BİTLİS EVLİYALARI

BİTLİS EVLİYALARI VE SAHABELERİ

 

Evliya Kimdir

Evliya bir Tasavvuf terimi olup veli kelimesinin çoğuludur. Allah’ın dostları anlamındadır. Kelime çoğul olduğundan -lar eki eklemek yerine Türkçe dilbilgisi açısından evliya veya veliler şeklinde kullanım daha doğrudur.

Tasavvuf terminolojisindeki mürşit ve şeyh gibi kelimelerle karıştırılmamalıdır. Bunlar daha çok tarikatlarda yani tasavvufun pratiğinde “hoca” anlamında kullanılır. Yani tarikatta bir görevin, pozisyonun ismidir. Velilik ise tarikat ile ilgili olmayıp o mutlak anlamda Allah dostu kabul edilen kişiler için kullanılır. Veli olan kişi bir tarikatın şeyhi ise aynı zamanda o tarikatta irşat görevini yapan bir mürşid’tir.

Kur’an’da “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” ayetinde “Allah dostları” olarak geçen, “bütün sözleri, işleri ve ahlâkı, İslam dîninin bildirdiği gibi olan, Allah’ın ve peygamber’in kendilerini sevdiğine inanılan kimselere veli ve bunun çoğulu olarak evliyâ denir.

Muhaddis Ebû Nuaym el-İsfehânî’nin Hilyet-ül-Evliyâ kitabında bir hadîste; “Evliyâ görülünce, Allah hatırlanır.” denilmektedir. Sahih-i Buhari’de geçen bir kutsi hadiste ise; “Evliyâmdan birine düşmanlık eden, benimle harb etmiş olur” denilmektedir.

Yalnızca Allah’a güvenen, onu dost edinen, o nedenle dünyevi herhangi beklentileri olmayan tasavvuf literatürü içerisinde “Hak’tan aldığını halka veren” olarak da tanımlanmıştır. Evliyanın en büyük özelliği Allah’tan başkasını dost edinmemeleri ve ona tam tevekkül içinde olmalarıdır. Bu nedenle yarın için endişe taşımazlar, yarının rızkını bugünden düşünmezler. Bütün olayların yaratıcısı olarak Allah’ı bildiklerinden ve müşahede makamında olup sürekli Allah ile irtibat halinde olduklarından dünyadaki hiçbir olay karşısında endişeye kapılmazlar. Çünkü bütün olayların yaratıcısı dostu oldukları o Allah’tır.

Sahabe Kimdir

Sahabe veya ashab Arapça kökenli bir sözcük olup, “yoldaşlar, arkadaşlar” anlamındadır. Sahib (Arapça: صاحب) ve Sahabi kelimelerinin çoğuludur.

İslam tarihçileri ve referans kaynaklarına göre Muhammed’in çevresindeki inanmış (Müslüman) insanlara sahabe denir. Bu kişiler Muhammed ile birlikte yaşamış ve onu görmüş kişilerdir. İlk sahabe kadınlardan Hatice, erkeklerden Sünnilere göre Ebu Bekir Şiilere göre ise Ali’dir.

Sahabenin önemli bölümünü, Mekke’de İslam’ı kabul eden ve daha sonra Medine’ye göç eden Muhacirler ve Hicret eden Mekkelilere kucak açan Ensar’dan oluşturur.

Sahabe veya çoğulu Ashab (Arapça: الصحابة), bir İslam terimi. İslam peygamberi Muhammed’i görmüş, onunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve ona inanmış Müslümanlara verilen isimdir. İslam literatüründe bir saygı ifadesi olarak Eshâb-ı Kirâm (Yüce/soylu sahabeler) şeklinde anılırlar. Peygamberin öldüğü vakit, sayıları 124 binden fazla idi.

Bu anlayışın tüm İslam toplumlarında paylaşılmadığını, Şiî-Alevî topluluklarında Sünnilik’teki gibi mutlak saygı gören bir sahabe anlayışı bulunmadığını kaydetmek gerekir; örneğin ilk dört halife ve Muaviye gibi Sünnilik’te saygı gören ve hatta kutsanan bazı kişiler Ehli beytin haklarını gasp eden ve onlara zulmeden kişiler olarak görülürler ve Şiî-Alevî topluluklarda nefret (teberra) ile anılırlar. Bu duygu; Ali ile savaşan Aişe binti Ebubekir, Zübeyr bin Avvam, Talha bin Ubeydullah, Muaviye bin Ebu Süfyan, Amr bin As için de geçerlidir.

Bitlis’te 2 peygamber, 3 sahabe yatmaktadır. Ve bir sahabe şehitliği vardır. En bilinen Sahabeler Abdurrahman Gazi, Kotum Baba ve Eyyub El Ensari’nin kardeşi Feyzullah Ensari’dir.

Bitlis’in Evliya Ve Sahabeleri

Şeyh Muhammed Hafid

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, 1928’de Norşin’e bağlı Siz köyünde dünyaya geldi, İlk erkek çocuk olması itibarıyla bütün etbalar, onun dünyaya gelişinde bayram ettiler. Hatta dünyaya geldiği zaman etrafta ki köylüler siz köyüne gelerek Şeyh Takiyeddin (k.s)’i tebrik ettiler.

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, çocukluk döneminde, Hazret (k.s)’in bütün halifelerinin hayatta olmasından dolayı, birçok kişiden daha şanslıydı.

Bu halifeler Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in Hazret (k.s)’in yerine geçmesi ve onun makamına ulaşması için, gece gündüz dua ediyorlardı.

Nazlı yetişmesi itibariyle aynı zamanda hareketliydi de. Çalışkandı, gayretliydi. Yedi yaşındayken okumaya başladı. Kuran-i Kerim’i kısa sure içerisinde bitirdi. Akaid, Nubuhar, Gayet ul iktısar gibi önemli temel kitapları çocukluk döneminde okudu. İlk tarikatı yedi yaşındayken Mele-i Mezin (k.s)’den tarikat aldı.

Okumasının büyük bölümünü Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’in yanında bitirdi. İlimde büyük üstünlük sağladı. Daha talebe iken ders veriyordu. Yetişir yetişmez, babasına her konuda yardım ederdi, Hem dünyevi hem de Uhrevi. Talebelerin çoğunun derslerini o verirdi. Kardeşi Şeyh Ataulah (k.s) ve Muhammed Bakır (k.s)’ın yetişmesiyle babaları (Şeyh Takiyeddin (k.s) elini dünya işlerinden tam çekti. Bu üç kardeş babalarına yakışır evlat oldular. Üçüde medresede okuyup iyi âlimler oldular.

Şeyh Takiyeddin (k.s)’in vefatından sonra. Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin yanında tasavvuf ilmine devam etti. Seyda Molla Abdulbaki (k.s) onu ğayda’ya götürerek orada hilafet verdi.

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HANIMLARI

Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in ilk zevcesi Rahile hanımdır. Şeyh Taha (k.s)’nın
kerimesidir. Şeyh Taha (k.s) Şeyh Şehid Muhammed Said (k.s)’in oğludur.
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, Rahile hanımın vefatından sonra,
Şeyh Nasireddin (k.s) Hazretlerinin kerimesi Nazime hanım ile evlendi.

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN EVLATLARI

Rahile hanımın evlatları :

1- Yahya Efendi
2 – Fethi Efendi
3 – Necla Hanım

Nazime hanımın evlatları :

1 – Şakir Efendi
2 -Umaneddin Efendi
3 -Şahin Efendi
4 -Şakire Hanım
5 – Canan Hanım
6 – Mizgin Hanım

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HALİFELERİ

1- Şeyh Muhammed (k.s), Hırvıs Şeyhlerinden. Erzurum- Hınıs’a bağlı köylerde kalıyordu. 1980 öncesi vefat ettı. O’nun hakkında fazla bilgimiz yok. Sadece Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in kendisine hilafet verdiğine dair bir mektubu var.

2- Şeyh Celal (k.s), Şeyh İsmail Hakkı (k.s)’nın oğlu. O’ da Hazret (k.s)’in halifesi Şeyh Muhammed Selim-i Hezan (k.s)’nın oğludur.
3- Şeyh Seyyid Abdulkadir Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir Geylani (k.s)’nin torunlarından.
4- Şeyh Seyyid Necmeddin Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir’in (k.s)’in ağabeyi.
5- Seyyid Muhamed Sasoni (k.s) – Adıyaman merkez’de ikamet ediyor.
6- Molla Lütfi sobaşi (k.s), Hazret (k.s)’in talebesı Molla Şahabeddin’in oğlu.

7- Molla Muhamed Nasıh (k.s), Molla Fethullah ve Hazret (k.s)’in talebesi olan Molla Caferi Balek-i’nin oğlu.
8- Molla Mahfuz-ı Balek-i (k.s), Mersinde kalıyor.
9- Molla Bedirhan Ağrı-i (k.s), Ağrı’da kalıyor.
10- Molla Usameddin Melekend (k.s),Önce Ağrı’da ikamet ediyordu. Şimdi İstanbul’da kalıyor.
11- Molla Nuredin Ağri-i (k.s), İstanbul’da kalıyor.
12- Molla Asim Diyarbakır-i (k.s), Diyarbakır’da kalıyor.
13- Şeyh Abdulmenaf Abiri (k.s),Seyda-i Taği (k.s)’nin halifesi Seyyid Tahir-i Abiri (k.s)’nin torunu.
14- Şeyh Muhammed Nasıh (k.s)
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) Hazretlerinin ’in 4 halifesi kendisinden önce vefat ettiler.

İsimleri :
1- Şeyh Abdulmanaf Abiri (K.S)
2- Şeyh Abdulkadir Xaxrıf (K.S)
3- Şeyh Necmeddın Xaxrıf (K.S)
4- Şeyh Lütfi Sobaşi (K.S)

Şeyh Takıyuddin Norşini

Şeyh Takiyeddin Norşini hazretleri ; Şeyh Molla Fethullah’ın oğlu ve Şeyh Muhammed Dıyaeddin Hazret (k.s) torunudur. Doğum tarihi tam olarak bilinmiyor. Fakat Hazret (k.s)’in vefatında on iki yaşlarındaydı. İlk tevbesini Hazret (k.s)’den almıştır. Hazret (k.s) hayatta iken Hazret (k.s)’den, babası Şeyh Fethullah’dan ve ağabeyisi Molla Cemaleddin’den ders alırdı. İlk cuma Molla Fethullah, ikinci cuma Hazret (k.s), üçüncü cuma Molla Fethullah (k.s)’ın oğlu Molla Cemaleddin vefat etti. Bu üç Mübareğin de onbeş gün içerisinde vefat etmelerinden sonra Seyda ailesinin bütün çocukları yetim kaldılar. Fakat Hazret (k.s) onlara büyük bir miras bırakmıştı.

Hazret’in k.s vefatından sonra Norşinde irşad faaliyetlerini devam ettiren Şeyh Muhammed Emin Kursinci Mele-i Mezin (k.s)’in vefatından sonra, Şeyh Alaeddin Verkanisi’nin (k.s) yanında tasavuf derslerine devam etti. Onaltı seneye yakın bir zamana kadar, Şeyh Alaeddin (k.s)’in yanında süluk’a devam etti. Bütün kış boyunca Oğin’de kaldı. Şeyhan ve Balekan’lılar gelip onu Norşin’den Oğin’e götürürledi. Arada bir Şeyh Alaaddin (k.s)’den izin alıp onu köyüne götürürlerdi. Bazen Şeyh Alaaddin (k.s) ona bir kaç gün izin verirdi. Şeyhan ve Balekan’lılar gelip onu tekrar Oğin’e geri götürürlerdi. Onaltı seneye yakın böyle devam etti.

Şeyh Alaaddin (k.s)’in üç oğlu, Şeyh Takiyeddin (k.s), Şeyh Cüneyd (k.s) (Şeyh Mahmud-i Zokaydinin k.s oğlu) ve beraberlerinde çok sayıda alimlerle birlikte yola çıkarak Suriye – Haseki’ye bağli Tililon köyüne gittiler. Şeyh Mahmud (k.s) Şeyh Alaaddin (k.s)’in taziyesini yapar.

Norşin bölgesi susamış uzun zamandır onu bekliyorlardı. Döner dönmez irşada başladı. İlk tevecühünü Xask köyünde yaptı. (Norşine yakın bir köy) Sonra köy köy dolaştı. Tarikat verdi, teveccüh yaptı. Bütün kış köylerde irşat yapıyordu. Bu bölgeler de tarikat almayan çok az kişi kaldı. Aynı zaman da talebelere de ders veriyordu. Norşin medresesinde, Onun derslerinin bereketli olduğu çok meşhurdu. Herkes onun yanın da okumak ve onun talebesi olmak istiyordu.

O donemde yetişen büyük ulemalar onun talebesiydi. (Molla Sadreddin Yüksel gibi zatlar.) Onun Özelliklerini gören herkes onu çok severdi. Birde onun mutevaziliği meşhurdu. Şeyh Abdulğani El-Haznevi’nin de (k.s) kayınpederidir. Şeyh Takiyeddin (k.s)’in vefat tarihi ; 6 Haziran 1967

ŞEYH TAKİYEDDİN (K.S)’İN HALİFELERİ

1- Şeyh Asım (k.s) – Şeyh Alaaddin (k.s)’in oğlu.
2- Şeyh Molla Muhammed Çılğori (k.s) – Balekan’lı.
3- Şeyh Molla Abdulbari Ğavaşi (k.s)
4- Şeyh Molla Tayfur Diyarbekri (k.s)

Şeyh Fethullah-ı Verkanisi

İsmi Fethullah olmasına rağmen Verkanisi (v. 1899) diye meşhur olmuştur. Babası Şeyh Musa el- Mardini’dir. Siirt’in Minar (Dilektepe) Nahiyesi’ne bağlı Verkanis köyünde dünyaya gelir. Nesebi Hz. Ömer’e kadar dayanır. Onun için aşiretlerine “Ömeri” denir. İki defa evlenmiştir. Sekiz evladı vardır. Bunların beşi erkek üçü kızdır. Oğulları Şeyh Alauddin, Şeyh Cüneyt, Şeyh Ma’ruf, Şeyh Kutbeddin, Şeyh Bahauddin’dir.

Fethullah-ı Verkanisi, medreseye giderek zamanın usulüne göre ilim tahsil eder. Önceleri Şeyh Muhammed Fersafi’nin yanında bulunur, daha sonra Seyda’nın yanına gitmek istediğini mürşidlerine danışır. Onlar da buna sıcak bakarlar ve Seyda’ya gönderirler. Fethullah Verkanisi ilim tahsiline erken yaşlarda başlamıştır . Varlıklı bir aileye mensup olmasına rağmen ticarete değil, ilme meyleder. Son derece zeki ve azimli bir talebedir. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra aldığı icazetle genç bir müderris olarak Muş’un Bulanık ilçesine bağlı, şimdiki adı Esenlik olan Abri köyünün medresesine tayin edilir. Bir süre Abiri köyünde bulunan büyük medresenin müderrisi olarak vazife yapar. Bir mürşid-i kamile bağlanma arzusuyla arayış içine girer. Beklediği işaret, Şeyh Muhammed Küfrevî
Hazretlerini ziyarette, onun bir sohbeti esnasında gelir. Şeyhi dinlerken birden bir istiğrak hali ile gözleri kapanmış, kendinden geçmiştir. Uykuyla uyanıklık arasında kıyametin koptuğunu, insanların dehşet içinde oradan oraya koşuştuklarını görür. Şeyh Küfrevî o kargaşa içinde elinden tutmuş, kendisine cennete giden yolu tarif etmektedir. Gözlerini açınca bunun manevi bir hal yahut rüya olduğunu anlar. Bu sırada Küfrevî hazretleri ona döner, hiçbir şey sormadan, “Abdurrahman Tagi’ye git!”, diye buyurur. “Abdurrahman Tagi’ye git ve gördüklerini ona anlat!” Fethullah Verkanisi Abdurrahman Tagi hazretlerinin huzuruna gelerek ona tabi olur.

İlmini Seyda’nın yanında tamamlar. İlimde ve tasavvufta yüksek derecelere ulaşması sebebiyle hocası Abdurrahman Tagi Hazretleri ona talebe yetiştirmek ve insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatmak hususunda icazet verir. Abdurrahman Tagi, oğlu Ziyauddin Nurşini’yi yetiştirmek üzere ona teslim ettiği gibi ayrıca, kızı Tayyibe Hatun’la da evlendirir. Fethullah Verkanisi hocasının izniyle insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatmaya başlar. Bir taraftan da talebe yetiştirir. Fethullah Verkanisi hocasının oğlundan başka pek çok talebe yetiştirmiştir. Kabri Ohin (Yukarıkoyunlu) köyünde bulunan oğlu Alauddin-i Ohini de önde gelen talebelerinden ve halifelerindendir.

Vefatı

Hocası Abdurrahman Tagi vefat ederken (v.1886) Fethullah Verkanisi’yi yerine halife tayin eder. Bir müddet Nurşin dergahında kalır. Muhammed Ziyaüddin’i yetiştirip ona, “Sana verebileceğim her şeyi verdim. Artık babanın makamına geç ve irşada başla.”, diyerek Nurşin’den ayrılır. Önce dergahını Pirnasin köyüne taşır, ömrünün sonlarına doğru da Bitlis’e yerleşir. Vefat etmeden önce bile Peygamber Efendimizin hayatını ve güzel ahlakını anlatan “Mevahib-i Ledünniyye” isimli kitabı elinden düşürmemiştir. Kabri Bitlis il merkezinde evinin bahçesindedir.

Şeyh Fethullah-ı Verkanisi’nin Halifeleri

Şeyh Fethullah Verkanisi vefat ettikten sonra yerine beş halife bırakır. Bunlar,
1- Muhammed Ziyauddin (Seydayı Tagi’nin oğlu),
2- Şeyh Ahmet (Şeyh Mahmudi Karaköylü’nün babası),
3- Şeyh Abdulgaffari Küçük (Gavsi Hizani’nin kardeşinin oğlu Şeyh Muhammed, Hafid-i Arvasi’nin babası),
4- Hacı Mele Ömer-i Horos,
5- Seyit Hasan (Gavsi Hizani’nin oğlu).

Eserleri

Şeyh Fethullah el-Verkanisî’nin eserleri şunlardır.

1- Risaletü’l-Kufr ve’l-Kebair,
2- ed-Dürerü’l- Behiyye fi’l-Avamil’en-Nahviyye,
3- Menasiku’l-Hacc ve’l- Umre,
4- Bazı tasavvufi ve fıkhi meselelere dair Mektubat ve çocuklar için kaleme aldığı Akida İmané adlı risalesidir. Adap’ta Nakşibendi Tarikatı’yla alakalı edep konusu anlatılmaktadır. Rabıta gibi, zikir gibi yolun amelleriyle ilgili bahisler hariç, kitabın ağırlığını teşkil eden kısmını Seyda-i Tagi hazretleri “El-Hadikatü’n- Nediyye ve’l-Behçetü’l-Halidiyye” adlı bir eserden daha önce kendisine okutmuştur. Şeyh Muhammed b. Süleyman el-Bağdadî’nin yazdığı ve Halidîliğin temel kaynaklarından sayılan bu eserde anlatılan edepler, “Adab-ı Fethullah”ta daha anlaşılır hale getirilmiş, müridin mürşidi karşısında, diğer müritlerin yanında ve toplum içinde nasıl davranması gerektiği maddeler halinde sıralanmıştır. 1979 yılında Ahmet Şahin tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiş olup, ‘tasavvuf, edep ve ahlak rehberi’ adıyla yayınlanmıştır.

Şeyh Muhammed Ziyaeddin

Muhammed Ziyaeddin hazretleri (1855-1923) Nurşini nisbesiyle meşhurdur. Babası Abdurrahman Tagi (Tahi) hazretleridir. Hizan ilçesine bağlı Usba köyünde doğdu.Nurşin köyünde vefat etti. Kabri Nurşin’de babasının türbesinin yanındadır.

Ziyaeddin Nurşini’nin aile çevresi ilim ve fazilet sahibi dindar insanlardan meydana geliyordu. Muhammed Ziyaeddin Efendi ilk tahsilini babası Abdurrahman Tagi’den alır. Zamanında medreselerde okutulan dersleri tamamlayarak ilimde yükselir ve mollalık payesine ulaşır. Babasının ilim meclislerine ve tasavvufi sohbetlerine devam ederek zahiri ilimlerde alim, tasavvuf yolunda yüksek derece sahibi olur. Babası Abdurrahman Tagi Hazretleri vefatına yakın onu halifesi Fethullah-ı Verkanisi’ye emanet eder. Böylece zahiri ilimlerde yüksekliğinin yanında manevi derecelerde ve tasavvuf yolunda da ilerler.

Fethullah Verkanisi Hazretlerine intisabı ve talebeliği

Fethullah-ı Verkanisi Hazretleri, hocasının oğlu Muhammed Ziyaeddin Nurşini’nin yetişmesi ve olgunlaşması için özel itina gösterir. Hatta onu en ağır hizmetlerde kullanarak kınayanların kınamasına aldırmadan onu kamil ve mükemmil (yetiştirebilen) bir zat olarak yetiştirir. Nakledilir ki, Fethullah-ı Verkanisi kışın karda kızağına biner köylere irşada giderken, Ziyaeddin Nurşini’yi çağırarak kendisini çekmesini isterdi. Bu duruma Abdurrahman Tagi Hazretlerinin bazı halifeleri itiraz ederler. “Hocasının oğluna saygı göstermesi gerekirken, kızağa binip keyf sürüyor, hocasının oğlu ise, zahmet ve meşakkatle kızağını çekiyor.”, derler. Bu durumu duyan Fethullah-ı Verkanisi, “Üstadım oğlunu bana teslim etti. Ben de böyle hareket etmeyi uygun görüyorum. Yok eğer size teslim etmişse bildiğiniz gibi yapmakta serbestsiniz.”, der. 1889 yılında icazet, diploma ve hilafetle, İslamiyeti anlatma vazifesi vererek insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazifelendirir. Muhammed Ziyaeddin Nurşini Hazretleri, hocası Fethullah-ı
Verkanisi’nin sağlığında on sene, onun vefatından sonra da 24 sene olmak üzere tam 34 yıl talebe yetiştirir.

Şeyh Muhammed Ziyaeddin’in Halifeleri

Halifeleri, Molla Muhammed Emin El-Kursincî (Mela-yi mazin, v.1936), Hacı Abdulkerim (Hizanlı), Şeyh Ahmedi El-Haznevi (Suriye), Şeyh Mahmud Karaköy (Varto-Karaköy), Şeyh Muhammed Selim (Diyarbekir-Hezanlı, v. 1919), Şeyh Mahmud Zokaydi (Şeyh Abdülkahhar’ın oğlu), Şeyh Alauddin Verkanisî- Ohinî (Şeyh Fethullah’ın oğludur), Şeyh Şihabuddin Tihî (Muş’un nahiyesi), (Şeyh Şihabuddinin oğlu) Molla Ubeydullah, Molla Halil El-Koğaki (Muş-Bulanık’ın Koğak Köyü), Molla Yusuf-i Hort, Şeyh Abdurrahman-i Çokreşi (Erzurum- Karayazı), Şeyh İbrahim El-Abrî (Muş-Bulanık’ın Köyü), Molla Abbas (Bulanıklı), Molla Halid-i Poğaşi (Reşadiye Köyü)’dir.

Ömrünün son zamanlarında Azizan’dan Nurşin’e taşınmayı ısrarla ister. Ailesinden bazıları da Azizan’da kalmak istemektedir. Azizanlılar da Şeyh Ziyaeddin Nurşini Hazretlerinin köyde kalması için yalvarıp dil dökerler. Şeyh hazretleri bütün bu ısrarlara rağmen babası Abdurrahman Tagi hazretlerinden “uzak kalmaktan ve onun beldesinden uzakta vefat etmekten korkuyorum”, demektedir. Vefatından bir yıl önce kesin bir kararlılıkla Azizan’dan Nurşin’e taşınır. Ömrünün son senesini Nurşin ve civarında geçirir.

Muhammed Ziyaeddin Nurşini Hazretleri vefatından önce yerine geçecek kimseyi belirler ve bütün bağlıları ile talebeleri teslim edeceği bir vekil tayin eder. Vefat zamanı yaklaşmasına ve hastalığı iyice ağırlaşmasına rağmen sünnetlere eksiksiz uymaya gayret eder.

Vefatı

Anlatılır ki, son nefesini vereceği anda yüzünde ve alnında ayna gibi bir parıltı belirir. Bu parıltıyı orada bulunan herkes görmüştür. O günün sabahı yattığı odadan dünya kokularına benzemeyen hoş bir koku yayılmaya başlamıştır. Yanına giren herkes bu kokuyu hisseder. Bu koku gittikçe kuvvetlenir ve vefatı sırasında odanın her yanını sarar ve hatta dışarıdan bile hissedilmektedir. Son nefesini verdiği anda ve cenazesi yıkandığı zaman, vücuduna değen her elbise veya bez parçasından aynı hoşkoku dağılır ve üstelik bu koku sindiği yerden birkaç kere yıkansa bile çıkmamaktadır.

Şeyh Muhammed Ziyaeddin’in Ailesi ve Çocukları

Ziyaeddin Nurşini Hazretlerinin tek oğlu olan Molla Fethullah’ın büyük oğlu Cemaleddin de kendisinden on üç gün sonra vefat eder. Geriye Aişe adında bir kızı ile Takıyyüddin ve Nasırüddin adında iki torunu kalır. Nasırüddin daha sonra Şeyh Abdülhakim Hüseyni’den hilafet alır. Ziyaeddin Nurşini Hazretlerinin her iki torunundan devam eden evlatları günümüzde hizmete devam etmektedirler.

Şeyh Muhammed Ziyaeddin’in Eserleri

Muhammed Ziyaeddin Nurşini Hazretlerinin sevdiklerine ve talebelerine yazdığı mektublarını, on üç halifesinden Muhammed Alaüddin-i Ohini toplamıştır. Mektubat adı verilen bu eserinde yüz on dört mektup vardır.

Şeyh Abdurrahman Tagi

İsmi Abdurrahman (1831-1886) olup Tagi, Tahi ve Nurşini nisbeleriyle bilinir. Üstad-ı A’zam ve Seyda lakaplarıyla meşhur olmuştur. Babası, Molla Mahmud Efendi, annesi Seyyid Molla Muhammed Efendinin kızı Meyasin Hanımdır. Şirvan’da dünyaya gelir. Güroymak (Nurşin) ilçesinde vefat eder. Kabri ilçenin Şentepe Mahallesindeki Mutlu ailesine ait mezarlığın içindedir.

Abdurrahman Tagi’nin bulunduğu ev, halk arasında Sufi Evi olarak şöhret bulur. Çünkü, babası Molla Mahmud Efendi olgunluklar sahibi, ilmiyle amel eden, sünnete uymakta titizlik gösteren salih biridir. Önceleri Kadiriyye yoluna girmiş, sonra Nakşibendiyye yoluna bağlanmıştır. Abdurrahman’ın aslen Hazret-i Hüseyin soyundan gelen ve seyyide olan annesi Meyasin Hanım da saliha bir kadındır. Babası Molla Mahmud Efendinin erkek kardeşleri yoktu. Kadiriyye yoluna mensub, kerameti ile meşhur bir kız kardeşi vardır.

Talebeliği

Abdurrahman Tagi ailesinin de teşvik ve desteğiyle küçük yaşta, Kur’an-ı kerim okumayı öğrenir. On yaşına basınca, annesi vefat eder. Babası onun terbiyesine ve okutulmasına önem verir. Şafii fıkıh kitaplarından İmam- ı Rafii’nin (ölm. 1226) Muharrer adlı eserini okur. Arapça gramer ilmini öğrenip Hadaik-ud-Dekaik kitabına kadar babasının yanında ders görür. Daha sonra memleketinin meşhur alimlerinden Molla Abdüssamed’in, o vefat edince de, büyük alim Molla Ziyaüddin Arvasi’nin yanına giderek ilim öğrenir.

Ondan, Molla Cami’ye kadar okur. Molla Ziyaüddin’in sevgisiyle yanından hiç ayrılmaz. Arvasi muhabbet ve yakınlıkla ona yönelir. Bir defasında, “Muhabbete denk olacak hiçbir şey yoktur.”, diye buyurur ve muhabbetin üstün olduğunu anlatır. Bu arada çevredeki diğer alimlerden fıkıh, tefsir, hadis gibi dini ilimleri tahsil eder. Bu ilimlerde yüksek ilim ve derece sahibi olur. Okuduğu hocalardan icazet alır. Sonra babasına vakfedilen Hizan’a bağlı Ispahart’taki medresede ders vermeye ve talebe yetiştirmeye başladı.

Hacı Emin Şirvani’ye başvurarak Rufailik tarikatına girer ve ona talebe olur. Arkasından günlük zikir ve nafile ibadetlere yönelir. Fakat bir müddet sonra Hacı Emin Şirvani, Şeyh Abdurrahman Talebani (1797- 1860) tarafından reddedilince gidip Şeyh Hamza Telvi’ye talebe olur. Bir müddet sonra Kadiriyye tarikatı mensublarından Şeyh Abdülbari Çarçahi’ye talebe olur. Şeyhi ona, oruç tutmak, az yemek, az uyumak ve sık sık mezarlıkları ziyaret etmek gibi vazifeler verir. Bazı geceler bir iki saat kabristanda kaldığı zamanlar olur. Hatta Tahi köyünün mezarlığında açık bir mezar vardır. Bazı geceler bu mezara girerek orada sabahlar.

Vefatı

Abdurrahman Tagi, on sekiz yıl kaldığı ve irşad vazifesinde bulunduğu Nurşin’de vefat etmeden önce ağır bir hastalığa yakalanır. Buna rağmen hiç bir sünnet namazını dahi ihmal etmeyip, hepsini ayakta kılar. Gece ibadetini asla bırakmaz. Halbuki bu sırada ancak dört yanına yastık dayayarak oturabilmekte, oturamayınca sırtını duvara dayamaktadır.

Vefatından önce yanına gelen zevcesi Seyyide Kadriye Hanımın eteğinden tutarak şu beyti okur. “Kabe hareminin harimine vasıl olamazsın Eğer evlad-ı Ali’nin eteğine yapışmazsan.” Yerine Şeyh Fethullah Verkanisi’yi halife bırakır. Son zamanlarında çevresindekilere ve bağlılarına şefkatle muamele eder. Onlara rahmet nazarıyla bakar. Evlatlarına ise fazla iltifat göstermez. Oğlu Molla Muhammed Ziyaüddin’e şöyle buyurur. “Oğlum, Şeyh Fethullah senin hakkında benden daha hayırlıdır. Çünkü ben seni başkalarından ayırmam, ama o seni diğerlerinden üstün tutar.”

Şeyh Abdurrahman Tagi’nin Evladları

11 evladı vardır. Bunlardan beşi kız, altısı erkektir. Erkek evlatları Şeyh Muhammed Ziyauddin (Hz. Sani), Şeyh Abdurrahim, Şeyh
Muhammed Raşid (Bu üç evlad aynı annedendir). Muhammed Eşref, Muhammed Derviş, Muhammed Said’dir (Bu zat I. Dünya Savaşında şehit
düşmüştür).

Şeyh Abdurrahman Tagi’nin Eserleri

Abdurrahman Tagi’nin sözlerini halifelerinden İbrahim Çukruşi toplayarak İşarat ismini vermiştir. Mehmet Ildırar tarafından derlenip kaleme alınmıştır. İşarat “Minah” adlı esere çok benzemektedir. Arapça ve Farsça Mektubat’ı ise basılmamıştır. Diğer kitabı ise halifesi Abdulkahhar tarafından derlenip Şeyh ‘Abdurrahman Tagi’nin Mektupları’ adlı iki yazma nüshadan meydana gelmektedir. Ahmet Yıldırım ve Enbiya Yıldırım tercüme etmiştir. Eser toplam 77 mektuptan meydana gelmiştir.

Şeyh Abdurrahman Tagi’nin Halifeleri ve Talebeleri

Abdurrahman Tagi, birçok talebe yetiştirir. Halifelerinin en meşhurları şunlardır: Fethullah Verkanisi, Abdurrahman Nurşini, Molla Reşid Nurşini, Allame Molla Halil Siirdi’nin torunu Abdülkahhar, Abdülkadir Hizani, Seyyid İbrahim Es’irdi, Abdülhakim Fersafi, İbrahim Ninki, Tahir Abiri, Abdülhadi, Abdullah Hurusi, İbrahim Çuhruşi (Çukruşi), Halil Çuhruşi, Ahmed Taşkeseni, Muhammed Sami Erzincani, Abdullah Subaşı, Halife Mustafa Bitlisi, Hacı Süleyman Bitlisi, Hacı Yusuf Bitlisi, Hacı Yusuf Köşki’dir. Bunlardan Fethullah Verkanisi’nin halifesi Muhammed Ziyaüddin Nurşini, Abdurrahman Tagi’nin oğludur. Abdurrahman Tagi’nin ismi, Bediüzzaman’ın ders aldığı hocaları arasında da yer alır.

Seyyid Sıbgatullah Arvasi

Sıbgatullah Arvasi (v.1870) Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı, Arvas köyünde dünyaya gelir. Hizan ilçesinde yaşadığından dolayı Gavs-ı Hizani lakabıyla anılan Seyyid Sıbgatullah Arvasi’nin soyu Bağdat’tan gelmedir. Arvasi’nin nesebi Hz. Hüseyin’in (r.a) evlatlarındandır. İsmi, Sıbgatullah olup “Gavsu’l-Azam”, “Gavsu Hizani” veya “Gavs” lakaplarıyla meşhur olmuştur. “Arvasi” nisbesiyle de bilinir. Babası Lutfullah Efendi188, dedesi Seyyid Abdurrahman Kutub’dur. Kabri, Hizan’ın Gayda köyündedir.

Gavs-ı Hizani, küçük yaştan itibaren kelam, tefsir, hadis, fıkıh, gibi zahiri ilimleri tahsil eder. 1829 tarihine kadar İslami
ilimler ile meşgul olur. Bu tarihte Van’da bulunan Şeyh Muhyiddin’den tarikat alır. Bir gün hocası ona, “Vefat etmiş velilerden istifade edecek, faydalanacak makama geldin.”, diye buyurur. Şeyhi vefat edinceye kadar hizmetinde bulunur. Daha sonra Cizreli Eş-Şeyh Halid’in yanına gider. Şeyh Halid’in vefatına kadar ona hizmet eder. Sonra halifesi olan Salih Sıbki’nin yanına gider. Ondan hilafet almaya hak kazanır. Ayrıca Bitlis’te Şeyh Musa ve Bitlisli Şeyh Abdulkadir’in de yanına gidip onlardan istifade eder.

1840 yılında es-Seyyid Taha-i Hakkari Horoslu Molla Murat’la Gavs’a “Kendi evine gel” diye haber gönderir. Bunun üzerine Gavs, Seyyid Taha’ya gidip onun hizmetine girer. 1851 yılında Şeyhi Taha Hazretleri vefat edince onun yerine geçen kardeşi Seyyid Salih’in sohbetine devam eder. Seyyid Sıbgatullah, birçok meşayihten tarikat almıştır. Seyyid Taha’nın huzurunda kemale eren Gavs, mürşidinin emriyle, Bitlis çevresinde irşad görevini yürütmek için, Hizan’ın Gayda köyüne gidip yerleşir.

Yerine halife olarak oğlu Seyyid Behaeddin’i bırakır. İki küçük oğlunu; Seyyid Nur Muhammed ve Seyyid Burhan’ı terbiyeleri için Molla Abdurrahman-ı Meczub’a emanet eder. Vefatında tebessüm eder bir vaziyette Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim eder. O anda odanın içine bir güzel koku yayılır. Bu kokuyu odanın dışında duran diğer talebeleri de duyarlar. Bu koku defin esnasına kadar devam eder. Oğlu Celaleddin Efendi, cenazesini yıkar. Yıkama esnasında yakın hizmetçisi Ali Efendi ve Abdurrahman Tagi ona yardım ederler. Techiz ve kefenlenmesi yapıldıktan sonra talebeleri ve sevenleri tarafından cenaze namazı kılınır ve Gayda’da defnedilir.

Ahsen Vakfı tarafından 2013’te Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbgatullahi Arvasi (k.s.) Hazretlerinin kabrinin bakım ve onarımı
gerçekleştirilir. Türbesinin bulunduğu Gayda köyüne yılda yaklaşık 50 bin kişi ziyaret eder.

Sıbgatullah Arvasi’nin dokuz kardeşi vardır. Bunlar, Mevlana Resul, Mevlana Abdulgani, Mevlana Cemaluddin, Mevlana Abdulmelik, Mevlana Abdulkahhar, Mevlana Abdulgaffar, Mevlana Muhammed, Mevlana Abid, Mevlana Nurullah olup hepsi de alim ve zahid kimselerdi.

Sıbgatullah Arvasi’nin sekiz evladı vardı. Bunlar Şeyh Celaluddin (Kardeşi Şeyh Bahauddin’den sonra babasının yerine o geçmiş ve bu hizmeti yürütmüştür. 1877 yılında vefat etmiştir), Şeyh Bahauddin (Şeyh Celaluddin’in küçüğüdür. Babasının halifesi olup, babasından sonra yerine geçer. İki ay görev yaptıktan sonra vefat eder. Sultan Veled, Seyit Bahri, Burhaneddin, Şeyh Hamza, Seyyid Nur Muhammed (Şeyh Celaluddin’den sonra tarikat hizmetinde bulunmuş ve birçok müridi olmuştur.), Şeyh Hasan (Halk arasında deli olarak bilinirdi).

Sıbgatullah Arvasi’nin halifeleri 

Abdurrahman Taği, Oğlu Seyyid Bahauddin, Şeyh Halid Sirvani (Zamanın Safisi, vaktinin Sibeveyh’i olarak meşhur olmuştur.), Şeyh Abdurrahman Behtani, Sofi Mustafa Kulati (Birgün Gavs, kendisine, “Sus!” der. Bundan sonra, ölünceye kadar, ona cevap vermekten başka bir şey konuşmaz.), Ali Can Kulpiki.

Pir Muhammed Küfrevi

Bitlis Velilerinden. Siirt’in bugünkü adı Şirvan olan Küfre köyünde 1775’te dünyaya geldi. Babası Medine’den hicret eden Şeyh Yusuf İzzeddin El Bağdadi dir. Annesi ise Seyyide Halide Hanımdır. Muhammed Küfrevi 6 yaşında hafızlığını tamamlamış ilk icazeti kendisinden alarak babasının yanında başladığı ilim tahsilini, Celali Medresesi dâhil olmak üzere birçok medresede sürdürmüş, tamamlamış ve ilim öğretmekle meşgul olmuştur.

Küfrevi Hazretleri, Allah Teâla’nın cemalini ve Resulullah’ın (sas) nurunu görmek için geceleri, “Allah’ım, eğer senin kullarının iaşesi için olmasaydı, gündüzün de hep gece olmasını isterdim. Allah’ım, ne zaman firaktan visale, hayalden hakikate kavuşacağım? Zat-ı Zülcelal’inin cemalini ne zaman göstereceksin? Allah’ım, eğer bana izin verseydin, ben de Hz. Yusuf (as) gibi sana yalvaracak ve ‘Rabbim beni Müslüman olarak öldür ve salihlere kavuştur’ diyecektim.” diye münacatta bulunur.

Kırk yaşlarındayken yine, Rabbine kavuşma arzusuyla yandığı bir gece, âlem-i manada kendisini bir dağın tepesinde bulur. Dağın eteklerinden bir meşayih cemaati, Küfrevi Hazretleri’ni işaret ederek, “Allah, Allah!” sadaları ve zikirlerle ona doğru ilerlemektedir. Başlarındaki şeyh efendi yaklaşır ve şöyle buyurur: “Ölüm filan isteme. Daha senin yapacağın vazifeler var. Gel bizimle, beraber gidelim. Bize teslim edilmiş bir emanetin var. O emaneti sana teslim edelim. Daha sen çok yaşayacaksın!”

Küfrevi Hazretleri, aradan bir zaman geçtikten sonra ikinci bir rüya görür. Büyük bir nehrin kenarında abdest almış, dua okumaktayken büyük bir cemaat sabah namazı kılmak üzere saf tutmuştur. Yine aynı şeyh efendi kendisini çağırır ve ona şöyle seslenir: “Gel, seni bekliyoruz. Cemaatimize iştirak et. Bizde olan mukaddes emanetini al, git!” Hazret, şeyh efendinin yanına gitmek ister ama nehri nasıl geçeceğini düşünürken uykusundan uyanıverir.

Küfrevi Hazretleri, düğümün çözüldüğü üçüncü rüyasında kendisini bir deniz kenarında görür. Etrafını beraber tesbihe daldığı beyaz kuşlar sarmıştır. O beyaz kuşlar, beyaz entarili insanlara dönüşedursun, bu halka da merkezinde şeyh efendiyle zikreder. Şeyh’in işaretiyle, Küfrevi Hazretleri de zikre iştirak eder ve zikir tamam olunca şeyh efendi şunları söyler: “Üç seferdir seni çağırıyoruz, gelmedin. O emaneti, sana vermek zorundayız. Bu cemaat hep senin için toplandı. O emanet, Resul-i Azam’dan (sas) Şah-ı Nakşibendi’ye emanet edilmiş. O zattan, o emanet, bana tevdi edildi. Sana vermek üzere bana emredildi. Ben de seni bekliyorum. Eğer bu seferde gelmezsen ben sana gelmeye mecburum!” Bunun üzerine Küfrevi Hazretleri, bu mübarek zata sorarak onun, Nehri Köyü’nden Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin halifesi es-Seyyid Taha Hazretleri olduğunu öğrenir. Üç kere musahafa ederler, kucaklaşırlar.

Küfrevi Hazretleri, ertesi sabah vakit kaybetmeden yola koyulur, Nehri’nin yanındaki derenin ortasında kendisini bekleyen şeyh efendi ve cemaatle buluşur. Dergaha girer, çok kısa bir sürede halife olur. Çünkü şeyhinin de buyurduğu gibi o, “gelirken elindeki lambasını kurmuş, gazı doldurup şişesini temizlemiş, yanında da kibritini hazır bulundurmuştur.” Geriye lambayı uyandırmak kalmıştır. Seyyid Taha Hazretleri, emr-i manevi ile Küfrevi Hazretleri’ni Bitlis’te irşada memur eyler.

Küfrevi Hazretleri, 1898’de sırlanan 123 yıllık uzun bir ömürde, binlerce müridine hizmet etmiş, üç yüzden fazla halife
yetiştirmiştir. Sultan II. Abdulhamit Han; Pir hazretlerinin müridi, halifesi ve aşıkı idi. Sultan Fatih’le Akşemseddin gibi
aralarında bir şeyhlik- müridlik bağı vardı ve her zaman onunla emriyle hareket ederdi. Binanın ön tarafında, yapılış bakımdan çok özel gümüşle çerçevelenmiş antika bir fayansın üzerine huruf-u mukataa ile her harf bir isme işaret etmek suretiyle “Kaf. Be. Sin. Ayn. He” (Kıtmirü babuke Sultan Abdülhamid Han) diye yazdırılmıştır. Bab’us sırda kapının üst kısmında oyulup monte edilmiştir.İkinci bir harika, türbenin ilk giriş kapısı çürümeyen bir ağaçtan yani abanoz ağacından yapılmış, üzeri altın ve gümüşle kapanmış ve süslenmiş idi. Bu türbeye giden masraflar padişah tarafından şahsi parasıyla yapılmıştır. Rivayetlere göre türbenin inşasında 12 bin altın ve bazı rivayetlere göre 18 bin altın sarf edilmiştir.Türbenin yapımında Hz. Bediüzzaman da teberrüken çalışmıştır. Merhum Cesim Küfrevî, bu konuda şunları söylemektedir: “Dedem yüz yirmi üç yaşlarında vefat etmiş. Sultan Abdülhamid Han Bitlis’te dedeme türbe yaptırmak için İtalyan mimarlar getirtmiş. Türbenin yapılışı sırasında Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed
Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım’ diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüş.

Feyzullah El Ensari

Feyzullah El Ensari(ra), Hz. Ömer (ra) döneminde Anadolu’nun fethi için görevlendirilen İyaz bin Ganem(ra) komutasındaki İslam ordusunun sancaktarıdır. İyaz bin Ganem(ra) komutasındaki ordu Halid bin Velid(ra) komutasındaki İslam ordusuna yardım edip Diyarbakır fethedildikten sonra, doğuya doğru hareket ederek Silvan İslam topraklarına katılmış ve daha sonra, Bitlis’in kuşatması sırasında Feyzullah El Ensari(ra) (641 yılında) yaralanmış ve hastane olarak kullanılan binada şehit düşerek, bugünkü bulunduğu yere defnedilmiştir. Feyzullah El Ensari(ra) şehadeti sırasında kırk küsur yaşlarındadır ve çok fazla tanınmamasının sebebi, öncelikle genç yaşta şehit düşmüş olmasının yanında, dünyanın en fazla ziyaretçisi olan abisi Ebu Eyyüb El Ensari’nin(ra) gölgesinde kalmış olmasındandır.

Kaynaklar:

1-https://www.evliyalar.net.

2-Abdulhalim Durma , Bitlis Evliyaları

3-Evliyalar Ansiklopedisi.

Bernamegeh Türkçe

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Murat Orkun Çerçi Kimdir Hayatı

Murat Orkun Çerçi, 4 Temmuz 1974 tarihinde İstanbul’da  dünyaya geldi. ilkokulu Fatih/Karagümrük Neslişah ilköğretim okulunda …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!