Antik çağlarda en eski ve ileri medeniyetlerin geliştiği Mezopotamya ile İç Anadolu arasında bulunduğu ve tarih öncesi ile tarihi kervan yollarının bulunduğu, yolların tabii geçitler verdiği konumlar itibariyle Malatya’nın jeopolitik önemi daima büyük olmuştur. Jeopolitik konumunun yanında hayatın ve uygarlıkların gelişmesinde önemli bir etken olan suyun katkıları da inkar edilemez.
Bu faktörler M. Ö. 8000 yılından itibaren, Pirot bölgesi, Caferhöyük neolitik yerleşimi ile başlayıp günümüze kadar Malatya’nın Anadolu’da gelmiş geçmiş bütün uygarlıkları ihtiva eden bir yer ve bölge olmasına sebep olmuştur.
Bu tarihi önem içerisinde, Malatya’da müzecilik fikri 1931-1937 yılları arasında, Arslantepehöyük ve Gelinciktepe’de yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerin, Malatya’da müze olmadığından Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmek için götürülmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
5 Bin Yıllık Küp Mezar Bulundu
Malatya’da yaklaşık 7 bin yıllık geçmişe sahip Arslantepe Höyüğü’nde 1961’den bu yana İtalya’dan Roma La Sapienza Üniversitesi tarafından yürütülen kazılarda çok sayıda eser gün yüzüne çıkarıldı.
Kazı alanında 1980 yılında bulunarak gün ışığına çıkarılan, içerisinde bebek iskeletinin bulunduğu 5 bin yıllık küp mezar, Malatya Müzesi’nde sergilenmeye başlandı.
Malatya Müze Müdürü Samet Erol, 1970’ten günümüze kadar hizmet veren müzede yaklaşık 20 bin eserin bulunduğunu söyledi.
Arslantepe Höyüğü ve Karakaya Baraj kurtarma kazılarında elde edilen eserlerin müzede sergilendiğini anlatan Erol, müzenin Malatya, Türkiye ve dünya tarihi açısından önemli eserleri bünyesinde barındırdığını ifade etti.
Erol, Malatya’nın tarihiyle ve höyükleriyle ön plana çıkan bir kent olduğunu, geçen yıl Arslantepe’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alınmasının dünya çapında bir etki yarattığını dile getirdi.
18 Mayıs Uluslararası Müze Günü öncesi küp mezarı ilk kez görücüye çıkarttıklarını kaydeden Erol, “Bu doğrultuda Arslantepe Höyüğü’nü ön plana çıkarmak adına müzemizin vitrinlerini ara ara yenileyerek yeni eserleri ziyaretçilerimizin beğenisine sunuyoruz.” dedi.
Erol, insanlık tarihi boyunca birçok ölü gömme geleneği olduğunu ifade ederek, “Bunlardan birisi yakma biri de yakmadan gömme geleneği. Burada da bir küp mezar gömü şekli var. Küp mezarda henüz yaşını doldurmamış bir bebeğin gömüsü var. Bazı küp mezarlarda ölen kişi yanına eşyalarıyla birlikte gömülürken şu an sergilediğimiz küp mezarda herhangi bir eşya buluntusuna rastlanmadı. Burada öne çıkan durum ise küp mezardaki iskeletin formu açısından bir bozulma yaşanmamış olması.” diye konuştu.
Küp mezarlar konutların hemen altına gömülüyordu
Küp mezarın Arslantepe’deki kazılarda 1980 yılında çıkarıldığını hatırlatan Erol, şunları kaydetti:
“O günden bu yana küp mezar depomuzda yer alıyordu. Ziyaretçilerimin ilk defa beğenisine sunuyoruz. Tunç dönemi günümüzden 4500-5000 yıl öncesine dayanan bir mezar. Anadolu’da, Ubeyd kültürü etkili bir mezar şekli. Çünkü Ubeyd kültürü Mezopotamya’dan gelme. Anadolu’da birçok yerde ölü gömme geleneklerinde kullanılmış, burada da Arslantepe ve Değirmentepe’de bu ölü gömme geleneğine rastlıyoruz. Küp mezarlar daha çok binaların yani o dönemki konutların daha çok yaşam alanlarının hemen altına gömülüyordu. Yani ölüden fazla uzaklaşmak istememeleri, yakınından daha fazla uzağa gidilmemesi burada bir ritüel olarak kabul görülebilir.”
Merak Uyandırdı
Müzeyi gezen Eray Arı ise müzeyi çok beğendiğini belirterek, “Müzedeki eski eserleri görmek geçmişi ve atalarımızı bizlere hatırlatıyor. Müzede en çok dikkatimi küp mezar çekti. 5 bin yıl öncesine ait bebek mezarını görmek ilgi çekici.” dedi.
Müzeyi Gezen Pelinsu Karaavcı da sergilenen eserlerin merak uyandırıcı olduğunu vurgulayarak, “Oldukça etkilendim. 5 bin yıllık küp mezarı görmek ise ayrıca çok etkileyici.” diye konuştu. / AA
Bernamegeh Türkçe / bernamegeh@gmail.com