DIMDIM

DIMDIM KALESİ

Cafer Açar – Ercan Gümüş

Urumiye Gölü yakınlarında ve Urumiye şehrinin güneybatısında olup şehre yaklaşık 18 km. uzaklıkta yer alan Dımdım Kalesi, Baranduz Irmağı ile Kasımlo Vadisi arasında, Balanc köyü yakınlarında bulunur(Kaplan, 2015; 13). Dımdım Kalesi ile ilgili birinci elden bilgiler adı geçen Safevi kroniklerinde mevcuttur. Bunlardan Târih-i Âlem-ara-yı Abbasi isimli eserde kalenin adı ”Dımdım” şeklinde zikredilirken (Münşi, 1350; 791) Rûznâme-i Molla Celâl isimli kronikte “Dımdıme” (Yezdî, 1366; 399)şeklinde geçmektedir.

Safeviler tarafından kuşatılan Dımdım Kalesi ile ilgili olarak kale kuşatmasında bizzat bulunan Şah Abbas’ın vakanüvisi İskender Bey Münşi’nin aktardığına göre Urumiye şehrine üç fersah[1] uzaklığında, Tergever mıntıkası içinde bulunan Dımdım Kalesi, İslâm’ın zuhurundan önce Sasaniler tarafından yapılmış ve aynı adla anılmıştır. Kale yüksek bir dağın üzerinde, tek parça ve genişliği az olan uzun bir kayanın üzerine kuruludur. Kayanın bir ucu dar olup gittikçe genişleyen bir özelliğe sahiptir. İki tarafında (kuzey-güney yönlü) geniş bir vadi bulunan kaleye aşağıdan yukarıya doğru merdiven olmaksızın çıkılamaz ve çok yüksek olduğu için hisar yapmaya gerek yoktur. Kalenin ana gövdesi doğu-batı yönlü olarak yapılmış olup doğu tarafı yüksektir ve sıradağlara bağlıdır. Doğu tarafına yüksekçe bir burç ve bir de kapı yapılmıştır.

Zemine en yakın kısım olan batı kısmı sağlam bir hisarla korunmaktadır. Hisarın güney tarafına bir kapı yapılmış olup, kapıdan yere kadar taşların arasından geçen ve sadece bir süvarinin sığabildiği oldukça dar bir yol vardır.  Kaleye merdiven dayamak, doğu ve batı kısımları dışında mümkün değildir. Doğu tarafında hisarın dibinden bir ok mesafesine kadar çıplak bir kayadır, ki onu delmek ve kazı yapmak mümkün değildir. Kayanın üzerine, uçurumun kenarına, kazı yapılma ihtimaline karşı oldukça yüksek bir burç yapılmış olup o burç da hakikatte bir kale gibidir ve asıl kale ile bağlantılıdır. O burç ele geçirilemediği sürece merdivenin kaleye dayandırılması mümkün değildir. Kalenin suyu büyük bir havuzda toplanır, yağmur ve kar sularıyla dolar. Kalenin içinde, güney tarafında dereye doğru suyu az akan bir de çeşme vardır.

Emir Han, onun üzerine geceden sabaha kadar dolsun diye bir havuz yaptırmıştır ve havuz kale ehlinin bir günlük içme suyu ihtiyacını karşılayabilir. (Münşi, 1350; 796). Cünabadi’ye göre kale suyu günde iki yüz insanın ve hayvanın içme suyu ihtiyacını karşılayabilmektedir (Cünabadi, 1378; 512). Havuzun üzerine dışarıdan görülmemesi için yerle bir olacak şekilde, kale ahalisinin “Suluk” adını verdiği bir kümbet yaptırılmıştır. Havuzhanenin muhafazası için de kale duvarına bir burç yapılmıştır. Güney tarafında kale içine kış aylarında içine kar ve buz doldurulan ve “Buzluk” denilen bir yer yapılmıştır. Buzluğun altına bir havuz yapmışlardır ve yazın sıcaktan eriyen kar ve buzlar havuzda toplanmakta ve su kıtlığı olduğu zaman istifade edilmektedir.

Bir kaleciği andıran bu havuzun başına okçular ve tüfekçiler yerleştirilmiş ve müstahkem bir hale getirilmiştir. Orası da suluk gibi dışarıdakilerin göremeyeceği şekilde gizlenmiştir. Genel olarak bahsi geçen kale beş kaleden müteşekkildir. Birisi asıl kale, birisi aşağı kale, biri suluk, biri buzluk ve biri de doğu kapısının dışında yer alan büyük burçtur. Hepsi de oldukça metin kalelerdir (Münşi, 1350; 796-797).

Dımdım Kalesi kuşatmasından yaklaşık yirmi beş yıl sonra kaleyi görüp buna dair kayıt tutan Evliya Çelebi’nin notlarına da müracaat etmek gerekir. Sultan IV. Murad’ın Revan Seferi sırasında (1634-35) Dımdım Kalesi’nden geçtiğini belirten Evliya Çelebi, buraya “Düm Düm Kalesi” demiştir (Evliya Çelebi, 2006; 200). Ona göre kaleyi ilk defa inşa eden Yezdecürd Şah’tır[2]. Buraya bu ismin neden verildiğine gelince, bunun sebebi bu kalenin üzerinde bulunan kayalıkların Urumiye Gölü kenarında bulunmasından gölün dalgalarının bu kale kayaları mağaralarına vurdukça çıkarttığı seslerdendir.

Evliya Çelebi’ye göre diğer bir sebep ise Hazret-i Süleyman’ın burada Dümdüm adında ünlü bir devi hapsetmiş olmasındandır. Evliya Çelebi, kendilerini karşılayan kale ağasının onları kale altında bir İrem Bağı’nda[3] konaklattığını belirtmiştir (Evliya Çelebi, 2010; 418). Evliya Çelebi, kalenin Urumiye Eyaleti’nde Urumiye Gölü kenarında yüksekçe bir alanda, çevresinin 3000 adım olduğunu, kuzey tarafta bir demir kapısı olduğunu ve çevresinde hendek bulunmadığını kaydetmiştir. Sarp bir kayalık olduğundan ve eğim bulunmadığından teslim alınmasının mümkün olmadığını belirtir.

İçerisinde 600 hane, Mîrkulu Han Camii bulunduğunu, çarşı, pazar ve hamamının olmadığını kaydetmiştir. Kalede Dizçöken akası (yeniçeri ağası), yasavul akası (alay çavuşu), 300 nefer dizçökenleri, şahi topları ve yeteri kadar cephane bulunduğunu belirterek bazı zamanlar gölün çekilmesiyle kalenin ovada kaldığını kaydetmiştir. Aşağısındaki Varoş Kalesi’nin mamur olduğunu, dörtgen şekilli Şeddadî taş yapının Şah Tahmasb tarafından yaptırıldığını, kale içinde 700 kadar bağlı ve bahçeli mamur evin bulunduğunu, bunların da İşneviye Dağları eteğine düştüğünü, her tarafında hendeği olduğunu, çevresinin 6.000 adım olduğunu ve iç kale kayasının batısında yer aldığını keydetmiştir.

Burada Şah Tahmasb, Şah Abbas-ı Evvel ve Cağaloğlu Sinan Paşa camiilerinin bulunduğunu, Kelb Ali Han’ın havuzlu bir hamam yaptırdığını ve bu binanın baştan başa Çin kâşisi ile bezeli olduğunu, Kelb Ali Han adıyla bir şah çarşısı bulunduğunu, ayrıca bir tüccar hanı olduğunu, evlerinin genellikle tek katlı olup burada bedesten ve medrese bulunmadığını, içme suyunun ise İşneviye Yaylağı’ndan gelen berrak bir su olduğunu, havasının güzel, iğdesi ve dutunun meşhur olduğunu, şehrin doğusunun göl, batısının ise bağlar olduğunu kaydetmiştir (Evliya Çelebi, 2010 ;419).

[1] Yaklaşık 18 km.

[2] Yezdicerd de denen Sasani şahıdır. Sasani İmparatorluğu’nun aynı adla bilinen üç şahı vardır. Evliya Çelebi’nin hangisini kastettiği malum değildir.

[3]Kur’an’da sözü edilen bir kabilenin veya yerleşim merkezinin adıdır.Kur’ân-ı Kerîm’de azgınlıkları sebebiyle helâk edilen Âd, Semûd kavimleri ve Firavun’la birlikte sadece bir yerde “direkleri olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem” (el-Fecr 89/6-14) şeklinde zikredilmektedir. Kelimenin aslının İbrânîce “Aram” olduğu ve “yüksek memleket” anlamına geldiği belirtilmektedir (Bkz: Ömer Faruk Harman, “İrem“, TDV İslam Ansiklopedisi, 2000, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, C 22, s. 443).

Bernamegeh Türkçe

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Sezer Sezin Kimdir Hayatı

Sinema ve tiyatro oyuncusu Sezer Sezin,25 Ekim 1929 tarihinde İstanbul’un Eyüpsultan semtinde Mesrure Sezer adıyla …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!