Hürremiyye’yi İslam öncesinde İran Kisrası Enûşirvân’ın babası Kubat döneminde yaşayan, Mazdek isimli birisinin kurduğu söylenmektedir.Uzun yıllar boyunca değişik din ve kültürlerden etkilenerek oluşumunu tamamlamış, bu sebeple de birçok değişime uğrayarak varlığını sürdürmüştür. Buradan hareketle Abbâsîler döneminde varlığını sürdüren Hürremiyye’yi şu şekilde tanımlamak mümkündür: Mazdek tarafından kurulan dini hareketin aşırı Şia ile birleşmesi sonucu oluşan İran kaynaklı Arap aleyhtarı farklı gruplardır. Bu sebeple inanç ve rituelleri açısından etkisi altında kaldıkları din ve mezheplerle (Mitraizm, Şia, İsmailiye, Zerdüştlük, Mazdekizm, Budizm vb.) yakın benzerlikler göstermektedirler.
Mezhep ismini Farsça “hoş, leziz, mutlu” manasındaki “Hurrem” kelimesinden almıştır. Zerdüştlük ile eş anlamlı olarak kullanılan “iyi, isabetli din” anlamlarına gelen “Bihdin” isminden etkilenerek bu ismi aldığı da söylenilmektedir.
Hareket, daima sembolik olarak kızıl elbiseler giymelerinden ötürü “Kızıllar – Kızıl giyinenler” adını taşımaktaydı.
Hurremiye mezhebinin kim tarafından, hangi tarihte kurulduğu hususunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak Mesûdi’ye göre bunlar; Abbasi iktidarının başarıya ulaşmasında baş rolü oynayan Ebu Müslim Horasani’ye aşırı derecede bağlı kimseler idiler. Ebu Müslim’in 754 yılında halife Ebu Cafer el-Mansur tarafından idam edilmesi üzerine İranlılar halifeye karşı isyan ettiler. Bu isyanları kanlı bir şekilde bastırıldı. Böylece Abbasilere karşı İran ve Azerbaycan taraflarında muhtelif fırkalar ortaya çıkmış oldu.
Bu fırkaların bir kısmı Ebu Müslim’in ölmediğini ve onun dünyaya tekrar gelerek adaleti hakim kılacağına inanırken, diğer bir kısmı da onun öldüğünü ancak imametin kızı Fatıma’ya geçtiğine inandılar. Bundan dolayı bu iki fırkadan birine “Müslimiye” diğerine “Fatımiye” adı verildi.
Hürremîler yüce bir ruha inanmaktadırlar. Tenasühü kabul ederler. Burada yüce ruh ve tenasüh inancının birbiri ile iç içe olan bir kavram olduğunu görüyoruz. Zira onlar yüce ruhun peygamberlere ilham ettiğini kabul ederler. Bu yüce ruh tektir ve vahiy indirir, fakat vahiy bitmemiştir. Şöyle ki; yeryüzünde devamlı peygamberler bulunur, vahiy ulu kişilerde kendini gösterir ve ruhlar bedenden bedene geçer. Muhtelif din ve şeriat sahipleri oldukları halde bütün peygamberlerin aslında aynı ruhu taşıdıklarını ve vahyin hiç kesilmediğini de iddia ederler. Peygamberlik ruhunun insandan insana geçtiğine inanırlar.
Onlara göre herhangi bir dine mensup olma şartı yoktur. Hangi dine mensup olursa olsun eğer bir kişi cezadan korkuyor sevap da umuyorsa muhakkak doğru yoldadır. Kendi mezheplerini tenkit etmedikleri sürece bu çerçeveye giren diğer kişileri hakir görmezler.
Klasik İslami bilginleri ve onların muhafazakar ardılları maalesef nasıl ki Kızılbaşlara yüzlerce iftira ve yalan ürettilerse Hürremiye Hareketi ve onun inancı hakkındada ürettiler. Dönemin Abbasi yanlısı yazarlarının kitaplarında akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralar mevcuttur.
Siz de okudukça göreceksiniz ki her farklı grup tehlike olarak algılanmış çeşitli yol ve yöntemlerle etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. O gün söylenenlerin bugünde birçok farklı inançlar için söylendiğini göreceksiniz.
Bu iftiralardan bazıları şunlardır:
–Malda ve kadında birbirleri ile ortak olduklarını kabul ederler.
-Şarap ve içkinin verdiği mutluluğu başka şeyden beklemezler. Kısaca onların temel felsefesi sınır tanımaz bir zevk anlayışıdır.
-Senede bir gün gece toplanıp kadın erkek birlikte ışıkları söndürüp karanlıkta topluca fuhuş yaparlar.
-Takiyyecidirler, yani yaşadıkları bölgeye, dine ve kültüre göre şekil alarak kendi kimliklerini gizli tutarlar. Cami’leri vardır, Kur’ân okurlar, fakat dine gizli riayetsizlikleri vardır.
-Kur’ân okumaları bölgedeki Müslüman halkın gözünü boyamak içindir.
Dönemin resmi tarihçileri Hürremilere yönelik hakaret ve şeytanlaştırıcı argümanlar kullanarak Abbasi Halifeliğini İslam dininin güvencesi olarak halka sunmuşlardır. Sınıfsal güç ve iktidarlarını kaybetmekten korkan Abbasi egemenleri her türlü kara propagandaya girişmişlerdir.
Hurremiler belirli bir güce ulaştıklarında ilk olarak “Sanbaz” adındaki bir şahsın önderliğinde Horasan’da bir isyan hareketine giriştiler. Ancak bu isyan 70 gün zarfında kanlı bir şekilde bastırıldı. Bundan sonra Hurremilerin Babek’in liderliğine kadar dağınık ve silik bir halde olduklarını, Babek’in Hurremilerin başına geçmesi ile derlenip toparlanarak 816 yılında silahlı bir isyan hareketine giriştiklerini görmekteyiz.
Bu isyanın kısa sürede; İsfahan, Rey, Karaç, Burç ve Bazz bölgelerine yayıldığı ve Abbasi hilafeti için büyük bir tehlike teşkil ettiği görülmektedir. Bu hareket halife Mutasım’ın Türk komutanı Afşin’i Babek üzerine göndermesi ile yenilgiye uğratılabilmiştir.
Abbasiler hilafeti, Babekilere karşı yaptığı savaşlarda yarım milyonluk (Taberi, V. cilt 10. hisse: 333; el-Mesudi, 1966: 331; el-Mesudi, 1893: 193) askeri kuvvetini yitirmiştir ki, bu da eski dünya ve orta asırlar tarihinde görülen nadir olaylardandır. Tarihten bilindiği gibi hilafet kurulduktan dağılıncaya kadar herhangi bir devletle, hatta Sasaniler ve Bizans gibi büyük imparatorluklarla savaşlarda bile bu kadar kayıp vermemiştir.
Kaynaklar:
-Elif Taşkan Demiroğlu, Abbasi Halifesi Mutasım-Billah Ve Dönemi, İstanbul, 2019.
-Prof. Dr. Mehmet Azimli, Babek – Bir Direnişçi, 2013.
-Ebülfez Elçibey, Babek Ve Azerbaycan Direniş Hareketinin İlk Dönemleri.
-Sebahattin Çelik, Abbasiler Döneminde Hurremiye Mezhebi Ve Babek İsyanı.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!