Karacaoğlan Türk edebiyatının en önemli şairlerindendir.
Hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Karacaoğlan’ın 17. yüzyılda Çukurova-Toroslar’da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığı bilinmektedir.
Bazı şiirlerine ve rivayetlere dayanarak Karacaoğlan’ın 1606 veya 1636 yılında doğduğu düşünülmektedir.
Karacaoğlan’ın şiirleri Güney Doğu Anadolu’da 17. yüzyılda konuşulan günlük konuşma dilinde ve hece ölçüsüyledir.
Doğa, aşk, gurbet, sıla konuları şiirlerinin esasını oluşturmaktadır.
Yaşadığı Osmanlı döneminde büyük şöhret kazanmıştır.
Tarihi şahsiyeti hızla unutularak Köroğlu, Aşık Kerem gibi hakkında türlü menkıbeler türemiştir.
Yaşadığı yerle ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır.
Kimileri onun Kozan Dağı yakınındaki Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu iddia etmektedir.
İkinci bir iddiaya göre Karacaoğlan’ın memleketi Varsak yurdu olan Feke’nin Gökçe köyüdür.
Gaziantep’in Barak Türkmenleri de, Kilis’in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de Karacaoğlan’ı kendi aşiretlerinden saymaktadırlar.
Bu iddiaların haricinde Karacaoğlan; Aksaraylı, Elbistanlı, Binboğalı, Düziçili, Ermenekli veya Mutludur.
Hatta Vasili Radlof tarafından yayınlanan bir menkıbeye göre Belgradlıdır ve asıl adı Simayil’dir.
Şiirlerde geçen yer adlarına, töre ve adetlerine, kullanılan deyim ve sözlere ve tasvir edilen “sevgili”lerin giyim kuşamına bakarak, Çukurova-Toroslar’da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığı iddia edilmektedir.
Bütün bu verilere şiirlerinin içeriğine bakarak ulaşılabilir.
Asıl adının ne olduğu ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır.
Bu görüşlere göre Karacaoğlan’ın adı Hasan, İsmail, Halil veya Mehmet’tir.
Akşehirli Hoca Hamdi Efendi’nin 1875 yılına ait seyahat hatıralarına göre Karacaoğlan yetim büyümüştür.
Babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu veya o sıralarda Çukurova’da derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının bozulması sebebiyle genç yaşta gurbete çıktı.
İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa’ya, hatta İstanbul’a gittiğini belirten şiirleri vardır.
Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdiği düşünülmektedir.
Doğum yeri gibi ölüm yeri ve tarihi de kesin olarak bilinmemektedir.
Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır.
Bazı şiirlerinden ve kaynaklardan hareketle Karacaoğlan’ın 1679 veya 1689 yılında hayatını kaybettiği söylenebilir.
Mezarının yeri de doğduğu yer gibi değişkenlik göstermektedir.
Başdere, Sorgun, Mut, Cezel, Düziçi, Tarsus, Zemzem Dağı, Hodu Yaylası şairin mezarının olduğu söylenen yerlerden birkaçıdır.
2014 senesi içinde Karaman’ın Sarıveliler ilçesinde yer alan tarihi Hacı Salih Cami’nin restore işlemi sırasında bahçesinde bulunan “Karacaoğlan, ruhuna Fatiha” yazılı bir mezar taşı bulunmuş, mezarının burası olabileceği iddia edilmiştir.
Fakat bu bilgiler kesin olarak kanıtlanmamıştır.
Şiirlerinin muhtevasına bakılarak bazı bilgilere ulaşılabilir; fakat bu kaynak da bize mutlak bilgi kaynağı olamaz.
Karacaoğlan’ın şiirleri aşk ve doğa üzerinedir.
Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en fazla yer verdiği konulardır.
Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini; içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatmaktadır.
Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini ve betimlemelerini sıklıkla sık kullanmaktadır.
Sade ve öz Türkçeyle şiirlerini yazmıştır. Kendisinden sonra gelen birçok halk ozanı derinden etkilemiştir.
Bu derin ve silinmez etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanmaktadır.
Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı.
Birçok şiiri bestelendi ve müzik alanında hayat buldu.
Karacaoğlan, yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin aksine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı’nın ve tekke şiirinin tesirinden uzak kalmıştır.
Anadolu insanının o dönemdeki günlük konuşma diliyle Türkçe yazmıştır ve bu dili şiirlerinde kullanmıştır.
Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı çok azdır. Yöresel sözcükleri ağırlıklı olarak kullanmaktadır.
Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine has bir şiir ekolü kurmuştur.
Bu da Karacaoğlan’ın şiirine ayrı bir renk katmaktadır. Bu sözcüklerin birçoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak veya anlamlarını değiştirerek kullanmaktadır.
Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve zaman zaman da redifi kullanmıştır.
Hece ölçüsünün 11’li (6+5) ve 8’li (4+4) kalıplarıyla şiirlerini yazmıştır.
Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülmektedir.
Mecaz ve mazmûnlara sıkça başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli ögelerdir.
Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur.
Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemli yer tutmaktadır.
Bunların her birinde açık, anlaşılır bir şekilde, içli ve özlü bir söyleyiş bütünlüğü kurmuştur.
Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet’ten etkilenmiştir.
Şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18. yüzyıl şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran’ı, 19. yüzyıl şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem’î ve Yeşil Abdal’ı derinden etkilemiştir.
Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden Rıza Tevfik Bölükbaşı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer ve Cahit Külebi Karacaoğlan’dan etkilenmişlerdir.
Şiirleri 1920 yılından beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan’ın bugüne kadar yazılı kaynaklara geçmiş beş yüzün üzerinde şiiri bulunmaktadır.
Yazar Rıza Zelyut, Osmanlı’da Oğlancılık konusunu ele aldığı kitabında Karacaoğlan’ında Oğlancı şiirleri olduğunu iddia etmişti.
Literatürde Karacaoğlan:
Saadettin Nüzhet Ergun, Karaca Oğlan (1927)
İlhan Başgöz, Karac’oğlan (1984)
Şükrü Elçin, Halk Edebiyatımızda Kaynaklar Meselesi ve XVI. Asır Ozanı Karacaoğlan (1988)
Umay Günay XVI. Yüzyıl Saz Şairi Rumelili Karacaoğlan (1993)
Saim Sakaoğlu, Karaca Oğlan (2014)
Bernamegeh Türkçe