Celâl Temel
(Önceki yazıdan devam ediyor…)
23-) Şeyh Mahmud Berzenci (Hafid) (1878-1956)
Süleymaniye’de doğdu. Öğrenimini Süleymaniye’de gördü. 1901 yılında babası Şeyh Said Berzenciyle birlikte ilk kez İstanbul’a gitti. Meşrutiyetin ilanından sonra tüm aile, İttihatçılar tarafından Süleymaniye’den, Arapların yoğun olduğu Musul’a sürüldü. 1909 yılından 1913 yılına kadar, Musul çevresinde Berzenci ailesiyle İttihatçıların çatışmaları devam etti.
Bu dönemde Şeyh Mahmud Berzenci’nin babası Şeyh Said Berzenci, amcası Şeyh Ahmed Berzenci ve elliye yakın diğer kişi komplolarla öldürüldü, idam edildi. Şeyh Mahmud Berzenci de tutuklandı. Ancak aşiret liderlerinin baskısıyla Mahmud Berzenci serbest bırakıldı ve babasının yerine geçti.
Onun önderliğinde hem İttihatçılara hem bölgede bulunan İngilizlere karşı Kürd direnişi başladı. 1918 Kasım ayında Osmanlı Ordusu bölgeden tamamen çekilmek zorunda kaldı ve bölgenin egemeni İngilizler, onun liderliğindeki Süleymaniye merkezli Kürd özerkliğini tanımak zorunda kaldılar.
1919 yılı bahar aylarından itibaren Berzenci ile İngilizler arasında, anlaşmazlık ve çatışmalar çıkmaya başladı. İngilizler, bu çatışmalarda, Britanya hava kuvvetlerine ait RAF uçaklarını bile kullandılar. Temmuz ayında, önce idama mahkûm edildi, sonra Hindistan’a sürüldü. Daha sonra yine bölgeye geldi. 1919-1925 yılları arasında çatışmalar devam etti, üç kez hükümet kurdu. 1930 yılına kadar hem İngilizlere hem Irak Monarşisi ’ne karşı, Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadelesini devam ettirdi. O köşesine çekilirken Güney Kürdistan’daki mücadeleyi Barzaniler devir aldı. Güney’deki bu günkü Kürd kazanımı, onun başlattığı mücadelenin bir sonucudur.
1956 yılında doğduğu yer Süleymaniye’de öldü.
24-) Kör Hüseyin Paşa (1862-1929)
Patnos Tekmal köyünde doğdu. Babasının erken ölmesi üzerine genç yaşta Haydaran Aşireti lideri oldu. 1891’de Patnos çevresinde Hamidiye Alayı kurmak üzere miralay rütbesiyle görevlendirildi. Kuzey bölgesinde oluşturulan alayların içinde Haydaran Aşireti büyük bir güce sahipti. Bu bölgedeki alayların hepsi Haydaran Aşireti Lideri Mirliva Hüseyin Paşa’ya bağlandı.
1908 Meşrutiyet’inin ilanından sonra, diğer bazı Hamidiye Alayları komutanları gibi o da kısa bir süre tutuklandı. Ancak bu alaylar, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Hafif Süvari Alayları şeklinde yeniden yapılandırılırken o komutan olarak görevlendirildi. Kafkas cephesinde savaşa katıldı. Ancak savaş devam ederken İttihatçılar ona güvenmediler ve onu bölgeden uzaklaştırdılar.
1925 Şeyh Said İsyanına kadar birkaç kez bölgeye gelip gitti. Çeşitli yerlere sürgün edildi. 1925 İsyanına katılmadığı hâlde yine Anadolu’ya sürüldü. Oradan kaçarak, Suriye üzerinden Irak Kürdistanı’na geçti.
1920’li yılların sonunda Ağrı İsyanı başladığında Güney Kürdistan’daydı. 1930 yılı yaz aylarında, İran üzerinden isyana katılmak üzere, bazı yakınlarıyla yola çıktı. Kafilesinde bulunan Xoytu Aşireti Lideri Hacı Musa’nın oğlu Medeni tarafından, bir oğlu ve yeğeniyle beraber öldürüldü.
25-) M. Emin Zeki Bey (1880-1948)
Süleymaniye’de doğdu. Süleymaniye’de Askeri Rüştiye’yi, Bağdat Askeri İdadi’yi (liseyi) bitirdi. İstanbul Harp Akademisi’nden 1904 yılında yüzbaşı rütbesiyle ve birincilikle mezun oldu.
Çeşitli yerlerde subaylık yaptı. 1912-1913 Balkan savaşları sırasında cephede görev aldı. 1913 yılında, askeri eğitim için Fransa’ya gitti. Bir yıl kalıp döndükten sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde görev yaptı. 1915’te binbaşılığa, savaşın sonlarına doğru (1918) albaylığa terfi etti.
23 Temmuz 1923 tarihinde askerlik görevinden istifa ederek Türkiye’den ayrıldı. Bağdat’a yerleşti. 1924 yılından itibaren Bağdat Harp Okulu’nda ders vermeye başladı. 1925 yılında Irak parlamentosuna Süleymaniye mebusu olarak girdi. Bu tarihten itibaren 1942 yılına kadar, Irak Hükümeti’nde, Ulaştırma, Eğitim, Adalet ve Savunma Bakanlıkları yaptı.
Yazdığı çeşitli kitaplarıyla, önemli bir Kürdolog olarak tanındı. Çok sayıda eseri vardır. İlk cildini 1931 yılında Kürdçe yayımladığı, Arapça ve Türkçeye çevirilen “Kürtler ve Kürdistan Tarihi” adlı kitabı temel bir eser niteliğindedir. M. Emin Zeki Bey, bu kitabın hazırlanması aşamasını şöyle anlatıyor:
“1910 yılında araştırmaya başladım ve önce İstanbul kütüphanelerini gezdim. 1912 yılı sonu itibariyle yüzlerce esere ve çok sayıda tarihsel kaynağa ulaşıp değerli metinler ve görüşler derledim, notlar aldım. Sonra kader resmi bir görev dolaysıyla 1913 yılında beni Avrupa’ya yöneltti. Bu ziyaret sırasında, kütüphaneleri, sahafları, Almanya ve Fransa’da değerli eserlerin korunduğu müzeleri gezdim. Eşi bulunmaz kitaplarla karşılaştım ve bu değerli kaynaklardan Kürdler ve Kürdistan hakkında önemli bilgiler topladım. Aynı zamanda, oryantalistler ve istatistik uzmanları tarafından Kürdler ve vatanları hakkında kaleme alınan onlarca kitap satın aldım…”
10 Temmuz 1948 tarihinde Bağdat’ta öldü Süleymaniye’de toprağa verildi.
26-) Lûtfi Fikri (1872-1934)
Dersim’de doğdu. Malatya’daki öğreniminden sonra Paris’te hukuk öğrenimi gördü. Muhalif bir kimliği dolaysıyla yaşamı boyunca hep mahkemelerde yargılandı. İlk kez, Sultan Abdülhamid döneminde, 1895 yılında bir yıllık bir ceza aldı. Ondan sonra ömrü hep mahkemelerde geçti.
1908 yılında Osmanlı Meclis-i Mebusan’da Dersim Mebusu olarak görev aldı. Meclis’te İttihat-Terakki hükümetine büyük eleştireler getirdi, en önemli muhalif oldu. Bu yüzden İttihat-Terakki tarafından tehdit edildi.
Kürdistan Teali Cemiyeti, hukuk bilgisi ve iyi Fransızca bilmesini göz önüne alarak, 1919 yılında, onun, Paris Barış Konferansı’nda Şerif Paşa’yla birlikte Kürd delegasyonunu oluşturmasını önerdi ama çıkarılan engeller sonucunda konferansa delege olarak katılamadı.
Halifeliğin kaldırılmasına karşı çıktığı için 1923 yılında İstiklâl mahkemesinde yargılandı. Beş yıl ceza aldı. Bu ceza af kapsamına girdi ama 1925’te yine gizli cemiyet üyesi olmak suçundan yargılandı, hapse girdi çıktı, yılmadı, muhalifliğe devam etti. Mustafa Kemal’e eleştiriler getirmesine karşın Türkiye’de kalmaya da devam etti.
Bir süre İstanbul Barosu Başkanlığı da yaptı. Hakkında yazılan bir yazıda, “İstanbul Baro Başkanı Lütfi Fikri, Hilafetin Kaldırılmasına Karşı Çıkan Bir Ateist” diye bir manşet atıldı. Kürd kimliğinden çok, yönetimlere muhalif kimliğiyle hep önde oldu. Kanser hastalığına yakalandı ve 1934 yılı Ağustos başlarında, uzun yıllar yaşadığı Paris’e, tedavi için gitti. 7 Ekim 1934 tarihinde Paris’te öldü. Hakkında, “Tek başına Muhalif” adlı bir kitap ve günlükleri de “Daima Muhalefet” adıyla yayımlandı.
12 Kasım 1934 tarihli Akşam gazetesinde, resminin altında verilen haberde, “Lûtfi Fikri Bey’in vasiyetnamesi açıldı.” şeklinde bir haber yayımlandı. Haberde, mallarının bir kısmının Avrupa’da okuyacak öğrencilere burs olarak verilmesi de belirtiliyordu.
27-) Mehmet Şükrü Sekban (1881-1960)
Ergani-Maden’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini, Ergani ve Diyarbakır’da gördükten sonra, 1903 yılında İstanbul Çengelköy Askeri Tıbbıye’den mezun oldu ve yüzbaşı rütbesiyle askeri doktor oldu.
1908’de Kürd Teavün ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı. 1912’de HÊVİ, 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) kurucuları arasında yer aldı. KTC yönetim kurulunda aktif bir üye olarak görev aldı.
1923 yılında, İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı, Bağdat’a gitti. 14 Eylül 1923 tarihinde Bağdat’tan, Mustafa Kemal’e verilmek üzere, Diyarbakır Milletvekili ve Nafia Vekili Fevzi Pirinçoğlu’na, “Kürdler Türklerden Ne İstiyor?” başlıklı uzun bir mektup yazdı. Mektupta Kürdistan Teali Cemiyeti ve genel olarak Kürd mücadelesi verenlerin, mütareke döneminde, özellikle Kürd coğrafyasında Büyük Ermenistan kurulması tehlikesi karşısında, Türkiye’nin yanında yer aldığını; buna karşılık cumhuriyetin ilanıyla birlikte Kürdlerin ve Kürd ulusal haklarının inkar edildiğini, uzun uzun anlattı. Bu sırada, çeşitli Kürd liderleriyle de mektuplaştı.
Dr. Şükrü Sekban, Bağdat’ta olduğu sırada, 1927 yılında Hoybun cemiyeti üyesi oldu. Hoybun’un Bağdat komitesi adına Kürdlerin Muhtariyeti konusunda Milletler Cemiyeti’ne bir mektup gönderdi.
Bir süre Avrupa’da kaldı. 1933 yılında Fransa’da “Kürd Sorunu” adıyla yazdığı kitapta, Kürdlerin Turani bir kavim olduğunu, yani Türklerle aynı soydan olabileceklerini belirtti ve Kemalizm’i savundu. Musa Anter’in belirttiğine göre, daha sonra, bu kitabı, inanarak yazmadığını, Türkiye’ye dönebilmek için yazdığını belirtti.
1939 yılında Türkiye’ye döndü ve ölünceye kadar İstanbul’da doktorluk yaptı. Kürd aydınları arasında, “Sekbanizm” diye adlandırılan, fikrinden dönüşün bir örneği olarak görüldü. 8 Mayıs 1960 tarihinde İstanbul’da öldü.
28-) Arvasizade Mehmed Şefik (1884-1970)
Van Arvas köyünde doğdu. Van bölgesindeki çeşitli medreselerde ders gördü. Bediüzzaman’ın öğrencisi oldu. Ohin medresesindeki eğitiminden sonra İstanbul’a gitti. Burada önce Fatih Medresesi’nde, sonra Süleymaniye Medresesi’nde ders ve icazet aldı.
Arvasi ailesinden pek çok alim sadece dini konularla ilgilenirken Seyid Mehmet Şefik, Kürd ulusal mücadelesiyle de ilgilendi. HÊVÎ cemiyetine üye oldu. 1918’de ve Kürdistan Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer aldı.
1919-1920 yıllarında yayımlanan Kürdistan dergisi başyazarlığı yaptı. Bu süreçte, Melayê Cezeri Divanı, Melaye Bate’nin Mevlidi ve Ehmede Xanî’nin Nûbihar adlı eserlerini yayımladı. Bu nedenle on yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1925 Kürd İsyanı sonrasında da bir süre tutuklandı.
Daha sonra köşesine çekildi ve daha çok dini konularla ilgilendi. 13 Mart 1970 tarihinde, İstanbul Eyüp’te vefat etti.
29-) Seyid Taha-II (1878-1939)
Şemdinan Nehri’de doğdu. Dedesi Şeyh Ubeydullah’ın babası Mevlâna Halid-i Bağdadi’nin Halifesi Seyid Taha El-Hakkâri (yani dedesinin babası), Nakşibendi tarikatının önemli öncülerinden biridir. Bu yüzden o, ”Seyid Taha-II” olarak biliniyor. Seyid Abdülkadir’in yeğeni, Mehmet Sıddık’ın oğludur.
Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı-İran sınırında mücadele veren önemli Kürd liderlerinden biridir. Genellikle, Doğu Kürdistan’da, Urmiye yakınlarındaki Rajan Köyü’nde bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı öncesinde İttihatçılardan kaçan Şeyh Abdülselam Barzani’yi uzun süre misafir etti. 1914 yılında Bitlis’te Mele Selim önderliğinde gerçekleşen ayaklanmaya da destek verdi.
Savaş sırasında Kürdler adına, bir taraftan Ruslarla, bir taraftan İngilizlerle, bir taraftan Osmanlılarla çeşitli ilişkiler geliştirdi. Van bölgesinde, Rusya ve İran’da kaldı. İran’da Simko liderliğinde verilen direnişe de destek oldu.
Bazı konularda, İstanbul’da bulunan amcası Seyid Abdülkadir’le anlaşamadı. Savaştan sonra Irak Kürdistanı’na geçti. O sırada Suriye’de Hoybun cemiyetinin kurulma çalışmaları vardı. 1927 Mart ayında evinde yapılan toplantılarda, Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, İran’da bulunan İhsan Nuri gibi Kürd liderleri de katıldılar. Ağrı İsyanı’na destek ve daha büyük bir ayaklanma için hazırlıklar yaptılar.
Ağrı ayaklanmasının ardından 1932 yılında, tekrar İran’a geçti ve 1939 yılında şüpheli bir şekilde öldü. İran istihbaratı tarafından zehirlendiği iddia edildi.
Bernamegeh Türkçe
UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!