(Önceki yazıdan devam ediyor…)
Celâl Temel
37-) Memduh Selim (1892–1976)
Van’da dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlköğrenimini Van’da gördükten sonra, çocuk yaşta, eline geçen bir imkanla İstanbul’a gitti ve sosyoloji-felsefe eğitimi gördü. Mülkiye’de okudu.
1912 yılında kurulan Kürd Talebe Cemiyeti HÊVÎ’nin genel sekreterliğini yaptı. 1913 yılında, Rojî Kurd dergisini yayımlayanların arasında yer aldı. 1918-1919 yıllarında Jîn dergisinde yazıları yayımlandı. Derginin son beş sayısının sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Aynı dönemde Kürdistan Teali Cemiyeti üyesiydi. 1920’de kurulan Kürd Millet Fırkası adlı ilk Kürd partisinin de kurucularındandır.
1921 yılından sonra Suriye’ye geçti. Antakya’da felsefe öğretmenliği yaptı. 1927 yılında, HOYBUN örgütünün kuruluşunda yer aldı. Hoybun’un görevlendirmesiyle 1930 yılında Ağrı İsyanı’na katıldı. Nişanlıydı, sevdası ve davası arasında davasını tercih etti. Ağrı’da öldüğü söylendi, nişanlısı başkasıyla evlendirildi. Yaşamı, Mehmet Uzun’un “Siya Evînê” (Aşkın Gölgesi) romanına konu oldu.
Ağrı savaşından sonra, uzun yıllar Antakya ve Halep’te yaşadı. Son yıllarını yalnızlık ve yokluk içinde geçirdi. Fransızcadan Kürdçe ve Türkçeye çeviriler yaptı.
Yaşamı, pek çok Kürd aydını gibi dramatiktir. Yaşamının son yıllarında “özgür vatan” özlemi içindeydi. Bunun gibi “sevgiliye kavuşma” özlemi de gerçekleşmedi. Bir küçük hayali de Van Gölü kıyısında bahçeli bir evdi. Özlem ve hayalleri gerçekleşmeden, “yitik bir aşkın gölgesinde”, 1976 yılında Halep’te hayata gözlerini yumdu.
38-) Müküslü Hamza (1892-1958)
Van’ın Gevaş ilçesi Müküs kasabasında doğdu. Van’daki Horhor Medresesi’nde, Said- Kürdi’nin öğrencisi oldu. Genç yaşta İstanbul’a gitti. Üsküdar’a yakın bir köyde öğretmenlik yaptı ve o sırada İstanbul Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi’nde, Felsefe ve Farsça bölümlerinde okudu. Farsça bölümünden mezun oldu. 1910 yılında kurulan Kürd Tamim-i Maarif Cemiyeti ve 1912 yılında kurulan HÊVÎ cemiyetinin üyelerindendir.
1918 yılında, Kürdistan Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı ve cemiyetin yayın organı Jîn dergisinin ilk 20 sayısının sorumlu müdürlüğünü yaptı. Bu sırada, yayıncılık yaparken Ehmedê Xanî’nin ölümsüz eseri Mem û Zîn’i ilk kez kitap olarak bastı. Aynı sırada Rusya’dan sürgünden dönen hocası Bediüzzman’ın da bir kitabının basımını sağladı. Kürdlükle ilgili çalışmalarından dolayı, 1919 yılı Haziran ayında İstanbul’dan ayrıldı; önce Diyarbakır’a, sonra Mardin’e gitti. Mardin’de tutuklandı ve Diyarbakır cezaevine kondu. Cezaevinden çıktıktan sonra 1925 yılına kadar Mardin Ömerli’de öğretmenlik yaptı. 1925 Kürd İsyanı sürecinde tekrar tutuklandı; Niğde ve Kastamonu cezaevlerinde yattı. 1928 affı ile cezaevinden çıktı ve Suriye’ye geçti.
HOYBUN örgütü üyesi oldu. Suriye’de Kürd diliyle eğitim yapan kurumlar açtı ve orada öğretmenlik yaptı. 1940 yılında Cezire bölgesindeki okulların genel sorumlusu oldu. 5 Nisan 1958’de Suriye’nin Hesice şehrinde öldü. Mezarı Kamışlı yakınlarındaki Dugır köyündedir.
39-) Abdürrahim Rahmi Hakkâri (Zapsu) (1890-1958)
Van Başkale’de doğdu, ailesi Bedirhanlardandır. İlköğrenimini Başkale’de yaptı, öğretmen okulunu Van’da okudu. Daha 18 yaşındayken İstanbul’a gitti ve orada ilahiyat öğrenimi yaptı. HÊVİ kurucuları arasında yer aldı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında Sait Nursi’yle birlikte Rus Ordusu’na esir düştü. 1918 yılında İstanbul’a döndükten sonra, çok sayıda dergi ve gazetede şiir ve yazıları yayımlandı. Çeşitli Kürdçe kitaplar yazdı. Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye oldu ve yayın organı Jîn’de yazı ve şiirleri yayımlandı.
Cumhuriyet döneminde Türkiye’de kaldı. 1925 Kürd İsyanı’na destek verdiği gerekçesiyle bir süre hapis yattı, sürgün edildi; soyadı kanunu sırasında Zapsu soyadını aldı. İstanbul Dicle Talebe Yurdu yöneticiliği yaparken kızı Hâle Hanım, bu yurdun yöneticilerinden Musa Anter’le evlendi. 1949 yılında Necip Fazıl Kısakürek’le birlikte Büyük Doğu Cemiyeti’ni kurdular ve Büyük Doğu dergisini yayımladılar.
Büyük kısmı dinî konularla olmak üzere, manzum veya şiir olarak çok sayıda eseri yayımlandı. Eşi Hidayet Hanım da Bedirhan Paşa’nın torunlarındandır. Oğlu Mustafa Pertev başarılı bir iş adamı oldu. Pertev’in oğlu Cüneyt Zapsu ise günümüzün önemli iş adamlarındandır. Abdürrahim Zapsu, 1958’de İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığında toprağa verildi.
40-) Mehmed Mîhrî (Hilav) (1885-1957)
İran Kürdistanı Ciwano kentinde doğdu, Sinê (Sanandaj)’de büyüdü. Ailesine, Doğu Kürdistan’da “Miftizadeler” deniyor ve bu gün de Sinê bölgesinde tanınan büyük bir ailedir. Mehmed Mihrî çocuk yaşta Hewler’e (Erbil) gidip orada medresede okudu ve felsefe öğrenimi gördü. Hewler’den icazet aldı.
1904 yılında, Sinê’den ayrılıp Kars-Erzurum bölgesindeki medreselerde okudu. Bu sırada Türkçe de öğrendi ve 1911 yılında Trabzon üzerinden İstanbul’a geçti. Fatih medresesinde hocalık yaptı. Din felsefesi alanında kendini geliştirdi ve hukuk öğrenimi de gördü.
Kürd öğrenci cemiyeti HÊVİ’in aktif üyesi oldu. 1913-1914 yıllarında, HÊVÎ’nin yayın organları Rojî Kurd ve Hetawî Kurd dergilerinde, Kürd dil ve edebiyatıyla ilgili yazıları yayımlandı. Dil bilimci, gazeteci ve hukukçu kimliğiyle hem Osmanlı hem Kürd aydınlarının takdirini kazandı. Tüm Doğu dilleriyle beraber Fransızca da biliyordu.
1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi oldu. Cemiyetin yayın organı Jîn’de yazıları yayımlandı. 1919’de, M. Şefik Arvasi’yle birlikte Kürdistan dergisini çıkarttılar. Kürdçe gramer ve Kürdçe-(Türkçe-Arapça-Farsça ve Fransızca) çok dilli sözlük hazırladı.
1925 Kürd isyanı sırasında tutuklandı, yargılandı. Sonraki yıllarında, İstanbul İktisat Fakültesi’nde hocalık yaptı. Ayrıca İstanbul’da ünlü bir avukattı. “Hilav” soyadını aldı. Kürdçe-Türkçe çeşitli kitapları yayımlandı. Kırklı yılların sonunda, ellili yılların başında, Musa Anter’in çıkarttığı Dicle Kaynağı gazetesinde de yazıları yayımlandı. Bir süre Said Nursi’nin avukatlığını da yaptı. 19 Nisan 1957 tarihinde İstanbul’da öldü.
Marksist felsefe kitaplarının çevirisini yapan ve bir dönemin ünlü şarkı sözü yazarı Çiğdem Talu ile evlenen Felsefeci Selahattin Hilav’ın (1928-2005) babasıdır.
41-) Seyid Rıza (1861-1937)
Dersim Ovacık, Lirtik köyünde doğdu. Şeyh Hasanlı-Abbasan Aşireti lideri Seyid İbrahim’in oğludur. Başlangıçta katılmasa da sonradan Erzincan bölgesinde, aşiretine mensup milislerle Birinci Dünya Savaşı’na katıldı.
1921 yılındaki Koçgiri ayaklanmasına doğrudan katılmadı, destek verdi. 1935’te Tunceli Kanunu’nun çıkmasından sonra, devlet uygulamalarına karşı çıktı. 1937 yılı ilk bahar aylarında, devletin Dersim’e çıkartma yapmasıyla başlayan direnişin liderliğini yaptı. 12 Eylül 1937 tarihinde, hükümetle görüşmelere giderken, yanındaki yetmiş kişiyle birlikte tutuklandı.
Yargılamalar sonucunda idama mahkûm edildi. Ancak yaşı idam için büyüktü. Mahkeme, yaşını indirdi! Oğluyla birlikte, 15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ’da idam edildi. Mezarının nerede olduğu bilinmiyor.
İdam öncesinde son sözleri şöyle oldu: Evlâd-ı Kerbelâyız, günahsız, suçsuzuz. Bu utanç verici. Bu acımasız. Cinayet bu.”
42-) M. Nuri Dersimi (1892–1973)
Dersim Hozat, Ağzunik (Akpınar) köyünde doğdu. Colikzadelerden Mıla İbrahim’in oğludur. Sorpiyan köyünde ilk öğrenimini gördükten sonra, Harput Askeri Rüştiye ve Harput İdadi Mektebi’nde okudu. 1911 yılında, İstanbul Sultanahmet Mülkiye Baytar Mektebi’ne kaydoldu. 1912 yılında İstanbul’da kurulan Kürt Talebe Cemiyeti HÊVÎ üyesi oldu. Aynı yıl kurulan Kürdistan Muhiban Cemiyeti‘nin genel sekreterliğini yaptı.
Birinci Dünya Savaşı‘nın başladığı 1914 yılında, Baytar Okulu son sınıf öğrencisiyken iki aylık askeri bir eğitimden sonra, subay vekili ve veteriner hekim olarak Erzincan’da cephede görev yaptı. Askerlikten sonra 1916’da İstanbul’a dönerek okula devam etti ve 1918’de mezun oldu. Bundan sonra, “Baytar Nuri” olarak tanındı.
1918 yılında Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi olduğu gerekçesiyle yargılandı. 1920 yılında İmranlı’da (Ümraniye), Kürdistan Teali Cemiyeti’nin şubesi açılmasına öncülük etti, Koçgiri-Dersim bölgesinde faaliyetlerini yürüttü. 1921 yılında gerçekleşen Koçgiri İsyanına katıldı. Sonraki süreçte Dersim’de Seyid Rıza’nın yanında kaldı ve bu sırada, çevresindekilere Latin harfleriyle Kürdçe, okuma-yazma öğretti.
Dersim’den sonra bir süre Elazığ’da kaldı. Ankara hükümetiyle çeşitli ilişkileri oldu. 1937 Dersim direnişinin olduğu sıralarda, Eylül 1937’de Suriye’ye iltica etti. Uzun yıllar Suriye’nin çeşitli yerlerinde baytarlık yaptı.
1952 yılında yayımladığı, “Kürdistan Tarihinde Dersim” adlı kitabı, daha sonra Avrupa’da ve Türkiye’de defalarca basıldı. Ölümünden sonra yayımlanan, “Dersim’den Halep’e Bir Muhalifin Yaşamı, HATIRATIM” adlı anı kitabı çok yankı yarattı ve defalarca basıldı.
22 Ağustos 1973 tarihinde Halep’te öldü, Afrin’de toprağa veridi.
43-) Alişêr (1882-1937) ve Zarife Hanım (1885-1937)
Alişêr, Sivas İmranlı (Ümraniye), Azger (Atlıca) köyünde doğdu. Dersim Şeyh Hasenanlı aşiretine mensuptur. Sivas’ta öğrenim gördü. Bir şair ve halk ozanı olarak tanındı. İmranlı’da (Ümraniye) önce Mustafa Paşa’nın, ölümünden sonra oğlu Alişan Bey’in katipliğini yaptı. Bu sırada akrabası Zarife Hanım’la evlendi. Aynı zamanda, Kürd diliyle ilgili çalışmalar yaptılar, şiirler yazdılar.
Alişêr, 1919 yılında İstanbul’da bulunan Kürdistan Teali Cemiyetine bir mektup göndererek Koçgiri bölgesinde cemiyetin bir şubesinin açılmasını istedi. İmranlı’da cemiyetin bir şubesi açıldı. Alişan Bey ve Alişan Bey’in kardeşi Haydar Bey’le birlikte cemiyetin faaliyetlerini organize ettiler ve ayaklanma hazırlığı yaptılar. O sırada bölgeye gelen Baytar Nuri de onları destekledi.
Koçgiri ayaklanması, başlangıçta büyük başarı kazandı. Refahiye dahil bazı yerlerde egemenlik kurdular. Halk ayaklanmaya büyük katılım sağladı. Alişêr de aynı zamanda bir komutan olarak görev yaptı. Ancak Merkez Ordusu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa’nın büyük askeri gücü karşısında hareket yenilgiyle uğradı.
Koçgiri yenilgisinden sonra Alişêr ve Zarife Hanım Dersim’e geçtiler. Dersim’de Kürd bilinçlenmesi için çalışmalarını sürdürdüler. Zarife Dersimli Kürd kadınları arasında Kürd milli bilincini yaygınlaştırmaya çalışırken Alişêr’in şiirleriyle etkili oldu. Şiirleri dilden dile dolaştı. İkilinin çocukları olmadı, kendilerini davalarına adadılar.
9 Temmuz 1937 tarihinde, aynı zamanda Seyid Rıza’nın akrabası olan Reyber adlı bir ihanetçi, Alişêr ve Zarife Hanım’ı bir pusuda öldürdü ve kestiği kafalarını, ödülünü almak için bölgenin askeri komutanı Abdullah Alpdoğan’a teslim etti. Alişêr-Zarife ilişkisi örneği az olan modern dönem eş ilişkisi, heval-arkadaş ilişkisidir aynı zamanda.
Ve o günden bu güne, Alişêr’in şu çığlığı kaldı hafızalarda: “Koçgiri başladı harba / Sesi gitti şarka garba / Bir ordu asker geldi / Dayanamadı bu darba… Ovacığın aşireti / Zapteyledi memleketi / Geriden teller çektiler / Hozat çekmedi gayreti…””
(Devam ediyor…)
Bernamegeh Türkçe / bernamegeh@gmail.com