PeyamaKurd Sitesi Amerikan yazar David A. Kron’un, “Mustafa Barzani’in Son Yılları“ adlı İngilizce yayınlanan çalışmasını Türkçe çevirisi ile yayınlamıştı.
Bizde PeyamaKurd’un bu önemli çalışmasını siz değerli okuyucularımıza sunmak istedik.
Yazıyı sunmadan önce sizlere Mustafa Barzani’in yaşamı üzerine bazı temel bilgiler sunmak istiyoruz.
Mustafa Barzani 14 Mart 1903 senesinde Erbil’e bağlı Barzan köyünde dünyaya geldi.
Osmanlı Hamidiye ordu birlikleri, henüz gençken kendisi ve ailesini tutuklayarak Diyarbakır iline sürgüne ve daha sonra hapse gönderdi.
12 yaşlarında, ağabeyi Abdülselam idam edildi. 1919 senesinde İngiliz işgalcilere karşı yürütülen isyan ve özgürlük mücadelesine katıldı.
1931 yılında büyük kardeşi Şeyh Ahmed Barzani’nin liderliğini yaptığı ayaklanmada yer aldı. Ertesi yıl Barzani aşiretinin lideri olarak seçildi.
II. Dünya Savaşı’nda yaşanan karışıklıklardan yararlanarak 1943’te Bağdat yönetimine karşı siyasal ve silahlı mücadele verdi.
Ağustos 1945 tarihinde büyük bir isyana dönüşen bu hareketin bastırılması üzerine aşiretiyle birlikte İran’a geçti.
13 Ocak 1946 tarihinde, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle kurulan Kürt Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli rol oynadı. Hemen ardından tümgeneral rütbesiyle Mahabad Cumhuriyeti başkomutanlığına getirildi.
SSCB’nin Aralık 1946 tarihinde çekilmesinden sonra İran güçlerince Mahabad Cumhuriyeti’ne son verilince, yaklaşık 500 silahlı peşmergeyle birlikte Türkiye-İran sınırı üzerinden SSCB’ye gitti.
Burada kaldığı yıllarda Moskova’da öğrenim gördü. SSCB’de Kızıl Molla olarak da anıldı.
Mustafa Barzani önderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), 1957 Kongresi’nde Marksist-Leninist bir çizgi benimsediğini açıkladıysa da, esas olarak milliyetçi bir parti olmaya devam etti.
Mustafa Barzani (1946) Abdülkerim Kasım’ın 1958’de krallığa son veren darbesinden sonra Irak’a döndü. Yasal bir kimlik kazanan Kürdistan Demokratik Partisi’nin lideri olarak yeni yönetimi destekledi.
Ekonomik ve kültürel haklar konusunda verilen sözler yerine getirilmeyince, Eylül 1961’de isyan etti ve günümüzdeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin askeri gücü olan Peşmerge kuvvetiyle Güney Kürdistan’ın büyük bir bölümüne egemen oldu.
Irak yönetimindeki çeşitli değişiklikler doğrultusunda zaman zaman ateşkes anlaşmaları yapmakla birlikte, Güney Kürdistan’da özerk bir yönetim kurmaya yönelik silahlı mücadeleyi başarıyla sürdürdü.
Mart 1970 tarihinde Kürtlerin isteklerini kabul eden bir antlaşmanın imzalanması üzerine, silahlı mücadeleye son verdi ve bu antlaşma ile birlikte resmi olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu.
6 Mart 1975’te imzalanan Cezayir Anlaşması’yla, bazı tavizler karşılığında Irak ile anlaşmaya varan İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin yardımı kesmesi üzerine, zor duruma düştü. Barzani çatışmayı durdurarak İran’a geçti.
1976 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti ve orada yaşamını yitirdi. Cenazesi İran’a getirilerek Irak sınırındaki Uşnu kasabasına defnedildi. 1993 yılında mezarı Güney Kürdistan’a getirildi.
Oğlu Mesud Barzani’ye, bağımsız Kürdistan hedefine ulaşılması gerektiğini vasiyet etti.
Mustafa Barzani’nin Son Yılları
David A. Kron
Molla Mustafa Barzani, Kürtler arasında efsanevi bir figürdü. Efsaneleşen bir Mücadele sahibi olmuştu. Kürtler kendisini Molla Mustafa olarak adlandırsa da aslında o bir molla değildi, savaş içinde doğmuş ve büyümüştü. (Babası ve büyük babası kendisi 5 yaşındayken Osmanlı tarafından idam edildi.16 yaşına gelirken Peşmergelerin başındaydı) Kürtleri savaşa hazırlayan, yetiştiren ve anti sömürgeciliğe karşı milli kurtuluşu savunan politik kişiliği ile aynı zamanda Peşmerge lideriydi. Başarıları, bütün Kürtlerin güçlü bir özgüven ve milli gurur duygusunu kazanmalarında rol oynamıştı.
1975 yılında 11 Eylül İhtilali uluslararası siyasi konjonktüre kurban gitmesinin ardından, yakalandığı kanser hastalığından dolayı Tahran’dan ABD’ye gitmişti. ABD’ye vardıklarında onları takım elbiseli, kravatlı, beyaz gömlekli iki adam karşılamıştı. Bu iki kişi Amerikalılara benziyordu. Onları motorları çalışır durumda bekleyen siyah ve plakasız araçlara bindirdiler. Arabalar New York City’e doğru hızlı şekilde yönlendiler.
Barzani yolculuktan dolayı yorgunluk görüntüsü olmamasına rağmen yavaş yavaş ve topallayarak yürüyordu. Takım elbisesi üzerinde eğreti (yoksul) gibi duruyordu. Herkes onun takım elbise ve kravatlı takım giyemediğini bilirdi. 72 yaşında olmasına karşın güçlü görünümü ile dikkat çekiyordu. Gözlerini çevreleyen siyah gür kaşları bakışlarını çok etkileyici yapıyordu.
Yolculuğunda kendisine yaşlı bir yoldaşı ve iki genç eşlik etmişlerdi. New York’ta bir gece kaldıktan sonra, hastaneye (Mayo Clinic) gitmek üzere, Rochester’a giden bir uçağa bindiler. Barzani hastaydı belki de ölümcül bir hastalık fakat umut doluydu ve bu umut onu Amerika’ya getirmişti.
1974-75 Kürt İsyanı
Bu tarihten bir yıl önce, Mart 1974’te Kürt lider Barzani Irak Kürtlerine silahlanmaları için çağrıda bulundu. Bağdat rejimi kendisine onlarca suikast girişiminde bulunmuş ve bunların 2 tanesi neredeyse başarılı olacaktı. Bağdat’ın, bu girişimlerinden sonra 1970’te Saddam Hüseyin’le imzalamış olduğu 11. Mart özerklik anlaşmasını yürütme yolundaki inancını kaybetmişti. Dolayısıyla, her ne kadar yaşı 70’i geçmiş olsa da yeniden savaşma kararı verdi. Bu onun için haklı bir mücadeleydi; çünkü Irak hükümeti antlaşma yükümlüklerini yerine getirmemişti.
Barzani, Kürtlerin tartışmasız lideriydi ve İran Şahı Pehlevi’nin az çok açık desteğini arkasına almıştı. Başkan Richard Nixon, onun ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger, kısacası ABD Hükümeti de ona gizlice destek veriyordu. Irak Kürtleri, Barzani’nin silahlanma çağrısına hiçbir şüphe taşımadan cevap verdiler. Milli seferberlik doğrultusunda aşiretler, öğrenciler, Irak ordusundan firar eden Kürt subay ve askerler silah altına koştu.
Ancak Saddam Hüseyin kendini güçlendirmek için zamanı iyi kullanmış ve Kürtlerle uğraşmayıp iktidarını sağlamlaştırmıştı. Ordusunu SSCB yapımı tanklarla ve topçu birlikleriyle güçlendirmiş, avcı ve bombardıman uçaklarıyla donatmış ve yeniden yapılandırmıştı. Diğer taraftan, Barzani’nin müttefiklerden aldığı yardım, Bağdat Hükümet’inin SSCB’den aldıkları yanında bir hiçti. Barzani’nin Peşmergelerinin tüfeklerinin bazıları I. Dünya Savaşında hurdaya çıkmış olanlardandı. İsrail uzun süreden beri Kürtlerle ilişkili olmasına rağmen sadece başlangıçta askerlere eğitim ve biraz da silah sağlamıştı.
1975’te sayısı yüz bine ulasan Peşmerge güçleri en eski silahlarla donatılmıştı. Diğer taraftan Bağdat her yerde gökyüzünü kontrol etmekteydi; Kürtlerin üzerine bombalar yağdırıyorlardı. Sadece Peşmergeleri değil, aynı zamanda Kürt köylerini ve çiftliklerini de vuruyor, sivillere de havadan bombalar yağıyordu. Irak ordusu sivilleri bombalayarak onları can evinden vurmaya ayrı bir ehemmiyet gösteriyordu. Bu savaşta, Bağdat’a yerleşen SSCB Generalleri ise, “Biz Barzani’yi dağlarından indirmeyene kadar Moskova’ya dönmeyeceğiz” diyorlardı.
Savaş şiddetli ve çok zor geçiyordu; Kürtler, modern silahlarla donanmış Sovyet destekli Irak ordusunun üstün savaş araçları yanında var olan insan gücü üstünlüğü karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
Kürtler, eşit olmayan koşullara ve modern savaş tekniğinde zayıf olmalarına rağmen olağanüstü bir cesarete sahiptiler. Onları ziyaret eden İsrailli generaller tüm zorluklara karşı sabır, dayanıklı, soğukkanlı duran ve emirlere sorgusuz itaat eden Kürt Peşmergelerinin dayanıklılığına şaşırmışlardı. Barzani, düşmanının ondan sayı ve silah bakımından daha üstün olduğundan, savaşı kazanmayı beklemiyordu. Amacı; geçmişte olduğu gibi, Bağdat rejimini bunaltıp, ordusunu ve ekonomisini zayıflatarak Kürtlerin taleplerini kabul ettirmekti. Barzani’ye göre 1970’li yıllarda başlattıkları mücadele ile bunu tekrar başarmamaları için bir neden görünmüyordu.
Ne var ki, Irak 60’lı yılların ülkesi değildi artık. 1968 yılında iktidara gelen BAAS 1970’li yıllardan sonra Irak’ı demir yumrukla yönetmeye başladı. 1972 yılında hükümet Batılı petrol şirketlerini millileştirdi. 1973 Ekim ayındaki Arap-İsrail savaşı sonrası dünyadaki petrol fiyatları 1960’lardaki düzeyin 10 katı artış gösterdi. Irak ekonomisi çok iyi durumdaydı ve bu parayla istedikleri silahları alabilir ve orduyu daha da güçlendirmişti.
Kürtlerin yenilmesi
Hiç kimse Saddam Hüseyin’in İran şahını satın alacağını tahmin etmemişti. İran Şahı önemsiz bir toprak tavizi karşılığında Barzani ve Kürtleri satmıştı. 5 Mart 1975 tarihinde Saddam Hüseyin ve Şah’ın Cezayir’in başkentinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü toplantısındaki bir konferans sırasında anlaşmaya varmışlardı. Bu gelişme Şah’ın kendi bakanları ve ayrıca Amerika’nın İran nezdindeki büyükelçisi ve CIA eski direktörü Richard Helms için de sürpriz olmuştu.
6 Mart’ta Richard Helms, Cezayir’den dönen Şah’ı karşılamak üzere Tahran Havaalanında üst düzey İranlı yetkililer toplandıklarında oradaydı. Şah’ın yardımcılarının bu olaydan habersiz ve şaşkın olduğunu o da fark etmişti. Şah hemen havaalanında etrafına emirler yağdırmıştı. Sarayına ulaşmayı bile beklememiş, Cezayir’deki antlaşma gereği kararlarını açıklamış ve İran’ın Kürtlere verdiği tüm askeri desteğin kesildiğini belirtmişti.
Richard Helms sonraki gün Şah’ı aradı ancak Şah kararlıydı. Kürtlere desteği keserken Amerika’nın da onun safına geçip geçmeyeceğini bile sormamıştı. Şah, Helms’e şunu söylemişti: ”İran’ın, Barzani’ye olan desteğini kesmesi, aynı zamanda Amerika’nın da tüm yardımını sonlandırmasını gerektirmektedir”.
Helms’in Tahran’da konsolosluk binasında CIA ofisinde çalışanlar ise, Barzani ve grubuyla üç yıl çalıştıktan sonra, bu son haberler karşısında üzülmüşler, hatta öfkelenmişlerdi. Helms’e göre Şahı ikna etmeye artık ihtiyaç yoktu.
Helms son gelişmeleri içeren raporu ABD’deki yetkililere gönderdi. Son durumdan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Tahran ile Bağdat arasındaki ilişkilerin normalleşmesinden memnun olacağını bekliyordu. Fakat tam tersi bir şekilde Kissinger’ın öfkeyle yaklaşması onu şaşırtmıştı. Bu, Kissinger öfkesini tetikleyen ve ihanette uğrayan Kürtlere yönelik insancıl bir endişe edici duruş değildi. Bu, Dışişleri Bakanlığı’nın yani Kissinger’ın amacı Kürtleri Iraklılara ayak bağı etme ve Bağdat’ın İsrail’e sorun çıkarmasını önleme stratejisinin bir parçasıydı sadece. Şah’ın kararından memnun değildi fakat onunla tartışmayacaktı ve kararını değiştirmeye çalışmayacaktı. Washington için önemli olan Basra Körfezi ve ortadoğu bölgesindeki istikrarın sağlanmasıydı.
Şah, Barzani’nin resmi görüşme talebini 11 Mart gününe kadar yaklaşık bir hafta bekletti. Ancak o tarihten sonra Barzani’nin görüşme teklifini kabul etti. Şah kendi ağzıyla kararını Barzani’ye açıkladı. Barzani’nin yanında Shafiq Qazzaz da bulunuyordu. Barzani’nin Tahran büyükelçisi olan Qazzaz için bu uzun bekleyiş oryantal bir despotun tipik acımasızlığının bir göstergesiydi.
Görüşme için 11 Mart 1975 tarihi olarak tertiplenmiş olmasının besbelli ki bir anlamı vardı: Bu tarih, söylendiğine göre beş yıl önce Barzani, Saddam’la antlaşma hiçbir zaman imzalamayacağı konusunda Şah’a söz vermiş olmasına rağmen, daha sonra Saddam Hüseyin ile Tikrit’de imzaladığı antlaşmanın beşinci yılına tekabül ediyordu. Qazzaz ‘a göre, İran Şahı şimdi kaftanında saklı olan bükümlü İran hançerini batırarak bir anlamda bu anlaşmanın intikamını alıyordu.
Sarayda gerçekleşen bu görüşmede Barzani’ye, Qazzaz ve kendisinin kişisel doktoru ve üsteğmeni Dr. Mahmud Osman eşlik etmişti. İran monarşisi konuyu kısa konuşmuştu. O Kürtlere yardım ederken beklenenden daha derin savaş sularına çekildiğini söyledi. Bu Şah için çok ağır bir yüktü ve bu nedenle Irak ile bir anlaşama yapmak zorunda kalmıştı. Kürtler için verilen tüm yardım feshediliyordu.
Dr. Mahmut Osman çok öfkeliydi. ”Kanlarını ve mallarını bu yolda feda eden insanların mücadelesi ne oldu? Siz bize yardım vaat ederken geri adım atacağınızı söylememiştiniz.” Şah ise, ”Ben size kararımı söylüyorum; bunu tartışmıyoruz ve tartışılacak bir konu yoktur.”
Barzani konuşulanları sessizce dinleyip sonra sessizce odadan ayrılırken durumdan tiksinmişti ve çok mahzundu. Şahla bir şey konuşmaya bile gerek duymamıştı.
Daha sonra danışmanları ile toplantı yapan Molla Mustafa silahlı mücadeleye devam edeceğini ilan etti. İki oğlunu, İdris ve Mesud’u, Irak Kürdistan’ına gönderdi ve 1960’lı yılların vur-kaç Peşmerge taktiklerine geri dönülmesi ve yeniden toparlanmayı sağlamak için görevlendirdi. Nawpirdan köyündeki karargâhta gerçekleşen bir büyük çadır altında yapılan toplantıda Barzani, Şah ile Saddam Hüseyin arasındaki anlaşmayı Kürtlerin davası açısından geçici bir düşüş olarak nitelendirdi. ‘Olayların iyi yönde sonuçlanacağına %90 eminim” dedi. Barzani’nin bu açıklamaları kendisini dinleyen askeri komutanları ve parti yetkililerini şaşırttı. Barzani’nin konuşmasının ardından herkes Qazzaz’ın etrafında toplanarak sorular sordu. Barzani böyle iyimser yapan nedir? Qazzaz bile bilmiyordu bu sorunun cevabını. Barzani diğerleriyle paylaşmadığı bir şeyler mi biliyordu? Ya da sadece moralleri mi yükseltmeye çalışıyordu?
Ancak 18 Mart günü Peşmerge komutanlarıyla yaptığı toplantı sırasında, artık bu şekilde devam edilemeyeceğini bildirdi. 30 Nisan’da İran Kürtlere sınırını kapatacaktı. Türkiye ise çoktan sınırını kapatmıştı. Irak ordusu Kürdistan’ı Arabizasyon doğrultusunda güneye ve batıya doğru göçertecekti. Barzani, ”Buraya kadarmış artık, durmalıyız’ ‘diyordu. Komutanlar, silah ve gıda alabilecekleri açık bir sınır olmaksızın mücadeleye devam etmelerinin imkânsız olduğunu kabul ettiler.
Şah Muhamed Reza Pehlevi’nin Konuğu
Ayaklanmanın başarısız olması ve mücadeleye son verilmesiyle, Barzani ve ailesi SAVAK’ın denetiminde bir eve taşındı. SAVAK’ın kendisini yerleştirdiği ev aslında bir viraneydi; ufacık bir ev olup evde hiçbir malzeme yoktu. Barzani kendini bir tür ev hapsinde hissediyordu; yandaşlarından, partililerinden, milletinden ve dünyanın geri kalanından mahrum bırakılmıştı. Şimdi özgür Kürdistan dağlarından Tahran’da Şah’ın tutsağı ama diplomatik usulde misafiri olmuştu.
Bu arada Barzani’de yeni hastalık belirtileri de ortaya çıkmıştı. Göğsünün üst sağ tarafında bir ağrı başlamıştı. Temmuz 1975 başında, Molla Mustafa’nın oğlu İdris, Kerküklü genç bir Kürt Doktor Necmeddin Kerim’den babasını muayene etmesinde ısrarcı oldu. Musul Üniversitesi Tıp fakültesinde bir öğrenci olan Kerim, Kürt milliyetçisiydi ve İhtisasını bitirince 1973 Ağustosu’nda dağdaki Barzani güçlerine katılmıştı. Dr. Osman ile birlikte dağda Peşmergelere hizmet için küçük bir sahra hastanesi kurmuşlardı. Her gün yüzlerce hastaya bakıyordu.
Dr. Kerim Barzani’ye yaptığı muayenede, akciğer kanserinden şüphelendi. Hastalığının teşhisi için X-ray cihazında filmi çekilmesi gerekiyordu. Bunu duyan Barzani, derhal reddetti. Aynı zamanda Şah’ın gönderdiği uzman doktorları da kabul etmedi. Onlara muayene olmadı. Dr. Kerim’e ”Ben burada herhangi muayyene istemiyorum. Muayyene olup da burada tedaviye başlarsam beni bırakmazlar ve başka yere gitmeme izin vermezler” demişti.
Barzani’nin istediği Amerika’da tıbbı bakım almak ve bu yolla esaretten kurtulup Kürt meselesini uluslararası arenaya taşımak ve aradan aracıları çıkarmaktı. Bu fırsat her halükârda Tahran’da bulunmaktan daha iyiydi; aynı zamanda bu fırsatla Kürt meselesini bizzat Henry Kissinger’e açabilirdi. Henry Kissinger Şah’ın Saddam ile anlaşma öncesinden iki hafta önce Barzani ye: ”Size, halkınıza benim sizin ve halkınızın yorulmak bilmez yiğit çabanıza olan hayranlığımızı bilmenizi isterim.” diye yazmıştı gönderdiği mektupta. Barzani, ABD’de etkili dostları olduğuna inanıyordu. Özellikle de Senatör Henry Scoop Jackson, Washington eyaletinde güçlü bir siyasetçiydi. AFL-CIO’nun başında bulunan George Meany ile birlikte bu iki kişi, Kürt mücadelesini desteklemekteydi.
Barzani aynı zamanda Amerikan halkının da ona sempatiyle yaklaşacağını umuyordu. Önemli olan Amerikan halkına ulaşmaktı. ABD ‘ye hastalığı sayesinde gidebilir, böylece hem İran’da yaşadığı hapis hayatından kurtulabilir, hem de Kürtlerin topraklarından izole edilmesinin önüne geçilebilirdi.
Şah ve Kissinger isteksizce Barzani’nin tedavi için ABD’ye gitmesine izin verdiler, fakat onun hareketleri ve ilişkileri sınırlandırıldı. CIA tüm bu düzenlemeleri ve tüm fatura ödemelerini karşılayacaktı. Barzani Amerika’da gizlilik içinde tutulacaktı. CIA ve SAVAK memurları Barzani ve parti üyelerine her zaman eşlik edecekti. Sonuçta Barzani’nin ısrarı ve İran’da tedavi görmeyi kabul etmemesi üzerine Şah onun Amerika’ya gitmesine razı oldu. 1975 yılının Ağustosu’nda nemli bir günde Amerika topraklarına ayak bastı.
Barzani’nin Amerika Birleşik Devlerinde tedavisi
Eylül 1975’de tanınmış Kürt ailelerinden Muhammed Doskî, Mayo Clinic’te Barzani’yi ziyaret etti. Çocukluğundan beri Barzani’nin hayranıydı. Fakat Kürt davasında hiçbir zaman aktif olmamıştı. 1971 yılına kadar Irak diplomatik servisinde memur olarak çalışmıştı ve yabancı bir kadınla evli olduğundan istifa etmişti, çünkü Irak yasalarına göre eşi yabancı olanlar devlet ve diplomaside üst düzeyde yer alamazdı.
1950’li yıllarda öğrenci iken tanışıp evlendiği Amerikalı eşiyle birlikte ABD’ye yerleşmişlerdi. Fakat gitmeden önce diplomatik deneyimlerini Kürt davası lehine kullanmayı teklif etmişti. Barzani ise, onun yeteneklerini takdir etmişti. O tarihte ABD’de çok az sayıda Kürt yaşamaktaydı ve Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi’nin Washington’da temsilciliği yoktu. Barzani, Doskî’den kendisi için temas kuracağı kişiler bulmasını ve bu konuda kendisine geri dönüp yaptığı çalışmaları aktarmasını istedi. Doskî 1972 yılında Washington’a geldi. Kongre ve Senato’da temaslarda bulundu. Senatör Jackson ve kendisinin genç asistanı Richard Perle, ayrıca George Meany ile ve Meanynin damadı Ernest Lee ile tanıştı. Lee, AFL-CIO’nun dış işleri departmanının başında bulunuyordu.
Doskî, Mayo Clinic’te Barzani’yi ziyaret ettiği sırada Barzani’nin CIA ve SAVAK’ın kontrolü altında olduğunu fark etti. Daha sonraki ziyaretini gizlilik içinde gerçekleştirdi. Ekim ayı başında önce Barzani’nin kaldığı hastaneye yakın otelde başkası adına yer ayırttı. Öğleden sonra Rochester’de Şefik Kazzaz’ın kendisine verdiği oda numarasını arayarak adresini verdi. 45 dakika sonra Kazzaz ve Mesud Barzani Doskî’nin oteldeki odasına geldiler. Yaptıkları planı anlattılar: Saat 8:30 da her ikisi, CIA ve SAVAK yetkililerini akşam yemeğine götüreceklerdi. Orta Doğu misafirperverliğini gösterecekler, içki ve yemek siparişi verecekler, dolayısıyla konuklarını yemek masasında en az iki saat tutacaklardı. Bu 2 saat içinde de Molla Mustafa, Doskî ile görüşme yapacaktı.
Doskî, hastalığına rağmen Barzani’iyi iyi gördü; kemoterapiden dolayı saçları dökülmüştü. Dosky, Barzani’ye Senatör Jackson’dan getirdiği mektubu okudu ve George Meany’ın da bir sözlü mesajını iletti. Barzani mektbuta dile getirilenleri ve iletilen mesajı dikkatle dinledi. Meany’den gelen bu mesajda Kürtler lehine kamuoyuna dönük bir kampanya başlatılması öneriliyordu. Mesajları dinledikten sonra Barzani, Dosky’yi söyledikleriyle korkuttu. Ağustos’tan beri klinikte olduğuna dikkat çekiyordu. Radyasyon terapisi sona ermişti, kemoterapi her yerde uygulanabilirdi.
O, Washington’a gitmek için birçok kez istekte bulunmuş fakat her defasında CIA yetkilisi bahaneler bularak talebini reddetmişti. Her seferinde yarın haftaya vs. gibi demişlerdi. Barzani, Doskî’den küçük bir uçak kiralamasını ve Mesud ile Şefik, CIA ve SAVAK görevlilerini oyalarken, Doskî ile beraber otelden kaçıp Washington’a uçabileceklerini söyledi. Doskî bu fikri çok komik bulduğunu Barzani’ye söylemedi.
O anda ABD’de bulunuyorlardı. Küçük bir Orta Doğu polis devletinde değil. Uçak kiralamaya gerek yoktu, normal bir uçuş bileti de satın alınabilirdi bir yerden bir yere gitmek için. Barzani, Doskî’den bir kaçış planı üzerinde çalışmasını talep etti ve ertesi akşam yeniden görüşmek üzere sözleştiler.
Doskî geri geldiğinde Barzani kendisini çok soğuk bir şekilde karşılayınca, çok şaşırdı. Barzani:
“Benimle dün görüştükten sonra başka birisiyle konuştunuz mu? “
“Şefik ve Mesud’la görüştüm” diye yanıt verdi Doskî.
“Neden?”
“Çünkü bu öğlenden sonra CIA’den bir yetkili geldi ve Washington’a gitmem için onay alındığını söyledi. Belki de onlara senin söylemiş olabileceğini düşündüm.
Doskî,
“Kesinlikle hayır. Belki de odada bir dinleme cihazı vardır. Kontrol edelim mi? diye sordu.
“Zahmet etmeyin, varsa var; bulsak bile ne olacak ki! Onlar yine bir yenisini rahatlıkla koyacaklardır.” dedi Barzani.
Barzani, ona Washington’a dönüp onun için Jackson, Meany, Wisconsin Senatörü William Proxmire ve diğerlerinden görüşme ayarlamasını istedi.
Doskî bir gün sonra Washington’a uçtu. Ama iki hafta geçmesine rağmen hiç bir haber yoktu. Üçüncü hafta başında dayanamayıp, Rochester’daki oteli aradı. Kendisine onların çoktan otelden ayrıldığı ve hiçbir adres bırakmadıklarını, nereye gittikleri konusunda bilgilerinin olmadığını söylediler. Doskî endişesi panik derecesine vardı: Acaba CIA onları kaçırmış mıydı, yoksa Barzani’yi İran’a geri mi göndermişlerdi veya gizli bir yerde mi tutuyorlardı?
Dördüncü haftanın başında, Qazzaz Doskî’yi aradı. CIA’nin Barzani ve partisinin tüm üyelerini California’da, Tahoe Gölü’nde bir hafta gezdirmişler, dolaştırmışlar, sonra da Batı eyaletlerinde başka bir yere “tatile” götürmüşlerdi. 3 gün sonra Washington’a geldiklerinde Virginia’nın banliyölerinde bir eve yerleştirilmişlerdi. Evdeki telefon çalışmıyordu. CIA görevlileri Barzani ve heyetini Washington’da gezi turuna çıkarmışlar, göstermek için sadece Beyaz Saray’ın önünden geçmişlerdi.
Barzani Beyaza saray’ı görmek istiyorum dediğinde arabadan inmesine dahi müsaade etmemişlerdi. Qazzaz, Washington’da yaşayan (ögrenci iken evlenip ayrıldığı amerikalı eşinden) kızını görme bahanesiyle aralarından kurtulmayı başarabilmişti.
Akşama doğru Dosky Rosslyn’deki Marriott Otelin lobisinde Qazzaz’la tekrar görüştü. Qazzaz, CIA Molla Mustafa’nın İran’a dönmesinde ısrarcıydı. Fakat Barzani de tedavisi bitene kadar buradan ayrılmak istemiyor ve bu ısrar karşısında direniyordu. Ancak aldığı yanıt ise, ”Şah sizin geri dönmenizi istemekte” şeklindeydi.
Oysa Barzani, Henry Kissinger ile görüşmekte diretiyordu. Çünkü ona göre Dışişleri Bakanı, Kürtlerin meselesini olumlu bir yöne çevirebilirdi. Ama Barzani kendisine sıcak ve içten mektuplar gönderen adamı yanlış değerlendirmişti. Kissinger Amerika’nın Kürtlere yardım ettiğine dair iddiaları yalanlayacaktı. Onun artık Barzani’yle görüşme niyeti yoktu ama Barzani’yi tamamen itmemekte de temkinliydi. Bunun üzerine siyasi işler müsteşarı Joseph Sisco’ya, “Barzani’yi dışarıda görün, dinleyin ve bırakın içini istediği gibi döksün; konuşsun, fakat başka bir şey yapmayın’ demişti.
Sisco, 1972 yılında Yakın Doğu ve Güney Asya işlerinden sorumlu sekreter yardımcısıydı; bu konularda fazla bir şey bilmiyordu. Bu tarihte Kissinger, Kürtlere yönelik ilk gizli yardım kanalını kurmuştu. 1974 yılında müsteşar olduktan sonra bile programın idaresi hakkındaki ayrıntılarını ögrenemedi. Tüm bilgiler, Kissinger’da gizliydi. Şimdiyse aynı Kissinger, ondan, bu programın sona ermesi üzerine kendisini ihanete uğramış hisseden bir adamla yüzleşmesini istiyordu.
Sisco, gecenin karanlık vaktinde CİA tarafından Barzani ve heyetinin çok sıkı koruma altında tutulan yaşadığı eve getirildi. Barzani, memnuniyetsizliğini ve kendisine gösterilen davranışları sert bir dille ifade etti. Amerikan Hükümetiyle bir zamanlar yaptığı tarihi anlaşmaları anlattı. Amerikalılara güven beslediğini söylemişti. Şah’ın isteği üzerine Sisco Amerika Birleşik Devletleri’nin Kürtlere yardım ettiğini açıkladı. Şah’a ise en ufak bir güven duymamıştı. Şimdiyse, aynı Şah’ın talebi üzerine bu yardım geri çekiliyordu. Kendisine söylenenlere uymak zorunda olan Sisco, ABD’nin bu durumu yeniden gözden geçireceğine dair en ufak bir umut bile vermemeliydi. Sadece dinlemeliydi. Barzani’ye konuştuklarını sadece üstlerine aktaracağını söyledi.
Ekim 1975’de Barzani İran’a geri dönüyor
Ekim 1975’de Barzani’nin İran’ a geri döneceği günün sabahında, CIA ona altı aylık ilaç tedarikini teslim etti. Doskî ve Qazzaz bunu alaycı bir jest düşündüler. Kuşkusuz Mayo Clinic doktorları tarafından CIA’ye, Barzani’nin altı aydan az ömrü kaldığı söylenmişti. Nasıl olsa onu bir daha görmeyeceklerdi. Verilen altı aylık tedarik ilaçları ona sadece hoşça kal demekti.
Mayo Hastenesindeki diagnostige göre, Barzani’nin Malign kanseri ilerlemişti. Kanser göğsünün üst kısmına metastaz yapmıştı ve hızlı bir şekilde yayılacaktı. Şefik Qazzaz’a söylediklerine göre en fazla sekiz aylık ömrü kalmıştı. Fakat, Molla Mustafa’nın dağlarda zor koşullara direnç gösteren bedeni, bu hastalığı üç buçuk yıl daha taşıyacaktı.
Yeniden Şah’ Reza Pehlevi’nin Esiri
Barzani, Tahran’a döndükten sonra bir kez daha Şah’ın esiri oldu ve uzun zaman önderlik yaptığı milletinden kopmuştu. İran’da Kürtlerin durumu çok kötüydü; açlık ve perişanlık içindeydiler. Sıkı denetim altındaki kamplarda çok kötü koşullarda yaşamaya mecbur bırakılmış, çalışmalarına izin verilmemiş, aileler aç ve perişan bırakılmışlardı. Duruma itiraz edenler, İran’ın en ücra bölgesine ya da Irak’a gönderilmekle tehdit edilmişlerdi.
Şubat 1976’da Barzani’nin çocukluğundan beri yakın bir yoldaşı gibi olan kardeşi Şeyh Babo öldü. Barzani için iç karartıcı ve üzücü bir zamandı. Haber geldiğinde Qazzaz ve Dr Kerim, Barzani’nin yanındaydılar. Babo’nun ölümü bastırılmış tüm hüznünü açığa çıkarmıştı. Kendini terk edilmiş yaralı birisi gibi yapa yalnız hissediyordu. Kimoterapi yoluyla hastalığı kontrol altında tutuluyordu ama Kimoterapi onu daha da hasta yapmıştı. Ailenin özel doktoru Dr. Kerim, Barzani’ye kendisini rahat hissetmesi için ilaç ve intravenöz sıvı takviyesinde bulunuyordu.
Barzani İran’a sitem ediyor ve Amerika’ya geri dönmek istiyordu. Sadece oraya bir kez daha giderse belki Amerika’nın Kürtlere yeniden yardımını devam ettirmek ve kararından vazgeçirtmek için Amerika Şah üzerinde ikna edici bir niyet gösterebilirdi. İranlılar da Tahran’daki Amerikan Elçiliği de Barzani’nin ABD’ye geri dönme isteğini duymazdan geldiler. Bu nedenle Doskî bir kez daha Washington’da girişimlerde bulunmak çalışmaya başladı.
Kasım 1975’de, Doskî, Daniel Schorr, CBS televizyonu muhabiriyle görüştü ve olanları anlattı. Amerika’da kaldığı süre zarfında CIA tarafından tedavi edildiğinin herkes tarafından bilinmesini istedi. Schorr CBS’inin Akşamüstü Haberlerinde 16 Şubat 1976’da The Village Voice Programı’nda, Nixon yönetiminin Kürtlere yaptığı gizli yardımı ve bu yardımın utanç verici şekilde bir anda kesilmesini, bundan dolayı Kürtlerin perişan edilmesini kanıtlayan gizli Kongre belgelerinden alıntılar yayımladı.
Muhamed Doskyî Mayıs 1976 başında, Orta Doğu Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı Sidney Sober’i aradı. Sober, Doskî’nin Barzani için istediği Amerikan vizesi talebini ve Barzani’nin İran’dan ayrılması konusunda Dışişleri Bakanlığının Şah ile görüşmesi müdahalesi ricasını da duymazdan geldi. Sober, “Biz Iran’ın iç işlerine müdahale edemeyiz ve Şah bu isteği kabul etmez,” diye açıklaması üzerine Doskî blöf yaparak “CBS’ye daha anlatacaklarım bitmedi. Sizler ABD’ye dönmesine izin vermezseniz her şeyi anlatırım,” dedi. Oysa fazla bildiği bir şey yoktu; bilse de Barzani bunları anlatmasına izin vermezdi. Sonuçta Doskî’nin blöfü işe yaradı. Tedirgin olan Sober, bu konuyla ilgileneceğini söyledi.
İki gün sonra Sober, Doskî’ye Dışişleri Bakanlığı’nın Barzani’ye vize vermeyi kabul ettiğini söyledi. Tek yapacağı şey, İran pasaportunu Tahran’da bulunan Amerikan elçiliğine göndermekti. Bunu duyan Doskî, Barzani’ye pasaport verecek İran değil mi? Zaten buna engel olanlar onlar” dedi. Sober aynı şeyleri tekrarladı. İranlılardan pasaport sağlamalarını istedi. Bunun kendi meseleleri olmadığını ekleyince, Doskî çılgına döndü: “Siyasi olarak onu öldürdünüz şimdi de fiziksel olarak mı öldürmek niyetindesiniz? Adam hasta! Tedavi için buraya gelmeye ihtiyacı var. Buraya gelip tedavi görmesi gerekiyor. Onun tedavi isteğini reddetmek, onu öldürmektir. Sizin Iran ile ilişkileriniz çok iyi. Siz isterseniz eğer tedavi için Barzani’yi buraya gelmesini pek ala sağlayabilirsiniz.” Bunun üzerine Sober, konuyla ilgili kendilerini birkaç gün içinde tekrar arayacağını söyledi.
48 saat sonra Sober, Amerika’da masrafları kendisi karşılamak ve herhangi bir medya kuruluşu ile temas kurmamak, hiçbir şekilde politik açıklama yapmamak kaydıyla İranlıların Barzani’nin gitmesine izin vereceğini bildirdi. Bu durum CİA denetiminde olmayacaktı ve gazetecilerle temas kurulmayacaktı.
Amerika Birleşik Devletleri’ne tekrar seyahat
Haziran 1976 yılında ikinci kez Molla Mustafa Barzani John F. Kennedy Havaalanı’na indi. Doskî terminalde Barzani’yi karşılamak için beklerken bir CİA ajanının da onu karşılamak üzere terminalde olduğunu hemen fark etti. Doskî bu CİA görevlisini daha önceden tanıyordu. Rahatsızlığını ona söyledi ama CİA görevlisi, Barzani’yi karşılamak için gelmediğini söyledi. Buna rağmen Barzani sürekli izlenmeye devam edildi. Barzani bir sağlık kontrolü ve tedavi için Mayo Clinic’e gittiğinde, bir CIA görevlisi de vardı.
Washington’da Barzani’ye Shoreham Hotel’de bir lüks süit kiralamıştı. Ağustos ayı başlarında CİA’nın Dış İşleri Bakanlığı’nda organize ettiği ve oldukça cömertçe davranarak üst düzeyde kişilerle birlikte Barzani’ye bir akşam yemeği verdi.
Önceki yıldaki gibi CIA ve SAVAK, İran’a geri dönmesi için tekrar Barzani’yi ikna etmeye çalıştı. Fakat bu kez bu çaba reddedildi. SAVAK ve CİA Barzani’nin halen Amerikan kamuoyunu etkilemek üzere çalışabileceğini ve konuşabileceğini düşünüyordu. Barzani ise kararlıydı, İran’da Kürtler için hiçbir şey yapamamıştı; burada bu fırsatı mutlaka değerlendirmeliydi. CİA Barzani’yi sağlanan finansmanı durdurdu.
Doskî ona Georgetown’a yakın McLean’da bir ev buldu. Burada bir yıl kadar kaldı ve düzenli olarak Hastane‘ye gidip radyoloji ve kemoterapi tedavisi görüyordu. Kanser kontrol altında tutuluyordu. Artık normal hayatını sürdürebilmesi mümkündü.
Senatör Jackson ve Proxmire, George Meany, Kongre üyesi Stephen Solarz’la birlikte New York’da başkalarıyla da tanıştı. Dışişleri Bakanlığı’nın kendisine uyguladığı halkın önüne çıkmama ve basın yasağı devam ediyordu. Ama bu kez de onun geldiğinden haberdar olan gazeteciler sürekli ondan röportaj talebinde bulunuyorlardı.
1977 baharında Barzani’yi, Uluslararası İnsan Hakları Ligi direktörü Roberta Cohen New York’taki ofisine davet etti. (Bu kurum o zaman Amerika’nın önemli insan hakları grubuydu). Dışişleri Bakanlığı’nın Barzani’nin ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmesine sinirlenen Cohen, bunun üzerine, federal hükümetin (bir Amerikan vatandaşı olduğu için) kendisine gazetecilere konuşmama uyarısı yapamayacağı çağrısında bulundu. Cohen, yaşlı Kürt savaşçıyı aynı odada gazetecilerle bir araya getirdi. Barzani’ye sorular yöneltilmesini sağladı. Bu durum Kıssinger’i çok kızdırdı ama artık Dışişleri Bakanı değildi. Şimdi Dışişlerinde insan haklarına saygıyı ön planda tutan Demokrat bir bakanlık vardı. Barzani’nin kamuoyu ile ilişki sağlaması sayesinde artık sınır dışı edilme gibi bir endişesi kalmamıştı. Barzani’nin yaptığı lobi çalışmaları sayesinde, Kongre, bin kadar Kürdün Amerika’ya mülteci olarak kabul edilmesine izin verdi. Barzani Kürt sorununu Amerikan dış politikasına yerleştirmeyi sağlayamadı. Bu tür bir girişim dış politikada şimdilik elde edilenler aleyhine ters tepebilirdi. .
ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi Kuzey Arap işleri sorumlusu bir süre Barzani ile ilişkileri sürdürdü. Barzani Draper’in ilgisinden memnundu. 1978 yılında, Draper sekreter yardımcısı olduğunda Mary Ann Casey Barzani’yle irtibatı aldı. Casey daha genç bir subaydı fakat onun pozisyonu Barzani’yi rahatsız etmekteydi. Çünkü O genç bir bayandı.
Doskî’ye göre, Barzani’nin ABD’ye bir zamanlar duymuş olduğu güvenden dolayı sürekli pişmanlık duyduğunu söylüyordu ve tekrar ediyordu.
1979 başından mart ayına kadar, yani ölene dek, Barzani, devamlı ezici bir başarısızlık hissiyle yanıyordu. Başkalarını suçlasa da kendi sorumluluğunu da üstleniyordu.
1977 yazında Barzani, Washington’da Qazzaz, Dosky, Dr. Karim ve Cemal Alamdar’la birlikte Washington’da, bir Orta Doğu restoranında öğle yemeği yerken, masalarına bir adam yaklaştı ve onlara Arapça “Siz kürdsünüz değil mi? Kürtçe konuşmalarınızı duydum.” Adam Keldani idi. Barzani’yi tanımıyordu. Konuşmasını söyle sürdürmüştü: “Barzani’nin akıllı adam olduğuna nasıl da inandık! Aptal bir insan İran Şahı’na güvendiğinde zeki olabilir mi sizce?
Barzani, bu sözler karşısında sessizce oturdu; diğerleri de adamı başlarından savdı. Barzani sesini çıkarmadı; sessizce oturdu. Restorandan çıktıklarında Cemal Alemdar ona yavaş bir sesle umarım o adam sizi rahatsız etmemiştir.” demişti. Barzani, “Hayır” diye yanıtlamıştı:” Adamın söyledikleri doğrudur: benim başarısızlığım, aptallığımdandır.”
Amerikalı dostları onun tarihte büyük bir adam olarak hatırlanacağını ve hayatı boyunca büyük işler başardığını söyleyip teskin ediyorlardı. Sürekli anılarını dikte etmek için teklifte bulunduklarında Barzani bu teklifleri reddediyordu. Bazılarına ”Benim hayatım başarısızlıklarla dolu. Anlatmaya değer bir şey yok” diyordu. .
Onların ”Gelecekte anımsanacaksınız” sözleriyle de ikna olmadı.
1978 sonuna kadar Barzani’nin kanseri, hızla yayılmaya başladı. Artık yataktan çıkmamaya başladı. Ocak 1979 başında da Mayo’ya geri döndü ve hastaneden ayrılırken ona bakan Doktor Doskîye,”Burayı bir daha görebileceğimi sanmıyorum” demişti.
Barzani McLean’deki evine döndü. Şubat ayında artık doktorların onun için bir şey yapamayacağını farketmişti. Barzani yakınındakilere eve dönme isteğini söyleyerek, bu İran Kürdistanı da olsa, Kürdistan topraklarında ölmek istediğini söyledi. Doskî’ye uçakla ilgilenme görevi verildi. Doskî, Tahran’a uçmak için havayolları şirketiyle ilişkiye geçti. Fakat havayolları şirketi hasta bir kişinin oksijen tüpüyle yolculuk yapamayacağından bilet vermeyi reddetti. Havayolu şirketi ayrıca uçuş için hayatta kalabileceğine dair sağlık raporu istedi. Doskî özel charter olasılığını araştırdı, ama fiyatlar çok pahalı olduğundan gidişini gerçekleştiremediler.
Şubat ayının son haftasında Barzani’nin sağ kolu balon gibi şişti. İdris, Doskî ve Muhsin Dizayi onu hastaneye götürmek istediyseler de Barzani bu tavsiyeyi reddederek ”Benim için yapılacak bir şey kalmadı” dedi. Fakat doktor onu zorladı ve Barzani, Georgetown Üniversite Hastanesi’ne yatırıldı. Doskî ve Barzani’nin genç torunu Ferhad Barzani, orada onunla birlikte her gün sabah 7:00’den akşam 19:00 kadar kalıyordu. İdris ve Muhsin Dizayi ise geceleri ona refakat ediyorlardı. Mart ayından itibaren Barzani iyileşmeye başladı. Doktorları Kürdistan’a dönebilmesi için ona sağlık raporu hazırlama sözü verdiler.
1 Mart 1979 sabahı Doskî ve Farhad hastaneye gittiğinde Barzani’yi çok iyi buldular. Acısından söz etmiyordu. Her ikisi de bu durumdan bir gariplik görmedi. Öğleden sonra Saat 5’te Barzani yatağından kalkıp odadaki koltukta oturmak istedi. Buna benzer şeyleri daha önce de birlikte yapmışlardı; onu oturma odasındaki koltukta oturtmuşlar ve sohbet etmişlerdi.
Doskî koltuğu yatağın yanına çekti. Ferhat Barzani de dedesinin arkasından güçlü bir destekle onu koltuğa oturtmak için kaldırmaya başlamıştı ki, dedesinin yüzünün giderek kızardığını fark etti. Hemen ara verdi ve Barzani dinlenmesi için kendisini yatağa yatırmasını istedi ondan. Tekrar torununa kendisini yataktan kaldırmayı denemesini söyledi. Ferhad dedesini bu şekilde kaldırarak onun incinebileceği endişesiyle kendini iyi hissetmiyordu, fakat dedesinin isteğine uydu. Çünkü onun isteklerini hiç sorgulamazdı. Ferhad dedesini ikinci kez kaldırdığında, Barzani kıpkırmızı kesildi, başı yana düştü. Doskî hemen acilden doktorları aradı ve kısa sürede doktor geldi ve bir süre sonra Molla Mustafa Barzani’nin öldüğünü belirtiler.
Ferhat dedesinin başucundaki telefondan amcası İdris’i çılgınca arıyordu. Ferhad McLean’deki evde kalıyordu ve normalde bu evin telefon numarasını ezbere biliyordu; fakat şimdi anımsamıyordu. Bir kez daha eline telefonu aldı yine hatırlamadı. Sonunda Doskî’den telefon numarasını aldı ve aradı.
Barzani’nin naaşı Washington’da bir cenaze evine götürüldü. Ertesi gün yüzlerce Kürt’ten oluşan kalabalık, liderlerine son görevlerini ve saygılarını yerine getirmek için bekleme odasına doluştu. 5 Mart 1979’da Molla Mustafa Barzani’nin özel eşyası ve tabutu, İran Havayolları Boeing 747’nin kabinine yerleştirildi. Tabutun kenarında İdris Barzani, Ferhad Barzani, Muhsin Dizayî ve Muhammed Doskî, uzun yolculuk süresince oturdular.
Tahran’da, parti üyelerinden oluşan kalabalık bir grup Molla Mustafa Barzani’yi evinde karşıladılar. Ertesi gün İran ordusuna ait helikopterler cenazeyi Mahabad’a taşıdı. Orada müthiş bir kalabalık toplanmıştı ve hepsi Molla Mustafa Barzani’yi karşılamak için bekliyorlardı. Erkekler hem ağlıyor hem de havaya ateş açıyorlardı, kadınlar ise feryad ediyorlardı. Tanınmayan milletin çığlıkları, Kürt dağlarında yankılanıyordu. Onaylanmamış milletin kederi Kürt dağlarına buz dökmüştü.
Ölüm, Molla Mustafa Barzani’nin hatalarını bağışladı. Artık o bir başarısızlık değil, bir kahraman olarak anılıyordu. Kürt halkının şimdiye kadar gördüğü yüce bir kahramandı
6 Mart 1979’du. Bu tarih, Şah Rıza Pehlevi’nin Cezayir uçağından inmesinin ve Barzani ve halkını sürgüne götüren emirleri vermesinin üzerinden dört yıl geçmişti. Mustafa Barzani’nin ölümünün üzerinden daha dokuz ay geçmemişken aynı Şah aynı yıl içinde devrildi ve İran’dan kaçtı: 16 Ocak 1979. Ve halkı tarafından lanetlendi.
Bernamegeh Türkçe / bernamegeh@gmail.com