Şeyh Ubeydullah Nehri

Şeyh Ubeydullah Nehri Kimdir, Hayatı ve Hakkında Bilinmeyenler

Celâl Temel

Şeyh Ubeydullah Nehri (1827-1883)- (Kürd Ulusal Mücadelesinin Öncüsü) 

      Hakkâri, Şemzînan, Nehrî köyünde doğdu. Nakşibendi Tarikatı lideri babası Şeyh Taha Şemzînî, 1873’te öldüğünde, yerine kardeşi Şeyh Muhammed Salih geçti. Şeyh Muhammed Salih’in 1875 yılında ölümünden sonra tekkenin başına o geçti. 

       Tarikatın başına geçtiğinde, tekkelerine bağlı on binin üstünde mürit, etkiledikleri yüzbinlerce insan vardı. Bu sayı, onun başa geçmesiyle daha da arttı. Bu büyük güç hem Osmanlının hem Batılıların dikkatini çekti. Batılı bir gezginin anlattığına göre, her gün beş yüz, bin arasında misafiri olurdu. 

        Çevredeki pek çok aşiret ve tarikat grubunu da (hem Osmanlı hem İran coğrafyası) içine alan bir devlet yapılanmasına benzer bir yönetim oluşturmuştu. Bağımsız maliyesi, adliyesi, ordusu bulunan bir yapıydı. Dinî yaklaşımdan çok, ulusal yaklaşım içindeydi. Avrupalı ileri gelenleri tarafından da önemli bir İslami şahsiyet ve saygıdeğer bir Kürd önderi olarak görülüyordu. 

       1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında, önce Kürd güçleri komutanı olarak savaşa katıldı. Sonra, savaşın bir Kürd savaşı olmadığını gördü, kuvvetlerini savaştan geri çekti. 

      Kürdlerin ayrı bir millet olduğunu belirterek Osmanlıdan ve İran Şahlığından bağımsız olarak hareket etmeye çalıştı. Etkinliği, kuzeyde Bazid’e, güneyde Bağdat’a kadar uzanıyordu. “Kürdler, Farslardan, Türklerden ayrı bir millettir, kendi işlerini kendileri görmelidir.” diyordu. Nakşibendi şeyhliğinden ziyade, dönemin en önemli Kürd lideri olarak ortaya çıktı. 

         1879 yılı sonbaharında, önce İran’a doğru bir hareket başlattı. 1880 yılı temmuz ayında, onun çağırısıyla, Hakkâri Şemdinan Nehri köyünde yapılan toplantıya, iki yüzün üstünde, aşiret reisi, dini önder, bey katıldı.  Bu toplantıda şöyle diyordu:

       “Osmanlı İmparatorluğu bundan 550 yıl önce kurulmuştur. Osmanlılar halifeliği kanunsuz olarak ele geçirerek ayaklanmalara neden olmuştur… Yalnızca biz Osmanlı Türkiye’sindeki Kürdler değil, İran’daki Kürdler de bu iki zalim ve prangacı devletten kurtulmalıyız. Ecdadımız, din yolunda ve vatanın bağımsızlığı için feda etmemizi bize emretmiştir.”

        Eylül 1880’de, İran’a doğru geniş bir harekata girişti. Kendisine bağlı güçler Tebriz’e kadar ulaştılar. Bu güçten çekinen İran, İngilizlerin ve Osmanlının da yardımıyla harekâtı durdurdu. Bu harekât, pek çok kaynak tarafından ilk “Ulusal Kürd Direnişi” olarak nitelendirilmektedir. 

        Hareketin başladığı sırada ve sonrasında, bölgedeki çeşitli yetkililere, Kürdlerin içinde bulunduğu durumu anlatan mektuplar yazdı. Bazı ülkelerin konsolosluk yetkililerine gönderdiği mektuplarda yardım talebinde bulundu. 

       Haziran 1880’de Başkale’de bulunan İngiliz Konsolos Vekili Clayton ve 5 Ekim 1880 tarihinde Amerika’nın Urmiye Konsolosu Dr. Cochran’a gönderdiği mektuplarda şöyle diyordu:

     “500 binin üzerinde aileden oluşan Kürd milleti ayrı bir halktır. Dinleri farklı, töre ve gelenekleri kendilerine özgüdür… Bizler bölünmüş bir milletiz. Kendi sorunlarımızı kendimiz halletmek istiyoruz ki kendi suçlularımızın cezasını bizzat egemen ve bağımsız olarak biz verelim. Diğer bütün milletlerin sahip oldukları haklara sahip olmak istiyoruz ki, suçlularımızın kimseye zarar vermeyeceğine dair söz verelim… Aksi takdirde, İran ve Osmanlı hükümetlerinin sürekli kötülüklerine ve baskılarına tahammül edemediği için bütün Kürdistan başkaldıracaktır.

      Israrla, Hristiyan gruplarla bir sorunu olmadığını belirtti. Ancak bu harekatın üç yıl öncesinde imzalanan Berlin Antlaşması sonrasında, Kürdistan’ın büyük bölümünün “Vilâyatı Sitte=Altı Vilayet” adıyla Ermeni reform bölgesi olarak ilan edilmesinden rahatsızdı.

      O, milli bir hareket başlatmıştı ancak İran ve Osmanlı devletleri, bu harekatın dinî olduğunu belirterek Hıristiyan Batılı güçlerin desteğini aldılar! Kürd güçleri İran içlerine ilerlerken İran ve Batılı Devletlerin (İngilizler ve Ruslar) baskısıyla Osmanlı Devleti de devreye girdi ve onu İstanbul’a götürdüler. Bir süre İstanbul’dan kaldıktan sonra, gizli bir şekilde, oradan kaçıp tekrar Kürdistan’a döndü. Bir kez daha yakalandı; bu kez oğlu Seyid Abdülkadir’le birlikte Hicaz’a sürüldü. 12 Ekim 1883 tarihinde Mekke’de, kolera hastalığından vefat etti.  

       Kürd bağımsızlık fikri konusunda, Şeyh Ubeydullah Hareketi büyük bir öneme sahiptir. Yaptığı hareket, “isyan” nitelemesine de girmez. Daha önceki Kürd hareketlerinde, bir aşiret ön plana çıkarken bu hareketin tüm Kürdleri kapsamasına dikkat edilmiştir. Robert Olsun, Şeyhi Ubeydullah ve kurduğu Kürd ittihadı önderliğindeki hareketi, Kürd milliyetçiğinin ilk evresi olarak nitelendirmektedir.

      Kısacası, 1880-1881 yıllarındaki Şeyh Ubeydullah Hareketi, günün şartlarına göre, dini bir liderin öncülüğünde de olsa Kürd milli hareketinin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Kürdler için kaçırılmış bir fırsattır.

BERNAMEGEH

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Empirizm nedir, neyi amaçlar?

Empirizm, bilginin kaynağının deneyim ve duyular olduğunu savunan bir felsefi görüştür. Bu yaklaşım, bilgi edinmenin …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!