BERNAMEGEH / Urartular, Başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (MÖ 8.-7. yüzyıl), günümüz Anadolu , Kuzeybatı İran, Irak’ın bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi’nde egemenlik kurmuş bir devlet ve kültür.
Güneyden gelen Assur tehlikesi ve baskısı, birbirlerine komşu ve akraba olan kabileler aralarında Assur’a karşı güç birliği yapmaya yöneltmiştir. Etnik birliğin de sağladığı büyük avantajla kısa sürede beylikler arasında birleşme sağlanmış, önce Uruatri daha sonra Nairi kabileler konfederasyonu oluşturularak Assur’a karşı büyük bir mücadele başlamış, sonuçta M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında başkent Tuşpa (Van Kalesi ve Eski Van Şehri) olmak üzere Van ovasında merkezi Urartu Krallığı kurulmuştur. Urartu Krallığı, birbirini izleyen baba oğul krallar I. Sarduri (M.Ö. 840 / M.Ö. 830), İşpuini (M.Ö. 830 / M.Ö. 820), Minua (M.Ö. 810 / M.Ö. 780), I. Argişti (M.Ö. 785 / M.Ö. 760) ve II. Sarduri (M.Ö. 760 / M.Ö. 730) dönemlerinde büyüyüp güçlenmiş ve tüm kurumlarıyla gerçek anlamda merkezî, bürokratik bir devlet hâline ulaşmıştır.
Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları’yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil’deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının “R R T” ünsüzleriyle yazılması sonucu “Ararat” adını almıştır.
KISA TARİHÇESİ
Urartulardan Tevrat’ta Ararat olarak bahsedilmektedir. Asur, yazıtlarında Uruatri biçimindedir. MÖ 13. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasında Uruatri ve Nairi gibi toplumlar Kürdistanda ‘da beylik ve aşiretler halinde yaşadığı, MÖ on üçüncü yüzyılda Urartu’ların tek bir devletten oluşmadığı, değişik kabilelerden oluşan bir konfederasyon şeklinde yönetildikleri anlaşılmaktadır. Demir Çağında demir silahların kullanılmaya başlanılmasıyla süregelen birleşme neticesinde MÖ 858-856 yıllarında Asurluların Kral III. Şalmaneser komutasında Urartu içlerine yaptığı akınlar neticesinde Urartu Aşiretleri arasındaki birleşme süreci hızlanmıştır. Asur, akınlarına karşı koymak zorunda kalan bölge halkı, MÖ 1. binin başlarında Urartu Devleti’ni kurmuşlardır. Kendileri için Biaini terimini kullanan Urartuların başkenti Van Gölü kıyısında bir kayalığın üzerine kurulmuş bulunan Tuşpa idi.
En güçlü dönemlerinde Urartu Devletinin toprakları Urmiye Gölünden Fırat Nehri Vadisine, Kafkasya’nın güneyindeki Gökçegöl, Aras Nehri Vadisi ve Karadeniz’in doğu sahillerinden Musul’a, Halep’e, Akdeniz’e kadar uzanan geniş bir alanda idi. Bölgenin adı, 6. yüzyılın sonlarıyla birlikte Ahameniş kaynaklarında Urartu yerine Armina olarak geçer.
MÖ 844 yılında Van Gölü kıyısında Tuşpe’de I. Sarduri’in idaresi altında birleşme gerçekleştirilerek Urartu Krallığı ortaya çıkmış oldu. İlk Urartu yazıtı ve Van Kalesi’ndeki ilk anıtsal mimari bu krala aittir. Kral II. Sardur bazı Geç Hitit beylikleriyle bir koalisyon kurup Asur egemenliğine karşı harekete geçti. Ancak Asurlular M.Ö. 743 tarihinde Adıyaman-Gölbaşı yöresinde Urartu-Geç Hitit koalisyonunu yenerek Tuşpa’yı kuşatınca Urartu egemenliğine büyük bir darbe vuruldu. Aynı dönemde de kuzeyden göçebe Kimmerlerin saldırıları başlamıştı. Bu nedenlerle Urartular M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında Van gölü yöresine çekilmek zorunda kaldılar. Daha sonra II. Argişti ve II. Rusa dönemlerinde yeniden bazı merkezler kuruldu (Toprakkale, Adilcevaz, İran’da Bastam, Aras ırmağının kuzeyinde Karmir Blur gibi). Buna karşın Urartu devletinin gerilemesi durdurulamadı.
MÖ 7. yüzyıldaki en güçlü krallardan biri olan II. Rusa’dan sonra ise gittikçe zayıflamıştır. MÖ 7. yüzyıldaki İskit ve Med akınları Urartu’ya büyük zarar verdi. Ayrıca Babiller Tarih kaynaklarında da İskit akınlarının Urartuları zayıflattığı desteklenir. M.Ö. 612’den itibaren herhangi bir etki gösteremeyen Urartular, M.Ö. 590 yılında İran’dan gelen Medler tarafından yıkıldı.
Teokratik bir devlet olan Urartu Devleti feodal bir sistemle yönetilirdi. Urartu’nun sınır bölgelerinde, Hitit Devletinde olduğu gibi krala bağlı beylikler vardı. Bunlar krala vergi verirler fakat kendi bölgelerinde bağımsız olarak hüküm sürerlerdi.
İ. Ö. IX. ve VIII. yüzyıllarda en parlak devirlerini yaşayan Urartular sarp ve kayalık olan bölgenin bayındırlaştırılmasında oldukları gibi mimarlıkta da usta olduklarını inşa ettikleri saray ve mabetlerle göstermişlerdir. Yapılarını bu bölgenin coğrafi şartlarına uydurmuşlar, çok güzel işledikleri 20 – 25 ton ağırlığındaki taşları sarp tepelere çıkararak anıtsal yapılar inşa etmişlerdir. Urartu mimarisi Asur mimarisinden farklı bir gelişme göstermiş olup genel olarak taş kaidelere basan ince, uzun ağaç direklerin hâkim olduğu bir yapı tarzı kullanılmıştır. Tapınak, saray ve yönetim binaları ve çeşitli işlikleri içeren Urartu kaleleri sık kuleli surlarla çevrilidir.
Büyük su kanalları, suni göller yapan, araziyi sulamada ve bataklıkları kurutmada büyük başarı elde eden Urartuların bütün bu özelliklerini Asurlular’ın bırakmış oldukları belgeler de doğrulamaktadır. Urartulardan günümüze çok sayıda kale, kent, su bendi, su kanalı, kara yolu ve kaya anıtı kalmıştır. Urartuların mimaride kullandıkları en önemli malzeme Taş tır. Tuşpa (Van) Kalesi’, Van’ın 25 km güneydoğusundaki Çavuştepe Kalesi’, Urartulardan kalan en önemli kalelerdir.
URARTU SANATI
Urartu mimarisi, Suriye ve Anadolu örneklerinin etkisinde iken Resim ve Süsleme Sanatlarında Asur etkisi gözlenir. Buna rağmen, resim , kabartma ve mimaride kendilerine has çizgileri ile belli bir stil getirdikleri rahatlıkla söylenebilir. Urartu Sanatında Heykel ve kabartmaların tanrı, tanrıca betimlemeleri, resim sanatının genellikle duvar süslemeleri ve mimari eserler için şekillendiğini ve kullanıldığını gösterir. Özellikle taş işçiliği, fildişi işleme, kabartma, resim madencilik, dövme, dökme işlemleriyle kap eşyalar ve mutfak araç gereçleri yapımında çok ileri düzeyde geliştikleri dikkati çeker. Urartu mezarları ölenlerinin sevdikleri eşyalarıyla gömülmeleri açısından zengindir. Altın , Gümüş ve Gümüşçülük, Bakır, demir, tunç işlemeciliğinde ileri bir medeniyettir. Seramik, Çömlek ve maden işçiliklerinde Hitit sanatının, Mimari, süsleme ve resimlerinde Mezopotamya Uygarlıklarının mimari, kabartma, heykel ve inanç sistemlerinde Asur medeniyetinin izleri vardır. Diğer kültürlerden aldıkları Eklektik özellikleri kendi üsluplarını da katarak zenginleştirmişlerdir.
Urartu ve çevresi Gümüş , Bakır ve demir kaynakları açısından zengin olduğundan maden işlemeciliği oldukça gelişmişti. Kuyumculuk, kabartmalar, tunç kemerler, tunçtan heykeller, kazanlar, at koşum takımları ve silahlar ile demirden şamdanlar Urartu medeniyetinin dikkat çekici ürünleridir.
Yazı olarak kendine özgün bazı karakteristik özellikler gösteren çivi yazısı ve bazı anıtsal yapılarda ise hiyeroglif kullanmışlardır. Urartuların kullandığı dil ile Hint- Avrupa dil ailesindendir. Urartu dili Hurrice ile akrabadır.
Urartu sanatında belirgin olarak Asur, sanatının izleri ve etkisi görülür. Hitit ve Mezopotamya uygarlıklarından da etkiler taşıyan Uratuların resim ve heykellerindeki figürlerde özellikle göz ve burun çizgileri ile özgünlük kazanmıştır. ” Urartu bronz eserlerinde bilhassa halka şeklinde stilizasyon göze çarpar. Aslan tasvirlerinde, boyun üzerindeki yele buruşuğunun yukarı kısımda bir halka biçiminde son bularak kulağı meydana getirmesi veya alt dudağın yine halka biçiminde çene altına kıvrılması, kuyruğun bir çember gibi yuvarlak şekilde tasvir edilmesi, ayak adalesinin üst kısımda bir küçük yuvarlakla süslenmesi bir nevi halka stili meydana getirmektedir. ”
Urartu tapınakları, çatısı ağır payelerle taşınan tören salonları, revaklı avluları, depoları ve içinde tanrı heykelinin yer aldığı cella (kutsal oda) dan oluşur. Urartular, Sarayları yalçın kayalıklara yapmışlardı. Bu nedenle Urartu sarayları geniş, düz alanlara kurulan Asur, saraylarının aksine genellikle iki katlıydı. Alt kat; mutfak, kiler, depo, tuvalet vb. hizmetlerle ilgili birimlere ayrılmıştı. Urartular, taş ile yaptıkları mimari eserlerini bitki motifleri (kozalık, tomurcuk, dal, yaprak vb.) kullanarak süslemişlerdir.
“Urartu eserlerinde insan gözünün işlenmesi de bir özellik arz eder. Profilden bakıldığı zaman göz kapak kenarlarının yanlara doğru abartmalı bir şekilde sivri olarak uzandığı görülür. Fizyonomi bakımından da Urartu insan tasvirlerinde çok önemli özellik saptamak olasıdır. Bronz kazanlarındaki insan tasvirlerinin yada Adilcevaz’da bulunmuş bir taş kabartmanın üstündeki tanrı kadın figürün profiline dikkat edilirse burun alından itibaren kuvvetli bir şekilde öne çıktığını ve belirgin bir eğrilikte olduğunu görürüz. “
“Böylece halka stil, kaş ve göz kapağı kenarlarının işlenişi ile yüz profili bakımından Etrüsk mezarlarında bulunmuş olan bronz insan tasvirlerinin Urartu ülkesinden ihraç edilmiş olduğu kesin bir şekilde ifade etmek mümkündür. Yunanistan’da bulunmuş bir grifon eserle bir boğa heykelciliğin yine Urartulara öz süsleme tarzı göstermeleri bakımından birer Urartu eseri olarak kabul etmemiz doğru olsa gerektir.”
Yüce tanrıları olan olan Ḫaldi, bir aslan üzerinde ayakta tasvir edilmektedir. Fırtına, Rüzgar, Gök Gürültüsü, Yağmur ve Savaş Tanrısı olan Teişeba, genellikle aslan, ya da en azından bir boğa üzerinde ayakta tasvir edilmektedir. Güneş Tanrısı olan Şivini, hep kanatlı bir kalkan (disk) halinde tasvir edilmektedir. Asur, Babil ve Akad tanrıları ile benzerlikler bulunan bu tanrılarının yansıra, Bir çok tanrıları daha vardır. Bu tanrılarının resimlerini kabartmalarını veya fildişi heykellerini yapmışlardır. Urartular bu tanrılara açık hava kutsal alanları yanında kendilerine özgü büyük bir kompleks oluşturan tapınaklarda da törenler düzenlerlerdi. Tapınaklarının yüzeylerinde tanrılara adak olarak sunulmuş tunç kalkanların asılıydı. Bu yapıların iç duvarları mavi ve kırmızının egemen olduğu duvar resimleriyle bezeliydi. AĞRI ’nın Patnos ilçesindeki Aznavurtepe kalesindeki tapınak ile Toprakkale’deki tapınakları işte bu şekildedir.
Urartuların yerleştikleri bölgenin maden yatakları açısından zengin olması maden sanatının gelişmesine neden olmuştur. Çeşitli mezarlarda yapılan kazılarda altın ve gümüşten yapılmış süs eşyaları, tunç kemerler, hayvan ve insan heykelcikleri, boğa başlı kazanlar, üç ayaklı kazanlar, şamdanlar, kılıçlar, at koşum takımları vb. bulunmuştur. Çeşitli maddelerden yapılan bu küçük sanat yapıtları dövme ve dökme tekniğindedir. Urartular; heykel ve kabartmalarda daha çok tanrı, tanrıça, grifon ve törenleri içeren konular işlemişlerdir.
Urartu sanatı hakkında Toprakkale, Altıntepe ve Karmir blur kazılarında meydana çıkarılmış olan eserler sayesinde fikir edinmemiz mümkündür. Urartu mezarları kayalara oyulan anıtsal mezarlar veya toprağa gömülen mezarlar şeklindedir. Kayalara oyulan anıtsal mezarların kabaca “çok odalılar” ve “tek odalılar” olarak sınıflanabilir. Urartu mezarlarının yere gömülenleri genellikle sıradan halk mezarları kayalara oyulanları yüksek zümre içindir. Buna rağmen yer altına gömülen asil mezarlarının da yer altındaki kayalara oyulduğu girişlerinin kapatıldığı dikkati çeker. Urartuların, Yeraltı oyma mezarları, Yeraltı örme mezarları, Yeraltı oyma-örme mezarları, taş sandık, toprak mezar, küp mezar gibi çok çeşitli, mezar tipleri ve defin işlemleri vardır. Mezarlar içinde yakılan cesetlerin küllerinin yanı sıra bilezik, kemer ve bronz eşyalar da bulunmuştur. Bu bulgulardan Urartuların ölümden sonra bir yaşama inandıkları sonucuna varılmıştır. Bir yerleştirilen kül Cesetlerinin yakılması ardından Urn gibi yerlerde toprağa gömüldükleri, bazen de, küllerin saksılar içine doldurulduktan sonra saklandığı anlaşılmıştır.
Urartu sanatının en önemli özelliklerinden biri anıtsal yapıların duvar Resimleridir. Urartuların duvar resimleri büyük ölçüde Asur resim sanatından etkilenmişse de bazı Motifller ve üslup bakımından ayrılık gösterir. Canlı ve renkli çeşitli motiflerden oluşan duvar resimlerinde geometrik ve bitkisel Motiflerle çeşitli hayvan sahneleri işlenmiştir. Kanatlı cinler, kanatlı sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanrılar, hayvanlar arasındaki mücadele ve diğer hayvan sahneleri en çok sevilen konulardır. Duvar resimlerinin bu kadar canlı görünmesinin nedeni daima birbirine uygun ve parlak renklerin seçilmiş olmasındandır. Resimler kırmızı, mavi, bej, siyah, beyaz ve az miktarda da yeşildir.
Fildişi işçiliği geleneğini Urartular büyük bir başarıyla devam ettirmişlerdir. Çoğu mobilyalara ait olan fildişi parçaları Urartuların bu alandaki dikkat çekici özelliğini göstermektedir. Urartular fiidşi işleme ve fildişi heykelciliğinde oldukça ustalık göstermişlerdir. Heykel ve kabartmalarda da dikkat çekici özelliklere sahip olan Urartu sanatında kuş başlı, kanatlı cinler (griffon), insan yüzleri, geyik kabartması, palmet plakları, kavuşturulmuş iki el biçiminde yapılmış aplike parçalar ve aslan heykelcikleri sayılabilir. Bunlardan üçayaklı sehpaya ait yatan aslan, Önasya’nın fildişinden yapılmış en büyük aslan heykelciğidir.
Urartu beylerinin bir taraftan kayaların içine diğer taraftan yerin altına görkemli anıtlar olarak inşa edilen mezar odalarına, ağaç ve taştan yapılmış lahitlere gömülmüş olmalarında Asur krallarının büyük etkisi olmuştur. Oda mezarların yanında ve üstlerinde bulunan kaya oyuğu Mezarlar ve yüzeye çok yakın olarak bulunan urnalara da fakir halkın ya da esirlerin gömülmüş olmaları mümkündür. Ancak bazı oda Mezarlar içinde de urnalar bulunmuş olması prens Mezarlarında da halk Mezarlarında da hem gömme hem de yakma adeti olduğunu gösterir. Urartu mezarları bırakılan ölü hediyeleri bakımından çok önemlidir.
BERNAMEGEH
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve dağıtılması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!