat’iyyen müsaade edilmemelidir. İşi olan köylü Türkçe bilmiyorsa, köylü ile Kürtçe konuşulmamalı, memur olmayan bir tercüman getirmeye mecbur tutulmalıdır.’’
‘’Türk camiası içinde kaynatmak istediğimiz kimseleri Kürtçe yerine Türkçe diliyle konuşur hale getirmek icap eder.’’
Mecburi İskan Kanunu’nun 2. maddesinde Kürtlerin Akdeniz,Ege,Marmara ve Trakya bölgelerine yerleştirilmeleri öngörülüyor.
Madde 11-A: ‘’Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.’’
Bu ifadelerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Türk bölgelerine nakledilen Kürtlerin o bölgelerde birlikte, bir arada yaşamaları bile yasaklanıyordu.
Anadil yasağı Türkiye’de uzunca bir süre devam ettirildi. 12 Eylülden sonra cuntacı generaller 2932 sayılı çağdışı yasa ile Kürtçeyi tekrar yasakladılar. Cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağı getirdiler. Kürtçeden başka bir dil bilmeyen nice anne ve babalar, oğullarıyla konuşma imkânı bulamadı bu yüzden. Ülkenin kuruluş felsefesi yüzyıl önce nasıl oluştuysa bugünde hala canlılığını korumaktadır, değişen tek şey ise yönetimlerdir.
21.yüzyıl dünyasında teknoloji çağında anadilin bir eğitim dili olmayıp seçmeli ders olarak Kürt çocuklarına bir tercih olarak sunulması anlayışı Kürt halkının millet olma bilincini zehirleme yöntemidir. İsmet Paşa Hatıralarında yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletini Türklerle Kürtlerin el ele vererek birlikte kurduklarını ve Lozan müzakerelerinde aynı davayı birlikte savunduklarını zikretmektedir.Aynı İsmet Paşa Doğu Müfettişi Abidin Özmen’e Kürt raporu hazırlatarak aslında Kürtlere birliktelikten ziyade hazırlattığı rapor doğrultusunda sistematik olarak zulüm etmiştir.
Tüm Kürtler devletin kuruluşuna katkı sunan bu birlikteliğin sonucunda kendilerine reva görülen anadil yasağı gibi utanç vesikası olan bu zulmü unutmamalı, akla ve bilime dayalı, güçlü bir fikirle, çözümcül politikalarla, ulus bilincine dayalı bir yol haritası belirleyerek sonuca ulaşmalıdır.
Türkiye’de Kürtler açısından oluşan gelişen ayrı bir sosyoloji ve bu sosyolojinin yarattığı sosyal, kültürel, politik etkiler mevcuttur. Anayasal haklar konusunda bu sosyoloji göz önüne alınarak taviz verilmeden tüm Kürtler bir yolun başından sonuna doğru gelgitler yapmaktan ziyade hep birlikte hareket ederek sancılı geçecek orta yolu bulma sürecini ivedi olarak tamamlamalıdır.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!